“Kentsel Dönüşüm Rantsal Dönüşüm Olmaktan Çıkmalı”
Meclis Deprem Araştırma Komisyonu üyesi Jeoloji Yüksek Mühendisi Müzeyyen Şevkin, Türkiye’de kentsel dönüşümün rantsal dönüşüm olmaktan çıkması gerektiğini belirterek, fay yasasının çıkması, yapı denetiminin iyi uygulanması ve depremle mücadelenin tek çatı altında toplanarak afet bakanlığının kurulmasının önemine dikkat çekiyor.
TBMM Deprem Komisyonu Üyesi, CHP Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi Müzeyyen Şevkin ile #SallanmadanHazırlan kampanyamız kapsamında Komisyon’un çalışmalarını ve depreme hazırlık noktasında yapılması gerekenleri konuştuk.
1999 depremi ve ardından yaşanan depremlerden sonra hem karar alıcıların hem yurttaşların gerekli önlemleri aldığını düşünüyor musunuz?
Ülkemiz deprem kuşağında, biz bir deprem ülkesiyiz, sismik sıkışmalar sürekli olacak. Deprem bir doğa olayı ancak ülkemizde ölümlere ve yıkımlara neden olduğundan olumsuz yanları ile öne çıkıyor. Oysa deprem, toprağı organik olarak beslediği, jeotermal enerji kaynakları ürettiği ve madenleri oluşturduğu için olumlu yanları da olan bir doğa olayı.
Ülkemizin deprem kuşağında olması nedeniyle her yıl ortalama 6.5 üzerinde büyüklükte ölümlü depremlere maruz kalıyoruz. 18 il, 81 ilçe ve 505 köyümüz doğrudan fay hattı üzerinde. Depremler konusunda yasal düzenlemeler için milat 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri. Öncesinde 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, 1959 yılında çıkarıldı ve o tarihten 1999 yılına dek değişmedi. 1999 depremi sonrası 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu çıkarıldı. Daha önce içinde dere kumu, deniz kumu, kil bulunan, standarta uygun olmayan malzeme ile nervursuz demir kullanılarak yapılar inşa edilirken, bu yasa bunlara kısıtlama getirdi.Ardından Deprem Yönetmeliği, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği çıkarıldı. Yapı denetim mekanizmasında bu eksikliği gidermek için yapılan değişiklikle artık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı havuzundan yapı denetimi yapacak kişi seçilebiliyor. Öncesinde, bir müteahhit ücretini ödeyip kendi istediği kişiyi seçip, yapı denetimi yaptırabiliyordu.
Türkiye’de sık sık düzenlemeler yapılıyor fakat sadece yasaların çıkarılması yeterli değil. Yasaların yanında, denetim mekanizmasının iyi işlemesi gerekiyor.
2011 Van depremi sonrası 2012’de 6306 Afet Riski Alanların Dönüştürülmesine İlişkin Yasa çıkarıldı. Bu yasa, halk arasında “kentsel dönüşüm” olarak bilinen yasa. Bu yasanın kapsamı 2016’da genişletildi. Bu düzenlemelerin yapılması tabii olumlu; artık daha fenni, ortama uygun yapılar inşa ediliyor ancak maalesef yapı denetiminin hakkıyla uygulandığına dair kuşkular var. Yaşanan depremler de bize bunu gösteriyor. Türkiye’de denetimin daha nitelikli olması gerekiyor. Sahada denetim ile ilgili kişilerden de öğrendiğimiz, Yapı Denetim Yasası’nın tam olarak işlemediği şeklinde. Türkiye’de sık sık düzenlemeler yapılıyor fakat sadece yasaların çıkarılması yeterli değil. Yasaların yanında denetim mekanizmasının iyi işlemesi gerekiyor: kamusal denetim çok önemli. Kamu eliyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda ya da Karayolları Genel Müdürlüğü’ndeki mühendisler eliyle denetimler olabilir. Kamuda çalışan mühendislerin denetimin sağlıklı şekilde yapıldığını kontrol eden mühendislerin bunu yapması gerekiyor.
Sıklıkla yaşanan depremlere son örnek İzmir depremi. Maalesef 117 vatandaşımızı kaybettik. Binlerce bina hasar gördü. Canları yerine getirmek olası değil, yaşadıkları travmayı telafi etmek mümkün değil. Türkiye’de çok ciddi hasarlara, kayıplara neden olan depremler yaşıyoruz. Demek ki bir yerde eksiklik var.
“Mış Gibi Yaparak Asla Olmaz!”
Bu alanda doktora yapan bir vekil olarak sizin Komisyon’a sunduğunuz öneriler neler ?
Mış gibi yaparak asla olmaz. Öncelikle ilkokuldan başlayarak eğitim verilmeye başlanması ve deprem bilincinin oluşturulması gerekiyor. Japonya’da ilkokuldan itibaren çocuklar depremle ilgili bilinçlendirilmeye başlanıyor. Türkiye’de de bu olmalı. Ayrıca, yayınların izlenme oranlarının yüksel olduğu saatlerde depreme dair programlar yayınlanmalı.
Türkiye’de deprem çok çabuk unutuyor. Depremi her ana yaşayabileceğimize göre, bu olgunun sürekli hatırda tutulması, bilinçlendirme çabasının olması gerekiyor. Tabii öncelikle bunu unutmaması gereken yetkililer.
Okullarda ve aile içinde deprem öncesinde, deprem anında alınması gereken önlemler, ailenin nereye konuşlanacağından tutun deprem öncesi önlemlere, binanın satın alınması sürecinde binanın siciline bakılması, zemin etüdünün yapılıp yapılmadığı, statik betonarmesinin sağlıklı olup olmadığı, yapı malzemesi gib tüm unsurların incelenmesi gerekiyor.
Dolayısıyla biz şunu söylüyoruz; 83 milyonluk bu ülkede, fay hatlarının daha iyi irdelenmesi gerekiyor. 1959 Afet Yasası ile bu iş yürümez. Bunun düzenlenmesi gerekiyor. İzmir Bayraklı, depremin merkezine 67 km. uzaklıkta olmasına rağmen alüvyon zeminde olması ve yeraltı su seviyesinin yüksekliği nedeniyle hissedilen depremin şiddeti ve oluşan hasar çok daha büyüktü. Fay hatları üzerinde derhal çalışılmaya başlanması gerekiyor. Ben 3 kez fay yasası çıkarılması için kanun teklifi verdim.
Belediyelerde nüfus cüzdanı gibi binaların belgesinin olması gerekiyor. En önemlisi, öncelikle 18 il, 81 ilçemizin ve 505 köyün, doğrudan fay hattı üzerinde bulunan bu yerleşimlerin bir an önce boşaltılıp, buralarda kentsel dönüşüme başlanması gerekiyor. Kentsel dönüşümün parsel bazlı değil, ada bazlı ya da kentin tamamını içerecek şekilde yapılması gerekiyor. Nerelerin öncelikli olarak hasarlı olabileceği, bina stokunun saptanması gerekiyor.
Türkiye’de 6 milyona yakın oturulamayacak seviyede, dönüştürülmesi gereken bina var. Bugün bu çabaya girişilse dahi kaç yılda biteceği konusunda farklı taminler yapılıyor. Yapmamız gereken şey, en azından bundan sonrası için öncelikle başta hasar görecek bu fay zonundaki binaların hemen buradan nakledilmesi ve sağlam yerlere alınması.
Bunun yanı sıra, fay hatlarından uzak bir yapı stokumuz olmalı. Fay Yasası çıkarılmalı. TMMOB’ye bağlı odalar sürece dahil edilerek Türkiye’de topyekûn bir yapı stoku fizibilitesi ve iyileştirme çalışmaları yapılmalı. Sadece fay hatları değil depremin vereceği hasarda zeminin dikkat alınması çok önemli. Alüvyoner zemin, bataklık zemin ve yeraltı su seviyesi yüksek olan zeminlerde bina kalitesi de iyi değilse, hasar olasılığı artıyor. 1999 öncesi yapılan mühendis eli değmemiş, yapı denetim görmemiş binaların da daha çok yıkıldığı rapor ediliyor.
Özetle bizim öncelikli olarak önerilerimiz şunlar;
- Eğitim-biliçlendirme
- Fay zonundan, fay hattından uzaklaşılması
- Zemin faktörü, imar planına esas jeolojik jeo-teknik olarak inceleme yapılması; bu bölgelerde yer alan binaların bir an önce taşınması, mümkünse kaya birimlere yerleşilmesi.
“Her Depremin Bize Öğrettiği Çok Önemli Unsurlar Var ”
Komisyon çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? Daha önce kurulan deprem araştırma komisyonlarından farklı olarak bu Komisyon’un gündeminde neler var?
Deprem Araştırma Komisyon’unda 50’nin üzerinde kurumu dinledik. MTA, TOKİ, AFAD gibi gibi ilgili kurumlar, AKUT gibi STK’lar ve akademiden çok sayıda kişiyi dinledik. Bu kurumların depreme dair hazırlıkları ve depreme anı, sonrasına dair çalışmalarını öğrendik. Ayrıca, deprem bölgelerine Komisyon üyesi vekiller olarak ziyaretler yapılacak.
Öncelikle Mecliste deprem konusunu araştırmak üzere bir komisyon kurulması çok önemli. Bundan evvel 10’a yakın soru önergesi ile Komisyon kurulmasını talep etmiştik. Van ve Elâzığ depremi sonrası komisyon kurulmasına dair önergelerimiz reddedilmişti. Bu nedenle, en azından komisyon kurulması son derece önemli. Komisyon’da tüm sorunlar masaya yatırılıyor; vekiller olarak gelen kurumlara sorular soruyoruz. Her depremin öğrettiği şeyler var, hem kurumlara hem siyasilere çok önemli unsurlar var.
Komisyon’da çalışmaları, çok olumlu gidiyor. Herkes Türkiye’de depremselliğinin farkında. Komisyon’da depremde ciddi önlemlerin alınması konusunda iyi niyet var.
Tabii bu bir araştırma komisyonu, yasa çıkarma yetkisi yok. Komisyon çalışmalarının sonunda bir rapor hazırlayacak. Önemli olan rapor hazırlamak ve güzel öneriler sunmak değil, raporda yer alan önerilerin hayata geçirilmesi. Komisyonları sadece kurmak ve önerileri raflarda bırakmak çözüme katkı vermez.
Türkiye’de 6.5 üstü depremlerde can kaybı varken diğer ülkelerde burnu kanamadan kurtulan insanlar var ise hem yasaları hem denetimi sorgulamak gerekiyor. Türkiye’de 1999 depremi sonrası 36,5 milyar dolar Özel İletişim Vergisi adı altında para toplandı ve maalesef bu paralar deprem için harcanmadı. Sorun ,insanlar öldükten sonra yaraları sarmak değil, o yaraları oluşturmayacak olguları hazırlamak.
Yapı denetiminde inşaat mühendisi, mimar, elektrik ve makine mühendisi var ancak jeoloji-zemin ayağı eksik. Yapı denetiminde jeoloji mühendisi de yer almalı.
Bugün binlerce Jeoloji Mühendisi işsiz. Oysa jeoloji mühendislerinin kamuda değerlendirilmesi gerekiyor. Her belediyede deprem birimlerinin kurulmasıı, büyük kentlerde deprem araştırma başkanlıkları, küçük illerde şube müdürlükleri şeklinde yapılanması gerekiyor. Yapı denetiminde inşaat mühendisi, mimar, elektrik ve makine mühendisi var ancak jeoloji-zemin ayağı eksik. Yapı denetimine jeoloji mühendisi de yer almalı. Jeoloji mühendisi istihdamı çok önemli çünkü yapı denetiminde zemin faktörü göz ardı edilemez, zeminden ayrı binayı düşünülemez. Ancak Türkiye’de zemin etütlerinin kontrolü belediyelerin inisiyatifine bırakılıyor. Oysa jeoloji mühendislerinin parsel bazında zemin etüdü yapması gerekiyor.
Afet Bakanlığı Kurulmalı
Türkiye gibi depremselliği bu denli yüksek bir ülkede hem jeoloji mühendislerinin ilgili birimlerde istihdam edilmesi hem de afet bakanlığının kurulması gerekiyor. Afetlere deprem ile sınırlı bakılmamalı, geçen yıl çığ felaketinde 42 vatandaşı 5 kişinin kurtarılması sırasında kaybettik. Sıklıkla meydana gelen sel baskınları, heyelanlar, tüm bunlar jeolojinin ilgi alanı. Türkiye’de her gün ortalama büyük bir doğal olayın afete dönüştüğü olgusu ile karşı karşıyayız. Bu nedenle Afet Bakanlığı olmalı mutlaka. Bu bakanlığın bünyesinde de ilgili tüm deprem ve afetle ilgili disiplinlerin istihdam edilmesi gerekiyor. Türkiye’de son derece nitelikli ve liyakatli mimar, mühendis ve şehir plancısı var. Kamuda, belediyelerde liyakatli yeni kadrolar açılmalı. Bugün artık jeoloji mühendisliği bölümleri üniversitelerde tercih edilmeyecek durumun geldi çünkü hiç atama yapılmıyor, jeoloji mühendislerinden yararlanılmıyor. Jeoloji mühendislerinde ne zamana yararlanılacak?
Her 2 yılda bir fay haritasının yenilenmesi ve yeni oluşabilecek fayların tespit edilmesi gerekiyor.
Türkiye’de en son fay haritaları 2012’de değişti. Son 20 yıllık süreçte 300’e yakın yeni faylar ortaya çıktı. Her 2 yılda bir fay haritasının yenilenmesi ve yeni oluşabilecek fayların tespit edilmesi gerekiyor. MTA’nın fay haritası çalışmaları var fakat şunu da hatırlatmak isterim: Türkiye’de deprem ile ilgili çok sayıda ilgili kamu kurumu olması da bir sorun yaratıyor. Bazı kurumlar depremin şiddetini farklı veriyor mesela. Japonya, Amerika ve Kanada’da tüm jeoloji ile kurumlar tek bir kurumun çatısı altında bulunuyor. Alınan kararlar ve açıklamalar bu kurum tarafından yapılıyor. Türkiye’de İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD var, TOKİ var, MTA var; hepsi ayrı çalışmalar yapıyor. Dolayısıyla, tüm bu kurumlar tek çatı altında toplanmalı. Bunu da Afet Bakanlığı kurarak daha sağlıklı yürüteceğimizi düşünüyorum.
“Kentsel Dönüşüm Rantsal Dönüşüm Olmamalı”
Bir diğer hatırlatmak istediğimi konu da şu; 28,5 milyar TL imar barışı affı adı altında para toplandı ama bu paralar maalesef, o yapıların düzeltilmesi için kullanılmadı. Siz devlet olarak bu yapılarla ilgili sorunları gidermek için bir bedel aldınız ama o aldığınız parayı o sorunları gidermek için kullanmadınız. Orada sadece, imara uygun olmayan yapıları yasal hale getirmiş oldunuz. Ama tabii doğa bunu affetmiyor. Bu nedenle jeoloji mühendisliğinin normlarından yararlanmak gerekiyor. Bizim bu noktada bir diğer önerimiz şu: 2 yılda bir, tıpkı araçlarda olduğu gibi, meskenler de devlet kontrolünde, vatandaşa külfet oluşturmadan muayeneden geçmeli.
Deprem bütünlüklü bir çalışma modeli gerektiriyor. Her mühendislik disiplini bu çalışmamın içinde yer almalı. Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmamalı. Deprem öncesi, depreme anı ve deprem sonrası kurtarma, bunların hepsi bütünlüklü çalışma gerektiriyor.
Dikkat çekmek istediğim başka bir konu sigorta sistemi DASK ile ilgili. DASK’ın binaları denetleyen bir mekanizmaya evrilmesi gerekiyor. Hiç binaları görmeden, riski tespit etmeden prim almadan çıkıp, gerçekten binanın denetlenmesi ile sigortalanacak şekilde bu mekanizmanın oluşturulması gerekiyor. Rantsal bakmayı bırakıp, insan yaşamını önceleyen, doğayla barışık, doğa olaylarının afetlere dönüşmesini önleyecek bilinci oluşturmalıyız.
Hepimiz bugün seferlik ilan etmeliyiz çünkü savaşlarda yitirilecek kadar insanı deprem ve diğer pek çok afette yitiriyoruz. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus şu : deprem sonrası oluşan mal kayıpları konusunda verilen oran 1/7 ; yani bir defa yatırım yapıp binayı kurtarabilecekken, bu yapmadığınızda deprem sonrası o yapıyı tekrar inşa etmek size 7 kat daha fazla maliyet çıkarıyor.
Bu kadar çok sismik hareketliliği olan bir ülkede hepimizin seferberlik anlayışı ile hareket etmemiz gerekiyor. Komisyon raporları doğrultusunda rantsal bakmayı bırakıp, insan yaşamını önceleyen, doğayla barışık, doğa olaylarının afetlere dönüşmesini önleyecek bilinci oluşturmalıyız.
Komisyonda sizin açınızdan dikkat çekici bir paylaşım oldu mu?
İzmir depreminin ardından enkaz çalışmalarının sonuna dek orada bulunduğum için, bunu rahatlıkla söyleyebilirim; kurtarma faaliyetleri konusunda çok iyiyiz. AFAD, AKUT, itfaiye örgütlerimiz İzmir’de kahramanca çalıştılar. AKUT gibi birçoğu gönüllü olarak çalışanlar da çok iyi iş çıkardılar. Konunun bu yönü çok olumlu.
Ama şu da var: İzmir’de sadece 9-10 bina tam hasarlı idi ; yine de enkazın kaldırılması 7-8 gün sürdü. Bu veriden hareketle, İstanbul gibi büyük bir depremde ne olacağı, hasarlı yapıların ne kadar sürede kaldırılabileceğini düşünmek çok zor. Deprem sonrası toplanma alanları nereler? Nerede, nasıl toplanılacak? Trafiğin ve telefonların kitlenmemesi için neler yapılacak? Tüm bu sorulara yanıt vermek için çok ciddi çalışmaların olması gerekiyor.
Komisyon çalışmaları sırasında gelen ilgili kurumlardan nüfus kayıt sisteminde binaların depreme dayanıklılığını gösterecek çalışmaların yapıldığını öğrendik. Bu çok dikkatimi çekti. Henüz olmuş değil, çalışmalar devam ediyor; nüfus cüzdanı ile sisteme girildiğinde oturulan konutun zemininden, yapısının kalitesine kadar bilgileri görebilecek bir sisteme gidiş var. Umuyorum kısa sürede sağlanabilir. Bu konuda bir başka yapılabilecek şey şu; Amerika’da mesela hasar riski olan binaların dışında, tabela asılır ve tabelada hasar görebileceği uyarısı yapılır. Türkiye’de de bunun olması gerekiyor.
STK’larla temasınız, işbirliğiniz var mı?
Daha çok Jeoloji Mühendisleri Odası gibi odalarla temas içindeyiz. İlgili odaların sürekli raporlamaları ve uyarlarından çok yararlanıyoruz. Üniversite hocalarımızla temas halindeyiz. Onların raporların da yararlanıyoruz. Tüm soru önergelerimde, uzman ve akademisyenlerden kurumlardan bu destek alarak hazırlıyorum. 30 yıl imar planına esas bir jeoloji mühendisi olarak çalışan ve deprem konusunda doktora eğitimimi tamamlamış biriyim. Akademiden ve ilgili kurumlarda çalışan arkadaşlardan destek alıyoruz, onlarla temas halindeyiz.
Sivil topluma bir mesajınız var mı?
Depremi unutturmamak gerekiyor, gerçekten unutmamalıyız. STK’lar kamuyu harekete geçirecek unsurlardır. STK’lar muhakkak yasaların çıkarılması konusunda ve Deprem Araştırma Komisyonu’nun hazırlayacağı raporun hayata geçmesi konusunda katkı sunmalı.
Hazırlayacağımız rapor tozlu raflarda kalmamalı. Komiyson’da o kadar çok mesai harcandı ki, sabah 3-4’lere kadar süren çalışmalar, her gün 7-8 kurumun gelmesi, çok önemli insanlar zamanlarını ayırması, vekiller mesailerin harcaması. Tüm bu çabaların sonunda önemli noktalara işaret edecek şekilde üretilecek raporun, STK’lar tarafından da takip edilmesi çok önemli. Sivil toplum basın toplantıları ya da ikili ilişkilerle, afet olgusunu unutturmamak için katkı sunmalı.
“Devlet, Vatandaş ve STK’lar Ortak ve Sağlam Zeminlerde Buluşmalı!”
Yurttaşlar ne yapabilir?
Öncelikle deprem öncesi için deprem çantası hazır olmalı. Deprem çantası ve su başımızın ucunda bulunmalı. Bunu sürekli hazır tutmak zor görülüyor ve sonra unutuluyor. Aileler birlikte, deprem anında ne yapılacağını evde saptasınlar; hayat üçgenini oluşturacak şekilde, bununla ilgili çeşitli yayınlardan faydalanasınlar. Aile ile tatbikatının yapılması, ilk deprem anında cenin pozisyonu, hayat üçgeni alanın girilmesi, en başta bunları uygulamak gerekiyor.
Bu ilk önlemlerin dışında, belediyelerle temas halinde olup toplanma alanlarının bilinmesi gerekiyor. Deprem sırasında ise telefon hatlarının meşgul edilmemesi, SMS ile yazışılması ve telefon hatlarının meşgul edilmemesi çok önemli. Trafiğin tıkanmaması için araçların kullanmaması önemli. Yurttaşın yapabileceği bunlar.
Önemli olan kamu kurumların, siyasilerin yapabilecekleri. Ulusal düzeyde TV kanallarının deprem bilincini oluşturacak şekilde kamu spotlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Özellikle İstanbul için 7 ve üzeri bir depremde en az hasarla depremden kurtulmanın yolları bunlar. Vatandaşın ve STK’ların, bu konuda kamu kurumlarını zorlaması gerekir.
“Denetlenmeyen güç kontrolden çıkıyor, ranta evriliyor.”
Yurttaşlara bir mesajınız var mı?
Depremler doğa olaylarıdır; olacak ve olmaya devam edecek. Afrika levhasının Anadolu levhasına bindirmesi nedeniyle Türkiye’de sürekli sismik kırılmalar olacak. Biz deprem konusunda kaderimizi kendimiz yaratıyoruz. Fay zonundan uzaklaşılmış, nitelikli yapı tasarımı olan ve kaliteli yapı malzemeleri ile oluşturulmuş evlerde oturmaya dikkat edelim. Mümkün olduğu kadar az katlı binalarda, alüvyoner zeminden uzakta oturmalıyız; “zayıf kat” dediğimiz boşluklu, altında mağazaların olduğu binaların kalkması gerekiyor.
Bina satın alırken, kiralarken belediyeden deprem yönetmeliğine uygun olup olmadığına bakmak çok önemli. Yasaların çıkması tabi ki siyasilerin işi ; sivil toplumun da yasaların hazırlanması ve denetlenmesi sürecinde baskı unsuru olması çok önemli. Yasaların denetlenebilirliğini sağlamamız çok önemli. Denetlenmeyen güç kontrolden çıkıyor, ranta evriliyor.
Toplanan deprem vergilerinin amacına uygun kullanılması gerektiğine yönelik çağrımızı yineliyoruz. Basın ve STK’larla işbirliği içinde ve yurttaşlarla bu bilinci oluşturursak, biz de Japonya gibi hasarsız, can kayıpları olmadan, depremleri umarım ki atlatacağız. Devlet, vatandaş, STK’lar ortak ve sağlam zeminlerde buluşmalı.
Her deprem bize çok şey öğretiyor; yara sarmaktan ziyade yara oluşturmadan önceki çalışmaların yapılması son derece önemli. Hepimizin sağlıkla ve güvenli binalarda oturmasını temenni ediyorum.
Deprem Araştırma Komisyonu’nda yürütülmekte olan çalışmalara dair Sivil Sayfalar’da yayınlanan ilk habere buradan ; Gazi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Doç. Dr. Bülent Özmen ile yapılan röportaja ise bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin