“Sivil Toplumun Mücadelesi Muhalefet Etmemizi Güçlendirdi”
Gelişmiş demokrasilerde, Sivil Toplum Kuruluşlarının yasayı hazırlayan taraf olduğunu, ülkemizde ise hazırlanan yasalara muhalefet edebilmesi dahi hem mecliste hem sokakta engellenen kesim olduğunu ifade eden HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, “Çevre örgütlerine, doğa ve yaşam savunuculuğu mücadelesini sürdüren arkadaşlarımıza teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çünkü onlar sürece böylesine katkı sunmasaydılar, mecliste sadece bizim çabalarımızla iktidarın geri adım atması mümkün değildi. Biz mecliste sivil toplumun sesi olduk ve sivil toplumun mücadelesi bizim muhalefet etmemizi güçlendirdi” diyor.
“Tüm Yönleriyle Türkiye’nin Maden Gerçeği” başlığıyla hazırladığımız maden dosyamıza, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu ile yaptığımız röportajımızla devam ediyoruz. Maden dosyamızın dördüncü röportajında Ali Kenanoğlu ile çevre STK’ları odağında sivil toplumun TBMM’deki varlığını, yasama çalışmalarına katılımını ve politika üreticileri etkileme potansiyelini konuştuk.
Bir Yasa Tasarısının ‘Kanunlaşma’ Süreci
TBMM’de; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi Teknolojileri Komisyonu üyesiniz. İlgili yasaların ilk kez tartışıldığı yer bu komisyon. Bilmeyenler için bir yasa tasarısı kanunlaşmadan önce hangi süreçlerden geçiyor?
Yasa teklifi verme hakkı Anayasa’nın 88. maddesine göre sadece Milletvekillerine tanınmıştır. Milletvekili tarafından hazırlanan bir yasa teklifi kendi parti grubuna verilir ve 20 imza tamamlandıktan sonra parti grubu tarafından TBMM Başkanlığına gönderilir. TBMM Başkanlığı yasa teklifini uygun görürse ilgili komisyona havale eder. İlgili komisyon yasa teklifi görüşmeleri için üyeleri toplantıya çağırır. Burada hem alt komisyon kurulup kurulmayacağı hem de meclis dışından kimlere çağrı yapılacağına karar verilir.
Bu aşamada çağrılı ilgili taraflar komisyona bilgi verirler, siyasi parti temsilcileri olarak bizler de komisyonda hem değişiklik önergeleri veririz hem de görüşlerimizi ifade ederiz. Görüşmeler tamamlanınca hazırlanan rapor muhalefet şerhleri ile birlikte TBMM Başkanlığına gönderilir.
TBMM Başkanlığı teklifi genel kurula görüşmek üzere sevk ederse, meclis genel kurulunda maddeler üzerinde konuşmalar yapılır ve önergeler verilir. Bütün maddeler tek tek ve sonunda bütünü üzerinde oylamaya sunulur. Genel Kurul’dan geçen kanun teklifi Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere Cumhurbaşkanlığı’na gönderilir, Cumhurbaşkanı’nın onaylaması halinde yasa teklifi Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Teknik aşama bu şekildedir.
Gelişmiş demokrasilerde, STK’lar yasayı hazırlayan taraf olurken, ülkemizde engellenen kesimdir.
Sivil toplum dünyasını yakından takip eden bir vekil olarak; sivil toplumun meclisteki varlığını, yasama çalışmalarına katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sivil toplum mücadele ve faaliyet alanlarını ilgilendiren konularda yasama çalışmalarına katılabiliyor mu?
Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının yasama çalışmalarına katılabilmesi son derece sınırlıdır. Bunda iktidarın yasaları, sivil toplumun görüşüne sunmadan neredeyse gizleyerek ve alelacele bir şekilde süreci tamamlayıp kanunlaştırmak üzerine yapılan çalışma şeklinden kaynaklı olduğunu söylemeliyim.
Gelişmiş demokrasilerde, sivil toplum kuruluşları neredeyse yasayı hazırlayan taraf olurken, ülkemizde ise hazırlanan yasalara muhalefet edebilmesi dahi hem mecliste hem sokakta engellenen kesimdir.
“Komisyona Girebilen Çevre Örgütü Aktivisti Komisyondan Dışarı Çıkarıldı”
Yine bu yasa teklifinde olduğu gibi, bizim komisyonda dinlenmesini istediğimiz sivil toplum kuruluşlarının birçoğu komisyona davet edilmediği gibi bir şekilde komisyona girebilen Çevre örgütü aktivisti ise komisyondan dışarı çıkarıldı.
Sivil toplum kuruluşlarının kendilerini ilgilendiren yasa teklifleri gündeme geldiğinde duyarlı olduklarını biliyorum. Hem meclis ayağında hem demokratik kamuoyunda hem de sosyal medyada seslerini duyurmak için mücadele yürüttüklerini, meclise alınmasalar bile bizlere görüş ve önerilerini sunduklarını, bizler de onların sesini hem komisyon aşamasında hem de genel kurul çalışmalarında savunmaya çalışıyoruz.
“İktidarın Sivil Faşizm Uygulamaları Herkes Tarafından Gözleniyor”
“Sokakta 3 Kişinin Açıklamasına Dahi Polis Şiddeti ile Karşılık Veriyor”
Peki Meclis, sivil toplumun sesini yükseltmesine ve sorunlarını dile getirmesine nasıl yaklaşıyor? Yasalar çerçevesinde ne kadar alan açıyor?
Meclis’te iktidar kanadının sivil toplumun sesini duyurmasına tahammül göstermiyor. Sadece komisyon aşamasında sınırlı sayıda usulen ilgili oda temsilcilerine söz hakkı tanımasının dışında, sokakta 3 kişinin açıklamasına dahi polis şiddeti ile karşılık veriyor. Böyle bir atmosferde Meclisin ya da iktidarın hem içeride hem dışarıda sivil faşizm uygulamaları herkes tarafından gözleniyor.
Ancak bizler muhalefet milletvekilleri olarak komisyonlarda yaşanan tartışmaları her aşamasında kamuoyu ile paylaşıp bilgilendiriyoruz. Diğer taraftan da bu bilgilendirme sonucunda oluşan görüş ve önerileri de yasa yapım sürecinde dile getiriyoruz.
“İktidar, Maden Şirketlerin Önceliklerine Göre Yasaları Değiştiriyor”
Meclis, sivil toplumun bilgi ve birikiminden neden faydalanmıyor?
İktidar blokunun derdi sivil toplumun talebi doğrultusunda bir yasa yapmak olmadığı için sivil toplumun bilgi ve birikiminden bırakın faydalanmayı kamuoyunda duyurulmasını bile istemiyorlar. En son yaşadığımız “Enerji Torba Kanunu”nda da olduğu gibi İktidar yasayı, sektör temsilcileriyle ve şirketlerle yapıyor, maden şirketlerin önceliklerine göre yasaları değiştiriyor.
Maden Kanununun maden şirketleriyle birlikte hazırlandığı vurgusunda bulundunuz. Maden Kanunu neden maden şirketlerinin önerileriyle değişikliğe uğruyor?
Maden şirketleri daha fazla kar hırsı, daha fazla kazanç için önlerine çıkan her engeli bertaraf etmenin yollarını aramaktan geri durmuyorlar ve bunları iktidarla birlikte çıkar ilişkisi ile sürdürdüklerini söylemek çok yanlış olmasa gerek. Dolayısıyla, sermaye literatürüne yer eden ‘daha az maliyetle daha çok kazanma’ düsturu maden şirketlerine sirayet etmiş durumdadır. Bu durumda maden kanunu da maden emekçilerinin veya sivil toplum kuruluşlarının isteklerine göre değil şirketlerinin önerileri doğrultusunda hazırlanıyor.
Bu yasada bazı maddeler vardı ki sadece bir şirketin özel talebini karşılamak üzere hazırlanmıştı bunu ikili sohbetlerimizdeki konuşmalardan anlayabiliyorduk.
“Sivil Toplum Örgütleriyle Birlikte Çalışabilmenin Semeresini Aldık”
Sivil toplum, siyasetin arka sokaklarını biliyor mu? Madencilik sektörünün doğaya ve insan hayatına verdiği tahribatlar üzerine çalışan sivil toplum örgütleri, kanun yapıcıları etkilemek için neler yapmalı?
Tabi ki sivil toplum, siyasetten bağımsız düşünülemez. Siyaseten arka sokakları deyimi tam yerinde olmasa bile kendisini ilgilendiren konularda kamuoyu yaratma ve yasa yapıcılara seslerini duyurmanın yollarını yıllardır sürdürülen mücadele pratiklerinden biliyoruz.
Komisyonda görüşülen ve genel kuruldan geçen enerji piyasası ve maden yayasına dair hükümleri içeren çalışmamızda, birlikte birçok konuda iş kotarabilme imkanını deneyimledik.
Biz Meclis’te sürecin başından beri ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarını bilgilendirdik, onların görüşlerini önerilerini aldık, komisyonlarda yer almalarını kendilerini ifade etmelerini önemsedik, kısmen de olsa bunda örneğin Elektrik ve Maden Mühendisleri Odaları’nın komisyona davet edilmesini sağladık, dışarıda ise süreci canlı tutmaya çalışarak, Meclis’i komisyon üyelerini baskılama neticesinde ‘yeterli olmasa dahi’ birkaç maddede değişikliğe gidilmesinde veya geri çekilmesinde sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışabilmenin semeresini aldık diyebilirim.
Bu süreçte kamuoyunun dikkatini bu yasaya çekmek, ilgili komisyonlardaki milletvekillerine yönelik taleplerini iletmek, İktidar ve Muhalefet parti grup başkan vekillerine yönelik doğrudan çalışmalar yapmak etkili oluyor.
“Çevre Örgütlerinin Komisyona Gelmesini İstemediler”
Enerji Piyasası ve Madencilik Kanunu ile ilgili değişiklik öngören torba yasa teklifiyle ilgili çevreci örgütler ve yaşam savunucularıyla birlikte itirazlarda bulundunuz. Bu itirazlar neticesinde, maden ve enerji şirketlerine yeni imtiyazlar getiren 6. madde çıkarıldı. Bunu bir kazanım olarak okuyoruz. Fakat Maden Kanunu’nun görüşüldüğü komisyona hiçbir çevre örgütünün davet edilmemiş olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Bu yasanın toplumun her kesimini direkt olarak etkilediği gibi maden yasasında yapılmak istenen değişikler de madencilik faaliyetleri sonucunda Türkiye’nin her bölgesinde doğanın tahrip ve talan edilmesine daha fazla hizmet edeceğini öngörüyorduk. İlk andan itibaren çevre örgütlerinin, yaşam ve doğa savunucularının, ekoloji birliklerinin; hem enerji alanında hem de maden sahalarında kendilerini doğrudan ilgilendiren bu yasanın görüşülmesinde bulunmasından daha doğal bir şey olamaz.
İktidar bloku bu yasayı hazırlarken açıkça maden şirketleriyle toplanıp birlikte çalışıp öyle hazırlamışlar. O yüzden yasa tümüyle maden ve enerji şirketlerinin taleplerini içeriyordu, bu talepler de çoğu zaman doğayı fütursuzca talan etmek, onları engelleyici kimi denetim mekanizmalarını devre dışı bırakmak üzerine kuruluydu. O yüzden çevre örgütlerinin komisyona gelmesini istemediler.
“Komisyona Davet Edilenler, Sektör Temsilcilerinin Oluşturduğu STK’lardı”
Enerji Torba Kanununun görüşüldüğü komisyona sivil toplumdan kimler davet edildi?
Bu yasa hakkında komisyona görüş bildirmek üzere 26 kurum davet edildi. Bunun 11’i Devlet kurumu, 15’i ise STK’lardan oluşuyordu. Komisyona davet edilenler de sektör temsilcilerinin oluşturduğu STK’lardı.
Bizim talebimiz üzerine Maden Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası da komisyona davet edildi. Ancak talep etmemize rağmen hiçbir çevre örgütü davet edilmedi.
“Sivil Toplumun Mücadelesi Bizim Muhalefet Etmemizi Güçlendirdi”
Madencilik faaliyetlerinin ruhsatlı sahaların dışına taşmasana izin veren 6. madde, şirketler tarafında madencilik faaliyetlerini kolaylaştıran 3. ve 5. madde, Enerji Torba Kanunu tasarısından çıkarıldı. Bu nasıl mümkün olabildi? Çevresel mücadelenin ne oranda etkisi oldu?
Maden sahalarında bakanlık izni ile devam etme, mücavir alan dışına çıkma ve ruhsat sahası dışında tesis kurma imkanı getiren maddelerin çekilmesinde; çevre örgütlerinin ve ilgili oda temsilcilerinin yoğun itirazları hem komisyonda hem de dışarıda kamuoyu oluşturması etkili oldu.
Çevre örgütlerine, sürece katkı sunan oda temsilcilerine, uzman arkadaşlara, doğa ve yaşam savunuculuğu mücadelesini sürdüren arkadaşlarımıza bu vesileyle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çünkü onlar sürece böylesine katkı sunmasaydılar, mecliste sadece bizim çabalarımızla iktidarın geri adım atması mümkün değildi. Biz mecliste sivil toplumun sesi olduk ve sivil toplumun mücadelesi bizim muhalefet etmemizi güçlendirdi.
Buradan muhalefet milletvekillerine de bir eleştiri yapmak isterim. Yıllarca STK yöneticiliği yaptım. Mecliste kanunlar görüşülürken neler yaşandığından haberdar edilmiyorduk. Ben milletvekili olduktan sonra bu durumu bilerek davrandım. Bana göre bizim yaptığımız en iyi iş yasama sürecinin her aşamasında ilgili kamuoyunu bilgilendirmek oldu. Bu eksiği bilen ve yaşayan birisi olarak o hatayı ben yapmadım, bu şeffaflığın yasadaki olumlu değişikliklere yol açmasında etkili olduğuna inanıyorum.
Maden faaliyetlerinin yapıldığı bölgelerde doğanın tahribatına ve bölge halkının yaşadığı hak ihlallerine sıkça değiniyor ve mecliste soru önergeleri vererek bir hak arama mücadelesi veriyorsunuz. Bu zaman kadar maden şirketlerinin faaliyetlerine hangi soru önergeleriyle itiraz ettiniz?
Sadece maden sahaları ile ilgili değil, yine doğayı ilgilendiren enerji politikaları ile ilgili örneğin son zamanlarda çok yaygınlaşan HES’lerle ilgili verdiğimiz çok sayıda önergemiz mevcuttur.
İlk etapta birkaçını söylersek eğer;
- Tokat-Erbaa Verusa Holding’in maden sahası,
- Çanakkale’de Sone Enerji’nin RES projesi,
- Balıkesir-Balya’da Metehan Madenciliğin faaliyetleri,
- Nevşehir-Hacıbektaş’ta bazalt madeni,
- Aydın-Köşk JES projesi,
- Bursa-Yenişehir Kirazlıyayla maden sahası,
- Zonguldak ve Şırnak’ta yaşanan maden kazaları,
- Mersin Akkuyu Nükleer santrali,
- Çanakkale, Alamos Gold’un Kirazlı altın madeni,
- Tokat-Niksar Çanakçı deresi HES projesi,
- Tokat-Zile Kuruçay köyü mermer ocağı,
- Sivas-Hafik Beykonağı köyünde Alevi ziyaretgahlarına yakın alanda maden arama çalışması,
- İstanbul havalimanı yapımında tahrip edilen doğa,
- Balıkesir-Edremit, Çanakkale-Yenice Eybek dağlarına RES projesi,
- Kırklareli-Vize’de kalker ocağı,
- İzmir-Bergama, Balıkesir-Burhaniye, Ayvalık granit işletmeleri,
- Bilecik’in Bozüyük ilçesindeki Muratdere ormanlarındaki maden projesi,
- Saros Körfezindeki Doğalgaz Liman Projesi,
- Nevşehir- Avonos’taki Kanadalı Şirketin altın maden arama projesi,
- Balıkesir/Burhaniye Demir Export’un maden aramaları gibi birçok örnek sayabiliriz.
“Maden Emekçileri Onurlu Bir Direniş Sergiliyor”
Son olarak maaş ve tazminatlarını alamadıkları için eylem yapan Somalı ve Ermenekli maden işçilerinin hak arama mücadelesini nasıl değerlendirirsiniz?
Yasa görüşülürken tartıştığımız bir konuydu. Yasanın 2. Maddesi’nde şirketlere ruhsat devir hakkı veriyordu ki buna emekçilere yönelik borçlar dahil kamu kurumlarına yönelik borçları bulunan şirketlere, “borcu yoktur” yazısına gerek olmadan bu imtiyaz tanındı. Çok tartıştık bu hakkın verilmemesi gerektiğini anlattık ancak engel olamadık.
Emekçilerin talepleri son derece haklı bir talep. Yılların emeği ile en zor çalışma koşulları ile elde edilen, uğruna ölümlere inilen ama alın terinin hakkı ödenmeyen maden emekçileri, sözünü ettiğimiz gibi maden şirketi sahipleri ile iktidar ortaklığında yaratılan bir dayatma karşısında onurlu bir direniş sergiliyorlar. Mücadelelerini selamlıyorum, yanlarında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.
Bizi Takip Edin