Güçlü Sosyal Medya Sivil Toplumun Güçlü Olmasına Bağlı
Sivil toplumun siyasal alanın bileşeni olduğu toplumlarda içerikler bir etki üretebiliyorsa bunun nedeni, yeni medyanın varlığı değil, sivil toplum örgütlerinin ve hareketlerinin varlığıdır. Yine de iletişimin, haberleşmenin, platformlar inşa etmenin otoriter rejimlerde nefes boşlukları yarattığı, yalnızlık hissini azalttığı, kimi zaman tepki vermeyi mümkün hale getirdiğini kabul etmek gerekir. Ancak bunları “sosyal medyanın gücü” başlığı altına sıkıştırıp bu mecraya kendinde bir güç atfetmek yanıltıcıdır. Sosyal medyanın gerçekten güçlü olmasının yolu sivil toplumun güçlü olmasından geçiyor.
Bu yüzyılın etkili ve dönüştürücü gelişmelerinden biri sosyal medya ya da yeni medya adı verilen gerçek zamanlı elektronik iletişimin kitleselleşmesidir. Küresel ölçekte bir enformasyon ağının oluşmasını sağlayan bu gelişmenin sivil toplum hareketlerinin güçlenmesini sağladığı da öne sürülebilir.
Bildiğimiz geleneksel ya da konvansiyonel medyanın Türkiye gibi ülkelerde iktidar aparatına dönüşmesi ve haber kaynağı olmaktan çok doxa makineleri haline gelmeleri, birçok yeni kavramın ortaya çıkmasına neden oldu. ‘Vatandaş haberciliği’ ya da ‘yurttaş gazeteciliği’ bunlardan biri. Mobil telefon sahibi olan kişileri potansiyel muhabire dönüştüren bu gelişme, haberlerin anlık olarak paylaşılmasını ve ilgili-ilgisiz herkesin paylaşılan içeriklere erişmesini mümkün hale getirdi. Bu meselenin bir yönü, diğer yönünde ise gerçek-dışı haberlerin servis edilmesi, dolaşıma sokulması ve doxa imalathanesi olarak sosyal medyanın kullanılması bulunuyor.
Sosyal medyanın sivil toplumun gelişmesi açısından kritik bir rolü var. Sadece sivil toplum hareketlerinin mesajlarını iletmeleri ya da örgütlenmeyi ve haberleşmeyi sağladığı için değil, devlet karşısında toplumun üyelerinin ve grupların kendi çıkarlarını dile getirebilmeleri ve kamuoyu oluşturabilmeleri için sosyal medya neredeyse tek iletişim yolu olduğu için önemli. Bu nedenle sosyal medya meselesi de dönüp dolaşıp yine devlet ve demokrasi tartışmasının bir konusuna dönüşüyor. Özellikle konu sivil toplum ve sivil toplum hareketleri olduğunda, medyanın devlet ve demokrasiyle ilişkisi sivil toplum teorisinin bir başlığı olarak değerlendirilmelidir.
Bir dönem sıklıkla dile getirilen tartışmalardan biri sosyal medyanın sosyal hareketlere neden olup olmadığıydı. Bu tartışma, sosyal medyanın kendisine bir öz atfeden ve sosyal hareketlerin oluşumunu iletişim kolaylığına indirgeyen bir dizi polemikten sonra gündemden düştü. Sosyal medyanın sosyal ağlar oluşturması ve bu ağlar üzerinden bir sivil toplum hareketi haline dönüşmesinin mümkün olmadığını, sivil toplum hareketlerinin kurucu momentinin demokrasi olduğunu anlamak içinse Türkiye’deki sosyo-politik dönüşümün gerçekleşmesi gerekti. Bugün sosyal medya üzerinden dile getirilen tepkilerin bir sosyal harekete dönüşmemesinde bu dönüşümün önemli bir rolü var.
Sivil toplum örgütleri için sosyal medyanın önemli olması, örgütlenme ve haberleşme maliyetlerini önemli ölçüde azaltmasıyla birlikte güncel gelişmelere eşzamanlı reaksiyon verilebilmesiyle bir arada düşünülebilir. Ancak bu reaksiyonların her zaman kamuoyu oluşturamadığı, kamuoyu oluşturduğu zamanlarda ise istenen sonuçları alamadığı da, yine Türkiye özelinde izlendiğinde, biliniyor. Bu tespitte bir haklılık payı varsa, sosyal medyanın sivil toplum hareketleri için öneminin yeniden belirlenmesi gerekir.
Sosyal medya ve sivil toplum ilişkisinden demokrasi tartışmasına uzanan yol, medyaya atfedilen gücün içerisinden geçiyor. Geleneksel ya da yeni medyanın kendi başlarına politik etkilerinin sınırlı olduğu, belirli sosyal dinamiklere bağlı olarak harekete geçtikleri ve etkilerinin hızla yön değiştirebileceği birçok örnekle gösterilebilir. Onları etkili yapan şey, gerçekten bağımsız olduklarında arkalarında duran ve devlet karşısında kendi özerkliklerinin sınırlarını çizmeyi başaran sivil toplumun var olup olmasıyla ilgilidir. Gerçek anlamda bir sivil toplumun var olmadığı, sivil toplum hareketlerinin özgürlük ve demokrasi taleplerini ve mücadelesini gözetmediği toplumlarda sosyal medyanın etkisinin dar grup çevreleriyle sınırlı kalması kaçınılmazdır.
Bu nedenle yeni medya mevkilerinin, toplumların gündelik yaşamını değiştirmesi, bu değişimin nedeninin yeni medya olduğu anlamına gelmez. Bir belediyenin nüktedan ve mizahi bir dille içerik üretmesi, yerel yönetimlerin demokratikleştiği anlamına gelmediği gibi siyasal dönüşüm, adalet, refah taleplerini içeren içerikler de tek başlarına sosyal ve siyasal değişim sağlamaz. Sivil toplumun siyasal alanın bileşeni olduğu toplumlarda bu tür içerikler bir etki üretebiliyorsa bunun nedeni, yeni medyanın varlığı değil, sivil toplum örgütlerinin ve hareketlerinin varlığıdır. Yine de iletişimin, haberleşmenin, platformlar inşa etmenin otoriter rejimlerde nefes boşlukları yarattığı, yalnızlık hissini azalttığı, kimi zaman tepki vermeyi mümkün hale getirdiğini kabul etmek gerekir. Ancak bunları “sosyal medyanın gücü” başlığı altına sıkıştırıp bu mecraya kendinde bir güç atfetmek yanıltıcıdır. Sosyal medyanın gerçekten güçlü olmasının yolu sivil toplumun güçlü olmasından geçiyor. Güçlü, bağımsız ve sivil bir toplumun, elbette medyası da kendisi gibi olur.
Bizi Takip Edin