Covid-19’un Ekonomik Artçılarına Karşı Sivil Toplumun Direnci Nasıl Güçlendirilir?

Koronavirüs salgınının etkileri, gün geçtikçe her alanda daha fazla görünür hale geliyor. Salgının yayılmasını önlemek amacıyla Türkiye’de ve dünyada alınan tedbirler, her sektörü etkileyecek bir ekonomik gerilemenin neredeyse kaçınılmaz olduğunun da sinyalini veriyor. En derinden etkilenecek alanlardan birinin sivil toplum olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu alana sağlanan her kaynağın ne kadar değerli olduğu anlaşılabilir. Hibe veren kuruluşların bu kriz zamanında karşılaştıkları zorluklar, öngörüleri ve stratejileri neler? Sivil toplumun varlığını sürdürmesinde özel sektör ve hibe veren kuruluşlar nasıl bir rol oynayabilirler? Ayın yazısında Değişim için Bağış proje ekibi, bu sorulara yanıt arıyor; Türkiye’de ve dünyada sivil topluma kaynak sağlayan kuruluşlardan iyi örnekler sunuyor.

Türkiye’deki Covid-19 vakalarının sayısının 100 bin eşiğine yaklaştığı şu günlerde, ülkemizde ve dünyada alınan önlemlerin ciddiyeti de artıyor. Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin 31 ilinde sokağa çıkma yasağı uygulandı. Önceki günlerde 65 yaş üzerinin ve 20 yaş altının evlerinden dışarı çıkmasına izin verilmezken, yapılan açıklamalar doğrultusunda, hafta sonu sokağa çıkma yasağının zaman zaman tekrarlanacağı düşünülüyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde uygulanan bu önlemlerin ışığında, 2020’de ekonomide ciddi bir küçülme bekleniyor. Nisan başında yayımlanan Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda, Uluslararası Para Fonu (IMF) ekonomistleri 2020 yılı sonuna kadar gelişmiş ekonomilerin %6 civarında, Türkiye’nin ise %5 oranında küçüleceğini öngörüyorlar. IMF, “the Great Lockdown” diye adlandırılan bu dönemde Türkiye’de işsizliğin %17 seviyesine ilerleyebileceğini tahmin ediyor.[1]

Şu ana kadar belli yaş gruplarının tabi olduğu ve mesai saatleri dışında uygulanan önlemlerin vaka sayısındaki artışa orantılı olarak daha kapsayıcı hale gelmesi, fiziksel temasın kaçınılmaz olduğu sektörlerin mali durumunu derinden etkileyecek. Bu sektörlerden en önemlilerinden biri de sivil toplum. Eğitimden sağlığa, sosyal hizmetlerden engelli haklarına kadar çok geniş bir alanda hak sahiplerinin ihtiyaçlarına yanıt veren, ortak çıkarlarını savunan sivil toplum kuruluşları (STK) bu faaliyetlerini büyük ölçüde üyelik aidatları, bireysel bağışlar ile yurtiçi ve yurtdışından sağladıkları fon kaynaklarıyla gerçekleştiriyorlar. Özellikle proje temelli hibeler üzerinden eğitim, göç, sağlık ve çevre konularında çalışan STK’lar çoğu zaman faaliyetlerini sahada ve operasyon bazlı yürütüyorlar. Dolayısıyla, Covid-19 virüsünün yol açtığı ekonomik daralmadan etkilenen kurumların arasında, hibe ya da proje fonlarıyla desteklenen ve sahada aktif çalışan, hak sahibinin talebini gerçek zamanlı karşılayan kuruluşların yer alacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Salgının Türkiye’ye de yayılmasıyla evden çalışmaya geçildiği son bir ayda sivil toplumdan paydaşlarımızla kurduğumuz temaslar, sivil toplumun bugünkü durumunu ve orta vadede karşılaşacağı önemli sorunları gün ışığına çıkartıyor. Ayrıca, Değişim için Bağış projesi altında oluşturduğumuz Hibe Veren Kuruluşlar Çalışma Grubu üyeleriyle yaptığımız deneyim paylaşımı toplantısında edindiğimiz bilgiler, sağladıkları desteklerle STK çalışmalarının yapıtaşı konumundaki hibe veren kuruluşların birtakım önceliklerinin orta ve uzun vadede yeniden şekilleneceğini işaret ediyor.

Operasyonel STK’ların Saha Çalışmalarının Durması

Çocuklar, eğitim, engellilerin rehabilitasyon hizmetlerine erişimi, zorunlu göç ve mülteci hakları, sağlık, kırılgan gruplara yönelik psikososyal çalışmalar ve çevre ve sosyal hizmetler gibi alanlarda faaliyet gösteren bazı kuruluşlar koronavirüsün yayılmasıyla saha çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı. Çalışanlarının ve paydaşlarının sağlığını korumayı önceleyerek ihtiyaç sahipleriyle birlikte bilfiil uyguladıkları çalışmalarını ucu açık olarak erteleyen bu kuruluşların çevrimiçi olanaklardan en az seviyede yararlandığı biliniyor. Çekirdek kadro toplantılarını ve bazı eğitim faaliyetlerini internet tabanlı konferans hizmetleri üzerinden gerçekleştirebilseler de, operasyonel STK’lar kısa vadede saha çalışmalarını yeniden başlatamazlarsa, bağışçılara ve fon kuruluşlarına karşı taahhütlerini yerine getirememekten ve kaynaklarını kaybetmekten endişe ediyorlar.

Arz Tarafı: Özel Sektörde İhtiyatlı İyimserlik

Türkiye’deki hibe veren kuruluşlara kaynak aktaran özel şirketlerin ekonominin gidişatına dair orta vadeli durgunluk senaryoları da STK’ların kaygılarını meşrulaştırıyor. Menkul kıymetlerden cari işlemlere, emlak sektöründen turizme, petrokimyadan tedarik ve lojistik zincirlerine kadar birçok sanayi faaliyetlerini azaltırken, özel şirketlerin de filantropik çalışmalarını yeniden gözden geçirmesi beklenebilir. Büyük kuruluşların birçoğu mevcut desteklerini sürdürmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylerken, gelecekteki filantropi çalışmalarına dair öngörüde bulunmakta zorlanıyorlar. Özellikle gelirlerinin azaldığı bir kötü durum senaryosunda, sivil topluma aktardıkları imkânları da kısmak zorunda kalabileceklerini ifade ediyorlar. Özellikle yüksek gelirli bireysel bağışçıların sayısında halihazırda düşüşlerin kaydedildiğine dair bilgiler aktarılıyor.

Türkiye’deki Hibe Veren Kuruluşların Durumu

Hibe veren kuruluşların büyük kısmı göreceli olarak işlerini evden çalışma düzenine daha kolay uyarlayan sivil toplum aktörleri arasında. Salgının baş göstermesiyle faydalanıcılarıyla iletişimlerini artıran fon veren vakıf ve dernekler, son bir ayın önemli bir bölümünü ihtiyaç tespiti yaparak geçirdiklerini aktarıyorlar. Krizin uzaması durumunda ise bu kuruluşların çözüm aramak zorunda kalacağı en önemli sorun, halihazırdaki destek programlarını nasıl yeniden düzenleyebilecekleri ve ne tür bir uzun vadeli strateji geliştirebilecekleri yönünde.

Çalışmalarının çoğunu sahada bilfiil yapan sivil toplum kuruluşlarına kıyasla hibe veren kuruluşların destekledikleri projelerin eğitim, deneyim aktarımı, birebir kılavuzluk gibi uzaktan yapılması mümkün olan faaliyetlerini çevrimiçi platformlara minimum maliyetle taşımayı başardıkları gözlemleniyor. Bu süreçte faydalanıcılara altyapı desteğinin yanında çevrimiçi teknolojilerin kullanımına yönelik teknik destek sunanların da olduğu biliniyor.

Hibe veren kuruluşların bir kısmı, olası bir ekonomik daralma halinde bile halihazırdaki desteklerini sürdüreceklerini taahhüt ediyorlar. Bu kuruluşlardan önde gelenlerin, European Foundation Center ve Council on Foundations gibi uluslararası kuruluşların başlattığı faydalanıcıların gereksinimlerine yönelik esnek olacaklarına dair taahhütnameyi imzaladığı biliniyor. Çoğu kuruluşun kısa vadede destek programlarını devam ettirecek bütçesinin olması da olumlu gelişmeler arasında sayılabilir. Bazı kuruluşlar ise yeni başvuruları kabul ettiklerini ve değerlendirme süreçlerinin hala devam ettiğini belirtiyorlar. Orta ile uzun vadede ekonomik resesyonun baş göstermesi durumunda, özellikle özel sektörün ve yüksek gelirli bağışçıların desteklerini askıya alması ya da sonlandırması hibe veren kuruluşlar arasında tartışılan ve öngörülen bir risk. Kötü senaryonun gerçekleşmesi halinde uygulanacak bir acil eylem planı henüz bulunmuyor. Bu planın ne olabileceğine ve olası bir acil durum fonunun yaratılıp yaratılamayacağının araştırılmasına yönelik ortak bir ilgi var.

Avrupa Birliği ve diğer uluslararası örgütlerden aldıkları hibeleri Türkiye’de yeniden tahsis eden kuruluşlar, uluslararası fon kaynaklarının mevcut desteklerini sürdüreceklerini taahhüt ettiklerini kaydediyorlar. Bu fon kaynaklarının hibe sözleşmelerindeki bazı katı kuralları esnettikleri, özellikle “amaca uygun kullanım” esaslarında yerel muadillerin alternatif önerilerini dikkate aldıkları belirtiliyor. Bu olumlu gelişmeye rağmen, salgının devam etmesiyle ivme kazanacak bir küresel kriz ortamında uluslararası fon kaynaklarının hibe programlarını yenilememesi de olası. Dış fon kaynaklarıyla çalışan üyeler, en azından AB fonları özelinde, henüz böyle bir sinyal almadıklarını söylüyorlar.

Hibe veren kuruluşların önceliğinin, kriz boyunca programlarını faydalanıcılarını ve çalışanlarını mağdur etmeden en iyi şartlarda sürdürmek olduğu gözlemleniyor. Bunu en öncelikli hedeflerinden biri olarak niteleyen bir hibe veren kuruluş, yılın geri kalanı için Covid-19 salgını ve sosyoekonomik artçı şoklarına yönelik hibe programını yeniden yapılandıracağını, bundan sonraki hibelerini de bu hedef doğrultusunda vereceğini paylaşıyor.

Gerek faydalanıcı konumundaki STK’lar gerekse hibe veren kuruluşlar, Covid-19 sürecindeki en önemli sorunlardan birinin ihtiyaçların ve bağışların eşleşmemesinden kaynaklanan ikilem olduğu konusunda görüş birliğine varıyorlar. Hibe veren kuruluşlar ve diğer bağışçılar ihtiyaca yönelik bağış yapmak ve halihazırdaki desteklerini artırmak istiyorlar. Fakat ihtiyacı ve ihtiyaç sahibini tespit etmede zorlanıyorlar.

Orta ve uzun vadede hibe veren kuruluşların iş birliğiyle ele alabileceği çözüm önerileri ise şu şekilde sıralanabilir: hem salgından birinci derecede etkilenenler hem de STK’ların kullanımı için acil yardım fonunun oluşturulmasına yönelik çalışmalar; bürokratik talepleri olabildiğince sınırlandırarak STK’ların hibelere daha kolay erişebilmelerini sağlamak; bundan sonra desteklenecek projelerin sonuçlarının yanı sıra icra aşamasında, toplumsal cinsiyet eşitliliği, engelli hakları, çevre ve hayvan hakları gibi duyarlılıkları barındıran projelere öncelik verilmesi ve online sistemlerin yaygınlaştırılması için özel sektör-sivil toplum işbirliğinin artırılması. Ayrıca, devletin daha çok özel sektöre tanıdığı imkanlardan, ekonomik paketlerden ve vergi muafiyetlerinden sivil toplumun da yararlanabilmesi için kamuoyu oluşturulması da hibe veren kuruluşların sivil toplumun geneliyle birlikte ilerletebileceği bir savunu alanı olarak sahiplenilebilir.

Hibe Veren Kuruluşların Yayınladıkları Bildiri ve Eylem Çağrılarından Küresel Örnekler

Küresel çapta faaliyet gösteren filantropi kuruluşlarının yayımladıkları bildiriler ve eylem çağrıları, ekosistemdeki aktörlerin kayıtsız kalmadığını ve birlikte olmanın verdiği güçle hareket ettiklerini gösteriyor. Yukarıda Türkiye’deki sivil toplum özelinde değinilen mevcut ve olası sorunların, küresel çapta faaliyet gösteren filantropi kuruluşları tarafından ele alındığı gözlemleniyor. Bu bağlamda, aşağıdaki üç örnek, küresel kriz ortamlarında özellikle çatı kuruluşların sahip olduğu harekete geçirme potansiyelini temsil ediyor.

Topluma fayda sağlamak için yürütülen çalışmalarda filantropinin güçlü ve güvenilir bir aktör olarak yer almasını sağlamak hedefiyle filantropi kuruluşlarına teknik destek sağlayan ve ağ kurma fırsatı sağlayan Council on Foundations’ın (CoF) iki bine yakın üyesi bulunuyor. CoF’un yayınladığı ve imzalayanlar arasında Ford Foundation gibi çok büyük filantropi kuruluşlarının da bulunduğu bu taahhüt, Koronavirüs salgınının yarattığı olağanüstü durumun sivil toplum kuruluşları ve STK’ların fayda sağladığı gruplar üzerindeki etkisine dikkat çekiyor. Aralarında Türkiye’den önde gelen vakıfların da bulunduğu ve 600’ün üzerinde hibe veren kuruluşun imzaladığı metin şunları taahhüt ediyor: halihazırda verdikleri hibe koşullarını esnetmeyi, yeni esnek hibe programları oluşturmayı, yerel acil durum oluşumlarını desteklemeyi, hibe verdikleri kuruluşlarla yakın iletişim kurmayı ve onların ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmeyi ve hibe verdikleri kuruluşların sundukları politika değişikliği önerilerini şartları elverdiği miktarda desteklemeyi.

Sivil toplumun dünya çapında güçlenmesi için faaliyet gösteren ve 650’yi aşkın üyesi bulunan CIVICUS, katılımcı demokrasileri güçlendirmek ve vatandaşların katılımını teşvik etmek adına programlar yürütüyor. Birliğin özellikle donörlere yönelik yayınladığı açık mektup, Koronavirüs önlemleri ve kısıtlamaları altında sivil toplumun varoluşunu sürdürebilmesi için desteklenmeye ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Mektup, desteklerin hangi şekillerde gerçekleştirilebileceğine dair beş somut öneri de sunuyor.

Donors and Foundations Networks in Europe (DAFNE) ve European Foundation Center’ın (EFC) ortaklaşa oluşturduğu ve 150’nin üzerinde kuruluşun imzaladığı European Philanthropy Statement başlıklı bildiri, bu küresel kriz karşısında Avrupalı kuruluşların birlik halinde olduklarını ifade ediyor. Türkiye’den de bazı vakıfların imzaladığı bildiride, kuruluşların imkanları dahilinde birbirlerine destek olacağı, faaliyetlerin çalışanların sağlığı gözetilerek yeni şartlara uyarlanacağı ve hibe veren kuruluşların esneklik sağlayacağı belirtiliyor.

Çözüm Olarak İş Birlikleri

Koronavirüs salgını karşısında özellikle kırılgan grupların ihtiyaçlarına yönelik üretilen çözüm önerileri, farklı alanlarda faaliyet gösteren aktörlerin güçlerini birleştirmeleriyle çok daha güçlü hale geliyor. Amerika’dan iki örnek, hem ülke çapında hem de yerel bağlamda farklı aktörlerin bir araya gelmesinin yaratabileceği dönüştürücü gücü bir kez daha hatırlatıyor.

America’s Food Fund, Koronavirüs yüzünden işini kaybeden ve açlıkla mücadele eden bireylere gıda yardımı yapmak amacıyla Leonardo DiCaprio, Emerson Collective, Apple ve Ford Foundation’ın güçlerini birleştirmeleriyle kuruldu. Bu oluşum aracılığıyla, Koronavirüs salgını öncesinde de gıda yardımı yapan ve salgın ile birlikte yükü ciddi derecede artan World Central Kitchen ve Feeding America’ya kaynak sağlanıyor. Fonun ana kaynağını kurucular sağlamış olmakla birlikte bireysel bağışlarla çalışmalarını sürdürmeyi hedefleyen oluşum, ünlü kişilerin destekleriyle görünürlüğünü ve aldığı destekleri artırdı. Örneğin Oprah Winfrey kurucularla bir röportaj yaptı ve Jeff Bezos da kuruluşun tarihinde aldığı en büyük bağışta bulundu.

Salgın zamanında yerel bağışçılığın sunabileceği çözüm önerilerinin güçlü bir örneği New York şehrinde görülüyor. Aralarında Carnegie Foundation, Ford Foundation ve Rockefeller Foundation gibi Amerika’nın köklü vakıflarının da bulunduğu ve 20’ye yakın vakfın bir araya gelerek oluşturduğu fon, New York şehrine kayıtlı olan ve koronavirüsten finansal olarak etkilenen sivil toplum kuruluşlarına destek olmak amacıyla faaliyet gösteriyor. STK’lara hibe ve faizsiz kredi sağlayan fona bireyler de bağışta bulunabiliyor. İhtiyaç sahibi kuruluşlarla toplumsal dayanışmaya katkı sağlamak isteyen bireyleri buluşturan fon sayesinde, acil durumlarda yerel dayanışmanın önemi vurgulanıyor.

Uluslararası Şirketlerin Oluşturduğu Fonlar

Çok sayıda uluslararası şirket, Koronavirüs salgınından çeşitli şekillerde etkilenen sivil toplum kuruluşlarını desteklemek amacıyla fon programları oluşturdular. Dünyanın çoğu ülkesinden başvuru kabul eden bu programlar, farklı alanlarda faaliyet gösteren STK’ları destekliyor. Bu fonlar, hayatta kalma savaşı veren kuruluşların sürdürülebilirliğine katkı sağlamanın yanı sıra, içinde bulunduğumuz olağanüstü durumda sektörler arası dayanışmanın da mümkün ve önemli olduğunun altını çiziyor.

Çoğunlukla acil yardım sağlayan ve sağlık çalışanlarına yönelik çalışmalar yürüten STK’ların destekleneceği ve özel sektör tarafından oluşturulan fonlardan öne çıkanları aşağıdaki gibi özetlemek mümkün:

  • Binance Charity: Yapılan bireysel bağışların 1 milyon dolarlık kısmını eşleştirecek olan fon, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Koronavirüs’ten en çok etkilenen ülkelere sağlık ekipmanı tedarik etmek için kullanılacak.
  • Facebook: Dünya Sağlık Örgütü’nün başlattığı ve Facebook üzerinden ilerleyen bağış kampanyasında Facebook 10 milyon dolarlık bağışı eşleştirdi. Sağlık çalışanlarının ihtiyacı olan malzemelerin temin edilmesinde ve aşı geliştirme çalışmalarında kullanılacak.
  • Global Giving: En çok ihtiyacı olan bölgelere sağlık ekipmanı ve sağlık personeli tedarik edilmesi amacıyla oluşturulan fon, sağlık alanında faaliyet gösteren STK’lara bin dolarlık küçük hibeler de sağlıyor.
  • Netflix: Film endüstrisinde çalışan ve işlerini kaybedenler için oluşturulan 100 milyon dolarlık fonun 15 milyon doları, film endüstrisi çalışanlarını destekleyen STK’lara hibe edilecek.
  • Visa Foundation: Vakfın oluşturduğu 210 milyon dolarlık fonun 10 milyon doları, salgınla mücadelede en ön saflarda yer alan STK’ların finansmanı için hibe edilecek. Kalan miktar ise küçük ve mikro işletmelerin desteklenmesi için kullanılacak.

Sonuç itibarıyla, gerek Türkiye’de gerekse dünyada sivil toplum kuruluşlarının her zamankinden daha fazla desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyoruz. Küresel ekonomik tahminler, salgının olumsuz iktisadi etkilerinden hiçbir sektörün kaçamayacağı yönünde. Bu sektörler arasında sivil toplum en kırılgan olanlardan biri. Salgının ilk aylarından itibaren büyük miktarda kayıpların rapor edildiği sivil toplumu korumak için çeşitli ülkelerin yönetimleri ve özel kuruluşları ekonomik destek paketlerinin oluşturulması için öncülük ediyor ve yasama organları nezdinde mücadele veriyorlar. Bu girişimlerin yaygın olmadığı siyasi coğrafyalarda ise STK’lar için yasal ve mali elverişli ortamın gözetilmesinden sorumlu olan üst kuruluşların verdiği destek emsalsiz bir değere sahip.

Fiziksel temasımızın ve yüz yüze çalışmalarımızın kısıtlandığı bu günlerde filantropi altyapı kuruluşları olarak; paydaşlarımızla diyaloğumuzu, ihtiyaç analizlerimizi ve çözüm odaklı iş birliklerimizi artırarak sürdürmemiz büyük önem taşıyor. İnternet platformları aracılığıyla da olsa, fayda sağladığımız kurumların durumlarını yakından takip etmek, onları dinlemek, ihtiyaçlarını gerek karar alıcılarla gerekse kaynak sahipleriyle paylaşmak basit bir eylem gibi algılansa da bugünlerde altyapı kuruluşlarının üstlenebileceği en etkin ve önemli görevlerden biri olabilir.

[1] Gita Gopinath, “The Great Economic Lockdown: Worst Economic Downturn Since the Great Depression,” IMFBlog, 14 Nisan 2020, https://blogs.imf.org/2020/04/14/the-great-lockdown-worst-economic-downturn-since-the-great-depression/ ;  “IMF, dünya ve Türkiye için karamsar: Büyük Buhran’dan sonraki en sert küçülme bekleniyor!”, T24, 14 Nisan 2020, https://t24.com.tr/haber/buyuk-buhran-ndan-bu-yana-en-sert-kuculme-imf-kuresel-ekonomi-2020-de-yuzde-3-turkiye-ekonomisi-yuzde-5-kuculecek,872704 .