“Datça Kargı Koyu Bir Gecede Özelleştirme İdaresi’ne Devredildi”
Muğla Çevre Platformu Datça Yürütme Kurulu Üyesi Sedat Kaya ile Datça Kargı Koyu’nun Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile Özelleştirme İdaresi’ne devri, olası sonuçları ve halkın tepkileri üzerine konuştuk. Kaya, "Yerel halka ve onun temsilcilerine danışılmadan, toplumsal fayda, ekolojik denge, tarihi ve kültürel miras düşünülmeden, bir gece yarısı bir kişinin imzasıyla Datça'nın çok özel bir arazisi kim bilir hangi sermayecinin yapacağı otele kurban edildi.” dedi.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Datça’da yaşayan emekli bir gazeteciyim. Yaklaşık 13 yıldır buradayım ve bu güzel cennetin her yıl biraz daha betona gömülmesini mantığım ve vicdanım kabul edemiyor. Yaşadığı çağdan ve coğrafyadan sorumluluk duyan her insan gibi bu çevre katliamlarına karşı çıkıyorum. Muğla Çevre Platformu Datça Yürütme Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Datça Demokrasi Platformu Kent Savunması paydaşıyım.
Datça Kargı Koyu hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Cumhurbaşkanı kararıyla Özelleştirme İdaresi’ne devredilen Datça Kargı Koyu için neler yapılması planlanıyor ve bu durumun Kargı Koyu’na etkileri neler olacak?
Antik dönem tarihçisi Strabon’un “yarımadaların en güzeli” diye nitelendirdiği Datça yarımadası, özellikle son yıllarda büyük sermaye gruplarının iştahını artırıyor. Çünkü bu güzel belde ülkemizin ender doğal kalmış coğrafyalarından biri ve hem inşaat, hem turizm sermayesi için ideal bir rant kapısı.
Datça halkı 6 Nisan’da Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla sarsıldı. Kentin en güzel koylarından biri olan Kargı’daki kamuya ait 128 dönümlük arazi, bir imza ile otel ve otopark yapılması için Özelleştirme İdaresi’ne devredildi.
Düşünebiliyor musunuz, yerel halka ve onun temsilcilerine danışılmadan, toplumsal fayda, ekolojik denge, tarihi ve kültürel miras düşünülmeden, bir gece yarısı bir kişinin imzasıyla Datça’nın çok özel bir arazisi kim bilir hangi sermayecinin yapacağı otele kurban edildi.
Kargı Koyu sadece muhteşem doğasıyla değil tarihi ve kültürel mirasıyla çok özel bir yer. Antik Acanthus kentinin bulunduğu bir alan ve en az 2000 yıllık Antik Karya yolu buradan geçiyor. Onlarca nadir bitkinin vatanı ayrıca. Datça’nın “Kargı Deresinde, Pinar Odunu” isimli türküsünün de doğduğu yer. Kargı suları sayıları çok azalan Akdeniz foklarının da yaşam alanı.
Bunca tarihi, doğal ve kültürel bir zenginliğin, beton yığını iki otel, bir günü birlik tesis ve otopark ile yok edilmesini vicdan kabul eder mi?
Son zamanlarda ekolojik dengeye olumsuz haberlerle karşılaşıyoruz, bunların arasında Datça sahilleri için de başka projelerin olduğu haberleri var. Bu durum hakkında neler söylemek istersiniz, nelerdir bu projeler?
Datça sahillerine bir başka saldırı da Gebekum’da yaşanıyor. Gebekum 9 kilometre uzunluğunda milyonlarca yıllık bir fosil kumsalı. Dünyada ender bulunan sahillerden biri ve içinde birçok endemik bitki yaşıyor. Bu sahilin sadece 1,5 kilometrelik bölümü koruma altında. Gebekum kum zambaklarının yaşam alanı ve kum zambaklarının korunması için Türkiye Cumhuriyeti uluslararası sözleşmelere imza atmış durumda, şimdi bu sahilin etrafını turizm teşvik alanı yapmak istiyorlar ve Çevre Bakanlığı tarafından o bölgedeki araziler turizm amaçlı işadamlarına kiraya çıkarılıyor.
Bu projeler için ne tür tepkiler veriliyor ve siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arka arkaya gelen kötü haberler Datça’da infial yarattı. Datça insanı çevreye duyarlıdır ve örgütlenme tecrübesi vardır. Kısa sürede sadece çevre örgütleri değil, tüm sivil inisiyatifler, Datça’da yaşayan farklı kesimlerden ve anlayışlardan insanlar olarak, yaşadığımız kenti savunmak için bir araya geldik, Datça Demokrasi Platformu Kent Savunması çatısı altında örgütlendik. Sesimizi önce sosyal medyada çok güçlü biçimde duyurduk. “#datçayısavunuyoruz” hashtagi ile başlattığımız Twitter etkinliğine birçok yazar, müzisyen, tiyatrocu ve siyasetçi destek verdi.
Sosyal medyadaki bu güçlü ses daha sonra yazılı ve görsel basında yankılandı ve ülkenin gündemine girmeyi başardı.
Bu mücadelenin uzun soluklu ve zor olduğunun bilincindeyiz. Ancak doğamızı, denizimizi, kültürümüzü sonuna kadar savunmaya kararlıyız. Yasal tüm haklarımızı kullanacağız. İmza kampanyası, hukuksal girişimler, sosyal medya kampanyaları, sokak eylemleri ve farklı etkinliklerle bu direnişi büyüteceğiz.
Bu mücadelede de ülke insanının desteğine ihtiyaç var. Kazdağları’nı, Kuzey Ormanları’nı, Salda Gölü’nü, Hevsel Bahçeleri’ni, Yırca Köyü’nü, Kanal Projesiyle bir yıkımla karşı karşıya olan İstanbul’u, HES’lerle yok edilen dereleri savunduğumuz gibi, Datça’yı savunmak zorundayız. Çünkü gerçekten bu güzel yarımada büyük bir saldırı altında. Alavara başta olmak üzere birçok doğal sit alanının statüsünün düşürülmesi, Çeşmealtı zeytinlik alanının satılması, Datça’nın içinde yer aldığı Aydın-Muğla Bütünleşik Kıyı Alanları Planı’nın kabul edilmesi, Muğla-Denizli Çevre Düzeni’nde yapılan hukuksuz değişiklikler bu saldırıların örnekleri.
Eklemek istedikleriniz…
Datça Demokrasi Platformu Kent Savunması olarak üstüne basa basa diyoruz ki; “Bizler yaşam alanlarımızı ve bulunduğumuz bölgenin ekolojik dengesini bu saldırılara karşı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ancak toplumsal faydayı değil, yalnızca sermayenin karlılığını gözeten bu düzenin yarattığı ekolojik krizin küresel düzeyde insanlığı ve genel olarak dünya üzerindeki canlı yaşamını tehdit ettiği bir dönemde bu mücadelenin yalnızca Datça ile ilgili olmadığını da çok iyi biliyoruz. Datça’yı savunmak insanlığın geleceğini ve doğal yaşamı savunmanın bir parçasıdır.”
Bizi Takip Edin