Hakkari’deki İşkence İddialarına Yönelik STK ve Hak Örgütlerinden Basın Açıklaması: İşkence İnsanlık Suçudur!
Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası, Hak İnisiyatifi ve İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde polis ve askerin, yurttaşlara işkence yaptığı iddialarına yönelik bir basın açıklaması yaptı. Söz konusu açıklaması şöyle: İşkence İnsanlık Suçudur !! 05/08/2017 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde PKK militanları ve Güvenlik Güçleri arasında meydana gelen çatışma […]
Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası, Hak İnisiyatifi ve İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde polis ve askerin, yurttaşlara işkence yaptığı iddialarına yönelik bir basın açıklaması yaptı. Söz konusu açıklaması şöyle:
İşkence İnsanlık Suçudur !!
05/08/2017 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde PKK militanları ve Güvenlik Güçleri arasında meydana gelen çatışma sonrasında 1 polis memuru hayatını kaybetmiş ve 1 polis memuru da yaralanmıştır. Olayın vuku bulmasının ardından çatışmanın yaşandığı Altınsu [Şapatan] Köyü sakinleri olan yaşları 17 ile 30 arasında değişen 36 kişi alıkonulmuş akabinde bu kişilerden on beşi 06/08/2017 tarihinde salıverilmişlerdir. Salıverilen 15 kişinin vücutlarının değişik bölgelerinde basında ve sosyal medyada yer alan görüntülerde ağır işkence izleri gözlemlenmiştir. Tutulan 21 kişiden yakınları tarafından herhangi bir haber alınamamış ve kolluk güçleri, yakınlarını tutuldukları yer ve akıbetleri konusunda bilgilendirmekten kaçınmıştır. Yaşanan silahlı çatışmanın ardından alıkonulan kişiler hakkında 06/08/2017 tarihinde hiçbir yargı organı tarafından usule uygun gözaltı kararı alınmamıştır. 08.08.2017 tarihi itibariyle tutulan 21 kişi de serbest bırakılmıştır. Basında yer alan ve kamuoyuna yansıyan görüntüler itibari ile 36 vatandaşa işkence yapıldığı ve kötü muamelede bulunulduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu görüntüler ve basında yer alan haberler usulüne uygun bir gözaltı işlemi bulunmadığını ve yasa dışı keyfi gözaltının varlığını göstermektedir.
Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasa’nın 17. maddesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 3. maddesi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 1984 yılında kabul ettiği “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” ve içeriği, işkenceyi mutlak bir biçimde yasaklamıştır. Anayasanın 17. maddesi ve Uluslararası sözleşmeler taraf devlete, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletine işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye karşı mücadeleye dair negatif yükümlülükler yüklemiştir.
Mutlak bir biçimde hem ulusal, hem de uluslar arası belgelerde düzenlenen ve uyulması zorunlu olan işkence yasağı hakkında devletin etkin soruşturma yapma ve sorumluları açığa çıkarma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğe karşın yaşanılan somut olayda yükümlülük sahibi ilgili makamların aksine uygulamalar ve açıklamalarda bulunması hukuk kurumlarını ve toplumu bir bütün olarak endişelendirmektedir. Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından işkence ve kötü muamele iddialarına karşı kendiliğinden başlatılan bir soruşturma bulunmamaktadır. Hakkari Valiliği tarafından 08.08 .2017 tarihinde yapılan yazılı basın açıklamasından öğrenildiği üzere on vatandaş işkence gördükleri iddiasıyla suç duyurunda bulunmuşlardır. Hakkari Valiliği ve Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından etkili adli ve idari soruşturmalar yürütülerek bu iddiaların aydınlatılması, faillerin tespiti ile adli ve idari yönden yaptırıma tabi tutulmalarını sağlamaları hukuk gereği kaçınılmaz sorumluklarıdır. Hakkari Valiliğinin yazılı açıklamasında “güvenlik güçlerinin vatandaşlarımıza işkence yaptığı yönündeki haberler tamamen asılsızdır ve terör örgütünün propagandasını yapma maksadını taşımaktadır.” şeklinde bir peşin hüküm bulunmaktadır. İddiaların araştırılması ile sorumlu Valilik makamının böyle bir açıklamada bulunması hukuk devleti içerisinde kabul edilemezdir. Bu açıklama yetkili makamın olaya ilişkin olarak soruşturma başlamadan kesin bir kanaat ve hükme sahip olduğunu göstermekle beraber; yetkili makamlar önünde hak arama özgürlüğünü kullanan vatandaşların suçlu olarak yaftalanması anlamana gelip hak arama özgürlüğü önünde bir engel olarak da görülmelidir.
“İşkenceye karşı sıfır tölerans” sloganıyla işkenceyle mücadeleyi temel hedefleri arasına alan hükümetin, işkenceyi dahi kendine hak gören, bunu uygulamaya çalışan ve savunan kamu görevlilerini cezasız bırakmasının hiçbir hukuki, siyasi ve ahlaki izahı bulunmayacaktır.
OHAL uygulamalarına dahi sıkı sıkıya bağlı kalınması halinde işkence yasağı kapsamında bu uygulamalara rastlanılmayacaktır. Maalesef OHAL’in de ötesine geçilerek fiili bir durum yaratılmakta ve OHAL yasaları dahi işlevsizleştirilmektedir. Zira OHAL döneminde uygulanan hukuki rejimde de işkence yasağı istisna hali olmaktan çıkarılmış, hak ve hürriyetler başlığı altında bu yükümlülük ve hakların sınırlanmayacağına dair zorunlu kurallar oluşturulmuştur.
Siyasal kamplaşmalar veya ittifaklar devletlerin hukuki rejiminde birey aleyhine geriye gitmelerini meşru kılmadığı gibi, iç siyasette veya güvenlik uygulamalarında da insan ve hak odaklı yükümlülüklerin hiçe sayılması kabul edilebilir uygulamalar değildir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de çeşitli kararlarında somut olaydakine benzer uygulamaları ağır insan hakları ihlali şeklinde nitelendirmiş olup, demokratik toplumda işkence gibi hak ihlallerinin kabul edilemez olduğuna işaret etmiştir. Maalesef Türkiye, kendi siyasal çalkantılarıyla birlikte hukuki bağlamda da endişe verici bir istikamete doğru yol almaktadır. Şemdinli veya başkaca bölgelerde yaşanan keyfi uygulamaları kınayarak bu uygulamaların resmi güvenlik uygulamalarına dönüşmesine engel olmak için bağımsız kişi ve gruplar ile insan hakları çevrelerini de seslerini yükseltmeye davet ediyor, yaşanan ihlallerin takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Bizi Takip Edin