“Pandemi Sistemsel Eşitsizlikleri ve Ayrımcılığı Derinleştirdi”
Uluslararası Af Örgütü’nün 2020/21 Yıllık Raporu’nda, COVID-19 salgınının küresel düzeyde insan hakları, eşitsizlik ve ayrımcılığı derinleştiren etkisi öne çıkıyor. Türkiye’de insan haklarında yargı bağımsızlığını en acil ihtiyaç gören raporda, tüm aktörlerin birlikte çalışmasının gerekliliği vurgulanıyor. Af Örgütü Türkiye Şubesi’nden Tarık Beyhan, tüm olumsuz etkilerine karşın pandemide insan haklarında bazı olumlu gelişmeler de yaşandığını söylüyor; Türkiye’de ciddi baskı altında olan sivil toplumda hak örgütleri ve kadın hareketinin sivil alanı genişletme çabalarına dikkat çekiyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün yıllık olarak yayınladığı ve 7 Nisan 2021’de açıkladığı Uluslararası Af Örgütü 2020/21 Raporu: Dünyada İnsan Haklarının Durumu, 149 ülkeyi kapsıyor ve insan hakları alanındaki küresel eğilimlere ilişkin kapsamlı bir inceleme imkânı sunuyor.
Raporda, küresel ve bölgesel değerlendirmelerle birlikte, mevcut sistemin neden olduğu eşitsizliklerin pandemiyle daha da derinleştiği, onlarca yıllık eşitsizlik, ihmal ve ihlaller yüzünden ezilen grupların COVID-19 krizinden de en ağır şekilde etkilenenler olduğunun altı çiziliyor. Buna göre, etnik azınlıklar, sağlık çalışanları ve kadınlar pandemiden en fazla etkilenen gruplar arasında gösteriliyor.
“Pandemi İnsan Haklarına Hasar Verdi; Çökmüş Sistemler Yeniden Düşünülmeli ve Düzenlenmeli”
Bazıları ırk, toplumsal cinsiyet ve diğer unsurlara dayalı ayrımcılıktan kaynaklanan ihlaller ve eşitsizlikler, birçok durumda kesişti ve özellikle belirli grupları savunmasız kıldı.
Rapor ayrıca pandemide, bazı devletlerin sorumluluklarından kaçarak veya çok taraflı kurumlara saldırarak insan hakları ihlallerini ağırlaştırdığını, yıllardır süregelen siyasi ve ekonomik krizlerin, küresel yönetişim ve iş birliği sistemindeki kusurların insan haklarına etkilerini keskin biçimde ortaya çıkardığını vurguluyor. Özetle, siyasi liderlerin, pandemiyi insan hakları ihlallerini bir silah olarak kullandığı; uluslararası kurumların insan hakları ihlallerine karşı mücadelesinin yine liderler tarafından baltalanarak çıkmaza sokulduğu kaydediliyor. Sonuç olarak raporda, küresel yönetişim sisteminin güçlü devletlerin çok taraflı kurumlara saldırılarıyla daha da zorlu bir süreç içine girdiği belirtiliyor.
Raporda sıralanan söz konusu olumsuz gelişmelerin yanında, insan hakları alanında olumlu bazı gelişmelere de yer veriliyor: “Black Lives Matter (Siyahların Hayatları Değerlidir) ve kadın hakları mücadeleleri gibi halk tabanlı hareketler, bu ihlallere ve eşitsizliklere dikkat çekti, güçlü biçimde meydan okudu ve kararlılıkları sonucunda önemli birtakım kazanımlar elde edildi.”
Küresel düzeyde mevcut tabloyu bu şekilde özetleyen Uluslararası Af Örgütü 2020/21 Raporu’nun sonunda, her şeye rağmen dünya liderleri “uluslararası iş birliğini ve toparlanma tedbirlerini insan hakları zemininde yürütebilir ve pandemi sonrası için adil bir gelecek kurma fırsatını kullanabilirler” deniyor. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard bu amaçla, “yeniden ve daha iyi inşa etmek için çökmüş sistemlerin yeniden düşünülmesi ve düzenlenmesi” çağrısında bulunuyor.
Dünyada ve Türkiye’de insan haklarına ilişkin bu tablonun detaylarını, raporun temel bulguları üzerinden Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan ile konuştuk.
“Birçok Lider Salgını İnsan Haklarına Saldırmak İçin Kullandı”
149 ülkeyi kapsayan ve yeni yayınlanan raporunuzda, insan hakları alanında küresel eğilimi nasıl özetlersiniz? Tablo küresel düzeyde, önceki yıllara göre daha mı vahim? En çarpıcı verilerle durumu özetler misiniz?
Genel olarak dünyanın durumunu öncekilerle karşılaştırmak zor, pozitif ve negatif gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Fakat COVID-19 ve mücadele süreci insan haklarına ciddi hasar verdi. Ülkelerin kendi içinde ve ülkeler arasında eşitsizliği derinleştirdi. İzlediğimiz ülkelerin en az yarısında zaten ayrımcılığa uğrayanlar ve yoksullar üzerinde COVID iyice derin etkiler yarattı. Bu yetmezmiş gibi, birçok lider COVID krizini istismar etti ve insan haklarına saldırmak için kullandı.
COVID-19 birçok ülkede mülteciler, sığınmacılar ve göçmenlerin güvencesiz koşullarını daha da ağırlaştırdı. Hijyen koşulları yetersiz kamplarda mahsur kalanların, sınır denetimlerinin artması ile çeşitli noktalarda mahsur kalan grupların, temel ihtiyaç ürünlerine erişimleri kesildi.
Yoğun çatışmaların yaşandığı Etiyopya, Güney Sudan, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin ortasında güvenli bir bölge olarak Afrika’da 1.4 milyon mülteci ile en çok mülteciye ev sahipliği yapan Uganda, pandemi başlar başlamaz sınırlarını tamamen kapattı. Mülteci ve sığınmacılara da istisna uygulamaması nedeniyle en az 10 bin kişi Demokratik Kongo Cumhuriyeti sınırında mahsur kaldı. Bulgaristan, Kıbrıs, Yunanistan, Sırbistan ve Slovakya’da mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin yanı sıra Romanlar ayrımcı bir şekilde zorunlu karantinaya tabi tutuldu. Fransa, İtalya, Malta ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde zor durumdaki mülteci, göçmen ve sığınmacıları kurtaran veya insancıl yardım sağlayan STK’lara ve gönüllülere suçlamalar yöneltildi. Birçok Avrupa ülkesinde mültecileri taşıyan gemilerin limana yanaşmasını engelledi.
Pandemi dünyanın her yerinde özellikle güvencesiz çalışanları ağır etkiledi. Birçoğu sokağa çıkma yasağı gibi uygulamalar nedeniyle tamamen gelirsiz ve sosyal güvencesiz kaldı.
Tüm dünyada toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve ev içi şiddette belirgin bir artış yaşandı. Sokağa çıkma yasağı gibi kısıtlamalar, insanları istismarcılarıyla aynı mekânda kalmak zorunda bıraktı. Şiddeti ihbar edebilmeleri için gizliliğe uygun mekanizmaların yokluğu, bu hizmetlerin askıya alınması veya kapasitelerinin düşürülmesi nedeniyle, birçok kadın ve LGBTİ+ koruma ve desteğe erişimde fazladan engellerle karşı karşıya kaldı.
Bazı liderler pandemiyi insan haklarını ihlal etmek için kullandı. Hatta o kadar kötüye kullandılar ki bu pandemi ile mücadeleyi zayıflattı.
“COVID-19 küresel düzeyde insan haklarındaki geriye gidişi hızlandıran bir etki yaptı” denebilir mi?
COVID-19 pandemisi küresel düzeyde eşitsizlik ve ayrımcılıkları derinleştirdi. Bazı liderler pandemiyi kendi yetkilerini artırmak veya dünya başka yöne bakarken insan haklarını ihlal etmek için kullandı. Hatta o kadar kötüye kullandılar ki bu pandemi ile mücadeleyi zayıflattı. Bazıları COVID-19’la mücadelede hızla baskıcı olağanüstü hal tedbirlerine başvurdu ve bunları normalleştirmeye çalıştı. Pandemiyi kendi güçlerini sağlamlaştırmak için fırsat olarak gördüler.
Yetkililerin pandemiyle ilgili yorumları suç gibi gösteren yasalar çıkarması yaygın bir eğilim haline geldi. Örneğin Macaristan’da Başbakan Viktor Orbán hükümeti, Ceza Kanunu’nda değişiklik yaparak COVID-19’la ilgili “yanlış haber yaymaya” beş yıla kadar varan hapis cezaları getirdi. Biliyorsunuz Türkiye’de de benzer nedenlerle birçok gözaltı yaşandı.
Körfez ülkeleri Bahreyn, Kuveyt, Umman, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde yetkililer, ifade özgürlüğü hakkını bastırmaya devam etmek için COVID-19 pandemisini bahane etti. Bu kapsamda, sosyal medyada hükümetin pandemiyle mücadele tedbirleriyle ilgili paylaşımlarda bulunan kişiler “yalan haber” yaymak suçlamasıyla yargılandı. Cezayir, Fas ve Tunus’ta da benzer uygulamalar görüldü. İran ve Mısır’da sağlık çalışanları pandemiye dair yetkilileri eleştirdikleri veya çekincelerini belirttikleri için tehdit edildi veya tutuklandı. Mısır’da bu nedenle en az 9 sağlık çalışanı terör yasalarıyla tutuklandı.
Bazı liderler, virüsle ilgisi olmayan eleştirileri ve muhalifleri bastırmak ve tüm dünya basınının gözü başka bir yerdeyken diğer insan hakları ihlallerini kalıcı hale getirmek için pandemiden faydalandı. Hindistan’da Başbakan Narendra Modi sivil toplum aktivistlerine yönelik baskıları artırdı ve aktivistlerin evlerine ve ofislerine terörle mücadele baskınları yapıldı. Hindistan yetkililer, insan hakları ihlallerini tüm dünyaya duyuran Af Örgütü Hindistan şubesini daha önce baskı altına almıştı. Fakat pandemi sırasında dünyanın derdi başından aşkınken şubenin kapanmasını sağladılar.
Çin hükümeti, Devlet Başkanı Şi Cinping yönetiminde Sincan’daki Uygurlara ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik zulmü aralıksız sürdürdü ve Hong Kong’da siyasi güdümlü baskıları meşru kılmak için aşırı baskıcı bir ulusal güvenlik yasası hızla kabul edildi. Tanzanya’da pandemiden de yararlanarak sivil topluma baskılar artırıldı; Ekim ayındaki seçime giderken ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri kısıtlandı. Filipinler’de Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, polise, karantina tedbirleri sırasında protesto düzenleyen veya “sorun çıkaran” kişileri “vurup öldürme” emri verdiğini açıkladı.
Brezilya’da Devlet Başkanı Bolsonaro yönetiminde polis şiddeti COVID-19 sürecinde daha da arttı. Ocak ile Haziran ayları arasında ülkenin dört bir yanında en az 3 bin 181 kişi polis tarafından öldürüldü. Nijerya, Gine, Zimbabve gibi ülkelerde de onlarca protestocu öldürüldü.
Pandemide İnsan Hakları Alanında Yaşanan Olumlu Gelişmeler…
COVID-19 insan hakları alanında, hiç olumlu bir gelişmeye sebep olmadı mı? Salgın nedeniyle hak alanında yaşanan pozitif bir gelişme rapora yansıdı mı?
Pandeminin insan hakları anlamında pozitif katkısı, süregiden eşitsizlikler, ayrımcılıkların, sınırötesi umursamazlığın etkilerinin görülmesi oldu. Pandemi, uluslararası iş birliğinin önemini ve ekonomik ve sosyal haklara özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
Raporda yer alan ümitvar bulgu ve tespitleri paylaşabilir misiniz?
Pandemi sürecinde insan haklarında iyi şeyler de oldu, özellikle kadın hareketinin yıllardır süren ilham verici mücadelesi ve Uluslararası Af Örgütü’nün çalışmalarıyla çeşitli ülkelerde kadın haklarına dair ilerlemeler yaşandı. Kadına karşı şiddete karşı, Kuveyt, Güney Kore ve Sudan’da yasalar çıkarıldı. Sudan kadın sünnetini yasakladı. Kuveyt, şiddet mağdurlarına hukuki ve tıbbi desteğin yanı sıra rehabilitasyon sağlayacak. Tecavüzün tanımına dair birçok ülkede yasal değişiklikler yapıldı: birçok ülkede daha önceki tanımlar güncellendi ve onay olmadan cinsel ilişki tecavüz olarak tanımlandı. Bu ülkeler arasında Danimarka ve İspanya da var.
Avrupa’da “Let’s Talk About Yes” adlı kampanyamızla uzunca süredir bu değişikliği sağlamak için uğraşıyoruz. Kürtaj, Arjantin, Kuzey İrlanda ve Güney Kore’de suç olmaktan çıkarıldı. Af Örgütü, Arjantin’de kadın örgütleriyle birlikte uzun soluklu bir kampanya yürütmüştü. Sierre Leone’da hamile kızların okula gitmesini yasaklayan düzenleme kaldırıldı. Af Örgütü bu konuda uzun süredir partnerleriyle birlikte kampanya yürütüyordu.
Uluslararası Af Örgütü’nün çalışmalarının da çok etkili olduğu uluslararası gelişmeler de yaşandı. BM İnsan Hakları Konseyi 2016’dan beri Libya’da çatışan tarafların uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerini tespit etmek için bir heyet kurdu.
Venezuela için kurulan benzer bir heyet, 2014 yılından beri devlet başkanı Maduro, üst düzey askeri yetkililer ve bakanlar tarafından insanlığa karşı suçlar işlenmesine dair emir verdikleri veya bu suçlara iştirak ettiklerine dair inanılır deliller buldu. Heyet, Eylül ayında insanlığa karşı suç işlediğinden şüphelenilen kişilerin sorumlu tutulabilmesi için çağrıda bulundu. Hesapverebilirliğin sağlanması için önemli adımlar bunlar.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Mart ayında Afganistan’daki çatışmanın tüm taraflarının uluslararası hukuka göre suçlarını soruşturma kararı aldı. Bu soruşturma kararının ardından Trump, UCM yetkililerinin malvarlıklarının dondurulması ve vize kısıtlamaları gibi yaptırımlar uygulamıştı. Biden yönetimi, 3 Nisan’da bu yaptırımı kaldırdı. ABD’nin iş birliği yapması durumunda sorumlular UCM önüne getirilebilir. Yine UCM’de Myanmar, Nijerya, Ukrayna ve İşgal Edilmiş Filistin topraklarındaki suçlara dair ilerlemeler yaşandı. Son olarak, Sudan’da Darfur savaşında savaş suçları işleyen ve 13 yıldır UCM’nin tutuklama emrine karşı kaçak durumunda olan Cancavit milislerinin lideri Ali Kuşeyb 2020 Yılında teslim oldu.
AFRICOM (ABD Afrika Komutanlığı), sivil ölümlerine neden olan hava saldırılarının ardından, ilk kez 3 aylık raporlar yayınlamaya başladı. Nisan ayında yayınlanan ve Somali’deki sivil ölümleri açıklayan raporun ardından, ABD Kongresi, Pentagon ve AFRICOM’u soruşturduğu duruşmalar yapmaya başladı. AFRICOM şimdiye kadar 13 sivil ölümünü kabullendi.
Güney Sudan’a gayrimeşru silah satışlarını kısıtlamak için Af Örgütü’nün yaptığı araştırma ve lobi faaliyetleri, Mayıs 2020’de BM Güvenlik Konseyi’nin silah ambargosu kararını yenilemesini sağladı.
Pandemiye Rağmen Hakları İçin Sokaklara Çıkan İnsanlar…
Af Örgütü, 2020 yılında insan haklarındaki olumsuz tabloda, sivil toplum kuruluşlarının ve sivil aktörlerin pozisyonunu ve gücünü nasıl değerlendiriyor? Sivil toplum, hak ihlalleri ve eşitsizliklere karşı mücadelede, küresel düzeyde ne durumda?
Son yıllarda hep gördüğümüzü gördük, insan hakları mücadelesini devlet liderleri değil kitleler sürdürdü. Dünyanın dört bir yanında insanlar ayrımcılığa, eşitsizliğe, hak ihlallerine ve yolsuzluğa karşı mücadele verdi. Yüz binlerce insan pandemiye rağmen hakları için sokaklarda olmak zorunda kaldı. Her ne kadar küresel insan hakları mekanizmaları devletlerin umursamazlığı veya kasıtları nedeniyle risk altında olsa da haklarını savunmak isteyenler bu boşluğu da doldurmak için elinden geleni yaptı. Ayrıca dünyanın pek çok yerinde pandemi sürecinde gereken dayanışmayı göstermek için harekete geçen çokça sivil toplum kuruluşu oldu.
“Türkiye’de Sivil Alan Giderek Daraltılmaya Çalışılıyor!”
Raporun Türkiye bölümünde yargı bağımsızlığı vurgusu öne çıkıyor; insan hakları örgütleri ve genel olarak sivil toplumun Türkiye’de içinde olduğu tabloyu, Af Örgütü nasıl değerlendiriyor? Diğer ülkelerde sivil toplum ile Türkiye’de sivil toplum arasındaki benzerlik ve farklıklara dair değerlendirmeniz ne olur?
Türkiye’de sivil toplum ciddi bir baskı altında ve sivil alan giderek daraltılmaya çalışılıyor. Fakat insan hakları örgütlerinin yanı sıra özellikle kadın hareketinin bu alanı genişletmeye yönelik ciddi çaba gösterdiğini görüyoruz. Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun, sivil toplumu ciddi anlamda tehdit ediyor.
Sivil toplum dünyayı yeni felaketlerden korumak için korunması gereken bir alan, saldırılması gereken değil.
Muğlak terör tanımlarına dayanarak sivil toplum kuruluşlarını tamamen faaliyetten alıkonulmasını sağlama gücü, tek başına İçişleri Bakanı’na teslim edildi. Bu, sivil topluma dönmüş bir silahtan ibarettir. Sivil toplum insanları ve hak savunucuları sıklıkla gözaltılar, soruşturmalar, kovuşturmalar ve açıkça devlet yetkililerinin tehdit ve hakaretleri yoluyla taciz ediliyor.
Dünyanın başka ülkelerinde de benzer uygulamalar görüyoruz fakat altında imzamız olan uluslararası hukuk ve standartların bize gösterdiği yol bu değil. Sivil toplum dünyayı yeni felaketlerden korumak için korunması gereken bir alan, saldırılması gereken değil.
Af Örgütü Türkiye Şubesi olarak, kendinizi tüm bu tablo içinde, hangi konumda görüyorsunuz?
Af Örgütü olarak böyle bir sıralama yapmıyoruz. Sadece net olarak sayılabilen, ölüm cezası uygulanması gibi şeyleri birbiriyle karşılaştırıyoruz. Zira biz, hakları birbirinden ayrılmaz görüyoruz ve bazı ülkeler bir hakkı çiğnerken diğerleri diğerini çiğnediği için bu karşılaştırmanın uygun olacağını düşünmüyoruz. Ayrıca hakları ihlal edilen insanları birbirinden önemli veya önemsiz gibi görmediğimiz için böyle bir karşılaştırmadan kaçınıyoruz.
Bizi Takip Edin