Tarım Sektöründe Sisli Günler: Neler Oluyor?
Enflasyon ve döviz kurlarındaki değişimin girdi fiyatlarını yükseltmesi tarım sektöründeki en önemli sorun olarak göze çarparken, emtia fiyatlarında yaşanan artış da sektör için belirsizliği arttırıyor.
Son dönemde tarımsal üretimden pazarlamaya kadar giden safhada iklim, maliyet ve pazar riski oldukça ön plana çıktı. Zaten var olan kronik sorunların üstüne bir de pandemi dönemi ve küresel iklim değişikliği etkileri de eklenince tarım alanında ezberlerin bozulduğu bir dönem yaşanmaya başladı. Bunlarla beraber dünyadaki ve ülkemizdeki emtia fiyatlarında yaşanan artış girdi maliyetlerini yükseltince çiftçi ve tarım dünyası için sisli bir atmosfer ortaya çıktı. Bu belirsizlik ortamında çiftçi ürettiğini satabileceğinden veya üretim maliyetinde bir standart yakalayabileceğinden habersiz şekilde sektöre tutunmaya çalışıyor. En önemli girdilerden gübrenin fiyatı 4,250 TL olarak dikkat çekiyor ve iklimsel değişimlerden dolayı su ihtiyacı da oldukça artış gösteriyor. Tarım dünyasında daha organize ve koordine şekilde analizlere dayalı verimli bir çalışma ve destek ortamının eksikliği oldukça fazla hissedilir vaziyette. Bu doğrultuda hükümetin tarım dünyasıyla olan ilişkisi oldukça kritik bir öneme sahip.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden tarım ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Emine Olhan, tarımsal üreticilerin en önemli sorununun girdi fiyatlarının artması olduğunu belirterek, “Türkiye’de girdi fiyatlarının artmasında önemli noktalardan birisi genel fiyatların artışına neden olan enflasyon bir diğeri ise döviz kurlarındaki değişim olarak göze çarpıyor. Girdi fiyatları enflasyondan doğrudan etkileniyor. Aynı zamanda mazot ve gübre gibi en önemli girdilerin ithal olması nedeniyle döviz kurundaki artışlar da bu girdilerin fiyatlarını doğrudan etkileyerek önemli düzeyde yükselmesine neden oluyor. Girdi fiyatlarındaki artışın aslında tek başına düşünülmesi yetersiz kalıyor. Üreticilerin belirttiği noktalardan birisi de girdi fiyatları artışı ile ürün fiyatları artışının benzer düzeyde olmaması durumu. Tarımsal ürün fiyatlarındaki artış, girdi fiyatlarındaki artışın gerisinde kalıyor. Bu durum girdi fiyatları ve ürün fiyatları arasındaki makasın giderek açılmasına ve böylelikle üreticinin yeterli düzeyde gelir elde edememesine neden oluyor.” dedi.
“İklim Değişikliğinin Potansiyel Etkileri Açısından Riskli Bölgedeyiz”
Türkiye’nin iklim değişikliğinin potansiyel etkileri açısından riskli ülkeler arasında yer aldığını vurgulayan Olhan, “Maliyetler açısından vurgulanması gereken noktalardan birisi, iklim değişikliğine bağlı olarak biyolojik döngünün sadece bitkiler için değil, aynı zamanda bu bitkilere zarar verecek organizmalar için de değişmesi durumu. Örneğin iklim değişikliği ile bitki zararları sayıları ve görülme sıklıkları artıyor ve bu durumun üretim üzerindeki etkisini azaltmak için daha fazla ilaç, gübre vb. girdi kullanılması gerekiyor. Yani iklim değişikliği ile tarımsal üretimde verim kaybı ve girdi kullanımdaki artış ile doğrudan üretici maliyetlerini artırabiliyor. Özellikle 1990’lardan sonra ülkemizde ortalama sıcaklık yaklaşık 1,5 derece arttı. Ortalama sıcaklıklardaki artış da ürünlerin su ihtiyacını artırıp ürünlerin yetiştirme dönemlerini değiştiriyor. Örneğin mart ve mayıs aylarında yetiştirilen bir bitkinin, sıcaklık artışına bağlı olarak üretim dönemi şubat ve nisan dönemine kayabiliyor. Ayrıca ortalama sıcaklık ve yağışlardaki değişim daha fazla kuraklık veya don olayının yaşanmasını tetiklemekte. Böylece iklimde ekstrem değerlerin daha sık görülmesi doğa koşullarında yapılan tarımsal üretime zarar veriyor ve ciddi verim kayıplarına hatta hiç ürün alamama gibi sonuçları beraberinde getiriyor.” Şeklinde konuştu.
“Devlet Politikayı Belirlerken Ülkenin Gerçeklerini Dikkate Almalı”
Çiftçi ve devlet arasında bir koordinasyon kopukluğu olduğunu düşünmeyen Olhan devletin tarım politikalarının niteliğine ve metoduna dikkat çekiyor: “Devlet politikayı belirlerken ülkenin gerçeklerini dikkate almalı ve kısa dönem sık değişiklikler yerine uzun dönemi hedef almalı. Bir politika belirlendiğinde bunun amacı net olarak belirlenmeli, sonuçları görülmeli ve başarılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler ışığında yeni politikalar uygulanmaya konulabilir.”
Olhan hükümetin tarımsal destek uygulamalarına dair politikaların etkisinin ölçülmesinin oldukça önemli olduğunu vurguluyor: “Örneğin üretim politikası olarak ifade edilen bir politikanın değerlendirilmesi için bu politikanın etkisinin ölçülmesi ve gerçekten üretim amacının gerçekleştirip gerçekleştirmediği değerlendirilmeli. Türkiye’de Tarım Bakanlığı tarafından düzenli bir şekilde etki ölçümünün önemi vurgulanıyor. Ancak destekleme politikalarının etkilerinin yeterli düzeyde ölçüldüğünü söylemek mümkün değil. Bu yetersizliğin temel nedeni ise mevcut verilerin kullanılması konusunda belirli bir protokolün olmaması veya yeterli düzeyde verinin bulunmaması. Bu yüzden destekleme politikalarının değerlendirilmesi için öncelikli olarak Bakanlık, araştırma kurumları ve araştırmacılar arasında veri paylaşımı ve analizinin nasıl gerçekleştirileceğine dair bir yol haritasının oluşturulması gerekiyor. Desteklerin etkisinin ölçülmesinin uluslararası standartlara uygun bir şekilde yapılması hem politika yapıcılara hem de araştırmacılara büyük katkı sağlayarak gelecek dönem destekleme politikalarının belirlenmesinde kullanışlı bilgiler sunacaktır.”
“Tarımsal Desteklerin Zamanı ve Miktarı Önemli”
Olhan hükümetin tarıma ayırdığı kaynağın hiç olmazsa enflasyon ile orantılı olması gerektiğini savunuyor. Verilen desteğin doğru nitelikte ve doğru zamanda sağlanmasının oldukça mühim olduğunu belirten Olhan; analiz ve etkilerin takibi hususunun önemine değiniyor: “2021 yılı için açıklanan tarımsal destekler 2020 yılına göre hiç artırılmadan 22 Milyar TL düzeyinde kaldı.Tarımsal desteklerin miktarı kadar nasıl ve ne zaman verildiği de çok önemli. Doğru destekleme araçları doğru zamanda verilirse, amaçlanan üretim maliyetlerinin düşürülmesi, rekabet gücünün artırılması ve üretim planlaması için desteklemeler önemli bir araç olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz analiz eksikliği sonucu, tarımsal desteklemeler üretim planlaması için bir araç olmaktan çok bütçeye konulan paranın üreticiye (sanki bir sosyal yardım gibi) dağıtılan bir kaynak haline gelmesine yol açıyor. Verilen destekler ile üretim ne kadar arttı, kalitede bir artış oldu mu (amacımız neyse) sorusunun cevabı için düzenli olarak desteklerin etkisi analiz edilmeli. Aksi taktirde bu anlayış ile üretim odaklı amaçların gerçekleştirilmesi imkansız gözüküyor. “ dedi.
Olhan desteklerin miktarı kadar zamanında ödenmesinin de önemli olduğunu vurgulayarak, “Yani destekleme miktarını artırmadan da tarımsal desteklerin doğru araçlarla doğru zamanda verilmesi etkili olacaktır. “ dedi.
Mart ayında açıklanan reform paketinin sektörün sorunlarını çözme noktasında yetersiz olduğunu da kaydeden Olhan, “Üreticilerin en önemli sorunları olan girdi maliyetlerinin fazlalığı, ithalata bağımlılık, borçların yapılandırılması gibi acil çözüm bekleyen konulara ilişkin pakette bir önlemin olmaması karamsarlığı artırıyor. Tarım sektörünün her ülke için en önemli sektör olduğunu söylemeye gerek duymuyorum. Gıda güvencesini sağlayamayan bir ülkenin bağımsızlı bile tartışılır. Bu nedenle üreticilerin sorunlarına yönelik önlemlerin alınması gerekiyor.” diye konuştu.
Bizi Takip Edin