“LGBTİ+lar En Temel Haklarını Kullanamadı”
Kaos GL Derneği’nden Aslı Alpar, Türkiye'nin sondan ikinci sırada yer aldığı ILGA-Europe raporunu değerlendirirken, “LGBTİ+lar en temel haklarını kullanamadı” dedi.
Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği Avrupa Bölgesi’nin (ILGA Europe) yayınlamış olduğu yıllık Gökkuşağı Haritası ve İndeksi’nde Türkiye sondan ikinci sırada yer alıyor. Rapora göre Türkiye, örgütün belirlediği 69 kriterden sadece üç tanesini yaşama geçirebilmiş durumda. Rapora dair değerlendirmede bulunan Kaos GL Derneği’nden Aslı Alpar, Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) Yönetim Kurulu Üyesi Marsel Tuğkan Gündoğdu ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Can Candan LGBTİ+’lara yöneltilen baskının sadece LGBTİ+ların sorunu olmadığına dikkat çektiler.
“LGBTİ+lar En Temel Haklarını Kullanamadı”
Kaos GL Derneği’nden Aslı Alpar, ILGA-Europe raporunda yer alan 69 kriterin “eşitlik ve ayrımcılık yapmama”, “aile”, “nefret suçu ve nefret söylemi”, “cinsiyetin yasal olarak tanınması ve bedensel haklar”, “sivil toplum” ve “iltica” olmak üzere 6 kategori altında detaylandırıldığını belirterek, “Türkiye bu kategorilerden yalnızca 2’sinden toplam 3 kriteri karşılayabiliyor. Onlar da cinsiyetin yasal olarak tanınması ve sivil toplum kategorileri. Peki, nedir buradaki kriterler: Türkiye’de cinsiyetin yasal olarak tanınmasına ilişkin bir mevzuatın olması, kimlik ismini değiştirebiliyor olmak ve uluslararası bağışları engelleyen bir yasanın olmaması. Bu kriterleri “koruyucu tedbirler” olarak tanımlamak imkansız” dedi.
Alpar, “Yukarıda saydığımız kategorilerden “nefret söylemi ve nefret suçu” Türkiye mevzuatında tanınmış değil, haliyle nefret söyleminin homofobik, transfobik saiklerle yapılması durumunda ağırlaştırıcı hükmünden bahsedemiyoruz. Ya da kamusal alanda LGBTİ+ etkinliklerinin özgürce ve devlet korumasında yapılabilmesi kriterine bakalım. Son beş yılda Ankara, İstanbul, Mersin, Antalya gibi şehirlerde idari kararlarla LGBTİ+’ların kamusal etkinlikleri yasaklandı. Hatta öyle ki, Kaos GL Derneği, Ankara Valiliği’nin ilk yasağına olduğu gibi 3 Ekim 2018’de ikinci süresiz LGBTİ+ etkinlik yasağına karşı da dava açtı. Ankara 2. İdare Mahkemesi, 23 Mart 2020’de Valiliğin bu yasağını hukuksuz bularak iptal etti. Ancak Valilik bu kararı istinafa taşıdı ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi Valiliğin istinaf talebini Ekim 2020’de reddetti, yasağın hukuka aykırı olduğunu bir kez daha vurguladı. Ancak bu süreçte LGBTİ+’lar “kamu güvenliği” gibi bahanelerle en temel haklarını kullanamadı ve ayrımcılığa maruz bırakıldı” diye konuştu.
Raporun Türkiye bölümünde, bir sene içinde Türkiye’de yaşanan ihlallerin bir bir sıralandığını ifade eden Alpar, insan hakları savunucularının yolunun uzun olduğunun altını çizdi. Konuşmasında Türkiye’deki LGBTİ+ haklarının iyileştirilmesi konusunda LGBTİ+ örgütleri dışındaki sivil toplum kuruluşlarının atması gereken adımlara da değinen Alpar, “Hakların bir bütün olduğunu hatırda tutarak, LGBTİ+ haklarına dair farkındalığın artmasına yardımcı olabilirler. LGBTİ+’lara yönelik önyargı ve nefret söyleminin kışkırtıldığı günlerde, dayanışma çağrılarına destek olabilir, nefret söylemiyle ilk elden mücadele etmek için araçlar geliştirebilirler. İnsan hakları ihlallerine dair raporlama yapıyorlarsa cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve ifadesine yönelik ihlalleri de çalışmasına dahil edebilirler. Nefretin internetten kaldırılması için çevrimiçi savunuculuğa destek verebilir; ifade özgürlüğü kapsamına girmeyen nefret söylemi barındıran sorunlu içeriğin kaldırılması için mücadele edebilirler. Sosyal ya da geleneksel medyalarında tüm çalışanlarına medya etiği eğitimi verebilirler” diye kaydetti.
“Yeni Arayışlar Ve Başka Türlü Politikalar Geliştirilmeli”
Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) Yönetim Kurulu Üyesi Marsel Tuğkan Gündoğdu, Türkiye’de sivil toplumun hareket alanın son birkaç yıldır giderek daraldığını ifade ederek, “Uluslararası ve bölgesel insan hakları kuruluşlarının pek çok raporunda insan hakları savunucularına karşı saldırılara dair olağandışı ve artan bir endişe dile getirildi. Bu baskıcı politik iklim, LGBTİ+’ların haklarının yanı sıra LGBTİ+ hakları alanında çalışan örgütler ve insan hakları savunucularını önemli ölçüde etkilerken, hak savunucuları kendilerini gittikçe ayrımcılığın ve nefretin hakim olduğu bir ortamda çalışırken buldular. Bu durum Ankara’da bütün LGBTİ+ etkinliklerine getirilen süresiz yasak ve bu yasağın kaymakamlıklar ve valilikler aracılığıyla ülke geneline yayılması sonucu daha da somut hale gelmiştir. Tabi Ankara’da başlayan bu yasak zaman içerisinde bütün ülkeye yayıldı ve mevcut durumda Türkiye’nin herhangi bir noktasında kamuya açık LGBTİ+ hakları ile ilgili bir etkinlik yapmanın mümkün olup olmadığına dair derin endişeler mevcut” dedi.
Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin tarihinde belki de hiç deneyimlemediği bir durum yaşadığını belirten SPod Yönetim Kurulu Üyesi Tuğkan, “Yeni arayışlar, taktikler ve başka türlü politikalar geliştirmek gerekiyor. LGBTİ+ hareketine yönelen sansür sadece LGBTİ+’ların sorunu değil. Demokrasiden ve insan haklarından yana olan bir çoğunluğu oluşturmak, bu çoğunluğun bir koalisyonunu kurmak gerekiyor. Bu amaca giden yolda salt siyasi partiler yeterli olamayacaktır, elbette demokrasi ve insan haklarından yana olduğunu ifade eden bütün siyasi partiler bu sürecin paydaşıdır ancak sivil toplumun da bu çoğunluğu oluşturmak için çaba sarf etmesi gerekiyor. Türkiye demokrasi ve insan hakları hareketinin vazgeçilmez bir parçası olan LGBTİ+ hareketi ve hareketin söylemine yön veren LGBTİ+ örgütleri ve hak savunucuları da demokrasi ve insan haklarından yana olan bu çoğunluğun oluşturulmasına katkı sunması, kendini bu çoğunluk içerisinde konumlandırması gerekiyor. Bu da şimdilik ancak LGBTİ+ toplumu ve diğer farklı toplumsal gruplarla müzakere ve diyalog alanını genişletilmesiyle mümkün olabilir gibi gözüküyor. Bu elbette sadece LGBTİ+ örgütlerinin sorumluluğu ya da tek başına yapabileceği bir şey değil. İfade ve örgütlenme özgürlüğü ihlallerine karşı LGBTİ+ hareketini diğer toplumsal hareketlerin desteklemesi önem kazanıyor” diye söyledi.
“Üniversiteler Ve STK’lar LGBTİ+fobi İle Yüzleşmeli”
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi üyesi ve kapatılan LGBTİ+ Öğrenci Kulübünün akademik danışmanı Can Candan, raporda da belirtildiği gibi 2021 başı itibariyle LGBTİ+lar açısından tablonun içler acısı olduğuna değinerek, “Boğaziçi’nde önce LGBTİ+ öğrenci kulübünün kapısındaki LGBTİ+ etiketleri kapıya zarar verilerek söküldü, sonra kulüp odasına bir polis baskını düzenlendi, eş zamanlı olarak sosyal medyada atanan rektör Melih Bulu’nun da katıldığı, bir nefret kampanyası başlatıldı, kulüp odasının kilidi değiştirildi ve sonra da kulübün kapatıldığı bildirildi” dedi.
Toplumdaki homofobi ve transfobinin kullanılarak Boğaziçi’ndeki eylemlerin LGBTİ+ların örgütlediği gibi bir algının oluşturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Candan, “Üniversiteler ve STK’lara önemli roller düşüyor bu konuda. Öncelikle hem kendi bünyelerindeki LGBTİ+lara özgür ve kendilerini rahatça ifade edebilecekleri ortamlar sağlamalılar, hem de kendi içlerindeki ayrımcılık, LGBTİ+fobi ile yüzleşmeliler diye düşünüyorum. Aynı zamanda da toplumun tüm kesimleri ile birllikte LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğundan yola çıkarak, LGBTİ+ hakları mücadelesine üzerlerine düşen katkıları yapmaları gerekir” diye ifade etti.
Bizi Takip Edin