Üçüncü Kez Açılan Gezi Davası’nda Kavala Yine Tahliye Edilmedi
Üçüncü kez açılıp Çarşı Davası ile birleştirilen Gezi Davası'nın ilk duruşması 8 Ekim 2021’de Çağlayan’da görüldü. Dosyanın tek tutuklu sanığı, Kasım 2017'den bu yana Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Osman Kavala’nın tahliye talebi, oyçokluğuyla reddedildi. Çarşı ve Gezi Dava dosyalarının ayrılması talebi de reddedilirken, davayı takip eden STK temsilcileri, dava ile Kavala’nın tutukluluğunu sivil toplum üzerindeki baskıların devamı olarak değerlendiriyor.
35 sanıklı Çarşı Davası’nda alınan beraat kararının Yargıtay tarafından bozulmuştu. Osman Kavala, Can Dündar ve Mehmet Ali Alabora’nın da arasında bulunduğu 17 sanıklı Gezi ana davası beraat kararının İstinaf Mahkemesi’nce bozulmasının ardından iki davanın birleştirilmesiyle açılan yeni davanın ilk duruşması 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Kavala ile birlikte 52 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşmasında hem Çarşı hem Gezi Davası’nın sanık avukatları birleştirme kararının hukuka aykırılığının tespit edilip karardan dönülmesini ve dosyanın ayrılmasını talep etti. Savcı, itirazların reddini talep etti.
Mahkeme, avukatların Gezi ve Çarşı davalarının ayrılmasına yönelik taleplerini reddetti. Bu kararın ardından Çarşı davasının avukatları mahkeme salonunu terk etti. Duruşma, Gezi avukat ve sanıklarının beyanlarıyla sürdü. Öğleden sonra devam eden duruşmanın sonunda Mahkeme, ‘Hukuki durumda değişiklik olmaması ve kuvvetli suç şüphesi’ nedeniyle Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına hükmetti.
‘Tutukluluğumun Sürdürülmesi Yargısız İnfazdır; AİHM’nin Kararının Etrafından Dolanma Girişimidir.’
Sanıklardan 1438 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala duruşmaya Silivri Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi aracılığıyla katıldı.
Kavala savunmasında: “Gezi’den önce de Gezi sırasında da Çarşı Davası’nda da suçlanan kişilerle tanışıklığım, iletişimim olmadı. Daha önce aralarında fiili ve hukuki bağlantı olmadığına karar verilen suçlamalar hiçbir yeni delil olmadan birleştirildi ve benimle ilgili davalar, gene hiçbir delile, anlaşılır gerekçeye dayandırılmadan Çarşı davası ile birleştirildi.
Bugüne kadar hiçbir kitlesel eylemi organize etmedim, hiçbir kitlesel eylem için de benden maddi destek talep edilmedi. İddianameden daha vahim olan iddia, protestoların benim tarafımdan aktarıldığı iddia edilen fonlara ya da maddi imkânlara bağlanmasıdır. MASAK raporunda, benim Gezi ile ilgi herhangi bir fon aktarımım olmadığı ortaya çıktı.
Sudan bahanelerle tutukluluğumun sürdürülmesi yargısız infazdır, algı yaratma çabasıdır, AİHM’nin kararının etrafından dolanma girişimidir.” dedi.
Kavala’nın savunmasının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Osman Kavala’nın avukatı Köksal Bayraktar duruşmada, Çarşı ve Gezi davasında şahıs ve olay yönünden hiçbir bağlantı olmadığını ve iki davanın birbirinden tamamen ayrı olduğunu söyledi. Bayraktar ayrıca, “Hukukta açıktır; birleştirme talebinde bulunan hâkim karar verme aşamasında bulunamaz. Bu nedenle birleştirme hukuka aykırıdır.” dedi. Bayraktar savunmasında, Aralık 2018’den itibaren AİHM’e müracaat ettiklerini ve AİHM’nin Kavala’nın tutukluluğun kaldırılması gerektiği kararı verdiğini de hatırlattı.
‘Kavala’nın Tutukluğunun Devamı Türkiye Hakkında İhlal Prosedürünü Başlatacak’
Osman Kavala’nın tutuklu halinin devamının sivil toplum üzerinde nasıl bir etki yarattığını hukukçu, STK temsilcileri, hukukçular ve siyasiler Sivil Sayfalar’a değerlendirdi. Ortaklaşılan nokta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararında ortaya konduğu gibi, “Kavala’nın tutukluluğunu AİHS’nin 18. maddesinin ihlali anlamına geldiği ve sivil topluma gözdağı” niteliği taşıdığı yönünde.
İnsan hakları hukukçusu ve Gezi Davası sanıklarından Mine Özerden’in avukatı Tuğçe Duygu Köksal, Mahkeme’nin Kavala hakkında tahliye kararı vermemesinin ne anlama geldiğini değerlendirdi.
“Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiğine” yönelik AİHM’nin aldığı kararların Türkiye’de yargı makamları tarafından yerine getirilmediğini hatırlatan Köksal, tutukluğun devamı durumunda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatacağını söyledi. Köksal, AİHM’nin ihlal sürecini başlatma konusunda Türkiye’ye ihtarda bulunduğunu; Türkiye’nin AİHM’nin kesinleşmiş kararını icra etmemesi durumunda, Azerbaycan’dan sonra ihlal prosedürünün başlatılacağı 2. devlet olacağını ve bunun ciddi siyasi etkilerinin görüleceğini vurguladı.
Köksal, Kavala’nın durumunun Gezi Davası’nda taşıdığı önemi ise şu sözlerle ifade etti: “Kavala hakkında Gezi Davası’nda verilen kesinleşmiş yargı kararındaki tespitler, “hem AİHS 18. maddesi hem Kavala’nın tutukluğu konusundaki kuvvetli suç şüphesine dair hüküm”, davanın sonucunu etkiliyor; bu nedenle tahliye kararının icra edilmesi gerekiyor”.
‘Kavala, Sivil Alanın Gelişmesinde Kilit Bir İnsan; Yokluğu Hissediliyor’
Uluslararası Af Örgütü, Gezi Davası’nı yakından takip eden uluslararası sivil toplum örgütlerinden biri. Af Örgütü’nün Türkiye Kampanyalar Sorumlusu Milena Buyum, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamının sivil toplum üzerinde yarattığın etkiyi AİHM’nin tescillediğini belirtti: “AİHM, Kavala’nın tutukluğunun onun susturulması ve Türkiye’de sivil toplumun sindirilmesi için yapıldığını tespit etti. Bu doğru bir tespit. Ancak Kavala’nın durumu tek değil. Sürüncemede olan, çorba haline getirilen bu davayı, alakasız ve kanıtlanmamış suçlamalarla bütün olarak konteks içinde değerlendirmek gerekiyor.”
Türkiye’nin özellikle son 5 yıldır ve hatta daha da öncesinde insan haklarına erişimde zorluk çekilen bir ortamda olduğunu belirten Buyum, Gezi Davası’nın ve Kavala’nın tek örnek olmadığını kaydetti. Sivil toplum açısından Kavala’nın taşıdığı önemi vurgulayan Buyum’a göre “Kavala, sanat ve insan hakları alanında faaliyetleriyle sivil toplumun sesini bulmasında sivil alanın gelişmesinde ve yeşermesinde oynadığı rol itibariyle kilit bir insan. Onun yokluğu, hissediliyor.”
Milena Buyum ayrıca, Türkiye’de özellikle bağımsız olarak faaliyetlerini sürdüren ve hak temelli çalışan STK’ların içinde bulunduğu durumu “vahim” olarak nitelendirdi. Geçen yılın sonunda yasalaşan Kitle İmha Silahlarının Yayılması Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’un büyük bir baskı yarattığını belirtti. Kanun maddelerinin tümünün henüz uygulamaya geçmemesine karşın, STK’ların proje geliştirme ve birbirleriyle işbirliği geliştirmeleri üzerinde büyük bir engel olarak görüldüğünü kaydetti. Söz konusu yasanın sivil alan üzerinde yarattığı etkileri yakından takip ettiklerini söyleyen Buyum, özellikle kamu otoritelerinin STK’lar üzerinde artan denetimlerle baskı oluşturduğunu söyledi.
‘Kavala’nın Tutukluğu, ‘Hak Aramada Özne Olursanız Siz de Bunlarla Baş Başa Kalırsınız’ Demek!’
Eşit Haklar İzleme Derneği (EŞHİD) de Gezi Davası’nı yakında takip eden STK’lardan biri. ESHİD avukatı Kader Tonç, Gezi Davası’nı ve Kavala’nın tutuklu olduğu 3 ayrı davayı da ayrı mahkemelerde takip ederek gözlemlerini paylaştı: “Kavala’nın yargılandığı davaların değişen mahkemeler ile heyetlerinin de değişmesi, avukatlar için yeni heyetlerin, mahkemeler sürekli birleştiği için bunlar da hak ihlali. 4 yıla yakın tutukluluk, dosyayı bilmeyen yeni hakimler, değişen heyetler, hâkim güvencesi olmadığını gösteriyor. Süreç, sürekli başka bir dosya ile birleşen ve yakar top gibi ilerliyor.”
Kavala’nın tutukluğunun sivil toplum üzerinde ciddi bir gözdağı yarattığını da belirten Tonç, şu ifadeleri kullandı: “Kavala açısından 4 yıla yakın tutukluk, çok uzun. Ayrıca Kavala’nın maruz kaldığı diğer süregelen hak ihlalleri, sivil toplum üzerinde baskı yaratıyor. Bunlar, ‘hak arama mücadelesinin öznesi olursanız, siz de böyle bir süreçle baş başa kalırsınız’ demek. Bu nedenle, birçok STK burada, bu davayı izliyor, destek oluyor, raporlaştırıyorlar. Fiziki olarak burada bulunuyorlar.”
‘Bu Davayı, Tüm Sivil Toplumu ve Hak Savunucularını Savunmak İçin Takip Ediyoruz’
Gezi Davasını yakından takip eden bir diğer STK olan Hafıza Merkezi’nden Ece Koçak, AİHM kararı ile 18. madde ihlali ile Kavala’nın siyasi saikle tutuklu olduğunun tespit edildiğini kaydetti.
Koçak, Kavala’nın tutukluğunun sürmesiyle, onun desteklediği pek çok faaliyetin aksadığını; buna ek olarak son yıllarda genel olarak Türkiye’de demokrasi ve barış alanında yaşanan erozyonun da sivil alan üzerindeki olumsuz durumda büyük bir etkisi olduğunun altını çizdi: “Kavala, Hafıza Merkezi’nin çalışma arkadaşlarından biriydi. Cezasızlığın sona ermesi ve geçmişle yüzleşme gibi konularda Anadolu Kültür ile ortak yürüttüğümüz pek çok iş vardı. Bu anlamda, Kavala’yı sadece beraber savunuculuk yaptığımız kişi olarak değil, ona yapılan haksızlığı bizim üzerimizde de bir tehdit olarak algılıyoruz. Bu dava üzerinden tüm sivil toplum, tüm hak savunucularını savunmak için takip ediyoruz.”
Bizi Takip Edin