Koronavirüs ve Afet Filantropisi
Center for Disaster Philanthropy (CDP), afet zamanlarında bireylerin yardımlarını bilinçli bir şekilde yapabilmeleri için faaliyet gösteren bir kuruluş. Koronavirüs hakkındaki gelişmeleri DSÖ ve Johns Hopkins Üniversitesi üzerinden takip eden CDP, her acil durum için olduğu gibi Koronavirüs salgını için de oluşan acil ihtiyaçları tespit ediyor, ne tür yardımlara gereksinim duyulduğuna ve desteklenebilecek kuruluşlara dair detaylı bir çerçeve çiziyor. Bu minvalde oluşturduğu Koronavirüs Fonu aracılığıyla yerel STK’lara destek oluyor. CDP’nin düzenli olarak güncellediği ve Koronavirüs salgınında filantropinin rolünü temel konu başlıkları altında inceleyen kaynak niteliğindeki internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
Ek olarak, CDP’nin düzenlendiği ve çok sayıda kuruluş temsilcisi ile yetkililerin katıldığı bir webinarda filantropinin Koronavirüs’le mücadelede yapabilecekleri değerlendirildi. Tartışılan konu başlıkları arasında salgının en az seviyeye indirilmesinde ve doğru bilginin yaygınlaştırılmasında filantropinin rolü, donörlerin STK’ları desteklemek adına yapabilecekleri ve kâr amacı gütmeyen kuruluşların karşılaştıkları zorluklar da yer aldı.
Filantropinin Yanıtı
11 Mart 2020 itibariyle Koronavirüs pandemisiyle mücadelede imkânların artırılması amacıyla dünya çapında 1,3 milyar dolar bağışlandı. Bu miktarın %80’i şirketler tarafından yapıldı ve şirket bağışlarının %90’ı Amerikalı ve Çinli firmalardan geldi. Bill & Melinda Gates Foundation’ın araştırmalar için hibe ettiği 100 bin dolar ise şu ana kadar bir vakıf tarafından yapılan en yüksek bağış. Salgına karşı başlatılan küresel seferberlikte filantropinin rolüne dair detaylı bilgi için tıklayınız.
Koronavirüsle mücadelede sivil toplumun rolünü inceleyen “COVID-19—Seven Things Philanthropy Can Do” başlıklı makalede şu noktalara dikkat çekiyor: yerel toplulukların beyan ettikleri ihtiyaçlara göre hibe verilmeli, sağlık sistemine ve hizmetlerine erişimi daha az olan gruplara ulaşılmalı, doğru bilginin yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmalı, hibe vermenin ötesine geçilerek uzmanlıklar paylaşılmalı, mevcut yerel örgütlenmelerle iletişime geçilerek yerel mekanizmalar güçlendirilmeli ve atılan her adımdan önce etkileşime geçilen tarafların onayı alınmalı.
Filantropi ekosisteminin önemli aktörlerinden olan hibe veren kuruluşların Koronavirüs salgını sırasında üstlenebilecekleri rolleri ele alan “6 Steps for Grant Makers to Take Now to Ensure Nonprofits Recover From Coronavirus Spread” isimli bir diğer makale, salgın zamanında donörlerin yapabileceklerini örnekler üzerinden inceliyor. Koronavirüs araştırmalarının desteklenmesi gerektiğini hatırlatmanın yanı sıra, donörlerin STK’larla sürekli iletişim halinde olmalarının, gönüllülük yapmalarının ve gönüllüleri örgütlemelerinin, STK’larda çalışanların bedensel ve ruhsal iyi olma halini desteklemelerinin ve yerel örgütler arasındaki iş birliğini desteklemelerinin çok önemli olduğunun altını çiziyor.
Sivil Toplum Kuruluşlarının Karşılaştıkları Zorluklar
Koronavirüs salgınına karşı dünya çapında alınan önlemler, tüm kuruluşları olduğu gibi sivil toplum kuruluşlarını da doğrudan etkiliyor. Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, İçişleri Bakanlığı’nın 16 Mart 2020 tarihinde yayınladığı bir genelge ile toplantı, konferans ve sempozyum gibi faaliyetlerini ucu açık bir tarihe kadar durdular. Böyle bir bağlamda, “Coronavirus and Your 2020 Fundraising Goals: What Nonprofits Need to Know” başlıklı makale kâr amacı gütmeyen kuruluşların kaynak geliştirme stratejilerini güncellemeleri konusunda yol gösteriyor ve etkinlikleri sanal ortama taşımak ve büyük bağışçılarla iletişimi artırmak gibi önerilerde bulunuyor. Buna paralel olarak, STK’ların kaynak geliştirme bölümleri için öneriler barındıran “Love for Fundraisers in a Time of Coronavirus” başlıklı blogyazısı, kaynak geliştirmenin durumunu inceliyor ve tavsiyelerde bulunuyor. Yazıda, başta kaynak geliştirme sorumluları olmak üzere tüm STK çalışanlarının kendilerine ve etraflarındakilere iyi bakmaları gerektiğinin altı çiziliyor ve sivil toplum çalışanlarının kendilerini çok sayıda kaynak geliştirme etkinliğinin ortaya çıkacağı bir iklime hazırlamaları gerektiğinin sinyalleri veriliyor. Blog yazısı, insanların her zaman bağış yapmaya meyilli olduğunu hatırlatırken, Koronavirüs deneyiminden alınacak derslerin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor ve iş birliklerinin ve sanal ortamda aktif olmanın önemi vurguluyor.
Milyarder Filantropistlerin Girişimleri
Koronavirüs salgınının yarattığı küresel acil durum ortamında, milyarderler çeşitli filantropik girişimlere imza attılar. Örneğin Chan Zuckerberg Initiative, kurulduğu bölge olan San Francisco’da Koronavirüs testi yapma ve teşhis koyma kapasitesini dört kat artıracak iki adet klinik teşhis cihazı alacağını belirtti. Benzer şekilde Bill & Melinda Gates Foundation, kurulduğu Seattle’da yaşayanların evlerinde uygulayabilecekleri ve sonuçlar için hastanelere yollayabilecekleri Koronavirüs test kitleri üretmeye başladı. Bloomberg Philanthropies’in projesi ise Amerika’daki farklı şehirlerin salgınla mücadelede öğrendiklerini tek bir platformda toplamayı ve salgının yayılmasının önlenmesi için tüm yerleşim alanlarında uygulanabilir yöntemleri yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Ancak bu girişimler kamuoyu nezdinde aynı tepkilerle karşılanmadı ve girişimlerin yarattığı etki tartışma konusu oldu. Filantropinin meşruiyetinin ve etkisinin sivil toplum ekosistemindeki çoğu aktör tarafından bir süredir sorgulandığı bir ortamda, yukarıda örneklendirilen ve onlara benzer diğer filantropik girişimler takdir edildiği kadar eleştiri de topluyor. Milyarder filantropistlerin attığı adımların, salgınla mücadelede hükümetlere destek olmadığı konusunda argümanlar öne sürüldü. Bunlarla birlikte, salgın karşısında milyarder filantropistlerin başlattığı girişimlerin zamanında yapılan müdahaleler olduğu da sıklıkla dile getirildi. Milyarder filantropinin Koronavirüs bağlamında değerlendirmeleri için “Mark Zuckerberg and Bill Gates are stepping in on the coronavirus where the government has failed” ve “Billionaires from Bill Gates to Jack Ma are Donating Millions to Help Alleviate the Crisis-but it may not go where it’s needed most” başlıklı yazıları inceleyebilirsiniz.
Sivil Alan ve İnsan Hakları
Koronavirüsün halk sağlığı için oluşturduğu tehdide karşı hükümetlerin önlem almaları gerektiği konusunda kamuoyunun genel bir beklentisi bulunuyor. Bununla birlikte, alınan önlemlerin kişisel hak ve özgürlükleri gözetmesine dair hassasiyetler de paylaşılıyor. Bazı devletlerin tedbir kisvesi altında örgütlenme özgürlüğüne getirdiği kısıtlamalar veya vatandaşların hareketlerini denetlemesi, kimi insan hakları kuruluşlarınca temel hak ihlali olarak niteleniyor.
International Center for Not-for-Profit Law’un (ICNL) yayımladığı bir makale, insan hakları gözetilerek alınan önlemlerin daha güçlü ve etkili olduğunu hatırlatıyor ve koronavirüs gibi kriz zamanlarında uluslararası hukukun insan haklarını korumak için sunduğu çerçeveye dikkat çekiyor. Salgına karşı önlem adı altında bazı ülkelerde alınan kararların hukuka uygun olmadığını ifade eden makale, örgütlenme özgürlüğü gibi temel bir hakkın halk sağlığını koruma gerekçesiyle kısıtlanabilmesi için üç temel şartı sağlaması gerektiğini belirtiyor: 1) yasalara uygunluk, 2) meşruiyet, 3) gereklilik ve orantılılık.
Makale, örgütlenme özgürlüğünün yanı sıra, halk sağlığını tehdit eden durumlarda hükümetlerin alacağı önlemlerin ayrımcı olmaması, bilgiye erişimi veya ifade özgürlüğünü kısıtlamaması ve katılım hakkını engellememesi gerektiğinin de altını çiziyor. Son olarak, salgın karşısında alınan önlemlere dair, katılımcı, kapsayıcı ve erişilebilir olmaları gerektiği tavsiyesinde bulunuyor.
Sonuç Yerine…
Türkiye’de salgının yayılmasını engellemek amacıyla okullar tatil edildi ve eğitim internet ortamına taşındı. Restoran ve spor tesisi gibi pek çok kapalı mekân geçici olarak kapatıldı. STK’ların idari ve faaliyet bazlı tüm toplantıları da ertelendi. Tüm bunların yanı sıra, alınan önlemlerin ne kadar sürmesi gerektiğiyle ilgili farklı görüşler var. Dahası, ülkelerin Koronavirüs’ten etkilenme seviyeleri olduğu kadar mücadele yöntemleri de çeşitlilik gösteriyor. Bu bilinmezlik ortamında kesin olan nokta ise, insan etkileşiminin bu kadar yoğun olduğu bir dünyada salgın gibi küresel sorunlarla başa çıkmada dayanışmanın öneminin göz ardı edilemeyecek kadar büyük olduğu. Yukarıda alıntılanan kaynaklar ve konu hakkında hızla büyüyen literatürün işaret ettiği üzere, alışılagelmiş uygulamaların dışına çıkarak bu dayanışmayı gerçekleştirmek ve çalışma alanlarını güçlendirmeye devam etmek her bireyin kişisel görevi ve serüveni haline geliyor.
Yazı görseli: Freepik
Kaynak: Tüsev
Bizi Takip Edin