“Avukatlık Mesleğine Kabul Edilmeyen Kişiler Sistematik Sorun Haline Geldi”
Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, “Ruhsatsız Avukatlar: Olağanüstü Halden Sonra Avukatlık Mesleğine Yönelik Baskılar ve Avukatlık Mesleğine Kabul Edilmeyen Kişiler" başlıklı bir rapor yayınladı. Av. Benan Molu ve Av. İdil Özcan tarafından kaleme alınan raporda, avukatlık mesleğine kabul edilmeyen kişi sayının OHAL’den bu yana giderek arttığı ve bunun sistematik bir sorun haline geldiği tespiti öne çıkıyor. Molu ve Özcan, OHAL sonrası yargının daha da siyasallaşması ile adliyelerde pek hükmü kalmayan avukatların, çok etkisiz bir araca dönüştüğünü vurguluyor.
Etkiniz AB Programı desteği ile Tarih Elçi Vakfı tarafından hazırlanan “Ruhsatsız Avukatlar: Olağanüstü Halden Sonra Avukatlık Mesleğine Yönelik Baskılar ve Avukatlık Mesleğine Kabul Edilmeyen Kişiler” başlıklı rapor, avukatlık stajı yapmasına izin verilmeyen kişilerin ve baro levhasından silinen avukatların bu sebeple yaşadıkları özel hayata saygı hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, mülkiyet hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerinin ihlalini kayda geçiriyor. Raporun bulgularını ve mevcut durumu, çalışmayı hazırlayan insan hakları savunucularından Avukat Benan Molu ve İdil Özcan ile konuştuk.
Bu raporun bulgularını hukuk bilgisine sahip olmayan bir yurttaş için nasıl özetlersiniz?
İÖ: Rapor, soruşturmalar, davalar veya KHK ile ihraçlar sebep gösterilerek avukatlık stajına başlatılmayan veya stajını tamamlasa da ruhsatını alamayan avukatlarla ilgili. Bu kişilerin avukatlık mesleğine başlamasına ya bizzat barolar engel oluyor ya da barolar kabul etse dahi Adalet Bakanlığı’nın dava açarak bu ruhsatların idare mahkemeleri tarafından iptal edilmesini sağlıyor. Ruhsat başvurusu Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmeyerek barolara geri gönderilen avukat sayısı 2015 yılında 46 iken, bu sayı 2019 itibariyle 528’e ulaşıyor. TBB’nin bizimle paylaştığı istatistiklere göre de Ağustos 2020 itibariyle baro levhasına yazılma kararına karşı açılan dava sayısı 1252. Biz bu durumu OHAL dönemi sonrasında avukatlara ve mesleğe yönelik artan baskılarla birlikte, bir bütün olarak değerlendirdik. Hukuk bilgisine sahip olmayan bir yurttaş için çeşitli sebeplerle “makul” görülmeyen kişilerin avukatlık yapmasının engellendiğini söyleyerek durumu özetleyebiliriz.
B.M: Raporda mağdurları 3 gruba ayırdık: 1- soruşturma ve kovuşturması devam edenler, 2- KHK ile ihraç edilenler ve 3-Barış İçin Akademisyenler. Söz konusu 3 grubun yaşadıkları hak ihlallerini, yaptıkları staj- ruhsat başvuru sürecinden Adalet Bakanlığı’nın ya da TBB’nin verdiği ruhsat vermeme kararlarına kadar, tüm süreçleri dahil ederek ele aldık. Mahkeme kararlarını inceledik: bu kararlarda “nerede ortaklaşılıyor? Nerede ayrı örnekler var?” bunlara baktık. Ayrıca, hak ihalelerinin psikolojik, sosyal ve toplumsal olarak mağdur kişileri nasıl etkilediğini, bu kişilerin hangi haklarının ihlal edildiğine baktık. Raporun sonunda bu kişilerin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğünün ihlal edildiğini, gerekçeli karar hakkının ortadan kalktığını, adil yargılanma hakkına sınırlama getirildiğini gördük. Tüm bunların avukatlara ve genel olarak Türkiye’de muhaliflere yönelik bir baskı aracı olarak kullanıldığını gördük. Makul ve makbul görülmeyen insanların, avukatlık yapmasının engellendiğini, mesleğe başlatılmaması iradesi olduğunu tespit ettik.
OHAL’le birlikte gelen pek çok kısıtlama ile avukatlık yapmaktan yasaklanma gibi durum oluştu. Dolayısıyla hem avukatlar müvekkilsiz kaldı, hem müvekkiller avukatsız kaldı.
Türkiye’de OHAL’in avukatlık mesleğinde neden olduğu hak ihlalleri, neden önemli? OHAL’de hak ihlalleri yaşayan bir yurttaş ile bir avukat arasında nasıl bir fark var?
İÖ: Hak ihlali yaşayan bir yurttaşın doğrudan muhatap olacağı, o yurttaşın hakkını mahkemede arayacak olan avukatlar. Dolayısıyla avukatların duruşma salonunda savunma yapmalarının engellenmesi, avukat-müvekkil görüşlerine getirilen kısıtlamalar, avukatların bazı dosyalara bakmaktan men edilmesi, avukatlar hakkında mesleki faaliyetleri ve aldıkları dosyalar sebebiyle soruşturmalar başlatılması, dava açılması, avukatların gözaltına alınması, tutuklanması ve bunun gibi birçok kısıtlama yalnızca avukatların mesleklerini yapmasını engellemiyor. Aynı zamanda yurttaşların hak ihlalleri karşısında yanlarında duracak, ihlallere karşı yargı önünde mücadele verecek kişilere ulaşmalarını da engelliyor.
BM: Uzun yıllardır ceza hukuku ve insan hakları alanında çalışıyorum. OHAL döneminde ve sonrasında insan hakları alanında çalışan avukatların çoğu, müvekkilleri ile özdeşleştirilerek tutuklandılar ve çok sayıda kovuşturma ve soruşturma geçirdiler. Hala da geçiriyorlar. OHAL öncesi de avukatlara yönelik baskı vardı ancak OHAL ile birlikte bunun farklı bir boyuta geçtiğini görüyoruz. Özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) avukatların müvekkillerini savunması için temel hak ve özgürlükleri koruyan düzenlemelerin 90’lı yıllar gibi yok sayılacak seviyede kısıtlanabileceğini gördük. OHAL’le birlikte gelen pek çok kısıtlama ile “avukatlık yapmaktan yasaklanma” gibi durum oluştu. Dolayısıyla avukatlar müvekkilsiz, müvekkiller de avukatsız kaldı.
Türkiye’de çok uzun süredir devam eden bu süreç, yargının daha da fazla siyasallaşması ile adliyelerde pek hükmü kalmayan, bir şey değiştirmeye gücü yetmeyen avukatları, çok etkisiz bir araca dönüştürdü. Bu da nihai olarak, sadece avukatların mesleğini yapmasını engellemekle kalmıyor; yurttaşların hak ihlalleri karşısında savunmasız bırakılması anlamına geliyor. Avukatlar olarak tüm sahip olduğumuz haklar, OHAL sonrası elimizden alındığı bir noktaya geldik.
Yargının daha da fazla siyasallaşması, adliyelerde pek hükmü kalmayan, bir şey değiştirmeye gücü yetmeyen avukatları çok etkisiz bir araca dönüştürdü.
“Susturma ve Cezalandırmayı Ortaya Koymak İçin Hazırladık”
Raporda ulaştığınız bulgulardan sizi şaşırtan neler var? Mağdur kitlenin büyüklüğüne dair ne söylersiniz? OHAL sürecinin yarattığı mağduriyetlerin kayda geçmesi, uluslararası insan hakları mekanizmalarının hareket geçmesi ile ihlallerin giderilmesine etki edebilir mi?
İÖ: Yakın dönemde çok sayıda avukatın ruhsat alamadığını duyuyorduk, biliyorduk. Ancak bu durumun bu kadar kişiyi etkilediğini bilmiyorduk. Türkiye Barolar Birliği’nin bizimle paylaştığı verilere göre, Ağustos 2020 tarihi itibariyle Adalet Bakanlığı 1252 ruhsat başvurusuna karşı iptal davası açmıştı ve bu davalardan yalnızca 175 tanesi avukatlar lehine sonuçlanmıştı. 376 dava işlemin iptaline karar verilmişti, 701 dava ise halen derdestti. Bunun yanı sıra, ruhsatların onaylanmamasıyla veya iptal edilmesiyle mağdur edilen kitlenin çok çeşitli olduğunu da söylemek mümkün. Biz raporu hazırlarken fakülteden yeni mezun olmuş gençler de KHK ile ihraç edilmiş akademisyenler, öğretmenler, hakimler de aynı sorundan mustaripti.
Anayasa Mahkemesi’nin Eylül 2020’de yayımlanan Tamer Mahmutoğlu ve M.B. kararlarıyla birlikte KHK ile ihraç edilmiş, hakkında bir mahkûmiyet kararı olmayan kişilerin avukatlık ruhsatlarını almasının önü açılmış oldu. Uzun süredir ruhsatını alamayan, hatta daha önce bu yorucu sürece dahil olmamak için ruhsat başvurusu yapmamış olan kişilerin de ruhsatlarını alabildiklerini görüyoruz. Bu çok sevindirici ve olumlu bir gelişme oldu. Ancak hakkında soruşturma-kovuşturma bulunanlar bakımından mağduriyet devam ediyor. Temennimiz, Anayasa Mahkemesi’nin masumiyet karinesini de dikkate alarak hakkında devam eden soruşturma ve kovuşturma olan kişilerin de levhaya kaydolabilmesinin önünü açan bir karar vermesi.
Bu mağduriyetlerin görünür kılınması, kaydedilmesi, hesabının tutulması tabii ki büyük önem taşıyor. Bizim raporu hazırlarken yapmak istediğimiz şeylerden biri de bu veri derlemesini yapmaktı. Kaç kişi bu durumdan etkileniyor, davalar nasıl sonuçlanıyor, bunların kaydı tutulmuyordu. Bu verilerin derlenmesi mahkemeler ve özellikle uluslararası mekanizmalar önünde ihlallerin boyutlarını ortaya sermek açısından da faydalı olacak diye umuyoruz.
B.M: Sayıca bu kadar fazla olduğunu bilmiyorduk. TBB’ye yaptığımız bilgi edinme başvurusuna gelen cevapta, gördüğümüz sayının bu denli yüksek olmasına çok şaşırdık. Bu çalışmanın öncesinde Ruhsat Koordinasyonundan arkadaşlarla konuşuyorduk ancak sayının 200 civarında olduğunu tahmin ediyorduk. Bu çalışma ile daha önce çalışılmayan bir konuda rapor yazdık; hem rapor süresince hem sonrasında bu konunun gündeme getirilmek istendiğini ama bir adım atılamadığını fark ettik. Bu çerçevede rapor, avukatların maruz kaldıkları hak ihlallerine ilişkin veri sunuyor. Raporun en önemli çıktısı, Türkiye gibi çok fazla sistematik ve ağır hak ihlali olan bir ülkede, spesifik olarak bir konuda hak ihlalinin gündeme getirilmesinin imkansıza yakın olduğunu görmek oldu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği gibi STK’ların gündemleri çok çeşitli hak ihlali konuları ile dolu iken, avukatların ruhsat alamaması gibi spesifik bir konunun gündeme taşınması çok zordu.
Daha önce AİHM tarafından alınan ihlal kararlarına bakınca, biz burada aslında bireylerin hak ihlallerinden değil, OHAL sonrası dönemde, özellikle muhaliflere yönelik onları susturma ve cezalandırma amacıyla yapıldığını düşünüyoruz. OHAL öncesi, önce ruhsat alarak avukat oluyordunuz; dava açılması sizin mesleği icra etmenizi engellemiyordu. Ancak bir mahkûmiyet kararı verilirse ve belli sınırı geçen ceza almanız durumunda ruhsatınız iptal ediliyordu. OHAL sonrası dönemde ise size daha en başında ruhsat verilmiyor.
Bu raporu, bütün bu susturma ve cezalandırmayı ortaya koymak amacıyla hazırladık. Aynı zamanda ruhsat alamayan avukatların bu durumunun toplumsal etkisini göstermek ve AİHS’nin 18. maddesine bu ihlali dahil ederek, bunun muhaliflere yönelik baskı olduğunu göstermeyi amaçladık. Hak ihlallerine ilişkin istatistikleri ortaya koymak, mahkemeden olumlu yanıt olasılığını artırır. Söz konusu ihlallerin kayıt altına alınmasın ve daha fazla STK’nın bu süreçleri takip etmesini umuyoruz.
Not: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesi: AİHM’e taraf olan ülkelerin hakları kısıtlamalarına ilişkin hükümleri içeriyor. 18. madde, “Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar, öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz” ifadesini içeriyor.
İhlallerin Giderilmesi İçin Siyasi İradenin Ortaya Konmasının Gereği
Hak ihlallerin giderilebilmesi için çeşitli aktörlere önerileri içeren yol haritası sunuyorsunuz: hali hazırda ilgili aktörlerin ihlallerin giderilmesi için gayretleri yeterli mi? Kurumsal ya da bireysel çabalarla hak ihlallerinin giderildiği, sonuç alınan vakaların sayısına dair ne söylersiniz?
İÖ: Görüştüğümüz kişilerin çoğu ilgili aktörlerin, yani baroların, Türkiye Barolar Birliği’nin, sivil toplum örgütlerinin gayretlerinin yeterli olmadığını düşünüyordu. Raporu hazırlarken, barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin ilk başta Adalet Bakanlığı’nın tutumuyla paralel biçimde birçok kişiye ruhsat vermediğini, bu tavrın sonradan değiştiğini öğrendik. Ancak bu gayretin yeterli olduğunu söylemek güç. Ruhsatlarını alamayan avukatların özellikle barolardan ciddi bir destek talebi var. Baroların yalnızca ruhsat başvurusunu onaylamakla kalmayıp, Adalet Bakanlığı iptal davası açtığında bu davaya müdahil olmaları, mağdur kişileri süreç hakkında bilgilendirmeleri, onlarla dayanışma içinde olmaları gibi. Örneğin İzmir Barosu’nun talep edilmesi halinde davalara müdahil olduğunu biliyoruz. Bu iyi örneklerin çoğaltılması gerekiyor. Görüştüğümüz kişilerden ve elimize ulaşan dosyalardan gördüğümüz kadarıyla, baroların destek verdiği dosyalarda daha olumlu kararlar çıktığına yönelik bir intibamız var.
B.M: Kurumlar ve aktörler ihlalin giderilmesi için yeterli çaba göstermiyor. Türkiye gibi ağır ve çok fazla hak ihlali olan bir ülkede bu mümkün değil. Avukatlık mesleğine ilişkin hak ihlalleri, çoklu baro değişikliği ve CMK’daki değişikleri bir bütün olarak düşündüğümüzde, avukatların etkisizleştirildiğinin altınının çizilmesi gerekir. Demirtaş ve Kavala için AİHM tarafından alınan hak ihlali kararlarına rağmen, siyasi irade bu kişilerin serbest bırakılmasını izin vermiyor. AİHM’nin “serbest bırakın” çağrılarına rağmen bugün Kavala hala tutuklu.
Reform tartışmalarını da dikkate alırsak, 2021 yılında insan hakları açısından nasıl bir süreç öngörüyorsunuz? Avukatlık mesleğine ilişkin hak ihlallerinin giderilmesi kısa vadede mümkün mü?
İÖ: Ruhsat iptalleri özelinde konuşursak, Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında ihraç edildiği gerekçesiyle ruhsatını alamayan çok sayıda kişinin kısa sürede ruhsat alabildiğini gördük. Benzer bir çözüm mağduriyeti halen devam eden kişiler için de mümkün olmalı. Ancak Adalet Bakanlığı hakkında derdest soruşturma ve kovuşturma olan kişilerin ruhsatlarına karşı iptal davası açmaya devam ediyor. Barolar gibi Adalet Bakanlığı’nın da tutum değiştirmesiyle kısa sürede sorunlar çözülebilir. Ama bunun için Adalet Bakanlığı’nın siyasi irade ortaya koyması gerekiyor.
BM: Yargıda reforma yönelik bir irade yok. Anayasa Mahkemesi’nin adil yargılanma hakkı ve özel hayata saygı ilkelerine dayanarak aldığı 2 ihlal kararı sayesinde, ruhsat konusunda mağduriyet yaşayanların bir kısmının mağduriyetleri giderildi. Ancak, bu kişiler sadece beraat eden veya soruşturması ve kovuşturması bitenler. Yargıda bir siyasi irade ve yargıda reform yapılacaksa, soruşturma ve kovuşturması devam eden kişilerin de ruhsat başvurularının kabul edilmesi gerekiyor. Bu olmadığı sürece ihlallerin giderilmesi pek olası değil.
2021 yılında insan hakları savunucuları olarak, uygulamada atılan adımları düşününce bizi zorlu bir sürecin beklediğini düşünüyorum. Hak ihlallerine karşı STK’ların ve avukatların bir arada hareket etmesini, hem mahkeme ve kamuoyu önünde dile getirmeye devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Umuyoruz ki raporumuz buna katkı sunar.
“Ruhsatsız Avukatlar: Olağanüstü Halden Sonra Avukatlık Mesleğine Yönelik Baskılar ve Avukatlık Mesleğine Kabul Edilmeyen Kişiler” raporunun tümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin