Yaşam Savunuculuğundan Ekofeminizme…
HES’lere karşı mücadeleden madenlere karşı mücadeleye kadar kısmen kentte yaşayıp da hala kırsalla bağlantısı olan doğa savunucularının çoğu kadındır. Ekmek teknelerinin tahrip olmakta olduğunu çabucak görürler ve eve sahip çıkma ihtiyacı duyarlar. Ancak bu durum o hareketleri kadın hareketi yapar mı? Bence büyük bir soru işareti var burada.
Bir kadının dik durması ya da kadınların dik durması neye bağlıdır?
İkizköy’de Akbelen ormanının kesilerek termik santral için altından kömür çıkarılmasına direnen köylüler durumun tarafsız bir gözle irdelenmesi için yargıya başvurmuşlardı. 7 Eylül’de yol kenarında keşif heyetini bekleyenler arasındaydım. Keşifçiler yöre halkını ve avukatlarını hiçe sayarak hızla alana doğru ilerleyince Neşe Işık’ın simşek gibi aramızdan ayrılıp keşif heyetine ulaşmak için koşmasındaki kararlılığı görecektiniz… Aylardır keşif heyetindeki bilim insanları ve hakimin yörenin flora ve faunası, arkeolojik değerleri ve köylünün geçim kaynakları vb gelecekteki olası etkilerine tarafsız gözle bakmasını bekleniyordu. Ne yazık ki ilerleyen zamanlarda keşif başlangıcı kadar sürecin de sağlıksız ilerlediği duyumlarını aldık. Avukatlar ve yöreye uzun yıllar emek vermiş çevre mühendisi arkadaşımıza aşağılayıcı ve küçük düşürücü söylemler bir hakim ağzından sarf edilmiş durumdaydı. Oysa yaşam alanı savunucuları o hakimin ve ailesinin ve hatta torunlarının dahi geleceğini savunuyorlardı.
Son 20 yıldır birçok ülkenin gerek küresel iklim değişimi nedeniyle gerekse hava kalitesinin canlı sağlığına etkileri nedeniyle termik santraller miladını doldurmuş olarak ilan edildi ve tarihin çöplüğüne karıştı. Rüzgar haritalarına göre Muğla yöresindeki termik santrallerin Mısır’da dahi partikül zehirlenmesine yol açtığı tespit edilmiş durumda.
İkizköy’deki direnişte köylü Neşe Işık arkadaşımızın yüzündeki ışık da bu sağduyunun bilgileriyle donanmış olmasından olmalı… O gerçeğe dayalı bilgiye susamışlığı onun hep dik durmasını sağlıyor olmalı. Çünkü hakikat insanı dik tutar!
Bugünlerde Dünyanın Başka Yerlerinde Dik Duran Kadınlar
Yaklaşık 20 yıldır ABD işgalinde olan Afganistan’dan Ağustos ayında Joan Bieden yönetimiyle askeri gücün geri çekilme anonsu yapıldı. Atakta bekleyen Taliban nedeniyle Afganistan halkının ve özellikle kadınların yaşamı alt üst olmuştu. Can güvenlikleri, günlük yaşamları ve kısacası gelecekleri karartıldı. Bu elbette beklenen bir şeydi… Ancak belki çoğumuz hala dünya kamuoyundan ümitsizce bir mucize bekliyorduk… Ancak Taliban rejiminden kaçmaya çalışanlar kadar ülkede kalıp direnmeyi seçen kadınların ayağa kalkıp dik durması uzun sürmedi. Kaotik bir durum olsa da sadece Pencir bölgesinde değil, başka bölgelerden de gelen haberler kadınların artık ortadoğuda patriyarkanın köklerini söküp atma kararlığının fısıltısını duyuruyordu. Daha önce Suriye’de ISIS gibi Taliban’ın da namus adı altında önce kadın vücudu ve ruh bütünlüğünü hedef aldığını biliyoruz.
Ortadoğu coğrafyası dünyada patriyarkanın en güçlü olduğu bölgelerden biri. Dolayısıyla bu duruma en köklü yanıt veren Rojawa’da olduğu gibi yine kadın örgütlenmeleri olacağa benziyor. Kadın örgütleri bölgeden uzaklaşmak isteyenlere destek olunabilir ama aslolan orada kalıp bir özgürlük alanı yaratmaktır diyor.
Ekolojk Harekette Dik Duran Kadınlarda Ne Eksik?
Kırsalda üretici kadınlar genelde biriktirmeye yönelik değil, geçimlik ekonomilerden yana oldukları tarımın ortaya çıkmasından bu yana neredeyse değişmemiştir. Çünkü biriktirmenin kaynağı doğayı fazla kullanmak ve tüketmeye giden yola hizmet ettiklerini bilirler. Dolayısıyla böylesi kadınlar doğaya yalnızca bir gıda sepeti olarak değil, aynı zamanda her bir meyvede ve çekirdekte o gıdanın yetiştiği dünyayı görürler. Başka bir deyişle doğaya bir kaynak deposu olarak değil, bir ekosistem bütünlüğü orman ya da sulak alan bütünlüğü olarak bakarlar.
Bu bağlamda HES’lere karşı mücadeleden madenlere karşı mücadeleye kadar kısmen kentte yaşayıp da hala kırsalla bağlantısı olan doğa savunucularının çoğu kadındır. Ekmek teknelerinin tahrip olmakta olduğunu çabucak görürler ve eve sahip çıkma ihtiyacı duyarlar. Ancak bu durum o hareketleri kadın hareketi yapar mı? Bence büyük bir soru işareti var burada… Biraz daha açmaya çalışırsak; Daha önce köy merkezinde erkeklerin köy meydanı olan kamusal alanda vücudunu küçülterek ve utanarak oradan geçen kadın, yaşam savunuculuğuna soyununca kamusal alanda bilinçsiz de olsa beden diliyle erkek kadar genleşme ihtiyacı duyar. Güvenli duruşu hakikatin yanında olduğundandır. Medya önünde dahi erkeğe göre daha da dik durması bundandır. Çünkü kamusal alanda söz söylemeyi belki de ilk kez keşfetmiştir ve hatta yılların ezilmişliğine genleri meydan okumak ister. Bunu İkizköy’de Akbelen orman savunmasında gördüğümüz gibi Rize’de taş ocağına karşı çıkan İkizkdere kadınlarında da görmekteyiz.
Ancak patriyarkanın diliyle ‘ata toprağını korumak’, ‘dede topraklarının savunmasın’dan söz ederken hem erkekleşerek militarist dille karşısında duran gücü sindirmeyi amaçlayan kadın aynı zamanda patriyarkal dili perçinlediğinin acaba farkında mıdır? O halde bu hareketler içinde kadına gerçek anlamda kalıcı özgürlük alanı nasıl yaratabilir? Bu noktada yaşam savunuculuğunda kültürün önemli bir parçası olan dilin ne kadar önemli olduğuna değinmek isterim. İlmek ilmek yeni bir direniş kültürü örülecekse kadına kalıcı özgürlük alanları kazandırmak önemli olmalı. Bu da ancak ekofeminist politikayla olur. Yoksa yöresindeki hareketler sönümlendiğinde kadınlar o zamanları yalnızca bir anı niteliğinde hafızaların bir köşesinde tanırlar.
Sonuç olarak ekofeminist politika öz olarak yaşam savunuculuğuna dayanır. Tabiatı itibariyle tüketime, doğanın materyal olarak görülmesine kısacası kapitalizme karşıdır. Ekofeminizmin tarihine baktığımızda kadınlar yaşam alanlarına (özellikle ormansızlaştırma kapsamında) 18 YY’da İndus Vadisi’nde kralın tahakkümüne karşı çıkmaya ve sonra da 1970’lerde Hindistan’daki Chipco hareketine kadar uzanır. O halde bize düşen yaşam savunucusu kadınların feminist politikada nasıl yer alabilecekleri üzerine düşünmemizdir..
Bu yazıyı tüm yaşam savunucusu kadınlara adıyorum.
Görsel: Getty Images
Bizi Takip Edin