Adil ücret kavramı yüzyıllar boyunca tartışılmış, tanımı da bu yüzden değişiklik göstermiştir. Bu kavramın ortaya çıktığı ilk dönemlerden biri olan Ortaçağ’da adil ücret, ‘düzenli ve dengeli bir toplumda sağlıklı, tutumlu ve çalışkan her insanın, emeğinin karşılığı olan ve ailesinin geçimini sağlamasına imkan verecek bir düzeyde bir gelire eşit olan ücret düzeyi’[1] olarak ele alınmaktaydı (Bkz. Aile ücreti). Günümüz tartışmalarına gelindiğindeyse adil ücret, çalışanın katkılarına dair değerlendirme yapılarak belirlenen ve işletme içindeki adaletli bir dağılım söz konusu olduğunda varlığı kabul edilen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşımla benzer işleri yapan diğer çalışma gruplarının ücretleri ya da çalışanların hayatları içerisinde karşılaştıkları pahalılık ya da diğer geçim koşulları dikkate alınmamaktadır. Buradan hareketle adil ücretten bahsedebilmemiz için çalışanın hem kendi eğitim arka planına ve emeğine/performansına karşılık gelecek ücreti alması, hem de bu ücretle içerisinde yaşadığı toplumsal koşullar paralelinde kabul edilebilir bir hayat yaşıyor olması ve diğer işletmelerde kendi işini yapanlarla da benzer ücretleri alıyor olması gerekmektedir.[2]
[1] Özlem Çakır, 2006, Ücret Adaletinin İş Davranışları Üzerindeki Etkisi, Kamu-iş, 59-60. http://www.kamu-is.org.tr/pdf/ucretadaletinin.pdf
[2] Özlem Çakır, 2006, Ücret Adaletinin İş Davranışları Üzerindeki Etkisi, Kamu-iş, 59-60. http://www.kamu-is.org.tr/pdf/ucretadaletinin.pdf
Bizi Takip Edin