Kartepe Zirvesi’nde Mültecilerle İlgili Bilgi Kirliliğine Tepki
Kocaeli Belediyesi’nin öncülüğünde ‘Göç, Mültecilik ve İnsanlık’ temasıyla Kartepe Zirvesi’nin ikincisi düzenlendi.
Kartepe Zirvesi’nde konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, mültecilerle ilgili dolaşıma sokulan bilgi kirliliğine tepki göstererek, “Yüzyılın bu en korkunç trajedilerinden biriyle ilgili, vicdan ve merhamet yoksunu yorumlarla toplumu bölmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bakın Türkiye’de suça karışma oranı yüzde 2,5’tur. Ülkemizdeki Suriyelilerin, suça karışma oranları ise binde 8’dir ve bu oran 2015’te yüzde 1,4’tü. Yani giderek azalıyor. Sürekli aşağıya iniyor. Sadece bunlar değil, daha öyle iftiralar duyduk ki… Mesela, işlemlerini yapmak üzere ülkelerinden ve konsolosluklardan belge isteyebilmeleri için sadece ankesörlü telefonlarda geçerli telefon kartları dağıtılması projesi gerçekleştirildi. AB fonlarıyla finanse edilen bir projeydi. Bunu ‘Suriyelilerin telefon faturalarını devlet ödüyor.’ yalanıyla gazetelerinde manşetten verdiler. Keza, Kızılaykart ile verilen yardımları ‘Suriyeliler devletten maaş alıyor.’ diye yaydılar. Oysa bu da tamamen AB fonlarıyla yapılan bir projeydi ve kimseye maaş bağlanması gibi bir durum asla söz konusu değildi. “ diye konuştu.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde üniversite, sivil toplum kuruluşu, uluslararası kurum ve kuruluşlardan 22 paydaşın ortaklığında düzenlenen Kartepe Zirvesi, 26-29 Ekim tarihleri arasında yapılacak. Bu yıl 31 ülke, 184 kurumun temsil edildiği zirvenin açılışına, Dışişleri Bakanı ve Zirve 2018 Onursal Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, eski Yunanistan Başbakanı George Papandreou, BM Türkiye Mukim Koordinatörü Irena Vojackova Sollorano, Yunanistan Göç Politikaları Bakanı Dimitris Vitsas, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger, Kocaeli Valisi Hüseyin Aksoy ile öteki ilgililer katıldı. Yurt içinden 62, yurt dışından 31 üniversiteden akademisyenin katılımıyla yapılan zirve, 2 konferans, 2 açılış panel toplantısı, 2 çalıştay, 22 panel, 11 akademik oturum ve etkinliklerden oluşuyor.
The Green Park Kartepe Otel’de düzenlenen zirvenin açılışında konuşan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, yakıcı etkisinin devam etmesi sebebiyle zirveyi göç temasıyla yaptıklarını belirterek, “Alevler üstümüze üstümüze geliyor. Bu yangını söndürme seferberliğine entelektüel katkı sunmak istedik. Bu nedenle göç konusunu seçtik. Gayretimiz Aylan bebeklerin, Rawda Nurların, Ümranların hayatta kalması, insanlık vicdanı ve gücünün kendini göstermesi içindir.” dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da konuşmasında, Türkiye’nin göçü önlemeye değil yönetmeyi seçtiğini belirterek, “Türkiye’nin nüfusu 80 milyon 810 bin kişi. Halen barındırdığımız Suriyeli göçmen sayısı 3 milyon 587 bin 930 kişi. Oysa 500 milyon nüfuslu Avrupa Birliği’ndeki (AB) toplam Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık 700 bin civarında olduğu söyleniyor. 2017 verilerine göre, bunun 518 bin kişisi Almanya’da ve aynı dönem için İstanbul’daki Suriyeli göçmen sayısı 537 bin. Yani sadece İstanbul, Almanya kadar, hatta Avrupa’nın dörtte üçü kadar göçmen ağırlıyor ve Batı’daki mültecilerin hemen hepsi çok büyük bir özenle seçiliyor.” dedi. Türkiye’nin göç ve mülteci politikasının, rastgele belirlenmiş, sadece kapıları açmaktan ibaret bir politika olmadığını vurgulayarak, “Göçü yönetmek sadece kamp kurmak, günde üç öğün yemek çıkarmak değildir. Bu elbette ki önemlidir. Hatta üzülerek görmekteyiz ki bunu bile yapmayan ülkeler var. Oysa göçü yönetmek, bu insanları yaratıcının emaneti kabul etmek, ihtiyaçlarını karşılamak, onların sosyal ve ekonomik hayata uyumunu sağlamak ve onları nihai hedeflerine ulaştırmaktır çünkü her göçün bir son durağı vardır. Onları ulaştırmalısınız. Eğer sizin ülkenizde kalmaya karar vermişlerse de bu işin altyapısını hazırlamalısınız.” diye konuştu.
Suriyelilerle ilgili dolaşıma sokulan bilgi kirliliğine de tepki gösteren Soylu, “Yüzyılın bu en korkunç trajedilerinden biriyle ilgili, vicdan ve merhamet yoksunu yorumlarla toplumu bölmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Farklı düşünenler elbette ki olabilir, bu çok doğaldır ancak bir muhalefet milletvekilinin, bir siyasi sorumsuzun yalanlarla göçten siyasi rant elde etmeye çalışması utanç vericidir. Yazıklar olsun, üzüldüğüm için söylüyorum, vicdanım olduğu için söylüyorum. Bakın Türkiye’de suça karışma oranı yüzde 2,5’tur. Ülkemizdeki Suriyelilerin, suça karışma oranları ise binde 8’dir ve bu oran 2015’te yüzde 1,4’tü. Yani giderek azalıyor. Sürekli aşağıya iniyor. Yine bir rakam daha vereceğim. Bu adam sürekli olarak her Suriyeliyi tacizci, tecavüzcü olarak gösteriyor. Bu yıl 29 bin 743 cinsel içerikli olayın yaşandı. Bunlar içinde Suriyelilerin karıştığı olay sayısı 749’dur. Üstelik bu rakama taciz mağduru Suriyeliler ve kendi aralarındaki olaylar da dahildir. Şimdi, rakamlar bu şekildeyken acaba yalanlarla bu iki toplumu birbirine düşürme gayretinin asıl amacı nedir, buradan nasıl bir siyasi pozisyon umulmaktadır? Bunu anlamak, vicdanlarımıza izah etmek gerçekten mümkün değildir. Sadece bunlar değil, daha öyle iftiralar duyduk ki… Mesela, işlemlerini yapmak üzere ülkelerinden ve konsolosluklardan belge isteyebilmeleri için sadece ankesörlü telefonlarda geçerli telefon kartları dağıtılması projesi gerçekleştirildi. AB fonlarıyla finanse edilen bir projeydi. Bunu ‘Suriyelilerin telefon faturalarını devlet ödüyor.’ yalanıyla gazetelerinde manşetten verdiler. Keza, Kızılaykart ile verilen yardımları ‘Suriyeliler devletten maaş alıyor.’ diye yaydılar. Oysa bu da tamamen AB fonlarıyla yapılan bir projeydi ve kimseye maaş bağlanması gibi bir durum asla söz konusu değildi. Bunun gibi daha birçok iftira ve yalanı piyasaya sürdüler ve maalesef yüzleri kızarmadı, utanmadılar, rahatsız olmadılar.” Şeklinde konuştu.
“Kontrolü Göç İçin İşbirliği Önemli”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da konuşmasında, bölgede ve ötesinde çok ciddi sınamalarla karşı karşıya olduklarını ve bu sınamaların tek başına bir ülkenin ya da herhangi bir uluslararası örgütün çözebileceği düzeyde olmadığını bu nedenle ülkeler arası işbirliğinin önemine dikkat çekti. Çavuşoğlu, göç akınlarının göçmen düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı gibi ırkçı akımların yükselmesini tetiklediğini belirterek, “Bu sorunları nasıl çözeceğiz, göç konusunda birlikte hangi adımları atabilmeliyiz, yerinden edilmiş insanları da yeniden evlerine nasıl göndermeliyiz? Keza bizlere sığınan insanlara karşı hangi politikalarda başarılıyız hangi politikalarda yetersiziz? Tüm bunları çok iyi bir şekilde değerlendirmek zorundayız. Yaklaşık 70 milyon insan değişik sebeplerden dolayı evini terk etti. Bu sorunu tek başımıza çözemiyoruz ama önce sorunu çözebilmek için bu soruna nasıl bakıyoruz, hangi pencereden görüyoruz? Göç konusunu bir güvenlik meselesi olarak mı değerlendirmek lazım yoksa insani açıdan mı bakmak lazım? Güvenlik gerekli ama insani boyuttan bakmasını da öğrenmemiz lazım, ikisinin sentezini çok iyi yapmamız lazım. O zaman belki düzensiz göçle mücadele edebiliriz. Bugün yapmamız gereken esasen düzensiz göçle mücadeledir ama düzensiz göçle mücadele ederken kullandığımız terminolojiye çok dikkat etmemiz lazım. Bizim bakanlık da bakıyorum Avrupa Birliği’nin terminolojisini kapıyor, İngilizce tabiriyle ‘illegal migration’a biz karşıyız, onun yerine irregular migration (düzensiz göç)… Her göçmen suçlu değildir, her göçmen kaçak değildir. İnsan kaçakçıları vardır, kaçak yollardan ülkemize geliyorlar ama bunları suçlu olarak görmek doğru değil ama insan kaçakçılığıyla mücadele yaparken diğer taraftan ihtiyaç olan ‘regular migration’ dediğimiz kontrollü göçü de nasıl başarmamız lazım?” diye konuştu.
Düzenli göçe Avrupa’nın başta olmak üzere dünyanın ihtiyacı olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, “Kontrollü göçü başarabilmemiz için kaynak ülkeler, transit ülkeler ve destinasyon ülkeler arasında iş birliği çok önemlidir ama göçmenin yaşadığı topluma kazandırılması ve entegre edilmesi de çok önemlidir. Entegre olamayan bir göçmeni suçlamak yerine son günlerde sorgulamaya başladığımız gibi ‘Entegrasyon politikalarımız nerede başarısız oldu?’ eğer buna bakarsak ve cevabını ararsak o zaman entegrasyon politikalarında çok daha başarılı oluruz. O zaman o göçmenler de ‘Acaba ben asimile mi ediliyorum?’ sorusunu kendisine sormaz, kendisini güvende hisseder ve daha çabuk entegre olur.” şeklinde konuştu.
Göçmen almak isteyen ülkelerin ‘seçicilik’ yapmasını da eleştiren Çavuşoğlu, “Kontrollü göçü sağlarken seçicilik yaparsak bir kere bu insani değil, doğru bir strateji de değil. Neden o sorular soruluyor? Çünkü belli sayıda göçmen alarak ‘Ben de bir şeyler yapıyorum.’ deyip, 10 bin 20 bin kişi alıyorlar, bir de ödül alıyorlar uluslararası toplumdan. Biz daha öyle bir ödül alamadık. 33 milyar dolar harcadık ve toplamda 4 milyonun üzerinde mülteciye ev sahipliği yapıyoruz ama bunu yaparken kendisine uygun almak istiyor. Örneğin ağırlıkla Hristiyan bir ülkeyse Hristiyan olsun, Müslüman bir ülkeyse Müslüman olsun diyor, Yahudiyse Yahudi olsun diyor, mühendis olsun diyor, doktor olsun diyor… O insanları almak isteyenleri götürün burada mülakat yaptırın ben şundan çok eminim ‘Aç ağzını kaç tane dişin kaldı?’ onu da soracaktır. Bu insani değil. Pazardan mal seçmiyoruz. Eğer kontrollü göçte samimiysek bu tür ayrımcılıklar entegrasyon politikalarınızda da başarısız olmanıza sebep olur ve sizi başka noktalara götürür.” dedi.
“Türkiye Milyonlara Kapısını Açıyor”
Yunanistan Eski Dışişleri Bakanı George Papandreou da konuşmasında mülteciliği deneyimleyen bir ülke olarak empatilerinin büyük olduğunu belirterek, “Türkiye hiçbir ülkenin yapmadığını yapıyor şu an ve milyonlara kapısını açıyor. Bunun kolay olmadığını biliyoruz. Bu muazzam görevi, sorumluluğu omuzlamak kolay değildir. Felaketlerden kaçan insanlara haklarını sunmaya çalışıyorlar. Hepimiz bunu yapmaya çalışıyoruz.” Dedi. Mevcut uluslararası mültecilik sorununun yerel seviyede sınırlı kalamayacağını, çok taraflı ve uluslararası yaklaşımları bir araya getirmek zorunda olunduğunu belirten Papandreou,”Ekonomik ve sosyal sistemlerin kaynakları kurutmadan ekonomik ve sosyal kalkınmaya müsaade edecek şekilde değişmesi gerekiyor. Herkesin sorumluluğu en üst safhadadır, herkes bu çözümün parçasıdır. Ben bu görüşü sonuna kadar destekleyeceğim ve deneyimlerimiz Türkiye-Yunanistan ilişkisinin bu noktada ne kadar önemli olduğunu da gözler önüne sermektedir.” şeklinde konuştu.
Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye Mukim Koordinatörü Irena Vojackova Sollorano da konuşmasında Türkiye’nin 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapmanın mümkün olabileceğini bütün dünyaya gösterdiğini belirterek, “Bu insanlığa olan bir katkıdır ve elbette nihayetinde Türk toplumuna da uzun solukta bu katkı sunacaktır.” dedi. Dünyadaki nüfus artışının hızına da dikket çeken Sollorano, “Ben doğduğum zaman gezegenimizin nüfusu 3 milyardı, bugün ise 7 milyar. 20 sene içerisinde belki de bu sayı 10 milyara çıkacak ve bu göçmenliği de doğrudan etkileyecek. Mültecilerin sayısı da artacak. Hayatlarındaki bir sebep bir etki onları göçe itecek ama burada olacaklar mı olmayacaklar mı buna biz karar vereceğiz çünkü çoğu göçmen insan kaynaklı, insan sebepli felaketlerden buna zorlanıyor. Hatta küresel bağlamdaki mülteci nüfusunun geleceği bizim elimizde olacak.” diye konuştu.
Bizi Takip Edin