‘Benim Adım 1864’
Elbruz Aksoy ile Çerkeslerle yaptığı sözlü tarih çalışmalarından oluşan “Benim Adım 1864” Çerkes Hikayeleri’ kitabını ve bu yıl 156. yılında yaşanan Çerkes Soykırımı ve sürgününü konuştuk.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Samsun’da kalabalık bir aile içinde doğdum, Samsun Koleji’nden mezun olduktan sonra 1996’da Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumak üzere İstanbul’a yerleştim. 1996’dan günümüze yurtiçi ve yurtdışına seyahatler gerçekleştirip ötekiler, hafıza, mekan, hatırlama ve yüzleşme ekseninde sözlü tarih çalışmaları yürüttüm. Topladığım verileri edebi metinler haline getirip sosyal medya üzerinden yayın yapan farklı sitelerde yayımlayarak yazım hayatına başladım. 2014’te akademiye geri dönerek İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ‘Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Beyaz Köleler’ isimli Yüksek Lisans tezini yazdım. İlk kitabım olan ‘Benim Adım 1864’ 2018 yılında İletişim Yayınları tarafından basıldı, halen ‘Beyaz Köleler’ üzerine çalışmalarıma devam etmekteyim.
1864 Çerkesler için ne ifade ediyor?
1864, Çerkes Soykırımı olarak adlandırılan ve bir milyondan fazla Çerkesin Rus-Çarlığı tarafından katledildiği Avrupa’nın ilk modern soykırımının adıdır. Rusların 1567’de Kafkasya’da kurmaya başladıkları ‘Stanitsa’ denen askeri yerleşimler ile başladıkları işgallerin üç yüz sene sonunda Çerkeslerin sürülmesiyle noktalanan tarihin az bilinen bir parçasıdır. 1864, Çerkes Soykırım ve Sürgünün sembol tarihi ve en büyük kırılma noktasıydı.
Siz 1864’ü Çerkes Sürgünü mü yoksa Çerkes Soykırımı kavramıyla mı kullanmayı tercih edersiniz?
‘1864 Çerkes Soykırımı’ kullanımı bir tercih değil bir realitenin adıdır, bu süreçte soykırımdan sağ kurtulmayı başaran, çoğu ailelerini kaybetmiş dul, yetim, yaralı ve hastalardan oluşan bir halkın yaşadığı anavatandan kopuşun adı da en hafifinden ‘Sürgün’ olarak ifade edilebilir.
Türkiye’de son yıllarda ana dilde eğitime yönelik yapılan düzenlemeler sonrası Çerkeslerin ana dilde eğitim talebi arttı mı? Okullara başvuru rakamları nasıl?
Özellikle kırsalda yaşayan Çerkeslerin ciddi bir kısmı Ethem Bey meselesiyle üzerlerine atılmış ‘hain’ çamuruyla uğraşırken öyle bir noktaya geldiler ki böyle bir talebin konuşulması bile onları rahatsız ediyor. Kavkaz Türkü olmadıklarını bildikleri halde başka halkların başlatmış oldukları ‘ana dilde eğitim’ gibi konuları konuşmaktan hicab ediyorlar. Ağırlıklı olarak kentleşmiş Çerkesler köylerden de uzak kalmış olmanın acısıyla bu talebi olumlu karşılıyorsa da bu talepler henüz çok cılız.
Çerkeslerin Türkiye’de diğer etnik gruplara kıyasla daha olumlu bir imgelerinin olduğu söylenebilir mi? Çerkes Ethem’in ihaneti konusu Türkiye’de Çerkeslere bakışı ne ölçüde etkilemiştir?
Çerkesler, aynı Abhazlar, Boşnaklar, Arnavutlar ve Pomaklar gibi bu coğrafyanın otokton olmayan, tarihi süreç neticesinde bu coğrafyaya sürülmüş halklarından birisidir; bu bakımdan Kürtler, Araplar ve Lazlar gibi yerli halklardan ayrışırlar. 1864-1923 arası 60 yıllık uzun bir süreçte yıkılmakta olan bir büyük devletin kalıntıları altında, her ne pahasına olursa olsun çarpışarak bu yıkılışı yavaşlatmış ve nihayetinde yıkılan bir devletten ne kaldıysa onu da Cumhuriyete teslim etmiş kadrolar içinde nüfuslarının çok ötesinde yer alarak Anadolu halkının gönlünde yer etmiş bir halktır. Çoğu zaman kendilerine ait olmayan savaşlarda ölerek ve öldürerek de olsa Osmanlı devletinin yıkılış sürecini yavaşlatmış nihayetinde İstiklal Harbi’nde de üzerine düşeni fazlasıyla yapıp bir devrin sonunu getirmiştir. Ethem Bey meselesi çok bilinmeyenli bir konu olmakla birlikte, Ethem Bey tarafından Saltanat taraftarı olmakla suçlanıp asılan Çerkeslerin aileleri onu senelerce lanetle ana dursun o Çerkeslere atılacak bir ‘hain’ iftirasının da parçası olarak vazifesini tamamlayıp tarih sahnesinden çekilmiş bir derin-askeri figürdür. Bir kesim kasıtlı bir şekilde Ethem Bey meselesini ısıtıp Çerkes kimliği ile kendini ifade eden herkesin önüne getirerek onları sindirmeye çalışmış, süreçte Çerkeslerin sahte kimlikler edinmeleri için ısrar edilmiştir.
‘Benim Adım 1864 ‘ adlı kitabınız da neyi anlatıyorsunuz?
1864 Sürgünü’yle Osmanlı ülkesine saçılan Çerkeslerin hikâyelerini anlatıyor bu kitap. Değişik coğrafyalarda, farklı tecrübelerden, başka başka cenderelerden geçmiş insanların hikâyelerini anlatıyor. “Çerkeslik” kimliği ve kaderi altında ortaklaşan ama aynı zamanda ayrılan yollar. Mazlumluk ve muktedir olanla özdeşleşme. Kimlik gururu ve “Kafkas Türkü” olarak asimilasyon. Hafızadan silinmeyen Kafkasya ve yeni vatanlar.
“Türk ırkının necip güzelliğini” temsil eden “Çerkes prensesi” Keriman hanımdan, Çerkescesi tek kelimeden ibaret olana. “Köle”den “at hırsızı”na, “Ermeni yetimi” tutandan, “devletine hayırlı bir asker” olana. Her biri bir roman nüvesi barındıran “münferit” hayat hikâyeleri bir halkın gerçekliğinin farklı yüzlerine mercek tutuyor.
İlk kitabınız ‘Benim Adım 1864’ te Türkiye’de Çerkeslerin bile pek bilmediği ve okuduklarında şaşırdıkları bir kaç anekdotu bizimle paylaşır mısınız?
Kitabımızda Osmanlı coğrafyasının uzak köşelerine sürülmüş Çerkeslerin farklı etnik, din ve kültürden halklarla olan komşuluk, akrabalık ve düşmanlıklarına kadar farklı bir çok konuda anlatılara yer verdik. Sadece Türkiye değil, Suriye, Ürdün, Filistin ve Hicaz’a kadar uzanan bölgelerden ‘öteki’ insan hikayelerine yer vermeye çalıştık. ‘Çerkes Araksi’ anlatısında 1915’in vicdan odaklı bir yüzüne dokunduk, ‘Melı’de Çerkeslerin asimilasyonuna bir kız çocuğunun kendini dünyaya kapatan çığlığı ile yervermeye çalıştık, ‘Şelame’de Suriye iç savaşında katledişmiş bir Çerkes gencinin ibreti alem hayatını okuyucularla buluşturduk, her biri roman olabilecek kadar etkili hayatlar kitapta yer aldı. Çerkeslerin tanıklıkları üzerinden Osmanlı coğrafyasının son 150 yılını merak edenler için kitabımızı tavsiye edebilirim.
Çerkes diasporasının en güçlü olduğu ülke hangisi? Türkiye’de diaspora etkin mi?
Çerkes diasporasının %85’den fazlası Türkiye’de yaşıyor, Osmanlı dönemine göre oldukça pasifize olmuş bir durumda olsalar da son yirmi yılda sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle derin ve etkin bir kimliklenme süreci yaşandığını söyleyebiliriz.
Walter Richmond’ın ‘Çerkes Soykırımı’ adlı kitabını başucu kitabı olarak tavsiye ediyorsunuz. Diğer tarihsel bilgiler aktaran kitaplardan nasıl bir ayırıcı özelliği var? Kitabın içeriği ile ilgili bilgi verir misiniz?
Bu kitabı, batı dünyasında soykırım özelinde İngilizce olarak yazılmış ilk ciddi kitap olması sebebiyle önemsiyorum. Anglo-Sakson dünyanın hakim olduğu akedemide ‘Çerkes Soykırımı’ konusunu arşiv belgeleri eşliğinde ortaya koyan Walter Richmond’a teşekkürürü bir borç bilirim, onun açtığı yoldan bildiğim dört ayrı doktora tezi yazılmakta ve yeni kitaplarda basım aşamasına gelmiş durumda. Neredeyse unutulmuş bir soykırım ve yitirilmiş bir vatanı batı akademisinin gündemine alması bile bizim için çok kıymetli.
Kitapta sizi en etkileyen kısmı bizimle paylaşır mısınız?
Nikolay Lorer şu ifadeleri kullanmıştı: ‘1837’de Kafkasya işgal komutanı General Grigory Zass tarafından makamına çağrıldım, odasına girdiğimizde katlanılmaz derecede rahatsız edici bir kokuyla irkildim ve Zass gülerek bize adamlarının yatağının altına kellelerle dolu bir sandık koyduklarını söyleyerek şaşkınlığımıza bir son verdi. Hatta içerisinde korkunç şekilde parıldayan gözlerle bize bakan başların bulunduğu büyükçe bir sandığı çekti ve gösterdi, bunlar neden burada? diye sorduğumda; ‘bunları kaynatıp temizliyorum ve daha sonra onları Berlin’deki çeşitli anatomi bölümlerine ve akademisyen arkadaşlarıma gönderiyorum…’ dedi. Ne var ki tüm başlar Berlin’e hemen gitmedi Zass’ın vaad ettiği, Çerkeslere salacağı terör sözünü desteklemek üzere kesilen Çerkeslerin başları Prochny Okapta özel olarak yapılmış bir tepe üzerinde mızraklara takıldı ve sakalları rüzgarda savruldu…’ şeklinde soykırıma uğramakla kalmayıp katledildikten sonra bile Çerkeslerin başlarına nelerin geldiğine dair metinler, tanıklıklar ve arşiv belgeleriyle dolu bir kitap.
Bu yıl 1864 Çerkes Soykırımı ile ilgili resim yarışması ve öykü yarışması düzenlendi. Bu yapılan sanatsal organizasyonların gençler üzerindeki etkileri ile ilgili ne söylersiniz?
KAFFED tarafında organize edilen öykü ve resim yarışmaları özellikle gençler arasında Çerkes tarihine olan ilginin artmasını sağlıyor, sadece tarih değil hatıralar, tanıklıklar ve tüm bir hafıza bu yarışmalar vesilesiyle yeniden hatırlanıyor, bu noktada çok kıymetli çalışmalar olarak görüyorum. İnanıyorum ki, hafıza sanat ile bir araya getirilebilirse, diasporada yaşayan Çerkesler geç de olsa bir Rönesans gerçekleştirip, daha çok araştırmak, okumak, yazmak, tartışmak ve görünür olmak kaydıyla aydınlık bir geleceğe kavuşabilecek, ben her şeye rağmen umutluyum.
Çerkes Soykırımı Hakkında
İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçen 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü’nde resmi olmayan rakamlara göre 1,5 milyona yakın Çerkes bir ay içinde vatanlarından çıkartılıp dilini, adetlerini ve yaşam şartlarını bilmedikleri coğrafyalara zorla gönderildi. Çoğunlukla Karadeniz’de kapasitesinin çok üstünde insanla doldurulmuş yolculuğa uygun olmayan takalar ve gemilerle sürgüne gönderilen Çerkesler’den, yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı yaklaşık 500 bini hayatını kaybetti. Çerkesler’e yapılanlar dünya tarihinin en büyük 10 soykırımı arasında görülüyor.
Çerkes Soykırımı ile ilgili detay bilgi için tıklayınız.
Bizi Takip Edin