TSD Başkan Yardımcısı Turan Hançerli: Engelli kavramı da kirletildi
1975 Tokat doğumlu Turan Hançerli bir engelli hakları aktivisti. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 2010 yılında Bilgi Üniversitesi Ekonomi Hukuku alanında yüksek lisans yaptı. Kendi hukuk bürosu bulunan Hançerli, Türkiye Sakatlar Derneği‘nde ve Türkiye Ortopedik Engelliler Federasyonu’nda başkan yardımcılığı görevlerini yürütüyor. Sorularımızı yanıtlayan Hançerli, engelli kavramının da kirletildiğini düşünüyor. Sakat, özürlü […]
1975 Tokat doğumlu Turan Hançerli bir engelli hakları aktivisti. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 2010 yılında Bilgi Üniversitesi Ekonomi Hukuku alanında yüksek lisans yaptı. Kendi hukuk bürosu bulunan Hançerli, Türkiye Sakatlar Derneği‘nde ve Türkiye Ortopedik Engelliler Federasyonu’nda başkan yardımcılığı görevlerini yürütüyor. Sorularımızı yanıtlayan Hançerli, engelli kavramının da kirletildiğini düşünüyor.
Sakat, özürlü ya da engelli kavramlarından hangisini kullandığımız önemli mi?
Aslında biz bunun çok önemli bir şey olmadığını düşünüyoruz. Bu suyun yüzünde görünen şey. Asıl olan altındaki. Engelli kelimesi son birkaç yıldır çok yaygın kullanılıyor ama bu da kirletildi. Yani engelli kelimesini olumsuz anlamda kullanmaya başladığınızda artık kirlenmiş oluyor ve uzaklaşmak istiyorsunuz. Hangi maksatla ve hangi niyetle kullanıldığı önemli. Ama onun dışında yepyeni bir kelime bulsanız, mesela çiçek ya da gül adını kullansanız ama onu kullanırken aşağılayıcı ya da küçük gören anlamla ya da bir amaçla onu kullandığınızda onu da kirletmiş olursunuz. Onun için biz esası önemsiyoruz, esas bakışı önemsiyoruz. O cümlelerin ya da kelimelerin çok bir önemi yok. Ama engelli lafı tercih ettiğimiz bir laf diyebiliriz.
Gündelik hayatta ne gibi ayrımcı pratiklerle karşılaşır engelliler?
Eğitim oranlarına baktığımızda engelli olmayan bireylerle engelli olan bireyler arasında ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Eğitim hakkından engellilerin yararlanamadığını biliyoruz. İş yaşamında biliyorsunuz Türkiye’de yüzde 10 ve üzeri bir işsizlikten söz ediliyor. Engelliler içerisinde bu işsizlik oranının yüzde 50, yüzde 60 olduğunu söyleyebiliriz. Bu aslında haklardan ve ülkedeki genel olanaklardan eşit düzeyde yararlanılmaması vesilesiyle ayrımcılıkla karşı karşıya kalındığını söylemek yanlış olmaz.
Pratik olarak neyle karşılaşıyorsunuz derseniz yani hapis dediğimiz şey bir ceza ve insanlar bir suç işlediğinde kapalı bir mekana hapsediliyorlar ve orada hapis hayatı yaşıyorlar. Engellilerin önemli bir çoğunluğu fiziksel erişim sorunları ve diğer sosyal erişim engelleri nedeniyle evlerinden ve dar, küçük hayatlarından dışarıya çıkamıyorlar. Ve hapsediliyorlar tabiri caizse. Ve böyle bir yaşama herkes seyirci.
VERİLEN SÖZLER TUTULMADI
2005 yılında bir söz verildi. Türkiye Cumhuriyeti devleti meclisin de kararıyla, bir kanunla söz verdi. Yedi yıl içerisinde Türkiye’deki erişim sorunlarını çözeceğiz sözü verdi. Yıllardır bu sorunu çözmemişiz ve engelliler tabiri caizse hapsolmuş dedi. Ama bu süre 2012 yılında dolmasını rağmen, bu yedi yılda bütün sorunların uyuduğu, yattığı ve sorumlulukların yerine getirilmediği tespit edildi. Ve yine yasaya üç yıllık bir uzatma konularak top taca atıldı ve sorun yine çözülmedi. Üç yıl da doldu, sorun yine çözülmedi. İstanbul gibi metropol bir şehirde bile bu sorunlar çözülmedi. Taşrada ise durum çok daha vahim. Tabii bu sorunlar ayrımcılığı çok net bir şekilde gösteriyor diyebiliriz.
500 BİN ENGELLİ İŞ ARIYOR, KOTALAR YETERSİZ
İşsizlikten bahsettiniz, engelli çalışan kotaları ve cezai yaptırım neden yetersiz kalıyor?
Burada iki yön var. Birincisi engelli çalışan kotası çok yetersiz. Yani bu ülkedeki verilere göre 500 bin engelli iş arıyor. Çalışmak isteyip de iş bulamayan beş yüz bin engelli var. Kotaların tamamı doldurulsa bu sayı elli bin. Kamuda ve özel sektörde kotalar doldurulsa elli bin daha istihdam sağlanacak. Yani istihdam politikası olarak önümüze konulan kotaların çözüm olmadığını belirtmek gerekir.
Fakat bu kotaya bile uyulmadığı görülüyor. Çalıştırılsa bile işe gelme denildiği görülüyor. Tabii bunun çözümü aslında kolay. Kamuda açık var. Kamudaki açığın giderilmesi için tek bir yetkili var, o da Başbakan. Bir irade göstermesiyle, bir emriyle Türkiye’deki tüm kamu kuruluşlarını harekete geçirebilir. Üç gün içerisinde bu açık doldurulabilir. Ama bu irade gösterilmiyor. Hala 20 binin üzerinde kamuda engelli istihdam edilmesi gerekirken bu istihdam sağlanmadı.
Tabii özel sektörde daha vahim bir durum var. Elli ve üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde bu kota kuralı geçerli. Buna emir ya da kanunla söz yaptırmak biraz güç olabilir. Çünkü bir de ceza öde diyorsunuz, cezayı razı olabiliyorlar. Bu işin muhatabı ülkeyi yönetenler, kanunları çıkaranlar, görevde olan meclis. Burada iradeye ve doğru kanunları çıkarmaya ihtiyaç var. Bu çıkan kanunların uygulanmasını sağlayacak bir kamu iradesine ihtiyaç var. Samimi bir şekilde bu iradenin gösterilmesi lazım.
Fakat işsizlik konusunda başka bir şey de var. Dünyada istihdam sorununun olmadığı ülke yok. Kapitalizm sisteminde ve bu çağda istihdam temel sorunumuz. Ve bu sorunu çözmek ve sıfır işsizlik diye bir şey yaratmak mümkün değil gibi görünüyor. Sosyal politikalar devreye alınıyor. Avrupa’da bu çok etkili bir şekilde kullanılıyor. Sosyal politikalarla istihdamı sağlanamayan kişilere insan onuruna yaraşır bir yaşamı sağlamak devletin görevidir. Bunun sadece engelli bireyler için değil, işsiz bütün bireyler için sağlanması gerekir. Ve dünyada bunu sağlayabilecek güç var. Çünkü günümüzde bir üretim bolluğundan bahsediyoruz. Makinalar insanlar için çalışıyor, robotlar insanlar için çalışıyor. Fakat adaletsiz bir dağılım var. Üretilen değerlerden eşit yararlanamama gibi bir sorun var. Bunun tartışılması lazım. Ve bunlar bu üretimle hepimizin ortak malı olan hava kullanılarak, su kullanılarak, yeraltı kaynakları kullanılarak yapılıyor. Ama üründen engelliler, dezavantajlı gruplar ve işsizler insan onuruna yaraşır bir yaşam oranında yararlanamıyorlar. Bu sosyal politikalar konusunda çok ciddi anlamda düşünmeye ve değişikliğe ihtiyaç var.
DEVLET BORCUNU ÖDEMELİ
Temel bir sorunumuz var. 2012 Evde Bakım Maaşı diye bir mevzuatımız var. Engellilerin gelir aldığı bir yasa. Burada annenin, babanın, kardeşin, akrabanın geliri dikkate alınarak engelli bireye gelir verilip verilmeyeceğine karar veriliyor. Halbuki 18 yaşından büyük bir birey, bireydir. Annesine babasına dahi bağımlı olmaması gerekir. İnsanlık onuru bunu gerektirir. Ama devlet maalesef yanlış bir politikayla, hatalı bir politikayla böyle bir uygulama yapıyor. Bunun şöyle bir zararı oluyor, aile içerisindeki ilişkileri bozuyor. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi lazım.
Bir avukat olarak engelli hakları konusunda ne söylemek istersiniz?
Bu devlet hepimizin devleti. Hepimize eşit oranda davranmak ve eşit hakları sunmakla yükümlü. Eşit haklar deyince de şunu söylüyoruz tabii. Üç yaşındaki bir çocuğun önüne kimse iyi pişmiş bir bifteği sunmuyor. Çünkü ona yiyebileceği yemekler sunmayı eşitlik olarak görüyoruz. Engellilerin, yoksulların istediği de çok bir şey değil. Jaguar arabalar ya da tripleks villalar istemiyorlar. İnsanca ve mütevazı bir yaşam istiyorlar. Bunlar çok fazla şeyler değil ve bunları vermek, bir yükümlülük, bir ödev, bir borç. Bu borç devletimizin borcu. Bunu bir an önce ödemeli.
Bizi Takip Edin