“Hedef Kitlesinin Mücadelesinde Sessiz Kalan Markalar İtibar Ve Gelir Kaybetmeye Mahkûm”
Anadolu Efes, geçen hafta piyasa sürdüğü “Zilli Sally” ve “Delikanlı Henry” isimli biralarıyla sosyal medyada büyük tepki gördü. Cinsiyetçi isimlere gelen tepkiler ve boykot çağrıları üzerine ürünlerin fabrika çıkışını durdurduğunu açıklayan şirket kamuoyundan özür diledi. Durumu değerlendiren iletişimci ve yazar Ayşen Şahin Aksakal, seküler insanlara satış yaparak ciro sağlayan ancak mücadelesinde sessiz kalan ya da onları yalnız bırakan markaların itibar ve gelir kaybetmeye mahkum olduğunu belirtiyor.
Kadın mücadelesinin yaşamsal değer taşıdığı Türkiye’de markaların bu tür iletişim krizleri ilk değil. Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve baskı her geçen gün artarken cinsiyetçi ifadelerden kaçınması beklenen markaların yarattığı iletişim krizlerinin sebeplerini iletişimci ve yazar Ayşen Şahin Aksakal, Sivil Sayfalar için değerlendirdi.
Anadolu Efes, Danimarkalı Mikkeller ile Türkiye’de yetiştirilen meyvelerle iki çeşit bira üretti. Biraların ismi ve tasarımında Mikkeller markasının maskotları olarak bilinen Sally ve Henry karakterleri kullanıldı. Ancak şirket, yüzde 3.9 alkollü ve yumuşak içimli arpa birasını “Zilli Sally”, yüzde 4.8 alkollü buğday birasını ise “Delikanlı Henry” ismini verdi.
Cinsiyetçi adlandırmalarda sonra sosyal medyada tepki gören Anadolu Efes, ilk olarak, “Dünyadaki en ünlü kraft bira markası Mikkeller ile bira kültürünü geliştirmek amacı ile çıktığımız işbirliğimizden doğan ve sınırlı sayıda üretilen iki yeni ürünümüz Sally ve Henry; Mikkeler’in kendi reçetesi, tasarımı ve lisansı ile oluşturulmuştur.” diyerek isimlerin hiciv olduğunu belirtti. Tepkilerin devam etmesi ve boykot çağrısının hızla yayılması üzerine şirket ikinci kez açıklama yaparak, “Toplumsal cinsiyet eşitliğine önem veren, gerçekleştirdiği toplumsal sorumluluk projeleri ile uzun yıllardır kadının sosyal ve ekonomik hayatta güçlenmesi için çalışan bir kurum olarak kamuoyunun hassasiyetini anlıyor ve saygı duyuyoruz. Bu iki ürünün bugün itibari ile üretim ve fabrika çıkışlarını durdurduğumuzu bildirir, kamuoyuna özürlerimizi sunarız.” dedi.
Hedef Kitlenin Gündemine Ters Düşmek
Aksakal’a göre marka, iletişiminde hedef kitlesinin dinamiklerini ve kendi marka vizyonunu göz önüne alarak ilerlemeli. Vizyonu ile çatışan ya da hedef kitlesinin gündemine ters düşen açıklama ya da kampanyanın tepki çekmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyen Aksakal, “Seküler kesime hitap eden, bu kesime satış yaparak varlığını sürdüren birçok marka, son 20 yılda iktidar ile ters düşebileceğini düşündüğü kampanyalara girmeye çekinir oldu. Kadın mücadelesinde net bir tavır almak, bunu kampanyalarına yansıtmak ani bir vergi denetimi ile sonuçlanabilir, beklenen teşvik çıkmayabilir, ithalat-ihracatlarına yansıyabilir. Bu durumda, seküler insanlara satış yaparak ciro sağlayan ancak mücadelesinde sessiz kalan ya da onları yalnız bırakan markalar da itibar ve gelir kaybetmeye tabii ki mahkûmdur” diyor.
“Sosyal Medya, Muhalifin Cesaretine Dahil”
Şirketin özür dileyerek üretimi durdurmasını kadın mücadelesinin bir sonucu olduğunu ifade eden Aksakal’a göre günümüzde sosyal medya bir muhalefet mecrası olarak kullanılıyor.
“Sosyal medya beyanları yüzünden insanlar düşünce suçundan hapse atılıyor, yargılanıyorsa burası da bir mücadele alanı” diyen Aksakal, “Marka, kendi hedef kitlesini kaybettiğini ve büyük bir boykotun geldiğini sokağa dökülen insanlarla, ciroların düşmesi ile değil sosyal medyada verilen sinyalle anladı” diye sözlerine devam ediyor. Özeleştiri vermenin ve özür dilemenin unutturulmaya çalışılan erdemler olduğunu ifade eden Aksakal, elde edilen kazanıma sahip çıkarak, geri adım atmanın ve özür dilemenin markalar için kaybediş olmadığını ispatlamak gerektiği görüşünde.
“Biz Bu Hayatı Yaşamak İstiyoruz”
Kadın mücadelesinde birincil önceliğinin kadınların öldürülmesini engellemek olduğunu anımsatan Aksakal, eş zamanlı olarak eşitlik mücadelesini de sürdürmek gerektiğini dile getiriyor. Eşitli mücadelesinin çeşitli yollarla sürdürülebileceğini belirten Aksakal, “Kadın örgütlenmelerine, sivil toplum kuruluşlarına üye olarak yapmak da mümkün bu eşitliği her ortamda savunmak, günlük hayat diline yerleştirmek, yerleştirmeyeni iknaya çalışmak, bu tip kampanyaların karşısında birleşmek, bu eşitliği dayatmakla da. Ölmek istememek, sağ kalmanın bize yeteceği anlamına gelmiyor. Biz bu hayatı yaşamak istiyoruz. Eşit, adil ve özgür bir şekilde” diyor.
Bizi Takip Edin