Türkiye’nin COVID-19 Hafızası: Pandemi Sürecinin İlginç Uygulamaları
'Türk genine etki etmeyen' virüsten, lebalep parti kongrelerine, 'büyük resmi gören' aşı karşıtlarından, kısıtlama dönemi boyunca süren çelişkili yasaklar, uygulamalar... COVID-19 virüsüyle mücadelede süreç içinde tanıklık ettiğimiz ilginç uygulamaları sizler için derledik.
Türkiye’de Temmuz başında tam aşılanan nüfus oranı %18 civarında. En az 1 doz aşı alan kişi oranı %42. Aşılama hızının günlük 1 milyonu aştığı bugünlerde, pek çok ülkeye kıyasla aşı çeşitliğine sahip olunmasına rağmen Türkiye’de toplumun bir kesimi aşılara karşı şüpheyle yaklaşıyor, bir kısmı da aşı olmayı reddediyor.
Biontec CEO’su Prof. Dr. Uğur Şahin, birkaç gün önce aşılamanın pandemiyi kontrol altına almadaki etkisinin altını çizdi ve “Türkiye’de normal hayatlarımıza 3-4 ay içinde muhtemelen döneceğiz” dedi.
Yakın zamanda delta ve delta + varyantları ile tanıştığımız COVID-19 virüsüne karşı en etkili korunmanın “hibrid bağışıklık”, yani “hastalığı geçirmek+ aşılama veya iki farklı aşı türüyle aşılama” olduğu söyleniyor. Uzmanlar, yeni varyantlar ve yeni piklerin yaşanmaması ve aşı karşıtlarının etksinin azalması için Eylül’e kadar tedbirli olunması çağrısı yapıyor.
En Başından: Mart 2020’den
Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana pandemi sürecinde tanık olduğumuz dikkat çekici bazı başlıkları içeren bu yazıda, COVID-19 virüsünün hayatımızın 1,5 yıllık zaman diliminde yarattığı ve içinde iken fark ettiğimiz ve bu nedenle pandemi sürecinden toplumsal olarak da etkilendiğimiz bazı ilginç ayrıntıları hatırlatıyoruz.
Salgının neden olduğu şok ve şaşkınlık, salgınla mücadele alınan çelişkili ya da tutarsız kararlar, toplumda gözlemlenen ilginç tepkiler, komplo teorileri, hızla yayılan yanlış bilgiler sadece Türkiye ile sınırlı değil şüphesiz.
Salgını dönemi, birçok ülkede yeni ve özgün komplo teorisine de kapı araladı. Almanya’da “hijyen eylemleri” adı verilen ve Microsoft’un kurucusu iş insanı Bill Gates hakkında çok sayıda iddia dile getirildi. Avrupa’nın pek çok ülkesinde olan “Korona Asileri” hareketinin İsviçre’deki destekçileri silahlı mücadele çağrısında bulundu. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın salgını hafife alan, bilimsellikten uzak açıklamaları ile Çin’in virüsü biyolojik silah olarak kullandığı iddiaları en akılda kalan örneklerden birkaçı. Brezilya’da Başkan Bolsanaro’nun destekçilerinin, sokak eylemleri düzenleyerek, salgınla mücadeleye silahlı kuvvetlerin katılması talebi ise pandemide tanık olduğumuz en tuhaf haberlerden biriydi.
Sağlık Çalışanlarının Fedakarlıkları
Türkiye’nin pandemi sürecinde başarısına en büyük katkıyı sağlık sistemi ve sağlık çalışanlarının sağladığı sıklıkla dile getirildi. Bu nedenle, salgın sürecinin başat aktörleri olan sağlık emekçilerinin maruz kaldıkları bazı ilginç durumları öncelikle not etmek gerekir.
“Ülkemizde aşılama, sağlık çalışanlarının dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek fedakarlığıyla çok iyi gidiyor”. Buna benzer açıklamalar Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı ve uzmanlar dahil pek çok kişi tarafından defaatle yinelendi.
Pandeminin başından bu yana Türkiye’de her kademede sağlık çalışanlarının canhıraş bu fedakarlıkları, maalesef ödüllendirilmedi. Aksine pandemi süreci sağlıkçılar için her zamankinden çok daha zorlu bir sürece dönüştü.
COVID1-19’un meslek hastalığı sayılmaması, 27 Ekim 2020 sonrasında getirilen sağlık emekçilerinin izin hakkının ve istifa etme yasağının bulunması, yine Türkiye’ye özgü uygulamalardandı. Nihayet, istifa kısıtlaması bulunan çalışanlar 1 Temmuz 2021 itibariyle istedikleri takdirde istifa edebilme hakkına sahip oldular. Virüsün meslek hastalığı sayılması için verilen mücadele geçen mayıs ayında salgından ölen bir doktora ölüm aylığı bağlanmasının emsal karar ile mümkün olabildi.
Pandemide Türeyen Yanlış Bilgiler
COVID-19 salgını sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yanlış bilgi ve komplo teorisinin üretilmesine neden oldu. COVID-19 hakkında geçen yılın Nisan ayında başlıca yanlış bilgi (mezenformasyon) türleri, kaynakları ve iddiaları Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü tarafından yayınlanmıştı: 225 mezenformasyon örneklemi
Salgının başlarında dile getirilen en tuhaf iddialardan biri “Türklerin genetik yapılarından dolayı virüse yakalanmayacakları” idi. Türkiye’de sıklıkla dile getirilen komplo teorileri ve yanlış- yalan bilgiler Teyit gibi doğrulama platformları tarafından detaylı şekilde incelendi teyitlendi. Bunlardan sadece birkaçı;
- RNA aşılarının insan DNA’sını değiştireceği iddiası;
- Covid-19 aşısı ile insanlara mikroçipler yerleştirileceği iddiası;
- Aşıların kısırlığa neden olduğunu gösteren bir kanıt yok;
- Covid-19 aşısının bazı gençlerde kalp iltihaplanmasına sebep olduğu iddiası;
- Covid-19 aşısı ile insanlara maymun ve domuz genleri enjekte edileceği iddiası;
- Bazı kişilerin kollarına mıknatıs yapışmasının Covid-19 aşılarında çip olduğunu gösterdiği iddiası;
- Koronavirüs sürekli mutasyona uğradığı için aşının işe yaramayacağı iddiası; Aşıdaki luciferase enziminin genlerimizi değiştireceği iddiası.
Teyit ve Doğruluk Payı gibi doğrulama platformlarının yanı sıra, Türkiye’de bazı durumlarda virüsten daha hızlı yol alan yanlış bilgi yayılımını medya kullanıcılarının gözünden anlamak ve önleyici öneriler geliştirmek için Doç. Dr. Suncem Koçer’in İnfodemiLab projesi, kitlelerin doğru ve güvenilir bilgiye erişimine katkı sunan örneklerden biriydi.
Kamuoyunu yanlış bilgilere karşı uyaran Prof. Dr. Mehmet Ceyhan hakkında “halkı paniğe sevk ettiği” iddiasıyla Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Bürosuna suç duyurusunda bulunulması ve #MehmetCeyhanTutuklansın etiketinin sosyal medyada gündem olması, sürecin ilginç başlıklarından biri idi.
Türkiye’de pandemi sürecinde tanık olduğumuz en yakın “apaçık yanlış bilgi” örneği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri dahi, aşıları ücretle yapıyorlar. İngiltere’de Aşı 100 sterlin” demesi oldu. Yalanlanan bu iddiadan daha da ilginci, Sabah, Akşam, Türkiye ve Yeni Şafak gazetelerinin, Erdoğan’ın konuşmasını “Avrupa’da aşının ücretli olduğu” iddialarına haberde yer vermeyerek yayımlamaları idi.
Salgın Yönetiminde Son Dakika Kararları
Pandeminin başından itibaren karar alıcılar Türkiye’nin “salgını en iyi yöneten ülkeler arasında” olduğunu defaatle açıklamayı sürdürdü. Öyle ki, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, “Asrın Küresel Salgını – Türkiye’nin Koronavirüsle Başarılı Mücadelesi” isimli kitap 15 Mart 2021 tarihinde yayınladı. Kamu Denetçiliği Kurumu ise 2020 yılının ortalarında yabancı kamuoyunu bilgilendirmek üzere salgın sürecinde sağlık tedbirleri, idari ve ekonomik önlemleri anlatan “Türkiye’nin Koronavirüs Hastalığıyla Mücadelesi” başlıklı rapor hazırladı.
Türkiye’de salgınla mücadele kapsamında alınan kararlar sıklıkla son saatler hatta yasağın başlamasına dakikalar kala açıklandı. Örneğin, 10 Nisan 2020’de ise Bilim Kurulu’nun tavsiyesi doğrultusunda 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta 48 saatliğine sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İlk kez Türkiye’de en kapsamlı sokağa çıkma yasağı ilan edilen bu karar, yasağın başlayacağı günden sadece birkaç saat öncesinde açıklandı. Kamuoyu tepkisi üzerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa etti ancak istifa kabul edilmedi.
Bazı uzmanlara göre, Türkiye pandemiyle mücadelede yapılması gerekenlerin büyük bir kısmı yapıldı; ancak zamanında değil. Tüm bu tutarsızlıklara rağmen geçen yılın Temmuz ayındaki araştırmada Türkiye, 9 ülke ile karşılaştırılarak “koronavirüs salgınıyla mücadelede en başarılı ülke” olarak gösterildi.
İpsos’ın bu yılın Haziran tarihli araştırmasına göre Türkiye’de “her iki kişiden biri salgınla mücadelenin iyi gittiğini düşünüyor.” Bu yılın Nisan başında salgınla mücadelenin kötü gittiğini düşünen kişilerin oranı %60 iken, Haziran ayında aşılamanın hızlanmasıyla bu oran %38’e geriledi.
Salgında Sağlık İletişimi
Türkiye’nin pandemiyle mücadelede izlediği sağlık politikaları, Kayıhan Pala gibi uzmanlar tarafından salgını “önlemede başarısız, tedavide başarılı” sözleriyle özetleniyor. Bazı uzmanlar, Türkiye’nin salgın mücadelesinin bilimsel verilere dayalı olarak yönetilmediği görüşünde.
Sağlık Bakanlığı’nın toplumla pandemide etkili bir sağlık iletişimi kuramadığı iddiası da Türk Tabipler Birliği, HASÜDER gibi STK’lar tarafından birçok kez dile getirildi.
Pandemiyle mücadelesini bilimsel temellere oturtarak yönetmek isteyen Sağlık Bakanlığı, 10 Ocak 2020’de Koronavirüs Bilim Kurulu’nu oluşturdu. Kurul’un misyonu, hükümete salgınla mücadele kapsamında tavsiyeler vermekti. Ancak Kurul’da Türk Tabipler Birliği’nden bir temsilcinin yer almaması ve bazı Bilim Kurulu Üyeleri’nin zaman zaman açıklamalar yaparak, kendilerinin görüşü hilafına kararlar alındığını söylemeleri, kamuoyu ile yetkililer arasında etkili bir iletişimin kurulamadığının yansımalarından biri idi.
Süreç içinde kamuoyunda yetkililerin açıkladığı resmi verilere duyulan güvenin sarsıldığına tanıklık ettik. Pandeminin başında Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere toplumsal düzeyde yüksek bir güven duyulurken, yetkililerin açıklamadığı ya da gecikmeli veya eksik veriler; COVID-19 nedeniyle ölüm oranları ve aşıların etkinliği konusunda tedirginliğe neden oldu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 2020 yılının Temmuz’unda açıkladığı vaka tablosunda, “vaka sayısı” ifadesi, “hasta sayısı” olarak değiştirildi. Yoğun bakım ve entübe hasta sayıları yerine “ağır hasta ve hastalarda zatürre oranı” ifadeleri kullanıldı.
Bakan Koca’nın, “Her vaka hasta değildir. Çünkü testi pozitif çıktığı halde hiçbir semptom göstermeyenler var.” ifadeleri, bazı kesimlerde verilerin tam ve doğru açıklanmadığı şeklinde yorumlandı. Süreç içinde, Sağlık Bakanlığı verileri yerine, ilgili uzman ve ilgili kurumlar kendileri çeşitli hesaplamalarla istatistik oluşturmaya başladı.
Bu gelişmelerden hareketle, uzmanların salgın yönetiminde bilimsel kriterlere uygun, açık şeffaf, hesap verilebilir ilkelere uygun yapılması uyarılarındaki haklılık payını, yakın zamanda TÜİK tarafından açıklanması gereken ölüm ve ölüm nedenlerine ilişkin verilerinin açıklanmasının ertelenmesinde gördük.
Yerli Aşı Çalışmaları
Dünyada şimdiye kadar 3.25 milyar doz aşı yapıldı. Aşılananların %80’inden fazlası yüksek-orta üst gelirli ülkelerdeki insanlar. Dünya nüfusunun %70’ini aşılamak için ise 11 milyar doz gerekiyor. Bu hesapla, yoksul ülkeler aşıya ancak 2023’te ulaşabilecek. Aşı siyasetinin yarattığı aşı milliyetçiliği, patent hakları sorunu çözülmeden ve dünya nüfusunun büyük kısmı aşılanmadan küresel düzeyde salgının bitmesi mümkün olmayacak.
Salgında yerli aşı çalışmalarının da beklenen hızla ilerlememesi toplumun konuya ilgilisini azalttı. Yerli aşı çalışmaları ile adı özdeşleşen Ercüment Ovalı’nın yerli aşı iddiaları 2020 yılından bugüne sonuçsuz kaldı. Yine de Türkiye’nin yerli aşı geliştirme çalışmalarıyla “milli ilaç ve tıbbi teçhizat hamlesinin altyapısını” kurma gayretleri sonucu, Türkiye’nin Dünya Sağlık Örgütü’ne kayıtlı 18 aşı çalışmasından 4’ü klinik aşamada.
Farklı Toplumsal Kesimlerde Aşı Karşıtlığı
Türkiye’de “büyük resmi gördüm, aşı olmayacağım” diyen aşı karşıtları, pandemi sürecinin ilginç gelişmeleri arasında yerini aldı. Son yapılan kamuoyu araştırması, Türkiye’de aşı olmamış bireylerin %65’inin aşı sırası geldiğinde aşı olma niyetinde olduğunu gösteriyor.
Aşı karşıtlığı ve aşıya karşı şüpheciliğin önde gelen isimlerinden olan Ümit Aktaş, Biontech aşısı da dahil olmak üzere “dünya üzerinde COVID-19’u önlemek için FDA onaylı bir aşı” olmadığı ve “mevcut aşıların tamamı deneysel aşılar” olduğu iddiasını sürdürüyor. Dahası, “aşıların zorunlu olmadığı ve hiç kimsenin hiçbir tedavi için zorunlu tutulamayacağı” uyarısıyla şüpheleri artırıyor.
Bugün, Türkiye’de hatırı sayılır bir kesimin aşı karşıtlığnı sürdürmesini Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Karpuz seçimini bile deneyimine güvenip karpuzcuya bırakan halkın, salgın ve aşı konusunda uzman kesilmesi” sözleriyle özetliyor.
Sağlık Bakanlığı, kamuoyunda aşılama hızını artırmak ve aşılamayı teşvik için kamu spotlarında pek çok ünlüye yer verdi. Bunlardan biri olan Cem Yılmaz ise kendisine yönelik tepkilere, “ bu vebali alıyormuşum gibi şeyler yazanlar var. Aşıları ben steyşın reno ile gezip yapmıyorum. Bu aşı karşıtı da ne menem bi türmüş” sözleriyle karşılık verdi.
Sokağa Çıkma Yasakları, Cuma ve Teravih Namazları, Kesilen Para Cezaları
Sokağa çıkma yasaklarının adil uygulanmadığı iddiası; siyasi parti kongreleri ve bazı etkinliklerde toplanan kalabalıklara ceza kesilmesi; fırından ekmek almaya giden ya da çevre için mücadele veren yerel halka ağır para cezaları pandemi sürecindeki ilginç başlıklardan bir diğeri idi.
Sokağa çıkma yasaklarına rağmen Cuma namazı ve Ramazan ayında teravih namazlarının kılınmasına izin verilmesi; uygulamayı destekleyen Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun COVID-19 virüsü kapan ve teması olanların “cemaate katılmamaları ve karantina şartlarına riayet etmeleri dinen zorunludur” uyarısı, virüsün yayılımını engellemedi. Nitekim, Kastamonu’da Cuma namazı kılmak için oluşturulan cemaatte, virüs bulaşan 8 kişiden 6’sı hayatını kaybetti.
AK Parti’nin pandemi sürecinde kısıtlara rağmen kongrelerini binlerin katılımı ve hıncahınç dolu salonlarda, lebalep sürdürmesi ; otobüslerle Ankara’ya taşınan binlerce kişinin kapalı salonlarda bulunması ve sonra yine ülkenin dört yanına dağılması, “Evde Kal” çağrısı yapan Sağlık Bakanı’nın inandırıcılığının sorgulanmasına neden oldu. Bakan, gelen tepkiler üzerine “konuyu gündemde tutmanın kimseye faydası olmadığını” açıklaması yaptı.
Bir tarafta tablo böyle iken diğer tarafta sokağa çıkma kısıtlamasını ihlal ettiği için 5 bin 850 TL ceza kesilen kağıt toplayıcısı baba; İstanbul Ümraniye’de sokağa çıkma yasağının bitmesine yarım saat kala yasağı ihlal ettiği gerekçesiyle 3 bin 469 lira para cezası kesilen bir genç; ekmek almaya otomobiliyle giden sürücüye 392 lira ceza verilmesi, pandemi sürecindeki tutarsız ve adaletsiz uygulamalardan sadece birkaçı idi.
Pandemide kesilen idari para cezalarından çevreciler de nasibini aldı. Rize İkizdere’de Jandarmanın sokağa çıkma yasağı gerekçesiyle, direnişe katılan yaşlı kadınların da olduğu gruba ceza kesildi. Kazdağları’ndaki yaşam savunucularına ise Koronavirüs tedbirleri kapsamında ormanlara giriş yasağını ihlal ettikleri için kesilen cezaların toplamı ise 400 bin lirayı geçti.
Sokağa Çıkma Yasakları ve 65+ Üstü Bireyler
1 Nisan 2020’de 65 yaş ve üzeri yaştaki bireyler ile bağışıklık sistemi düşük ve kronik sağlık problemleri olan kişilerin evlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda dolaşmaları ve toplu taşıma araçları ile seyahat etmeleri sınırlandırılarak sokağa çıkmaları yasaklandı.
Salgında en savunmasız gruplardan olan yaşlıların mevcut sorunları pandeminin getirdiği sorunlar ile iç içe geçti. 65+ Yaşlı Hakları Derneği ve diğer uzmanların pandemin başından itibaren dile getirdiği “sokağa çıkma yasaklarının yaşlıların haklarını gözetecek şekilde yeninden düzenlenmesi” talebi karşılık bulmadı.
Pandemide yaşlı insanlar toplumsal hayattan dışlandı, salgının kaynağı oldukları gibi bir algı yaratıldı ve “yaşçılığa” yeni bir boyut getirdi. 65 yaş üstü bireyler, nihayet geçen ay, iki doz aşı olmuş olma koşulu ile sokağa çıkma kısıtlamasından kurtuldu. Ancak aşı olmayan 65 yaş ve üzeri kişiler hala Pazar dışındaki 6 günde, sadece 10.00 – 14.00 saatleri arasında sokağa çıkabilecek; pazar günleri ise tam gün sokağa çıkma kısıtlamasına tabi olacaklar.
Yasaklar nedeniyle mağduriyet yaşayan yaşlılara kolluk güçlerinin desteği, basında yer bulan haberler arasında yer aldı. Denizli’de sokağa çıkma yasağı olan yaşlı kadın, ineği sancılanınca kendisine yardım eden jandarma ekipleri; yaşlı adamın tarlasını süren jandarma, askeri kamuflaj giyen yaşlı bir vatandaşın bacaklarıyla ağaca baş aşağı asılarak komando marşı okuduğu görüntüler sosyal medyada ilgi gören örnekler arasındaydı.
Çocuklar, Gençler ve Eğitim
Pandemi sürecinde Türkiye’de en tartışmalı başlıklardan biri okulların kapatılması ve uzaktan eğitim sürecinde yaşanan sıkıntılardı. 1,5 yıllık süre zarfından ilk ve orta eğitim kurumları ile üniversiteler kimi dönemlerde bir açılıp bir kapandı.
Okulların kapatılmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti. Bu sürede eğitim çoğunlukla uzaktan devam etti; kısa süreli olsa da yüz yüze seyreltilmiş eğitim yapılan dönemler oldu.
Türkiye, 3 Nisan 2020’de tüm eğitim öğretim kurumları uzaktan eğitime geçti. Dünyada 210 ülkenin 112’sinde pandemide okullar tamamen açık kalırken Türkiye’de kapalı kalmasına karşı uzmanlar okulların mutlaka açılmasını tavsiye etse de, MEB bu yılın Haziran ayına dek okulların açılmasını uygun görmedi. Türkiye’de ilköğretim seviyesinde bazı okullarda dileyen öğrenciler okullarına bu ayın sonuna dek birkaç gün de olsa gidebiliyorlar.
Seyreltilmiş yüz yüze eğitim, uzaktan eğitim, EBA web sitesi ve EBA TV’ye erişim sorunları, uzaktan eğitimde kapsayıcılık sorunu, Türkiye’nin doğusunda internete erişmek için dağ tepe aşan çocuklar, uzaktan eğitimi farklı deneyimleyen çocuk ve gençler, özel okulların kendi uzaktan eğitim sistemlerini kullanmaları; tarım işçisi çocukların eğitime de uzak olmaları; virüs nedeniyle YKS ve LGS sınavlarının ertelenme taleplerinin reddedilmesi; virüs riski gerekçe gösterilerek bazı sınavlar ertelenirken, YKS’nin öne çekilmesi; Milli Savunma Üniversitesi Askeri Öğrenci Aday Belirleme Sınavı’nda (MSÜ) 400 adaya Covid-19 bulaştığını iddiası; üniversiteye hiç gitmeden eğitim alan öğrenciler pandemi sürecinde eğitimde yaşanan dikkat çekici başlıklardan bazıları idi.
Yoksullar, Gündelik Çalışanlar, İşsizler
Pandeminin dünyada istihdamda yarattığı krizin sürdüğü ve istihdam artışının kayıpları telafi etmeye yetmeyeceği uyarısı yapılıyor. Dünya Bankası’na göre, Türkiye COVID-19’un yayılmasını kontrol altına almaya yönelik önlemler alıyor; etkilenen şirketlere, hanehalklarına ekonomik destek sağlıyor. Ancak, “ekonomik durum, normal duruma göre daha belirsiz.”
IMF verilerine göre ise devletlerin pandemide yaptığı sosyal yardımlar açısından Türkiye dünya sıralamasında en alt sıralarında: pek çok ülkede devletler, bireylere ve şirketlere hibe niteliğinde sosyal yardımlar dağıtırken, Türkiye 6 milyon aileye sadece bir kereye mahsus 1000 TL nakdi yardım yaptı. Dayanışma kampanyasından toplanan 2 milyar TL, 2 milyon aileye 1000’er TL olarak dağıttı.
TÜİK verileri geniş tanımlı ele alındığında, işsizlik yüzde 40’a, gerçek işsiz sayısı 10 milyona yaklaştı. Diğer bir deyişle, pandemide “yoksulluk enine ve derinlemesine büyüdü.” Bu nedenle, Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, “Bu seviyede gıda ihtiyacı, dip açlık, kronik yoklukla hiç karşılaşmamıştım. Açlıktan emziremeyen anne, bebeğine hazır çorba içiriyor.” diyor.
Pandemiyle mücadelede, merkezi yönetimin yanı sıra yerel yönetimler de bağış gibi çeşitli yollarla sosyal yardım desteklerini hayata geçirdi. Ankara, İstanbul, İzmir ve Gaziantep Belediyeleri pandemiyle mücadelede pek çok iyi uygulama örneğini hayata geçirdi.
Buna karşın CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının başlattığı bağış kampanyalarının, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle yasaklanıp hesapların bloke edilmesi; Danıştay’ın CHP’li belediyelerin yardım kampanyalarının engellenmesine dair yürütmenin durdurulması talepli başvurusunu reddetmesiyle sonlanan süreç, kamuoyunda yankı bulan başlıklardandı.
Pandemide Tuhaf Yasaklar ve Sanat
Pandemi sürecinde tartışmalı konulardan bir diğeri, bazı ürünlerin satışına konulan yasaklardı. Tam gün sokağa çıkma yasağı olan hafta sonlarında ve 2021 yılının Ramazan Bayramı’nda marketlerde zorunlu temel ihtiyaç dışından kalan oyuncak, züccaciye, giyim, alkol gibi ürünlerin satışına izin verilmedi.
Bu yasaklardan en çok içki yasağı ile hijyenik pedlerin satışına yasak geldiği iddiası tepki çekti. Genelge çıkarılmadan tam kapanmanın sonuna kadar alkol satışının yasaklanması, Osman Can gibi hukukçular tarafından “temel hakları sınırlandırma yetkisinin kötüye kullanımı ve Anayasanın 14. AİHS 18. maddelerini ihlal ” olarak nitelendirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “içkinin sosyal mesafeyi azaltan etkisi” nedeniyle, “kısıtlama getirmekte haklı” olduklarını savundu.
İçki yasağına en ilginç itiraz, Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Serap Şimşek Yavuz’dan geldi: “Alkollü dezenfektan kullanmaktan parmak izimiz kayboldu ama insanlar evine alkol alamıyorlar. Hiçbir akılcı tarafı olmayan bir uygulama.”
Pandemi sürecinin başından itibaren kapanan tiyatrolar, işlerini icra edemeyen sanatçılar, yaşadıkları ekonomik ve psikolojik sıkıntılar ve hatta hayatlarına son verenlerin örnekleriyle gündeme geldi. Son olarak, Türkiye’nin en ünlü müzik insanları arasında yer alan keman virtüözü İlyas Tetik geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etti. Gece 24.00’den sonra müzik yasağı getirilmesi ve canlı müzik performanslarına bir düzenleme getirilmemesi de müzisyenleri hüsrana uğrattı. Hakan Altun, gitarının tellerini keserek, karara tepki göstermişti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020 yılının Aralık ayında, müzik sektörü çalışanları için “Müzik Susmasın” destek programı başlatmıştı; başvurusu kabul edilen 30 bin 744 kişiye Ocak ayından itibaren 3 ay boyunca her ay net bin TL, toplamda 3 bin TL destek verilmişti. Erhan Güleryüz, bin TL desteği ve müzik alanındaki sektör kuruluşlarını “Siz bizi dilenci yerine koyamazsınız” sözleriyle eleştirmişti.
Bizi Takip Edin