Hayvan Özgürlüğü Mücadelesinde Sanatın Gücü
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Didim Vegan Festivali’nde sanat etkinlikleri kapsamında bir sergi açıldı. Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu’nun organize ettiği sergide topluluk sanatın gücünü kullanarak insanların hayvanlarla olan ilişkisini yeniden değerlendirmesini amaçlıyor.
Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu kurucusu Zülal Kalkandelen serginin hazırlanışına ve amacına ilişkin şunları söyledi:
“Biz bir yıl önce böyle bir etkinlik dizisi başlatmaya karar verdik. Çünkü veganizm ve hayvan özgürlüğü mesajlarını sanatla çok etkin bir şekilde verebileceğimizi düşündük. Ulaşamadığımız bazı kesimlere belki bu yolla ulaşabiliriz. Üniversite öğrencisi ve fotoğraf sanatçısı Refik Bıçkıcı ile yolumuz kesişti. O balıklar üzerine bir sergi yapmıştı. İnsanlar genelde diğer hayvanlarla bir şekilde empati kurabiliyor ama balıklarda bu daha sıkıntılı. Onlarında bir canlı olduğunu insanlar düşünmüyor bile. O empatiyi kurmak üzere ona odaklandık. Biz de sergiyi desteklemek istedik. Bu konuya odaklanan vegan sanatçılar arıyorduk. Özlem Gök ve Müge Akçakoca da dahil oldu, bu konuya odaklanmışlardı. Melisa Kılıç zaten başından beri Didim Vegan Festivali’nde bireysel olarak eserlerini getiriyor. Düzenleme komitesi de sergi fikrini heyecanla karşıladı. Sergi de çok güzel oldu, birçok insan geldi, sorularını sordu, söyleşme olanağı doğdu. Bence bir fark yarattı. Bundan sonra da bu konuya odaklanan sanatçıların desteklenmesi için umarım gelenek olarak devam eder. Çünkü sanatın gücü bazen kelimelerden, her şeyden daha fazla oluyor.”
“Hayvanları Sınıflandırmanın Şizofrenik Yönüne Vurgu
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Dr. Öğretim üyesi Müge Akçakoca “Hiçbir Şey” adlı sergisinde J. L. Borges’in hayvanları “Beraber televizyon izlediklerimiz, yediklerimiz ve korktuklarımız” olarak 3 sınıfa ayırmasından esinlenerek insanların hayvanlara karşı şizofrenik tavrını eleştiriyor:
“Borges üçe ayırırken insanların hayvanlara bakışını vurgulayarak bunu yapıyor. Birlikte televizyon izlediklerimizin içinde pet hayvanları, evde baktıklarımız kedi, köpek, kuş gibi hayvanlar var. Bunlar çok sevimli duruyor. Hepimizin tanıdığı, bildiği durumlar.
Yediklerimize geçtiğimizde bezin üzerine yaptığım baskı gördüğünüz gibi sığmıyor. Daha fazla yenen hayvan var ama en çok burası yer kaplıyor. Yeme aşamasında canlı hayvanların sömürülürken hangi malzemelerle öldürüldüğü veya süt sağıldığı gibi aletleri ahşap üzerine çizdim. Bu malzemelerin ne işe yaradığı vegan olmayan insanlar için önemli, öğrendiklerinde onlar için çarpıcı ve şaşırtıcı oluyor. Korktuklarımızda ise daha çok vahşi doğaya ait olan, bir taraftan da fantastik ögeler de kullanılan hayvanlar var. Korktuklarımıza haliyle yaklaşamıyor buna bağlı olarak da malzeme üretemiyoruz. Vahşi oldukları için bizimle yaşamıyorlar, onlar için de ahşap kısımlara var olan doğalarını; denizi, gökyüzünü ve yeryüzünü çizdim. Hayvanları bu şekilde sınıflandırmanın ne denli şizofrenik olduğunu gösterebilmek için bu üçlü sınıflamayı seçtim.”
Çalışmanızda kullandığınız malzeme nedir?
Tokat’ın yazmaları meşhur. Bunlar üzerine yapılan baskılar çok orada. Yerel bir öge olarak bu baskıları kullanmak istedim, ayrıca bunlar çok doğal bir malzeme olduğu için de önemli. Kenarlarında yöresel baskılar var. İç kısımları da ben kalemle boyadım. Ahşapları da yine doğal malzeme olduğu için tercih ettim.
Sizin veganlığa geçiş süreciniz nasıl oldu?
9 Yıldır veganım, bir kedimi kaybettim. Öncesinde de sorgulamaya başlamıştım. Evde hayvan beslemeye başladığınız zaman bir yandan bazılarını sevip diğer yandan başka hayvanları yemek adaletsiz ve etik değil diye düşünmeye başlıyorsunuz zaten. Bu nedenle ahlaki gerekçelerle vegan oldum.
Gülümseyen Avcı Fotoğraflarına Gönderme
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Dr. Öğretim üyesi Özlem Gök “Türcü Natürmort” adlı sergisinde internet ortamında bulduğu gerçek av fotoğraflarından yola çıkarak hazırladığı sulu boya çalışmasıyla sergide yer aldı. Gök, eserlerinde avlanan hayvanların olduğu kısımları beyaz bir boşlukta bırakarak şiddeti uygulayanı ön planda tutmak istediğini vurguluyor. Özlem Gök çalışmasıyla ilgili şunları aktardı:
“Av fotoğraflarının çoğunda da gördüğümüz üzere erkek olma sürecinde şiddetin dayatılmasıyla ilgili hayvan öldürülmesinin kullanılması, bunun tecrübe edilmesi üzerinde durdum. Çocuğun suratına baktığımızda o çekingenliği, şiddete alışık olmayan tarafı görebiliyorsunuz. Kuğu avı örneğinde de yine yetişkin erkek gülerken çocuk son derece tedirgin bir şekilde ölü hayvanı tutuyor. Ama yine de sadece erkeklerin tekelinde olan bir durum değil. Kadın ve erkek avcıların yan yana olduğu bu türcü av fotoğraflarında da gördüğümüz gibi düşünsel anlamda hayvan ölümüyle ilgili bir haz duyabiliyorlar. Öldürdükten sonra fotoğraf da çektirip bir prestijmiş gibi gösterebiliyor. Bunlar 17. yüzyıldaki avcılık natürmortlarına kadar dayanıyor. O dönemlerde aristokrasinin elinde bulundurduğu bir haktı, mesela kuğu avına çıkmak herkese verilen bir hak değil. Burjuvazinin bu dönemde bulduğu bir çare olarak karşımıza çıkıyor ölü hayvan natürmortları. Gerçeğine sahip olamayan burjuvazi toplumsal statüsünü yükseltmek için ölü hayvanların yağlı boya tablolarını satın alıyor. İnsanla insan olmayan hayvan arasında bu tür bir türcü bakışa dayanan iktidar savaşı söz konusu oluyor. Bugün 21. yüzyılda sorgulanmadan devam etmesi sorun. Özellikle gülerken çekilmiş fotoğraflardan seçtim. Çünkü gülmenin aslında delilikle eş bir anlamı da var.”
Eserlerinizin hayvan kısımları beyaz boşluk olarak görünüyor, neden?
Avlanan hayvanların olduğu tarafları boşlukta bırakarak, hayvanı geri çekerek sadece insanlarla yüzleşmenizi sağlıyorum. Böylelikle insanların yüzlerindeki aptalca sırıtmayla karşılaşıyorsunuz. Ölü hayvanı seyretme hazzını da sizin elinizden almış oluyorum. Çünkü bu haz 17. yüzyıldan beri var. Mağdurun ifşasından yana değilim. Tıpkı kadın cinayetlerindeki gibi. Ana akım medya sürekli bıçaklanmış, şiddete uğramış mağdur kadını gösteriyor, yapan kişi teşhir edilmiyor. Eserlerimde bundan sakındım.
“Balıklar Diğer Hayvanlardan Daha Çok Ötekileştiriliyor”
Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar mezunu olan ve fotoğrafçılıkla uğraşan Ahmet Refik Bıçkıcı sergide “Diseksiyon” adlı çalışmasıyla yer aldı. Sergiyi hazırlarken babasının hobi olarak balıkçılıkla uğraşmasının da etkisi olduğunu belirten sanatçı şunları söyledi:
“Benim çalışmamın adı Diseksiyon. Bilimsel olarak hayvanların içinin açılıp incelenmesidir Diseksiyon. Ben de fotoğraflarım travmatik bir görüntüye sahip olduğu için ben de gelen izleyicilere bir nevi diseksiyon yaptırmak istedim. Çalışmamda özellikle balıkları seçtim. Çünkü balıkların diğer hayvanlardan daha çok ötekileştirildiğini düşünüyorum. Çok küçükler, ses çıkaramıyorlar, çok fazlalar, veganlıkta da sık sorulan soru “Balık da mı yemiyorsun?” gibi ötekileştirme söz konusu. Babam balıkçı, çalışmamda onun etkisi de oldu. Çocukluğumdan beri hobi olarak balıkçılık yapan biri. Onunla bu konuda anlaşamıyoruz. Küçükken ben de babamla giderdim. Balık katletmişliğim vardı.
Çalışmanızı hazırlama sürecinden bahseder misiniz?
Ben Şileliyim, orda balıkçılarla görüşerek belgesel çekeceğim diye anlaştım, haberleri olmadan balıkları çektim tabi, diğer türlü izin vermezlerdi. Sabah 6’de onlarla çıktım, akşam 8’e kadar denizde balıkların nasıl katledildiğini belgeledim. Ancak onlar benim bir balıkçılıkla ilgili bir belgesel hazırladığımı sanıyorlardı.
Sergide “Lost Ghost” adlı çalışmasıyla yer alan Melisa Kılıç fotoğraf üzerine yağlı boya ile hazırladığı eserlerinde günlük faaliyetlerimiz ardında saklı olan hayvan kullanımını vurguluyor. Kılıç, bir arkadaşını belli bir zaman diliminde fotoğraflayarak uyumak, kahvaltı yapmak ve diş fırçalamak gibi gündelik faaliyetleri tıpkı bir reklam gibi renklendirerek algımızın ne kadar değişken olduğunu ve bu faaliyetlerin ardında saklı olan hayvan kullanımına dikkat çekiyor. Yün kıyafetler, hayvan deneyi yapan kozmetik ve temizlik ürünleri gibi hayvanı metalaştırıp zulmeden bütün oluşumlara eserlerinde dikkat çekiyor.
Ne zaman vegan oldunuz, nasıl karar verdiniz?
3 yıl boyunca vejetaryendim, bir gün bir arkadaşım The Earthlings belgeselini izlememi tavsiye etti. Bu belgeseli izlediğim an vegan olma kararı aldım ve 2017 den beri etik veganım. Ailem ve arkadaşlarım en başta vegan oluşuma çok tepki gösterdi fakat zamanla içlerinde vegan ve vejetaryen olanlar oldu.
Sergiyi nasıl buldunuz?
Ben Didim vegfestte 2017 yılından beri çalışmalarımı sergiliyordum aslında ama bu sene 3 vegan sanatçı arkadaşımla bunu yapma fırsatım oldu ve ortaya farklı disiplinlerde son derece keyifli bir sergi çıkardık.
Festivalin ilk günü açılan sergi festival boyunca devam etti.
Bizi Takip Edin