Omuz Omuza Verilen Kesintisiz Çevre Mücadelesi: Fındıklı
Rize’nin 10 bin nüfuslu Fındıklı ilçesi 2007 yılından bu yana HES projelerine direniyor. Sadece Rize’de 17 HES olmasına rağmen yöre halkının kararlı mücadelesi sayesinde Fındıklı’da bugüne dek tek bir HES’in inşasına bile izin verilmemiş. Fındıklı halkı, gece-gündüz nöbet tutarak, ilçeye gelen herkesi sorgulamışlar. Fındıklılar, yargı sürecine taşıdıkları 130’a yakın dava, bilim insanlarının desteği ile ilan edilmesini sağladıkları SİT kararı ve en önemlisi Derelerin Kardeşliği Platformu’nun örgütlü gücü sayesinde bugün Karadeniz’in talan edilmemiş birkaç yerinden biri. Fındıklılı bir kadının “Yöre halkı tek omuz oldu ve Fındıklı’ya tek bir kazma vurdurulmadı” sözleriyle özetlediği bu başarıda, Fındıklı’da Derelerin Kardeşliği Platformu’nun da örgütlü desteğinin altını çizmek gerekir. DEKAP, Karadeniz’de derelerin satılmasına, pazarlanmasına ve hidroelektrik santrallere (HES) karşı çıkan yerel platformların birleşerek oluşturduğu bir platform ve Karadeniz’deki sel felaketlerinin sorumlusunun doğal yaşam alanlarını katleden projelere izin verenler olduğunu vurguluyor. “Dereler Özgürdür Özgür Akacak” sloganıyla mücadelesini sürdüren DEKAP, Karadeniz’de sel felaketlerine ilişkin olarak bu yılın ağustos ayında Giresun’daki afet sonrası, “HES’ler Kimleri Besler?” başlıklı açıklamada da: “Bizler, SU’dan sebeplerle HES’lere karşıyız! Doğayı yok eden ‘Doğal’ olamaz. İyi HES yoktur… Ayrımsız olarak tüm HES ve rant projelerine karşı anayasal, yasal, hukuki, demokratik ve yaşamsal haklarını sonuna kadar kullanacağız.” sözleriyle Türkiye genelinde sürdürdükleri mücadeleyi yineledi. Bu mücadelenin Fındıklı ayağında, Fındıklı Dereleri Koruma Platformu sözcüsü ve DEKAP’ın yürütmesinde olan Hüseyin Acar da ilçede verilen başarılı çevre mücadelesinin hikayesini, izledikleri yöntemleri, karşılaştıkları sorunları, mücadelenin kendilerine yüklediği maliyeti ve başarılarının sırrını paylaşıyor.“Çevreci-Aktivist Değil Vatandaşım”
Kendinizi tanıtır mısınız? Çevreci misiniz? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Hüseyin Acar, ben emekli öğretmenim. Dereleri Koruma Platformu sözcüsü ve Derelerin Kardeşliği Platformu’nun yürütmesindeyim. Ben kendime “çevreciyim” demiyorum, “aktivistim” de demiyorum. Ben burada, Fındıklı’da yaşayan bir vatandaşım. 30 yıl ben devletime halkıma hizmet ettim. Ve vatanıma, ülkeme ihanet etmedim, bölmedim, çalıştım. Bazıları bizi “üç beş çapulcu, gelişmeyi engelleyen eşkıya” gibi algılıyorlar. Bu vatanı, doğayı savunmak, tarımı, geleceğimizi savunmak için eşkıyalıksa, anarşistlikse, biz anarşistliğe de eşkıyalığa da devam ediyoruz, edeceğiz. Benim atalarım burada yaşamış, benim çocuklarım, torunlarım geleceğim burada yaşayacak. Ben gelenlere “Senin yerin burası mı? Burada yerin mi var?” diye soruyorum. “Burayı katledeceksin, ne için, kimin yararına? Enerji üreteceğim diyorsun, enerjiyi kimin için üreteceksin?” diye soruyorum. Kimsenin enerjisin, kimsenin parasını, buradaki ekosistemin yaşamasından değerli görmüyorumDoğayı savunmak, tarımı, geleceğimizi savunmak eşkıyalıksa, anarşistlikse, biz anarşistliğe de eşkıyalığa da devam ediyoruz, edeceğiz.Derelerin Kardeşliği Platformu hangi bölgelerde aktif? Türkiye’nin her yerinde aktifiz, çalışmalarımızı yürütüyoruz. Fındıklı’da çevre mücadelesi ne zaman ve nasıl başladı? 2000’lerin ortasından itibaren her gün Fındıklı’ya eli çantalı insanlar gelmeye başladı. Önce “ne güzel yatırım için geliyorlar” diye algıladık ama baktık ki bunun ardı arkası kesilmiyor. Biz en doğuda olduğumuz için hizmetlerden pek yararlanamıyoruz. Türkiye’nin en temiz 2 tane çayı, Aruzlu ve Çağlayan Fındıklı’da. Bizim yolu olmayan, elektrik gitmeyen yaylarımız var. Baktık ki buraları talan etmek için geliyorlar. Biz, masa başında oyunlarla toprağımızın talan ettirilmesine izin vermezdik. Topraklarımızı sattırmaya içimiz el vermedi. Bu vatan için atalarımız nice canlar vermişler. Atalarımızın emanet ettiği bu topraklara sahip çıkmak için biz bir araya geldik. Suya toprağa sahip çıkmaya başladık. Su doğaya, insanlara hayvanlara lazım. Su kandır, candır, ilaçtır, şifadır. Her şeydir. Bunları da elimizden almaya çalıştılar. Biz doğamıza geleceğimize sahip çıkmak için mücadeleye başladık. 22 Mart 2007’de, tüm partililer, belediye başkanımızın da olduğu toplantıda, Dünya Su Günü’nde bir yürütme kurulu oluşturduk. Biz doğamıza, geleceğimize suyumuza sahip çıkmak için bir mücadeleye başladık. 2007 yılında ben emekli idim ama görevli öğretmen olan o zaman da şimdi de yürütmede olan arkadaşlar var.
Derelerin Kardeşliği Platformu’nun Gücü
Siz hangi yol ve yöntemleri kullandınız? Bu gönüllü ve özverili bir hareket. Önce biz ilkelerimizi belirledik. İlkelerimizden en önemlisi siyasetin dışında kılmak. Yöntem olarak, köy ve mahallelerde örgütlenmeye başladık. Fındıklı’da bilinçlenmeye önce biz kendimizden başladık. Önce biz bilgilendik, sonra halkı bilgilendirdik. Fındıklıda 24 tane HES yapılması kararı vardı. Bu talan projelerini ile karşılaşınca, komşu ilçelerde de talanların başladığını görünce, tek başına olmayacağın anladık. Fındıklı’da Derelerin Kardeşliği’ni örgütlemeye başladık. Bugün birbirimize, Türkiye’nin her yerinde Munzur’da, Çanakkale’de, Muğla’da, her tarafta destek veriyoruz, mücadelemize devam ediyoruz. Birbirimize hukuk bilim destekliği veriyoruz: Derelerin kardeşliği Platformu’nda kaç kişi var? Web sitemizde yer alıyor. 130 vadi halkı ile birlikte başladık; sayımızı tam bilmiyorum. Bize katılanlar ve çıkanlar olabiliyor, sayı değişiyor. Mücadele devam ediyoruz. Tüm mücadele eden insanlarla beraberiz. 2007 yılından itibaren neler yaptınız? Fındıklı’da hiç HES kurulmadı mı? HES yapılmasına izin vermedik. Gece gündüz vatan savunması yaptık. Sizinle birlikte 2007 yılında Derelerin Kardeşliği Platformu’na katılan diğer yerler başaramadı? Siz HES projelerini nasıl engellediniz? Biz mücadelemizi siyasete ve ticarete dökmedik. Bir halkımızla tüm Fındıklı ile bir olmaya çalıştık. Tüm STK’lar ile tüm siyasiler ile muhtarlarla bir olduk. Biz yörede yaşayan insanlar mücadelesine sahiplensin diye buna değer verdik. Biz aslında gerekenleri yaptık. İyi niyetle Fındıklı’ya gelenleri başımızın üstüne koyduk. Ama buraya talan etmek için gelenlere de gerektiği gibi karşılayarak gönderdik. Gerektiğinde, yollarda barikatlar kurduk. Yolda jandarma görevi, polis görevi yaptık. Maden ocağı için, HES için, buraya gelen-giden herkesi sorguladık. Bütün Fındıklı’ya gelen-giden araçları durup sorguladık. Yaylada haftalık nöbetler tuttuk. Hiçbir parti, kişi, dernek bunu tek başına yapamaz. Herkesin yapacağı bir iş değil. Biz 7’den 70'e buradaki halkı örgütledik, bilgilendirdik. Biz bilgilendik. Hukukçularımızdan, bilim insanlarımızdan faydalandık. 12 Eylül sonrası ilk kez 10 bin nüfuslu Fındıklı’da, 2008’de 4 bin kişi ile ilk mitingimizi yaptık. Bu küçük ilçe toplanıp, 2009 yılında İstanbul Kadıköy’de miting düzenledik. Ankara’da, Trabzon’da başka yerlerde mücadele edenlerle de birlikte mitingler yaptık. Sadece miting değil, biz düğünümüzde de cenazemizde de burada nöbet tutmaya devam ettik. Bir ramazan günü teravih namazı saati bir hacı amcamız vardı, “Burada nöbet tutmak en büyük ibadettir, nöbete devam edelim” dedi. Fındıklı’ya gelen giden çok oluyordu; her gün adam kovaladık. Bu talancılara Fındıklı’da bir şey yaptırmayacağımız anlayınca, bize destek vermeye başlayanlar geldi. Bizim hukuk desteğimiz de bilim desteğimiz de var. Biz buraya 7 üniversiteden hocaları getirdik. Yayladan denize kadar hocalar araştırmalar yaptılar. Burayı biz SİT alanı ilan ettirdik. Yörede yaşayan insanlar da bozmasın kimse yaylalarımıza zarar vermesin diye bunu yaptık. Bu yaylalara çivi çakılmasın diye, muhtarla bir araya gelerek, her şeyin giderini biz üstlenerek, SİT alanı ilan edilmesi için 2009’da müracaat ettik. 2010’da onay aldık. Şirketler SİT alanı kararını kaldırmak için mahkemeye başvurdular ama başaramadılar. Buraya tekrar keşifler geldi, SİT kararını kaldırmadılar, bu yaylalar hala SİT alanı. Türkiye’de ilk kez Paşalar HES’te su kullanım hakkını iptal ettirdik. Biz bugüne kadar Fındıklı’yı korumak için 130 tane dava açtık. 108 tanesinde başarı kazandık. 10-15 tanesi de zamanaşımı gibi bazı eksiklerden kaynaklandı. Bizim mücadelemizde vatanına, geleceğine sahip çıkan herkes var. Hukuk da var bilim de var. Biz gerektiğinde, buraya bilirkişi olarak gelen insanları bile şikâyet ettik. Herkes zaten görevini yapsa hiçbir sorun kalmazdı. Biz Trabzon DSİ Bölge Müdürlüğü’nü bile BİMER’e şikâyet ettik. Burada derelerde ıslah çalışmaları başlayınca, BİMER bizim bir şikâyetimizle Trabzon Bölge Müdürlüğü’nden görevli gelen iki müfettişi açığa aldı, sonra sürdü. Bu adamlar 65 yaşında insanlardı. Biz hukuku da bilimi de dâhil edip mücadeleyi birlikte sürdürüyoruz. Bunun için zaten başarılı olduk. Buraya gelen herkesi sorguladık. “Birkaç tane olmasın ama 1 tane HES olsa olur” diyenlere de izin vermedik. Bu konuları tartışmaya bile açmadık. Hepimiz bir arada olmaya çalıştık; bu hareketin içinde olan herkesle, derneklerle, tüm partilerle hepsi ile beraber çalıştık. Buraya gelenler Platformla muhatap oluyorlar. Tüm vekiller, bilim insanları, bugün AK Partililer de gelse buraya, bizden bilgi alıyorlar. Diyanet’in toplantısında bile bizi, Derelerin Kardeşliği Platformu’nu davet ediyorlar. Biz bir kurum olmadığımız halde, resmi kurum gibi tanıyorlar. Gerçekten gelen vekiller, muhtar, valiler, kaymakamlara güvenlik güçleri, herkes bize sahip çıktı. Yani eylemlerde, mitinglerde yetki ve sorumluluk hep bizde- Platform’da idi. Dünyada her taraftan bizi biliyorlar. Bizi hala bilmeyen duymayan tanımayan hala var. Biz kendimizi duyurmaya çalıştık ama illa medya olsun diye uğraşmadık. Gerekeni yapıyoruz, böyle devam ediyor.Fındıkı’da Yöre Halkı ile Gece- Gündüz Süren Nöbet ve Her An Tetikte Olma Hali
Son yıllarda çevre için gösteri düzenleyenler kolluk güçlerinin sert müdahalesi ile karşılaşıyor. Siz neler yaşadınız? Tabii bazen bizde de kafa-göz yarıldı. Bazen iktidarla, bazen güvenlik güçleriyle sorunlarımız oldu. Buraya özel güvenlikçiler geldi. Mafya saldırmaya çalıştı. Biz güvenlik güçleriyle de bir olmaya çalıştık ama gerektiğinde onlara karşı da koyduk. Kaymakamla, valilerle tartıştık. Ama devletle bu yöre insanını düşman etmeye kimsenin hakkı yok. Gerektiği zaman biz emniyetle çatıştık, gerektiğinde beraber çalıştık. Bazı çevre hareketlerinden olanları tanımıyoruz; herkesin gerçek niyetlerini bilemiyoruz. Türkiye’de birçok kişi “ben çevreciyim” diyor. Evleri yeşile boyamakla, oraya buraya ağaç dikmekle çevreci olunmuyor. Benim hemşerim olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “ben çevreciyim” diyor. Ağaç dikince, çevreci mi olarak görüyorlar kendilerini bilmiyoruz. Böyle hareketleri halkla birlikte götüremeyen kişiler var, bazı eleştirdiğimizi insanlar var. Bizim birlikte hareket etmediğimiz dernek ve sendikalar var. 3 tane HES olmasın bir tane HES olsun diyenler de var. Biz genelde kaba kuvvete başvurmadan yöredeki insanlarla beraber yürüdük. Biz “haydi” deyince en az 500 kişi ile sokağa çıkıyoruz. Biz yöre halkı ile gece gündüz, hep tetikteyiz. En büyük güç halkın gücüdür. Haydi deyince bin kişi sizinle sokağa çıkarsa devlet buna karşı koyamaz. Fındıklı’da halk nasıl siz haydi deyince sokağa çıkabiliyor? Çevre konusunda Fındıklı halkı çok mu bilinçli? Diğer yerler neden Fındıklı’nın başarısını gösteremedi? İnsanları korkutuyorlar. İnsanlar fakir, aç. Üretim yok, tarım yok. Böyle olunca insanlar mecburen bu talanlara karşı gelemiyor. Sonra insanları korkutup, kandırıyorlar. Biz burada bunları yapmadık. Üç kuruşluk para için, toprağımızı satmadık. Atalarımızın tarihine sahip çıkmak için, toprağa, bitkiye, böceğe sahip çıkmak için, gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz en büyük servet, taş, toprak, su olduğu için, biz buradan hareket ettiğimiz için başarılı olduk.Biz, bize lazım olanları alıyoruz. Herkesle iletişim kurmuyoruz. Biz kendi geleceğini kendi korumaya çalışan dürüst olarak mücadele eden vatandaşlarız.Medyada yer almak için bir çaba gösterdiniz mi? Medyanın desteğine ihtiyaç duydunuz mu? Medya olsun diye hiç uğraşmadık. Medyada daha çok görünelim diye de beklemedik. Biz kendimiz gerekeni yaptık. Zaten biz yapmamız gerekeni yaptıktan sonra, yerel TV’lerde, gazetelerde, ulusal kanallarda, TRT’de yer aldık. Biz ATV’de bile canlı yayınlara davet edildik. Her kanaldan seslenmeye çalıştık. Tabii bazıları söylediğimizin yarısını kesti, yarısını yayınladı. Ama biz medya için yapmıyoruz. Ben sizin de kim olduğunuzu, amacınız ne olduğunu bilmiyorum ama size de aynı şeyleri anlatıyorum. Biz söylememiz gerekenleri her zaman söyleyeceğiz. Biz şirket de olsa, iktidar da olsa, her zaman doğru bildiğimizi her ortamda söylüyoruz. Buraya bazen art niyetli gazeteciler de geliyor. Araştırıyoruz, sonra kendi söyledikleri gibi iyi niyetle gelmediklerini öğreniyoruz. Mesela buraya SİT alanın kaldırılması için gelenler oldu. Ama başta, “Size destek için geldik” demişlerdi. Fındıklı’da benekli kırmızı alabalığımız var. Burada yumurtlayan balığı başka bir yere götürmek için Tarım bakanlığı bir şirkete izin verdi diye 3 araçla gelenler oldu. Buraya çok farklı amaçla gelenler oldu; bitki için, böcek toplamak için, yılan için, yosun toplamak için bile gelen oldu. Maden için, altın için gelenleri de gördük. Ama tabi gelme sebeplerini söylemiyorlar. Daha birkaç gün önce dereye gelen birini gördük, biz yanına gitmek isteyince kaçmaya başladı. Hemen yakaladık, onu sorguladık. Yani, buraya böyle kim geliyor, amacı nedir? Bunları hep sorguluyoruz, gece gündüz takip ediyoruz. Hiç boş durmuyoruz. Bazen medyada da çıkıyoruz, bazen de çıkamıyoruz. Bizim eksiklerimizi de oluyor. Biz geleceğimiz için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.
Biz hepimiz, bu mücadeleye girdikten sonra kendimizden çok özveride bulunduk. Tehditler alıyoruz. Sürekli aynı güzergâhı kullanmıyoruz. Madden de bittik, tükeniyoruz ama asla taviz vermiyoruz.“Kendi Emeğimiz, Kendi Yüreğimizle, Kendi Yağımızla Kavruluyoruz” Bizim de bazı eksiklerimiz var dediniz? Ne eksiğiniz olabilir? Başarmış gibi görünüyorsunuz. Biz burada ticaret yapmadık, cinsiyet ayrımı, bölge ayrımı yapmadık. Güven sağladık burada. Bu nedenle bazı arkadaşlar, bürokrasiden, STK’lardan, partilerden temsilciler Platform’a katılmak istiyorlar ama bizim ilkelere göre davrananlarla beraber hareket edenleri dahil ediyoruz. Bazen de “gelenleri taşlıyorsunuz, kovuyorsunuz” diyorlar. Bazen “bize niye haber vermiyorsunuz, biz de destek verelim” diyorlar. Ya da medyadan “bize niye bilgi vermiyorsunuz?”, biz de destek verelim diyoruz. Biz, bize lazım olanları alıyoruz. Herkesle iletişim kurmuyoruz. Biz kendi geleceğini kendi korumaya çalışan dürüst olarak mücadele eden vatandaşlarız. Yani eksiklerimiz varsa, haftalık değerlendirme toplantıları yapıyoruz, konuşuyoruz. Biz hepimiz, bu mücadeleye girdikten sonra kendimizden çok özveride bulunduk. Tehditler alıyoruz. Sürekli aynı güzergâhı kullanmıyoruz. Madden de bittik, tükeniyoruz ama asla taviz vermiyoruz. Bedenen de madden de asla bırakmıyoruz. Bu uğurda ölmeye bile gideriz. Eskiden de güvenlik sorunuz var mıydı? Hep böyle miydi? Tehditler eskiden de vardı. Son yıllarda arttı. Artar tabi, benim iktidarım bütün kanunları genelgelerle, projelerle burada talanlara izin veriyor. E böyle olunca da bize tehditler oluyor. Havva Ana’nın dediği gibi “iktidar benim, devlet benim”. İktidarın 2 tane eşkıya ile 2 şirketle hareket etmemesi lazım. Bizi kendi insanlarımızla, kendi evlatlarımızla çatıştırıyorlar. Bunun sonunda da şirketler karlı oluyor. Bu platformun içinde olmak, bugüne kadar 130 davada taraf olmak sizin için ne kadar maliyetli? Her evden 50’şer 100’şer TL verelim diyenler oluyor ama biz evlatlarımızın, alilerimizin gelirini feda ettik. Biz Platform olarak kimseden bir kuruş almıyoruz. Kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz. Bazen sağ olsunlar, bazı STK’lar bize pankart şu bu desteği veriyor. Ama asıl olarak kendi emeğimiz, kendi yüreğimizle, kendi yağımızla kavruluyoruz. Buraya gelip 80 yaşında Melahat haladan 7 yaşındaki çocuğa kadar sorun; herkesin aynı şeyleri söyleyeceğinden eminim.
Gerekirse bedenini ortaya koymak gerekiyor. Bunlar halkla birlikte yapılacak şeyler. Bir avuç insanın yapacağı bir şey değil. Kimseyi hiçbir partiyi ayırmadan, herkes buna dahil olmalı. Yani bizim böyle bir mücadelemiz var. “Bunu göze alan gelsin” diyoruz.Başarının Sırrı: Herkesin Kendi Yaşam Alanını Yöre Halkıyla Birlikte Savunması ve Diğer Yerlerle Mücadeleyi Büyütmek Diğer çevre hareketlerine ne öneriyorsunuz? Fındıklı’da biz mücadelemizi sürdürüyoruz. Trabzon’a Artvin’e her tarafa gidiyoruz. Bildiklerimizi anlatıyoruz. Hukuk ve bilim desteği de veriyoruz. Bu insanlara “yaşam alanlarınızı savunun” diyoruz. “Bizim derede olmasın da öbür tarafta olsun” demekle olmaz. Biz her yerde “yaşam anlarına topluca sahip çıkın” diyoruz. “Sorunları bütün olarak görün” diyoruz. Asıl yörede yaşayan insanların mücadelesi çok önemlidir. Bunun bilincinde olup öyle kendi yörelerinde mücadele vermeleri gerekir. Buraya kim gelirse gelsin, gözümüzü kulağımızı açtık. Kimin ne amaçla geldiğini takip ediyoruz. Nöbetteyiz. Her bölgede temsilcilerimiz var. Fındıklı’ya bir yabancı plaka gelince onu takibe alıyoruz. Herkesten kuşkulanmaya başladık, böyle yapmak zorundayız. Her an tetikteyiz. Bu sadece HES meselesi değil, Türkiye’de madenlerle ilgili yasalar, Ege’de, Akdeniz’de toprağın altı-üstü oyuldu. Her yere AVM’ler oteller yapılıyor. Biz turizme de kuşku ile bakıyoruz. Yeşil Yol diye Samsun’dan Hopa’ya kadar bir şeyler yapıyorlar. Yaylara ormanlara nasıl sahip çıkabiliriz, düşünüyoruz. Fındıklı’ya gelmedi bu yol ama bu yolun amacını bilmiyoruz. Yayları da talan etmek için bir adım olabilir. Gerekirse bedenini ortaya koymak gerekiyor. Bunlar halkla birlikte yapılacak şeyler. Bir avuç insanın yapacağı bir şey değil. Kimseyi hiçbir partiyi ayırmadan, herkes buna dahil olmalı. Yani bizim böyle bir mücadelemiz var. “Bunu göze alan gelsin” diyoruz. Biz gerektiğinde mahkemeye de gittik, yine gideriz. Biz gerekeni Cumhurbaşkanı'na da söyleriz. Ben korkup da geleceğime ihanet edemem. Benim sözümü kimse tutuklayamaz, suyu kimse tutuklayamaz. Biz bu uğurda her bedeli ödeme hazırız. Pandemi devam ediyor. Nöbetlere devam ediyor musunuz? Pandemi değil de bu çevre virüsü bizi öldürecek. Bu çevre katilleri, doğayı tüm insanları tüm geleceği öldürmeye çalışan bu virüsler çok daha tehlikeli. Bundan sonra ne olmasını öngörüyorsunuz? Umutlu musunuz? Bundan sonra ne yapacağımızı, bu iktidarlar, bu doğayı talan edecek şirketlerin tutumu belirler. O şirketlerin, o iktidarların, bu talanlara karar verenlerin onla yaşadığı evlerde, duvarlarda hiç beton evlerin, HES’lerin fotoğrafı yok, hep doğa resimleri var. Kimse madenin, betonun resmini evine koymaz. En büyük halktır, halkın gücünü kimse hafife almasın. Bizi devletle birbirimize düşürmesinler. Herkes görevini yapsın. Bu iktidarlar, halkın sesini, duygularını duymalı. Herkes aklını başına getirmeli. Vatana ihanet edenlerle, halkın sesini duymayanlarla mücadele edeceğiz. Bu talan devam ettikçe o kirli para da onlara da yaramayacak. Biz geri kalmış ülkeler, aklımızı başımıza getirmemiz lazım. Herkes kendi kapısının önünü temiz tutsa, yaşadığı yeri korusa, daha yaşanılabilir bir ülkede yaşayacağımıza inanıyorum. Ama bunu siyasete dökmeden, önce bilgilenelim, sonra halkı aşağılamayalım, halkın üstünde kendimizi girmeyelim, halkla birlikte olursak başarılı olunacak. Bir mesajınız var mı? Her gün yeni yeni çevre dernekleri, platformlar çıkmaya çalışıyor. Bunları çoğaltarak kimse bir başarı elde edilemez. Asıl, mücadeleyi çoğaltmak lazım. Biz gelen insanlara da iletişim kurduklarımızı da bunu söylüyoruz. Bir yere verdiğiniz zarar, her yeri etkiliyor. Bizim ilkelerimiz, yöntemlerimiz, amaçlarımız var. Biz bunları, bu deneyimlerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Bunlarla hareket edersek başarılı oluruz. Zaten bunlara uymayanları biz dışlıyoruz. Biz böyle hareket edersek başarılı oluruz. Ülke de başarılı olur diye düşünüyorum. Biz yöremizdeki herkesle beraber olmaya devam ediyoruz. Derelerin Kardeşliği Platformu her yerde var olmaya çalışacak. Bütün mücadele eden herkese, dostlara başarılar diliyoruz. Bizim gibi olan, ilkelerimize uyan herkesle beraberiz. Yapacağımız zor işler var. Ama biz bunlara hazırlıklı olmaya çalışıyoruz.
Bizi Takip Edin