Hayat Sende Derneği: ‘Yuva ve yurtlar kapatılmalı’
Devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin temel yaşam becerilerini kazanmış şekilde eşit ve ayrımcılığa uğramadan hayata atılması için çalışan Hayat Sende Derneği, yuva ve yurtların kapatılması, koruma altındaki çocukların, gençlerin sağlıklı aileler yanında huzurlu bir geleceğe hazırlanması gerektiğini savunuyor. Yuva ve yurtların çocukların gelişimlerine verdiği zararlar, dünyada 20. yüzyılın başından bu yana tartışılıyor. Konuyu derneğin […]
Devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin temel yaşam becerilerini kazanmış şekilde eşit ve ayrımcılığa uğramadan hayata atılması için çalışan Hayat Sende Derneği, yuva ve yurtların kapatılması, koruma altındaki çocukların, gençlerin sağlıklı aileler yanında huzurlu bir geleceğe hazırlanması gerektiğini savunuyor. Yuva ve yurtların çocukların gelişimlerine verdiği zararlar, dünyada 20. yüzyılın başından bu yana tartışılıyor. Konuyu derneğin Dış İlişkiler ve Tanıtım Birimi Koordinatörü Şeyma Laçinkaya’yla konuştuk.
Dernek olarak yuvaların kapatılması ve çocukların, gençlerin sağlıklı aileler yanında huzurlu bir geleceğe hazırlanması yönünde çalışmalarınız var. Neden vizyonunuza böyle bir öncelik koydunuz?
Sivil toplumu izleyen bir dernek olarak, sivil toplumda “Barınaklar Kapatılsın!”, “Sirkler Kapatılsın!”, “Yunus Parkları Kapatılsın” gibi kampanyaları sıkça görüyorsunuzdur. Tüm bu kampanyaların aslında tek amacı var, hayvanların doğal ortamlarında yaşamaları. İşte tam da bu noktada bizim de savunduğumuz çocukların doğal ortamları olan ailede yetişmeleri. Dünyadaki tüm kurumların temeli aile olmasına ve insanoğlunun kurduğu ilk kurumun aile olmasına rağmen bizler çocukları aile ortamından uzakta, yuva ve yurtlarda personel eliyle yetiştirmeye çalışıyoruz. Tam da bu noktada çocuklara yönelik aile temelli hizmetlerin geliştirilmesini savunuyoruz. Çocuk ilk olarak biyolojik ailesinin yanında hayata hazırlanmalıdır. Eğer devletin tüm desteklerine rağmen bu başarılamıyorsa, çocuk koruyucu ailede hayata hazırlanmalıdır. Biyolojik ailesiyle ilişkisi kopmuşsa çocuk derhal evlat edindirilmelidir. Çocuk, eğer tüm bu hizmetlerden yararlandırılamıyorsa, yaşı büyük ise ve koruyucu aile yanına yerleştirmek istense de aile bulunamıyorsa, 6-8 kişilik evlerde hayata hazırlanmalıdır diyoruz. Bu modellerin sırayla uygulanmasının koruma altındaki çocukların refahı ve esenliği için gerekli olduğunu düşünüyoruz.
“korumadan ayrılan gençlerin % 10’u korumadan ayrılınca canına kıyıyor, % 14’ü fuhuşa, % 20’si suça sürükleniyor”
Yetimhane, yurt, alternatif bakım evlerine neden bu kadar karşısınız?
Yuvaların çocukların gelişimlerine verdiği zararlar üzerine 20. yüzyılın başından beri oldukça hacimli bir literatür birikti. Örneğin, kurum bakımı hastalığı dediğimiz tensel dokunuş ve sevgi eksikliğinden kaynaklı bebek ölümleri gerçekleşiyor. Bebekler yuvalarda 18 saate kadar karyolaların arkasında, yetişkinlerle yeterli temasa geçmeden, kalabiliyor. Bakıcı sayısını ne kadar artırsanız da çocuklarda yine de gelişim gerilikleri yaygın olarak görülüyor. Yuvalardaki çocukların gelişimlerinde her üç ayda bir ay kaybettiği akademik araştırmalarla ispatlanmış durumda. Çocuklarda dil becerileri, psikomotor beceriler gibi becerilerin akranlarının çok gerisinde olduğu yine biliniyor. Yuvalardaki çocukların sosyal dışlanmalarla karşı karşıya kaldığı, ötekileştirildiği, etiketlendiği yine çok açık. Çocuklara karşı acıma, korku ve merakla karışık bakış açısı çocukların kendilerini toplumsal hiyerarşinin en altında konumlamalarına ve kendilerini gerçekleştirememelerine neden oluyor.
Bugün koruma altındaki gençlerin % 72 gibi büyük çoğunluğu lise mezunu bile olmadan kurumdan ayrılıyor. Eğitim ortamından kopmaları çok yaygın. Ayrıca, uluslararası alanda farklı ülkelerdeki istatistiklere göre korumadan ayrılan gençlerin % 10’u korumadan ayrılınca canına kıyıyor, % 14’ü fuhuşa, % 20’si suça sürükleniyor. Ayrıca, ailesiz bir ortamda büyümenin çocuklar için şiddetle eşdeğer olduğu yine akademinin sıkça dile getirdiği bir konu. Aile hakkı yasalarda olmasına ve temel insan haklarından biri olarak görülmesine rağmen göz ardı ediliyor. Bu ve benzeri çokça nedenin, yuvaların kapatılması için gerekli olduğunu tüm dünya giderek daha yüksek sesle tartışıyor.
Aslında son günlerde artan “çocuğa karşı cinsel istismar” haberleri bu kurumlara karşı soru işaretlerini artırdı. İstismara bu kadar açık kurumlar mı yurtlar?
Bugün Birleşmiş Milletler’de “Eğitim hakkı aile hakkından büyük değildir” diye kampanyalar yürütülüyor. 15 yaşından küçük bir çocuğun eğitim adı altında ailesinden koparılmasını çok anlamsız buluyoruz. Hele bunun hangi taraftan olursa olsun bir siyasi davaya kazandırılacak çocuklar olarak görülmesine de itirazımız var. Bizce hükümetler çocuklar için alternatif eğitim yöntemleri ve kanalları bularak çocukları ailelerinden ayırmamalıdır.
İstismar konusuna gelirsek, istismarı ilk olarak cinsel istismar olarak düşünüyoruz, yanılıyoruz. Kapalı kurumların doğaları gereği ürettikleri şiddet bir istismardır. Bu akıl hastanesi olur, yuva-yurt olur, hapishane veya ıslahevi, huzurevi olur. Adını siz koyun. İşte bu yüzden dünyada giderek artan bir şekilde “kurumsuzlaştırma” diye bir akım var. Yuva ve yurtların da kurumsuzlaştırılması, yani kapatılması ve çocukların aile ve toplum temelli hizmetlerden yararlanarak hayata atılması gerekiyor.
“Dünyada kimi rakamlara göre 8 milyon, kimisine göre 17 milyon çocuk yuvalarda yaşıyor”
Biz hep ‘kurumların daha da iyileştirilmesi için ne yapılabilir’i konuştuk… Yuvaların kapatılması yeni bir tartışma konusu mu yoksa bir uzlaşı var mı? Tartışma büyüyor mu?
Dünyada kimi rakamlara göre 8 milyon, kimisine göre 17 milyon çocuk yuvalarda yaşıyor. Her ne kadar yuvaların çocukların gelişimine verdikleri zararlar üzerine bir mutabakat olsa da yuvalardaki çocukların sayısı artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği yuva bakımının sonlanması, aile ve toplum temelli hizmetlerin yaygınlaşması için çalışmalar yapsa da yuvaların tüm dünyada kapatılmasının önünde bazı engeller var. Gelişmiş batı ülkelerinde yuvalar büyük ölçüde kapatıldı. Japonya, Çin, Kore gibi ülkelerde kan bağına olan aşırı vurgudan dolayı aile ve toplum temelli hizmetler geliştirilemiyor. Müslüman ülkelerin sorunları da yine kültürel, örneğin,çocuklara yetimhanede bakmak çok büyük sevap işlemek gibi görülüyor. Ayrıca, mahremiyet, nikah düşer gibi konulardan dolayı koruyucu aile ve evlat edinme modelleri yeterince yaygınlaştırılamıyor. Afrika’da AIDS’ten etiketlenmeler çok yaygın. AIDS’li çocuklar evlat edindirilemiyor, koruyucu aileye yerleştirilemiyor. Ayrıca, yoksulluktan dolayı çocuğuna bakamamak da büyük utanç olarak görüldüğünde Afrikalı aileler devletin aile bütünlüğüne desteğini almak istemiyorlar . Sonrasında da kırıldıkça kırılıp çocuğun yuvaya düşmesine neden oluyorlar. Slav coğrafyasında ise engelli çocukları yuvaya bırakmak çok yaygın mesela. Bunun gibi farklı bağlamları, boyutları olan bir mesele.
“Yetimhane Endüstrisi ve Gönüllü Turizmi”
Sivil Sayfalar’da yayınlanan İHH yetimlerle hayırseverler arasında köprü oluyor haberinin ardından Sivil Sayfalar ekibinin iletişime geçmesiyle Sivil Sayfalar’dan haberdar olduk.
Yetimhane Endüstrisi diye bir kavram var. Yuvalarda çocuklara bakmak çok maliyetli. Örneğin ülkemizde ayda 5 bin TL. Dünyanın her yerinde de maliyetler çok yüksek. Uluslararası yardımları daha çok çekmek için çocukları aç bırakmak, çocukları ailelerinden gereksiz yere kopararak sözde yetimler yaratarak, yasal olmayan bir şekilde çocukları uluslararası evlat edinmeye konu ederek işleyen bir yapı söz konusu. İnsanların bağışçılık yaklaşımı genelde somut bir şekilde yaptığı bağışı görmek. Yuvalar bunun en güzel örneklerini sunuyor. Ailenin bütünlüğüne bağış yapın deseniz bağış bulunamıyor ama yuva ve yurda herkes bağış yapmak istiyor. Bu Yetimhane Endüstrisi ve Gönüllü Turizmi yuvaların kapatılmasının önündeki bürokratik ve yerleşik engellerin başlıcaları. Hatta buna devletlerin bile alet olduğu söylenebiliyor. Endonezya’daki tsunamiden sonra uluslararası yardımları daha çok çekmek için yüzbinlerce sözde yetim ortaya çıkarıldı. Aynı şekilde Haiti’de, Nepal’de hatta ülkemizdeki depremden sonra bile sözde yetimlerin yaratıldığı belirtiliyor.
Ülkemizde özellikle 2005 yılında Malatya Çocuk Yuvası’nda yaşanan dayak skandalı ve ardından gelen kamuoyu tepkisi nedeniyle yuvaların kapatılması için çalışmalar yapılmaya başlandı. Son on yılda ülkemizdeki çocuk koruma sistemi önemli bir değişime uğradı. Yoksulluktan dolayı yuvalara çocuk almak neredeyse sıfırlandı ve çocukların ailelerine destek verildi. Binlerce çocuk aileye dönüş projeleriyle ailelerine döndürüldü. Koruyucu aile ve evlat edinme modelleri ivme kazandı. Kışla tipi bakımdan sevgi evleri ve çocuk evlerine geçişte önemli bir adım atıldı. Bir eylem planı var diyemeyiz ama çocuk koruma sisteminin oldukça hızlı, bazen düşe kalka bir yolculuğu olduğunu söyleyebiliriz.
Pek çok sivil toplum kurumu yurtta kalan çocuklar için yardımlar, bağışlar topluyor, organizasyonlar yaparak çocuklara yardımcı olmaya çalışıyorlar. Sizce iyi bir çaba mı yoksa sıkıntılı bir durum mu?
Açıkçası literatür de bunu çok sorguluyor. Ölümcül yardımlar deniyor bunlara. Hayat Sende olarak hep söylediğimiz hayır hasenat yaklaşımıyla koruma altındaki çocukların sorunlarının çözülemeyeceği. Çocuklar maddi değil sosyal yoksun. Çocukların ve gençlerin insan kaynağı kalitelerini artıracak çalışmalara odaklanmak lazım veya personelin çocukların sorunlarıyla mücadele kapasitesini geliştirecek projelere eğilinmesi lazım. Biz yuvalardaki gönüllülük projelerinin çok ama çok büyük bir bölümünün yuvalardaki çocuklara zarar verdiğini, çocukların gelişimlerini olumsuz etkilediğini, çocuklarda bağlanma bozuklukları gibi bozukluklara yol açabildiğini görüyor ve biliyoruz. Bu yüzden de sosyal hizmet uzmanı, pedagog, öğretmen, psikolog gibi çocuklarla çalışmayı bilen meslek grupları dışında yuvalarda gönüllü olunmasına karşıyız.
Dünyada yetimhanelerin, yurtların kapatıldığı örnekler var mı?
Gelişmiş batı ülkeleri bu konuda oldukça ilerde. Ama bu sadece gelişmişlikle alakalı değil. Ruanda mesela iyi bir örnek. Ruanda’da da aile ve toplum temelli hizmetler ülkenin bütün fakirliğine rağmen oldukça gelişmiş durumda. Ama biz çocukların personel eliyle bakılmadığı bir dünya en geç 2050’li yıllarda gerçekleşeceğine inanıyoruz.
Yetimhanelerin, yurtların kapatılmasının ardından önerdiğiniz model nedir?
Öncelikle ailelerin parçalanmasını önlemeye çalışmak ana odak olmalı. Buna rağmen aile parçalanıyorsa, aileye destek verilmeli ve çocuk yine ailede tutulmaya çalışılmalı. Eğer tüm maddi ve diğer desteklere rağmen çocuk ailede tutulamıyorsa koruma altına alınmalı ve koruyucu aile, evlat edinme modellerinden yararlanarak hayata atılmalı. Bunlardan da yararlanamıyorsa, çocuk 6-8 kişilik çocuk evlerinde kalmalı.
“biyolojik ailede her 100 çocuktan yalnızca %9’u sorunlu davranış gösterirken, koruyucu ailede bu oran %12, personel eliyle bakımda ise %47”
Çocuklar koruyucu ailelerin yanında da kötü tecrübeler yaşayabiliyorlar. Eğer ki koruyucu ya da evlat edinen aileler bulunacaksa nelere dikkat edilmeli? Mevcut düzenlemeler, denetimler yeterli mi?
Kaçırdığımız nokta yuvalardaki çocukların ne kadar sıkıntı yaşadığından bihaber oluşumuz. Biz kanıta dayalı çalışmalar gerçekleştiririz. Alanda 40 yıldır çalışan Prof. Dr. Neşe Erol hocamızın verilerine göre, biyolojik ailede her yüz çocuktan yalnızca 9’u sorunlu davranış gösterirken, koruyucu ailede bu oran % 12; personel eliyle bakımda ise % 47. Yuvalardaki çocuklarda bu oran oldukça yüksek. Sorunlu davranış gösterme çocuğun duygu dünyasıyla çok alakalı. Bu rakamlar fikir verecektir.
Denetim kapasitesi konusunda da mutlaka daha yol alınması lazım. Mevzuatta hepsi var ama Bakanlığın bu konuda da kapasitesini artırması gerektiğini düşünüyoruz.
Görünen o ki yurtlar, yetimhaneler, bakım evleri kapatılana kadar alınması gereken daha çok mesafe var. Biz bu arada mevcut koşullarda devlet korumasındaki çocuklar için neler yapabiliriz?
Açıkçası Hayat Sende olarak bizim düşüncemiz tüm kaynaklarımızı, yani insan kaynaklarımızın, gönüllü kaynaklarımızın ve finansal kaynaklarımızın tümünü, aile ve toplum temelli hizmetlerin geliştirilmesine ayırmamız gerektiği.
Biraz da Sosyal Duvarları Yıkalım/Doğru Sözlük projesinden bahseder misiniz?
Toplumla devlet koruması altındaki çocukların arasında aşılması gereken bir sosyal duvar var. Bu sosyal duvar başta medya tarafından inşa ediliyor. Bu amaçla Sabancı Vakfı desteğiyle Sosyal Duvarları Yıkalım projesini yürüttük ve koruma altında yetişen gençlere ilişkin olumsuz söylemlerle mücadele ettik. Bu amaçla hazırladığımız Doğru Sözlük ise oldukça ses getirdi. Doğru Sözlük koruma altındaki çocukları etiketleyici söylemlerle mücadele amacıyla hazırlanan bir sözlük. Sitemizden inceleyebilirsiniz.
Hayat Sende Derneği’yle ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Bizi Takip Edin