Şehirlerde Kolay ve Kapsayıcı Ulaşım İçin ‘Yol’ Var mı?

Yerel seçimler yaklaşırken kent yaşamının en büyük sorunlarından biri olan şehir içi ulaşım başlığı öncelik sıralamasındaki yerini terk etmiyor. Metropollerde ulaşımın çileye dönüşmesi bir yana, konunun bir de bedensel engellilere bakan yönü var. Sivil toplumun sahadaki temsilcilerine ‘Şehirde A noktasından B noktasına ulaşmak kim için, ne kadar olası; kapsayıcı ulaşım konusunda belediyeler hangi noktada?’ diye sorduk…  

Yaya Derneği’nden Tanzer Kantık, yaya ve engellilerin haklarını korumak için kurulmuş bir oluşum olduklarını belirterek, şehir içi ulaşımdaki en büyük problemin çerçevesini şöyle çiziyor: ‘’Türkiye’de otomobile dayalı kent planlaması var ve bunun kendisi büyük problem. Hiçbirimiz özel araca karşı değiliz ama otomobiller insanların yaşayacakları alanı etkiler hale geldiğinde; yürüme alanlarını, sosyalleşme alanlarını etkilemeye başladığında sıkıntı başlar. Türkiye’de şu anda olan bu. Yol yaparak ulaşım sorununu çözebileceğini düşünen siyasi partilerimiz var. Trafik sıkıştı mı yol yapıyor! Halbuki yol yaparak ulaşım sorununu çözen bir şehir dünyada yok. Yol yapmak aynı zamanda trafik kışkırtmasını ortaya çıkarıyor. Siz bir yolu genişlettiğinizde evinden işine metroyla ya da tramvayla giden insana aslında şunu demiş oluyorsunuz: ‘Yolu genişlettim sen de arabanla gel!’’’ Kantık, yaşadığı şehir olan İzmir’deki durumu ise ‘’İzmir İstanbullaşma tehlikesi altında!’’ diye özetliyor. İzmir’in son beş yıldır gayrimenkul ve nüfus baskısı altına girmeye başladığını hatırlatan Kantık, ‘’İzmir, özellikle İstanbul’dan çok göç almaya başladı. Nüfus-konut sayısı artıkça ulaşım sorunu da artmaya başladı. Halihazırda çok da fena olmayan orta ölçekli bir raylı sisteme sahip İzmir. Ama körfez şehri olduğu için, bir çanağın etrafındaki güzergahta ulaşımımızı sağlıyoruz. Buna karşın deniz ulaşımı etkin değil. Böyle olunca da acaba köprü mü yapalım, tünel mi yapalım gibi İzmir’in doğasını da tehdit eden öneriler gündeme geliyor. Raylı sistem, toplu taşıma geliştirilmezse 3-4 yıla İstanbullulaşma tehlikesi altında İzmir.’’

“Yol Yaparak Ulaşım Sorunu Çözülmez”

Tanzer Kantık, önceliklerinin ‘yayaların ve engellilerin şehir hayatında zorlanmadan, engellerle karşılaşmadan var olabilmesi’ olduğunun altını çizerek yaya yollarının nitelik olarak da iyileşmesi gerektiğini vurguluyor: ‘’Dezavantajlı olarak ifade ettiğimiz gruplar; engelliler, çocuklar, yaşlılar ve maalesef kadınlar. İzmir’de belli noktalar vardır, o noktalar arasında yürüyemezsiniz çünkü iki nokta arasında viyadükler, karayolları vs. var. Yaya olarak girilmesi neredeyse sakıncalı bölgelerdir. Mesela ben Bornova’dan Alsancak’a yürüyerek gelemem ya da Alsancak’tan Buca’ya yürüyeyim deseniz onu da yapamazsınız’’ diyen Kantık, ‘Siz belediye başkanı olsaydınız ne yapardınız?’ sorusuna da bu doğrultuda cevap veriyor: ‘’İnsanların yaya olarak ya da bisikletli olarak kentte yaşayabileceği bir kent hedefim olurdu. Ama fiziki koşulları çok uygun hale getirseniz de bazı şeyleri değiştiremeyebilirsiniz. Çünkü bu aynı zamanda kişisel ve toplumsal bilinçle alakalı. Bilincin gelişmesi için de bir şeyler yapmak isterdim.’’

Kantık’a göre ideal bir belediyecilik anlayışına kavuşmak için otomobil odaklı ulaşım anlayışını terk etmek şart. ‘’Sol ve sağ olarak konumlandırılan güncel partilerin çevreye, ulaşıma, yaya bakışında bir farklılık görmüyoruz’’ diyen Kantık, ‘’Sağ da olsa sol da olsa geldiğinde yol yapıyor’’ diye ekliyor. Yaklaşan yerel seçimler için adayların vaatlerini değerlendiren Kantık, sadece adayların vaat sunmasının değil, seçmenin taleplerinin de belirleyici olduğunu anımsatıyor: ‘’Bugüne kadar ‘Kente dört meydan kazandıracağım, bazı yolları yayalaştıracağım’ gibi bir talep duymadım adaylardan. Böyle bir vaat göremezsiniz çünkü bunun toplumsal karşılığının olmadığını düşünür adaylar, partiler… Ve bu nispeten de doğrudur. Ancak bu geliştirilebilir, toplumsal olarak kazanılabilir bir bilinçtir.’’

“Belediyeler Engellilere Hizmet İçin Ayağına Gelmelerini Bekliyor” 

Türkiye’de yolların otomobil odaklı tasarlandığını savunanlardan biri de Eşpedal Derneği’nden Gündüz Altıok. Eşpedal Derneği olarak görme engellilerle birlikte İzmir’de tandem bisiklet turları düzenlediklerini kaydeden Altıok, yerel yönetimlerin ulaşım alanındaki yaklaşımını engelliler açısından şöyle değerlendiriyor: ‘’Belediyelerimizin perspektifi ‘Buradan nasıl daha fazla araç geçirebilirim’ şeklinde oluyor. Yayayı, bisikletliyi, engelliyi temel alan bir yaklaşım değil elbette bu. Sürekli kaldırımlardan çalınıyor… Görme engelliler için sarı çizgiler olması gerekiyor ve görme engelli birinin hiç takılmadan bu kaldırımları kullanabilmesi gerekiyor. Ancak kaldırımlar daracık ve engelsiz biri için bile yürümesi kullanımı sıkıntılı alanlar. Diğer yandan esnaflar da bu konuda çok duyarsızlar, kaldırımdan çalıyorlar…’’

Altıok’a göre Türkiye’de engellilerin belediyelerin hizmetlerinden faydalanma oranı da oldukça düşük: ‘’Nüfus sayımlarında Türkiye’deki engelli sayısı ortaya çıkıyor. Bu sayıyla belediyelerin hizmetlerinden faydalananların sayısı arasında kesinlikle uçurum var. Engeli olup da belediyeye gitmeyen, hizmetlerden faydalanmayan ciddi bir kitle var. Çünkü engelli birey bunu gerçekleştirdiğinde artık ifşa olmuş hissediyor kendini. Diğer yandan pek çok engelli aslında bu hizmetlerden, haklarından haberdar da değil. Engelliler belediyeye ulaştıklarında, belediyeden bir şey talep ettiklerinde hizmetlerden faydalanabiliyorlar. Ben belediyelerin engellilerle ilgili hizmetlerini yeterli bulmuyorum, engellilere ulaştıklarını düşünmüyorum.’’

“Bisiklet Ulaşım Aracıdır”

Altıok, belediyelerin bisiklete bakışının sorunlu olduğunu da hatırlatıyor. Sahillerde yapılan bisiklet yollarının da bunun göstergesi olduğunu savunan Altıok, ‘’Sahilde bisiklet yolu yapıyor çünkü ona göre bisiklet sahilde sürülecek bir hobi aracı sadece… Oysa kentteki araçları azaltmak için de bisiklete kent içinde alan açmak, onu bir ulaşım aracı olarak görmek çok önemli. Ancak böylece yayaların, engellilerin de kent içinde hareket kabiliyeti arttırılabilir’’ diyor ve ekliyor: ‘’En büyük sorun kentlerimizin çok fazla otomobil odaklı organize olmuş olmasıdır. Belediye tarafından da yapılanlar bu açıdan çok göstermelik. Web sayfasına girdiğinizde engelliler için ne kadar sarı çizgi yol yaptığını km bazında veriyor. Ama bunun kaç km olduğunun bir anlamı yok. Önemli olan ne kadar etkin olduğu, ne kadar kullanışlı olduğu… Şehir içinde dolaştığınızda bu yolların hep kesintili olduğunu görürsünüz… Yani erişebilirlik sağlamıyor kesinlikle…’’

Altıok’a göre bir diğer sorun, kamusal alanların da engellilere uygun dizayn edilmiyor olması. ‘’Toplu taşımaların engellilere uygun olması, başka birinin yardımı gerekmeksizin bunları kullanabiliyor olmaları; otobüslerde, metrolarda sesli anonsun olması çok önemlidir. Diğer yandan aynı şekilde kamu binalarının da engellilerin hareket kabiliyetini desteklemediğini, bu alanların organizasyonlarının da sıkıntılı olduğunu düşünüyorum.  Bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Görece Ankara ve İstanbul daha iyi durumda gördüğüm kadarıyla…’’ diyen Altıok, İzmir’de de son yıllarda toplu taşıma anlamında iyi hamleler yapıldığını vurguluyor: ‘’Son yıllarda İzmir’de iyi şeyler yapıldı; raylı sistemler artırıldı, toplu taşıma yatırımları artırıldı… Bunlar değerli.. Ama bisiklet yolları da artırılmalı mutlaka.’’

Yerel Yönetim-STK İlişkisi

Altıok, belediyelerle STK’ların sorunların çözümünde işbirliği yapmasının mümkün olduğuna dair Bornova Belediyesi’ni örnek veriyor. ‘’Bornova Belediyesi STK’larla iletişim için kendi bünyesinde bir birim açmış ve bunun için bir eleman çalıştırıyor. Sırf STK’la nasıl işbirliği sağlanabilir diye böyle bir birimin oluşturulması benim çok hoşuma gitmişti.’’ diyen Altıok, Türkiye’de sivil toplumun durumuna da değiniyor: ‘’Türkiye’deki STK’ların yüzde yetmişi-sekseni lokal dayanışma derneklerinden ve cami yaşatma derneklerinden oluşmaktadır. Bu gerçekten çok vahim bir istatistik. Bizimki gibi eksiklerin çok olduğu bir ülkede pek çok alanda sivil insiyatife ihtiyaç duyuluyor ama maalesef sonuç bu…’’

Engellilerin sorunlarıyla ilgili çalışmalar yürüten bir başka sivil toplum kuruluşu olan Engelsiz Hayat Derneği’nden Adem Kuyumcu, yerel yönetimlerden engellilere yönelik pratik çözümler istediklerini vurguluyor. ‘’Yerel yönetimlerin engelli öğrencilerin okula gidip gelmek için servis ihtiyaçlarını karşılamalarını istiyoruz. Maalesef Milli Eğitim bu konuda çok yetersiz kalıyor. Yine engellilerin daha çok spor yapabilmesi için, sanat hayatına katılabilmeleri için destekleyici kurslar veya merkezleri arttırmaları gerekiyor. Aslında temel sorun erişilebilirlik. Erişilebilirlik herkese lazım. Bebekli gezen bir anne yaya yolunda yürüyor, önünde bir ara var. Puseti birdenbire, gayri ihtiyari çeviriyor taşıt yoluna doğru. Bir taşıtın çarpması sonucu bebeğin ölümüne sebep oluyor. Onun için önce erişilebilirlik’’ diyen konuşuyor.

Kuyumcu, ‘Siz yönetimde olsaydınız ne yapardınız’ sorusuna şöyle cevap veriyor: ‘’İstanbul’da yaşayan bütün engellilerle ilgili bir veri tabanı oluştururum. Hangi engelli, hangi engel sınıfındaki kişi nerede yaşıyor ve neye ihtiyaçları var. Çünkü engelli sayısı düşmüyor, düşmeyecek de. Maalesef Türkiye’de depremlerden, bina çökmelerinden ve trafik kazalarından sonra sadece ölenler sayılıyor. O kazalardan yaralı kurtulup hayatını engelli olarak sürdürecekleri kimse saymıyor. Onlar istatistiğe bile girmiyor çoğunlukla. Her ilçede engelli bireyler için gündüz bakım merkezi olmalı. Zira engelli ailelerinde genelde baba terk eder ve anne tek başına mücadele eder. Anneyi özgürleştirmek için, üretken hale getirmek için bütün ilçe belediyelerinin engelliler için gündüzlü bakım merkezi, aktivite merkezi oluşturması lazım. Ayrıca hasta olan annelerin tedavi süresince engelli evlatlarını bırakabilecekleri merkezlere ihtiyaç var.’’ diyen Kuyumcu bir noktayı daha sözlerine ilave ediyor: ’’Bu devirde hâlâ ‘görüntü kirliliği’ diye engellileri almayan plajlar var. Her denize, her havuza engellilerin de girebilmesini sağlamalıyız.’’

Deniz Ulaşımı Artırılmalı

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği YK Başkanı Emrah Kurum da, İstanbul’un en temel sorununun ulaşım olduğunu vurguluyor. Ulaşım sıkıntılarının gündelik hayatın her alanına etki ettiğini belirten Kurum, “Mobilize hayatlar yaşadığımız için Pendik’te yaşarken Taksim’de işimiz olabiliyor. O yüzden ulaşım sorunu büyük ölçekli bir sorun” diye belirtiyor. Dernek olarak yerel yönetimlerin projelerini oluştururken sivil topluma başvurarak oradaki tecrübelerden faydalanmasını savunduklarını belirten Kurum, “Mesela WRI sürdürülebilir ulaşım üzerine çalışıyor. Hatta metrobüs de onların Türkiye’ye getirdiği projelerden biriydi. İstanbul özelinde düşünürsek deniz ulaşımının yaygınlaştırılmasına ihtiyaç var. Ulaşıma dair konuşulan uygulamalarda şehrin coğrafyasını da göz önünde bulundurmak gerekiyor.” uyarısında bulunuyor.

Otopark Sorunu Vurgusu…

Hazar Derneği’nden Ayla Kerimoğlu ise ulaşımın diğer bir alt başlığı olan otopark sorununa işaret ediyor.  “İstanbul’un kalabalıklığının bir sonucu olarak çözülemeyen trafik sorunu ve beraberinde getirdiği otopark sorunumuz var.” Cumhuriyet tarihi boyunca görmediğimiz kadar toplu ulaşım ağı yapıldı. Ama bunlarla bağlantı yolu yapılmadığı ve otoparkla birleştirilmediği sürece trafik sorunu asla çözülemez. Ben Çekmeköy’de oturuyorum. Metroyu kullansam evimden metroya taksiden başka bir ulaşım yok. Arabamla gitsem metronun yakınında otopark yok. Ben de mecbur arabamla gelmek zorundayım ve o trafiği çekiyorum. Umarım bu metro sistemi ile oluşturulan ana artellerde bu sorunların da çözümünü düşünmüşlerdir.

Diyarbakır Bisiklet ve Doğa Sporları Derneği (DİBİDOSK)’dan Önder Özbey, dernek olarak, başlarda sadece bisiklet temelli çalışmalar yaptıklarını, sonraları ekoloji ve sürdürülebilirlik kavramlarını yaşatmaya çalıştıklarını ve etkinlikler düzenlediklerini kaydediyor. Önder, Diyarbakır Belediyesi ile ilişkilerinin 2 yıl öncesine kadar daha katılımcı olduğunu ancak son 2 yıldır izleyici olarak kaldıklarını kaydediyor: ‘’Daha önce, şu an yapılan çalışmaların planlama aşamasında ve ilk etap yapılırken bizzat rol alıp gerekli yerlerde müdahale ettik ve yanlış yapılan yerleri düzeltme şansımız oldu. Örneğin Mahabad bulvarında ilk bisiklet yolu yapılırken özellikle kavşak giriş çıkışlarında problemler vardı, bu çerçevede planlamayı yapan arkadaşlarla beraber yerinde gözlemlerde bulunarak yanlışlıkları düzenleyip daha kullanılır hale getirdik. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde yer alarak daha yaşanabilir bir şehir için önerilerde bulunduk. Ama son iki yıldır ne yerel yönetimden bize doğru neden bizden onlara yönelik herhangi bir talep olmadı. İki yıl önceye kadar hem belediyelerde çalışan bir çok kişi bizzat üyemiz olduğu için hem de ortak etkinlik ve çalışmalarda yer aldığımız için belediyedeki çalışma ve planlamalardan haberimiz oluyordu. Ama bu arkadaşlarımız maalesef ya aynı pozisyonlarda değiller ya da artık çalışmıyorlar.’’

Etiketler