Uzaktan Eğitim de Kapsayıcı Değil
Öğretmen Ağı’ ndan Buket Sönmez, FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Esin Koman ve Özel Eğitim Gerektiren Çocuk Hakları Derneği’nden Hüsamettin Akyıldız ile özel eğitim öğrencileri, internete erişimi olmayan öğrenciler, dil bariyeri olan çocuklar/öğrenciler başta olmak üzere uzaktan eğitimde kapsayıcılığı konuştuk.
Koronavirüs salgınından sonra okulların tatil edilmesiyle çocuklar/öğrenciler uzaktan eğitime geçtiler. Her çocuk eşit olarak faydalanamıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Buket Sönmez: Mücadele kapsamında alınan tedbir ve önlemler doğrultusunda hepimiz için yeni bir olgu olan uzaktan eğitime geçtik. Bu kriz durumunda eğitimi devam ettirme yolunda uzaktan eğitim önemli bir adım olsa da, pek çok çocuk internete erişemiyor ve/veya evlerinde televizyon olmadığı için eğitimden mahrum kalıyor. Hepimizin ortak amacı, kapsayıcı eğitimin sağlanması. Uzaktan eğitimin kapsayıcı olması için ihtiyacımız olan sistemsel dönüşümü, bu süreçte edindiğimiz deneyimler şekillendirecektir. Salgın hastalık vesilesiyle olsa da yaşadığımız uzaktan eğitim deneyimi, Türkiye’deki eğitimin geleceğini şekillendirme potansiyeli barındırıyor.
Esin Koman: Her çocuk bu sistemden eşit olarak faydalanıyor mu tam olarak bir şey demek mümkün değil. Çünkü MEB’ten buna ilişkin bir veri gelmedi. Ya da kullanıcılar henüz bir şey söylemediler. Ama geçmiş deneyimlerimize bakınca ve ülkenin çocuk politikalarına değerlendirince eşit bir yayılım veya kullanım olduğunu düşünmek mümkün değil.
Çünkü katılımcı bir uygulamanın olup olmadığını bilmiyoruz, böyle bir bilgi elimizde yok. Ama şunu biliyoruz ki yaygın ve örgün eğitimde çocukların katılımı oldukça sınırlı. Buradan yola çıkarsak da katılımcı bir modelle yapılmayan hiçbir çalışma yani çocuklarla beraber hazırlanmayan hiçbir program yerine ve amacına tam olarak ulaşamayacaktır.
Çünkü çocuklar tek tip, tek çeşit, tek yaş vb… değil. Her bir çocuğun özellikleri ve gelişimleri farklı olduğu için, dikkat süreleri değişik olduğu için yaşam koşulları farklı olduğu için ihtiyaçları farklılık gösterecektir. Ve farklı destek mekanizmalarına ihtiyaç duyacaklardır.
Eğitime erişim koşulları birçok nedenden dolayı farklılık gösteriyor. Fiziksel durumları (engellilik, hasta olma) yaşadıkları yer (cezaevleri,mültecilik durumu, yoksulluk) yaşam koşulları (çalışıyor olmaları) gibi çok farklı. Bu nedenle kapsayıcı ve eşit olduğunu düşünemiyorum, ama çok isterdim.
Hüsamettin Akyıldız: Özel eğitim gerektiren çocukların okul ortamındaki sorunları daha tam rayına oturmamışken, evde eğitimleri söz konusu edildiğinde bunu ancak bir facia kelimesi ile özetlemek mümkündür. Çünkü özel eğitim gerektiren çocuğu olan anne babalar bu konuda ne yapacaklarını yeterince bilmiyorlar. Maalesef bu konuda geliştirilmiş programlar da oldukça sınırlı.
Bu eşitsizlik hali sadece ekonomik değil. Bireysel farklılıklar engellilikler vb içeriyor bu sürecin sonunda ne gibi sorunlar doğuracak?
Buket Sönmez: Kapsayıcı eğitim, eğitim kurumlarının ve süreçlerinin cinsiyet, etnik köken, dil, din, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyoekonomik durum vb. özelliklerinden ya da koşullarından bağımsız olarak tüm çocukların gereksinimlerine yanıt verecek biçimde yeniden düzenlenmesini öngören bir süreçtir. Uzaktan eğitimin yalnızca sosyoekonomik durum değil; çocukların farklılıklarını ve bu farklılıklardan doğan ihtiyaçlara da yanıt vermesi gerekiyor. Eğitimde Görme Engelliler Derneği, EBA’nın giriş ekranına konulan güvenlik kodunun sesli alternatifi olmadığı ve dolayısıyla uzaktan eğitimin erişilebilir olmadığına dikkat çekmek için 25 Mart 2020 günü #GörmeEngellilereEBAKapalı etiketini sosyal medyada yaygınlaştırdı. EGED’in sosyal medya aracılığıyla kapsayıcı eğitimin sağlanması için yaptığı bu çağrı karşılık buldu ve EBA’nın giriş ekranındaki güvenlik kodu herkes için erişilebilir hale getirildi. Sivil toplumun ve eğitimin diğer paydaşlarının bu tarz inisiyatifleriyle uzaktan eğitimde kapsayıcılığın sağlanması yolunda önemli değişiklikler yaratmak mümkün.
Esin Koman: En önemlisi adil bir erişim olmayacaktır, ayrımcı bir uygulamayla karşı karşıya kalacaktır çocuklar. Yani her çocuk bu programa kendi koşullarına uygun olarak erişemeyecektir.Bu da eşitliği ortadan kaldıran bir uygulama olacaktır. Ve buna erişime ulaşamayan çocuklar kendilerini dışlanmış hissedebilir. Akranlarının öğrenebileceği bilgiye erişemeyeceği için kendini başarısız hissedebilir.Elbette sorun sadece ekonomik değil adil erişimin sağlanamaması. Her bir çocuğun ihtiyacının görülmemesi.
Hüsamettin Akyıldız: Bugüne kadar hep dışlanmış olduklarını düşünen engelli bireyler ve aileleri bu evde kal ortamında daha çok dışlanmış olduklarını hissedeceklerdir. Özel eğitim, süreklilik isteyen bir süreçtir ve ara vermeye ertelemeye gelmez. İğne ile kuyu kazarcasına bir davranışı kazandırmak için aylarca belki yıllarca uğraşan öğretmenlerin ve ebeveynlerin bunca emeği bir anda heba olması mümkün. Bu “evde kal” sürecinde çocukların ve ailelerin neler yaşadığını kimsenin bilmesine imkân yoktu.
En az hasarla atlatabilmemiz için neler yapılmalı? Kime ne görev düşüyor? Nasıl daha kapsayıcı bir eğitim süreci olmalı?
Buket Sönmez: Öğretmen Ağı, eğitimde ihtiyaç duyduğumuz değişimin kolektif etkiyle yaratılabileceği düşüncesinden yola çıkarak oluşan bir ağ. Kolektif etkinin gücüne, bu gibi kriz anlarında her zamankinden daha çok sarılmamız gerekiyor. Çünkü bugünün dünyasında hiçbir sorun, bir kurumun kendi başına çözebileceği kadar basit değil. Koronavirüs salgınının yaratacağı olumsuz etkilerin üstesinden de ancak eğitim paydaşları olarak bir araya gelerek, ortak akılla hareket ederek gelebiliriz.
Esin Koman: Aslında yine bir kriz dönemindeyiz. Ve bu kriz döneminin en iyi şekilde atlatılması için elbette devletin sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Öncelikle sorumluluk devletin yani. Çocuğun yüksek yararı, ayrımcılığa uğramaması, eşitlik gibi temel ilkeler doğrultusunda ne dönemde ne yapılacaksa bu çerçevede yapılması gerekir. Bunun zeminini de devlet planlar. Yani nasıl ki EBA programı devreye girdi bu iyi bir şey. Ama devamı gelmeli. Her bir çocuğun ulaşabilmesi için tüm ayrıntılar düşünülmeli. Bunun için çalışma grupları oluşturulur. Disiplinler arası bir grup. Eğitimciler, ebeveynler, çocuklar, alan uzmanları, teknik bilgiye sahip olanlar, iletişimciler gibi. yani bu bir ekip işi. Ve en önemlisi her durumu ve koşulu temsil eden kişilerin olması önemli. Engelli çocukları, mülteci çocukları hastanede tedavi gören çocuklar, cezaevindeki çocuklar… Yani bunların tanıyan bilen bu deneyimlere sahip kişiler bu çalışma gruplarında yer almalı. Bu sistemi kullanacak çocukların hangi koşullarda bunu kullanabilir? örneğin hastanede tedavi görüyorsa buna erişebilecek mi, ya da cezaevlerinde kalan çocuklar ya da mülteci çocuklar hangi koşullarda ulaşabilir bunların bilinmesi ve bu bilgi doğrultusunda bu programın yapılandırılması gerekir. Mesela şöyle bir bilgi gelmişti. Kadına yönelik şiddet nedeniyle koruma kararı alan kadının çocuğu bu programa erişebiliyor mu? Gizlilik kararı var ama sisteme girebilmesi için bir takim bilgilerin girilmesi gerekiyor örneğin bunu tam olarak bilmiyoruz…
Hüsamettin Akıldız: Bu dönemi en az hasarla atlatabilmek için herkese, başta devlet kurumları ve belediyeler olmak üzere öğretmenlere, rehabilitasyon merkezlerine ve tüm topluma görev düşmektedir. Özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerin gerek devlet okullarındaki öğretmenleri gerekse rehabilitasyon merkezlerindeki ve öğretmenleri velileriyle görüşmeler yaparak basit ve eğlenceli etkinliklerle moral ve motivasyon sağlayabilirler. Bu konuda rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin ve diğer okullarda çalışan öğretmenlerin bunları yapmaya çalıştıklarını biliyoruz. Rehabilitasyon merkezlerinin, özel gereksinimli bireylerin topluma kazandırılmaları ve kendilerini değerli hissetmeleri açısından çok önemli katkıları olmuştur. Her şeyden önce bu sayede ulaşılmayan engelli hemen hemen kalmamıştır. Esas tehlike, eğer bu süreçte rehabilitasyon merkezleri devlet tarafından desteklenmez de pek çok kurum kapanır veya zor duruma düşerse bu durumdan en çok etkilenecek olan, engelli bireyler ve onların aileleri olacaktır.
Kriz dönemlerinde dezavantajlı gruplar bu krizleri daha ağır bir şekilde hissediyor. Krizin bu dezavantajlı grupların sorunlarını katmerlemesi vb meselesi ile ilgili konuşmak istiyorum belki mültecilik, dil vb üzerine de konuşabiliriz.
Esin Koman: Kriz dönemlerinde herkesin bu krizden hak temelli bir şekilde korunması çok önemlidir. Bir tek sistem kurup bu iş oldu demek yeterli olmuyor. Her bir kişi için ayrı ayrı bakılmalı ve herkesin kullanımına açık olacak şekilde yapılanmalıdır. Burada devletin algısı çok önemli engelliye bakış açısı, mülteci politikaları, çocuk algısı ya da roman çocukların durumu. Yani devlet ayrımcılık yapmadan ve her bir çocuğa ulaşacağını düşünerek bu hizmeti her kesime eşit şartlarda ulaştırması gerekir.
Ama sosyal devlet olarak sorumluluklarını yerine getirmeyen devletlerde bu her zaman eksik olur ve risk altındaki gruplar verilen hizmetlerden tam olarak faydalanamaz ya da hiç ulaşılmaz. Aslında bir arada yaşamanın ve krizleri hep beraber aşabilmenin koşulu herkesi anlamak ve herkesi bu süreçlerden tam olarak korumasıyla çok ilgilidir. En önemlisi de bütüncül bir çocuk politikası çok önem kazanıyor burada. Her an her koşulda işleyecek ve uygulayabilecek bir çocuk politikası gerekli. Ayrıca bu tip sistemlerin izlenmesi gerekir. Alan uzmanları ve sivil toplum tarafından bağımsız izlemeyle bu hizmetin çocuklara nasıl ulaştığını ya da çocukların nasıl kullandığını kullanırken neyle karşılaştıklarının izlenmesi gerçekten çok önemli. Bu konuda veri toplamak ve çocuklardan ve ebeveynlerden geri bildirim alabilmek de önem kazanıyor.
Bizi Takip Edin