”Eğitimde Fırsat Eşitliği Mümkün!”

İzmir Gönüllüleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni tanıyabilir miyiz? Nilgün Hatipoğluİzmir Gönüllüleri, desteğini tamamen sosyal medya üzerinden alan, 4 yıl sivil inisiyatif olarak çalışmış bir grup idi. Bağışlar büyüyünce dernek olmaya karar verdik, çünkü şeffaf olmak bizim için önemliydi. Tam olarak bir yıldır İzmir Gönüllüleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ismiyle faaliyetteyiz. Aslında bizler İstanbul’daki “Deliler ve Veliler Derneği” ile onun oluşumu olan “Deliler Kahvehanesi”ni örnek alan bir derneğiz. Cesaretimizi en çok oradan aldık. “Görüyorsak, duyuyorsak, sorumluyuz” ve “Yolda kalanın yola devam etmesi” anlayışını Deliler Kahvehanesi’nde öğrendik, tecrübe ettik. İnandığımız bu yolu da İzmir’de yaşamak üzere adım attık.  Şu anda Alsancak Mahallesi’nde iki katlı bir Rum evindeyiz. Burayı ellerimizle, tırnaklarımızla kendimiz yaşanabilir bir hale getirdik gönüllülerle. Alt katımız dernek, üst katımızı çok yenilerde Gönülden Kahve ismini verdiğimiz, dernek iktisadi işletmesi olarak açtık. Bu kahve, tamamen gönüllülerin işletmesinde ve hizmetinde çalışıyor. Para alan, para ile iş gören hiçbir insan yok, en güzel yanı burası. Buradan elde edilen gelirin tamamı derneğe aktarılıyor ve ailelerimizin gıdası, öğrencilerimizin bursu vb. oluyor. Kahveyi ve derneği açık tutmak üzere gönüllüler, “gönül nöbeti” ismini verdiğimiz şekilde haftalık bir zaman paylaşımı yapıyorlar. Kimin ne kadar vakti ve imkanı var ise gelip destek oluyor. Doktorundan, akademisyenine, ev hanımından, işçisine, emeklisine veya pilotuna kadar pek çok farklı gönüllümüz var ve gelip insanlara çay, kahve servisi yapıyorlar. Kahveyi temizliyor, lavaboyu yıkıyor, mutfağı düzenliyorlar. Dernekte ve kahvede kimse meslekleriyle, eğitimiyle ya da statüsüyle var olmuyor. Çünkü hepimiz önce insan olduğumuzu biliyor ve buraya insan olduğumuzu hatırlamak için geliyoruz. Burası bir “insan olma okulu” aslında bizler için. Yolda kalanlar derken, işini kaybetmiş bir babayı, bursu olmayan bir öğrenciyi, eşini kaybetmiş bir kadını, maddi imkanlarını kaybetmiş herkesi kastediyoruz. Fakat aynı zamanda varoluş anlamını sorgulayan, gerçeklerini tartan, bizim gibi maddi gücü yerinde olup anlam arayışında olan herkesi de kastediyoruz. Çünkü hepimiz yoldayız ve maddi ya da ruhsal olarak arayışlar içerisindeyiz. Bizler insanın sırrını insanda arıyoruz. Bu felsefi açıdan son derece mühim bir yaklaşım. Çaresiz bir kadının, yalnız bir öğrencinin, eşyasız ıssız bir evin, bizim gibi mülk sahiplerine öğreteceği kocaman hikmetleri var. Bizler başkasına değil kendimize yardım ediyoruz bu yolda. Bizim gönüllülük anlayışımızda en önemli nokta tam burası. Herkes kendi yoluna çıkıyor ve yolda kalanlar (yani hepimiz) birbirimize yardımcı oluyoruz. Bu yardım kimi zaman para ile kimi zaman fatura ödemesi ile kimi zaman dert dinleme ile kimi zaman tebessüm ile oluyorken kimi zaman da sohbetle, göz göze gelip gönlümüzü açmakla oluyor. İnsan, insanın şifası oluyor böylece. İngiliz siyaset felsefecisi Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur.” tezine katılmıyor, aksine insanın sırrı insanda gizlidir diye inanıyoruz. Siyaset demiş iken, dernekte ve kahvede hiçbir surette dinî, siyasî, etnik konularda birbirimize sorgulamalar yapmıyor ve konuşmuyoruz. Çünkü bizler az önce de söylediğim gibi, insanı değerli buluyoruz. İnsanın hallerini, duygularını, gayretini ve mücadelesini.. Siyasî ve dinî seçimlerimiz özel ve şahsîdir. Hiçbirimiz bunlarla ilgili birbirimizi ayrıştırmıyor ve incitmiyoruz. Sivil ve insan olmaya büyük bir özenimiz var. Gönüllüler arasında bunlar söz konusu olmadığı gibi paylaşım yaptığımız ailelerimize de asla ve asla siyasî, dinî veya etnik hiçbir soru sorulmuyor. Yalnızca içinde bulunduğu durum ve acısı bizler için kıymetli. İnsan veya canlı olan her varlığa, elimizden geldiği kadar dokunmaya çalışıyoruz. Faaliyetlerimiz arasında gelir durumu en alt seviyede olan insanlarımıza aylık erzak yardımı yapılıyor. Düzenli olarak, her ay en az 50 aileye gıda götürüyoruz adres adres, kapılarına kadar. Bu gıda yardımı ailenin durumuna göre 3 veya 6 ay olabiliyor. 6 aydan fazla erzak yardımını sürdürmüyoruz ki hem ailede “Sizi besliyoruz, besleyeceğiz de..” gibi bir algı oluşmasın hem de her aileye daha adil dokunabilelim. Bizlerin erzak yardımı yolda kalanın yola devam etmesi için veriliyor. Bir ümit, bir el gibi düşünmek lazım bu paketi. İşini kaybetmişse iş bulana kadar, eşinden ayrılmışsa durumunu düzeltene kadar, borcu varsa ödeyene kadar, evi yoksa ev bulana kadar gibi… Sadece gıda değil, 10 öğrencimize eğitim bursu da veriliyor. Bu öğrencilerin eğitim kademeleri birbirinden farklı olduğundan aldıkları burs miktarları da değişiyor. Aile ziyaretleri bizlerin en önem verdiği fiilimiz. Çünkü aileyi evinde görmek ve derdine ortak olmak demek insana gerçekten dokunmak demek oluyor. Aile ziyaretlerimizde derneğimize ait bir form var, onu dolduruyoruz ve gözlem yapıyoruz. Sonrasında karar alınıyor hızlı bir şekilde. Ailenin ya da insanımızın o an neye ihtiyacı olduğunu tespit etmek çok mühim. Bazen erzak lazım iken bazen fatura borcu oluyor, bazen sağlık sorunu. Gönüllülerimiz ellerinden geleni hemen yapıyorlar. Hastane ihtiyacı varsa oraya götürülüyor. Mutfak boşsa erzak alınıyor. Bakkal borcu, kira borcu veya fatura borcu varsa ödemesi yapılıyor. Çocukların istekleri varsa elden geldiğince karşılanıyor. (Paten, oyuncak, giysi, cep telefonu veya denize gitmek gibi herhangi bir şey olabilir bu.) Eğitime dair burs veya kırtasiye desteği sağlanıyor. Evin eşyaları yoksa ki ziyaretini yaptığımız pek çok ev eşyasız, ev bile denilemeyecek durumda oluyor, özellikle beyaz eşyaları temin etme konusunda sosyal medya aracılığı ile gönüllülerimize duyuru yapıyoruz. Eşyasını paylaşmak isteyen veriyor, nakliye ücretini yine gönüllüler hesabımıza yatırıyor ve eşya taşımasını gerçekleştiriyoruz. Hiçbir ayrımımız yok. Ailenin veya kişinin neye ihtiyacı olduğu tespit edildikten sonra, hemen çabalar başlıyor. Bu süreyi hiç uzatmıyor, hızlıca çözümler getiriyoruz. Sadece yolda kalan insanlar değil, hayvanlar da bizim sorumlu olduğumuz canlar. Örneğin bir aile ziyaretine giderken yolda, kıyıda köşede zayıflıktan veya hastalıktan biçare nice hayvan bulup tedavi ettirip onlara baktık. Gönüllülerimizin evleri ve bahçeleri birer küçük hayvanat bahçesi diyebiliriz. Kısacası faaliyetlerimizde hiçbir sınırlama yok. İnsana ve cana dair yapılması gereken ne ise, onu bulup yapıyoruz. Eğitim dönemlerinde kampanyalar başlatıyorsunuz, onlardan biraz söz eder misiniz? kırtasiye Aslında bizler sadece eğitim dönemlerinde değil pek çok vakti, harekete geçmek için fırsat biliyoruz. Örneğin okullar açılacağı vakitlerde kırtasiye kampanyası yapıyoruz. Bazen 100, bazen 200 çocuğa içleri kırtasiye ürünleri ile dolu olan okul çantaları hazırlıyoruz. Şu anda da kırtasiye hazırlıklarımız sürüyor. Bağış geldikçe, çanta verebileceğimiz çocuk sayısı aratacak. Çocuk başına, içi dolu bir çantayı 150 liraya hazırlayacağız bu sene. Başka bir örnek olarak, bayramlardan evvel, bayramlık giysi organizasyonu yapıyoruz. Misal olarak geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda 250 çocuğumuza içinde 150 lira bulunan LCW alışveriş kartları dağıttık. Hem kendileri zevklerine göre giyinebilsinler hem de alışveriş yapma duygusunu yaşasınlar istedik. Nitekim muhteşem sevinçlere şahit oluyoruz her bayram öncesi. Alışveriş kartlarını bir bir adreslere, çocuklara ellerimizle ulaştırdık günler boyunca. Bizi görünce boynumuza sarılan çılgın çocuklarımızın sevincini ve selamlarını da bilin isteriz.  Bu kampanyaların başlatılmasına nasıl karar verdiniz? Kampanyaların başlaması aslında daha çok çocuk mutlu olsun, daha çok insan sevinsin düşüncesi ile ilerledi. Çünkü bu işe girdiğinizde, ne kadar fazla insanın bizlerin sıradan kabul ettiğimiz varlıklara ulaşamadığını görüyorsunuz. Ve aslında, birbirimizi mutlu etmenin, birbirimize huzur vermenin, dost olmanın, insan olmanın ne kadar da kolay olduğunu anlıyorsunuz. Sadece görüyorsak, duyuyorsak, sorumluyuz. Bir çocuğun kıyafetsizliğine, okula gidemeyişine, bir insanın sokakta parkta yatışına, bir hayvanın bitkin halde yatışına bakıp geçiyorsak orada sorumluluğu almayan bir insan var demektir. Bizler, birbirimizin hayatından ve derdinden sorumlu olduğumuza inanıyoruz. Bu sebeple ne kadar çalışkan olursak, ne kadar çok kampanya yapabilirsek, ne kadar çok harekete geçersek, o kadar insan olmanın hakikatine varacağız.  Eğitimde fırsat eşitliği/eşitsizliği hakkında neler söylemek istersiniz? Eğitimde fırsat eşitliği söz konusudur, sistemler bunu önerir ve korumaya çalışır. Lakin sistemi işleten biz insanlarız. Ve tek tek insanlar doğruyu yapmadıkları sürece mükemmel bir sistem işleyişi olamayacak. Yani hepimiz birbirimize bağlıyız. Büyük büyük işler yapıp kahraman olmayı geçelim artık. Dünyayı kurtarmalara değil, önce kendimizi kurtarmaya inanıyoruz. Herkes elinden geldiğince bir öğrencinin hayatını kolaylaştırsa, ortada bir eğitim sorunu kalır mıydı? Komşumuzdan, mahallemizden, semtimizden, şehrimizden ve dünyamızdan mesûlüz. En yakından başlayarak dokunabiliriz. Bu bazen burs vermek olur, bazen bir öğrenciye ders çalıştırmak olur. Eğer biz, en yakınımızdaki öğrenciye ulaşıyorsak, o vakit eğitimde fırsatlar eşit olmaya yaklaşır ancak. Küçük zannedilen her eylem, aslında dünyayı kurtaracak olan o kocaman teorilerden büyüktür.   Mülteci çocuklar fırsat eşitliğine sahip mi?   Maalesef mültecilik konusu da son derece bireysel bir mevzudur fakat toplum bunu masa başlarında çözmeye çalışıyor bugün. Aslında bizim en büyük derdimizin samimiyet olduğu fikrindeyim. Hepimiz çok konuşuyoruz, her şeyi çok biliyoruz fakat iş eyleme gelince kimse kalmıyor ortalıkta. Gözümüzü yumuyoruz gerçeklere. Sokakta hasta hayvan görünce belediye baksın, parkta yatan adam görünce bakanlık gelsin alsın, sokakta mülteci görünce de “Alan siyasilerde kabahat, ülkelerine dönsünler” deyiveriyoruz. Peki neden biz hiç elimizi taşın altına koymuyoruz? Biz bu belediyenin, bu bakanlığın, bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Vatandaşlığımız sadece oy kullanmakla mı oluyor? Oy kullandık, vergi verdik, haydi bütün işimizi siz yapın deme hakkı mı doğuyor bize? Her şeyi devletten veya belediyeden niçin bekliyoruz ki biz? Sokağımızda hasta bir hayvan varsa alıp veterinere götürmek kadar doğal ve insani ne olabilir dünya hayatında? Yanımızda yöremizde bir evsiz varsa, bir kap çorba vermek bu kadar zor mu? İlla başkasından, kurumlardan veya sistemden bir şeyler beklemek, aslında bahane bulmak demektir, sorumluluktan kaçmak demektir. Biz insan olarak kendimizden sorumluyuz. Bir mülteci çocuk okula gidemiyorsa, ona Türkçe öğretebiliriz. Tebessüm edebiliriz, onu sevebilir, onunla konuşabiliriz. Açsa açlığını giderebilir, acı çekiyorsa acısını dinleyebiliriz. İnsan olmak demek sevmek demek değil midir zaten? En önce insan, kendisini sevmeyi öğrenmeli. Kendisini severse zaten, yaratılmış her şeye sevgi ile muamele ediyor. Mültecilik konusunda da birbirimizi kavgaya, nefrete, ayrımcılığa sevk eden bizleriz doğrusu. Siyasileri boş verin. Biz günlük hayatta nasıl yaşıyoruz ona bakalım. Bir komşu kapısını çalıp aşure veya kahve veriyor muyuz? Hasta biri varsa apartmanımızda haberimiz oluyor mu bundan? Kapıdaki köpeğe, kediye hiç değilse bir kap su, biraz yemek veriyor muyuz? Aramızda dostluğu, tebessümü, paylaşmayı başlatacak olan da bizleriz otobüste, okulda veya hastanede. Göçmenlere, yabancıya veya farklı olana ideolojik bakmak gibi büyük ve gizli günahlarımız var. Konuşulmuyor, halı altına süpürülüyor hep. Karşımızdaki her kim olursa olsun, milliyeti veya cinsiyeti veya dini ne olursa olsun, bizi ona karşı üstün/haklı/kibirli kılacak hiçbir gerekçemiz yoktur. İnsana insanca, can taşıyana canlı olarak bakmak kafîdir. Hatta cansız eşyaya karşı bile hürmetimiz olmak zorundadır. Biz nasıl eğitim hakkına sahip isek, ülkemize misafir gelmiş veya sığınmış her insan da bu hakka eşit derecede sahiptir. Hepimiz insan olarak bu dünyaya sığarız ve doyarız. Kimse bundan endişe etmemeli. Koca bir dünya tarihi bunu ispat ediyor hepimize.  Pandemi süreci mülteci çocukların eğitime erişimlerini nasıl etkiledi? gönülden kahveCovid süreci zaten tüm dünyaya zorluklar getirmişken, maddi durumu yetersiz insanlarımızı hepten güç şartlara itti. Evden çıkmamakta zorlanan bizler idik. Lakin bizim evlerimiz vardı, onların çoğunun bir evi bile yoktu içinde sıkılacağı. Bunu düşünerek ucuz otellerde kalan evsiz insanlarımızın borçlarını ödemeye karar verdik. Hem işletenlere ferahlık oldu hem çalışamayan evsiz insanlarımız odalarında yaşamaya bir süre daha devam edebildi. Aynı zamanda 4 ayda 400 aileye gıda paketi, bebek bezi ve maması ulaştırıldı. Engelli çocuklarımızın bazılarına güç yettiğince takviye mamalar iletildi. 10 öğrencimizin bursları kesintisiz devam etti bu süreçte. Restoran ve kasap gönüllülerimizin desteği ile 400 kilodan fazla et dağıtabildik. 50 ailemize içinde 600 bulunan nakit zarflar ulaştırabildik. Sayısız elektrik ve su faturası ödendi. Birçok beyaz ev eşyası taşıdık. İş bulamayan 5 insanımıza zor sürece rağmen iş bulduk. Bunları aslında adını bildiğimiz ve dahi bilmediğimiz tüm İzmirli gönüllülerle birlikte yaptık. İzmirli insanlarımız pandemi sürecinde bolca bağış yaparak duyarlılık gösterdiler, sağ olsunlar. Bunun her güne yayılmasını, paylaşmanın hayatımızın bir parçası olmasını ümit ediyoruz. Pandemi eğitim hayatında bazı değişikliklere sebep oldu malumunuz. Bu bakımdan birçok öğrencimizin tablet ve bilgisayara ihtiyacı ortaya çıktı. Son günlerde tablet/ bilgisayar taleplerimiz oluyor sık sık sayfamızdan. Eğitime erişmelerini, mahrum kalmadan ulaşmalarını sağlamak adına çabalıyoruz.  Son olarak ne söylemek istersiniz? “İş, görünür kılınmış aşktır.” der Halil Cibran, Ermiş isimli kitabında. Harekete, fiile geçmeyen hiçbir insanın arzu ettiklerine ulaşabileceğini düşünmüyoruz. O sadece boş bir arzu olur, oyalanır ve kendini kandırır durur. Küçümsenen ufak ufak işleri yaptıkça, biz talip oldukça, hayat daha güzel oluyor. Herkes şikayet ediyor ama hiç kimse kalkıp, konforunu terk edip, küçücük de olsa birkaç işin ucundan tutmuyor. O halde dünyadan şikayet etmeye hakkımız olabilir mi? Şikayet yok, iş var bizde. Kadın erkek ayrımı olmadan, iş ayırmadan her şeye gönüllüyüz, koşuyoruz. Zor yok, gönül var. Herkesin de en yakın çevresinden başlayarak harekete geçmesini dileriz. İster tek başlarına olsun ister birlikte olsun ama herkes yeter ki bir ucundan tutsun hayatın. Yeter ki samimi olsun, gönlü olsun yapmaya. Burada bizler, gönüllüler olarak, kendi yollarımıza çıkıyoruz. Yan yana yürüyoruz ama hepimizin yolu, hikayesi ve öğrendikleri farklı. Bizimle birlikte öğrenmek isteyen herkesi İzmir Gönüllüler Derneği’ne bekleriz. Butiğimizde ikinci el kıyafet düzenlemekten erzak poşeti hazırlığına, aracınızla gıda dağıtmaktan tutun da çeşitli atölyeler yapmaya kadar pek çok alanda çalışacak gönüllüye ihtiyaç var. Hiç olmazsa, Pazartesi günleri hariç her gün 11.00 - 22.30 aralığında açık olan Gönülden Kahve’ye gelip bir şeyler içerken, ailelerimize bağışta bulunmuş olurlar. Bir kafede otururken, oturduğunuz yerden ödediğiniz hesap ile bir insana yardım etmiş olmak az şey mi?  Son olarak, dünyada sanki herkes çok kötüymüş, hayat sona ermiş gibi pesimist yaklaşımlara katılmıyoruz. Biz varsak, biz yaparsak, iş başa düşerse hayat da güzel. Bu kadar çıkar ve haz odaklı bir dünyada, delice geliyor olabilir söylediklerimiz ama biz aynen bunları yaşıyoruz burada. Gelin ve kendiniz görün, şahit olun. Yunus Emre’nin muazzam bir mısrası vardır: “Seni sevenlerin ola mı aklı/ Bir dem uslu ise her dem delidir.” Biz de şirketler yönetmek isteyen, zengin olmak isteyen, köşeleri dönmek isteyen, sigortası ve kariyeri olsun isteyen çoğunlukların olduğu bir dünya zamanında, kendimizi pek de akıllı olarak tanımlamıyoruz zaten. Yaptığımız iş deli işi, kabul ediyoruz. Ama ‘akıllı’ olup ‘huzursuz’ olacağımıza, deli olup gerçek özgürlüğü tercih ediyoruz. Çıkarsızız ve gönüllüyüz. Görüyorsak, duyuyorsak, sorumluyuz çünkü. Siz de gönlünüzü alın, kapımızı çalın. Yola çıkın, kendinize yardım edin.    Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir, mesaj veya mail yolu ile ulaşabilirsiniz:             

İlgili İçerikler