MÜLTECİ DOSYASI: İHH

19 Ekim 2015
İHH Açık hapishaneye dönen kamplar uzun vadede insanları içinde tutmaya kadir olamayacaktır STK’lar hem yardımlar, hem savunuculuk, hem de barış arayışları konusunda gerekli duyarlılığı göstermedi Sorun sığınma krizinin sebebi olan savaşlar durdurularak çözülebilir 1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl özetleyebilirsiniz? Türkiye bu sorunun altından kalkabildi mi? Baş gösteren sorunların (Barınma, sağlık, […]

İHH

  • Açık hapishaneye dönen kamplar uzun vadede insanları içinde tutmaya kadir olamayacaktır

  • STK’lar hem yardımlar, hem savunuculuk, hem de barış arayışları konusunda gerekli duyarlılığı göstermedi

  • Sorun sığınma krizinin sebebi olan savaşlar durdurularak çözülebilir

1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl özetleyebilirsiniz? Türkiye bu sorunun altından kalkabildi mi? Baş gösteren sorunların (Barınma, sağlık, eğitim, erken yaşta evlilik, fuhuş, ucuz işgücü, dil sorunları vb.) ne kadarı, nasıl aşılabildi? Uzun vadeli, kapsamlı planlar yapılabildi mi?

Suriye halkının, başta komşu ülkeler olmak üzere, dünyanın birçok ülkesine, büyük dramlara yol açan yolculukları aslında bir sebep değil sonuçtur. Sebep ise ülkelerinde a. can güvenliğinin kalmaması ve b. ihtiyaç duyduklarğ maişetten mahrum kalmalarıdır.

Sığınmacıların yolculukları daha büyük tehlikeden daha az olanını tercih etmelerinden müteşekkildir. Bu durum sadece Suriye halkı için değil, Arap Baharı’yla, özgürlük mücadelesi veren bütün bölge halklarının maruz kaldıkları şiddet, darbe ve baskılar sonucu üretilen göç hareketleridir. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra şahit olduğumuz en büyük göç hareketleri bugünlerde yaşanmaktadır.

Göç hareketinin birinci amacı olan can güvenliği komsu ülkelerde sağlanırken, ikinci amacı olan maişet ve müstakbel hedefleri için Avrupa ve Amerika’nın gelişmiş ülkeleri hedef olmuştur. Batıdaki mezkur ülkelerde mültecilik ve göçmenlik idarelerinin olması, ekonomik olarak gelişmiş olması, adaptasyon sistemlerinin olması mültecileri cezbeden ana faktörler olmuştur.

 

Türkiye için durum farklılık arz etmektedir. Türkiye resmi olarak göç kabul etmeyen, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ile yaptığı anlaşmada ülkesine gelecek mülteci akımları için coğrafi sınırlama getirmiş ve sadece batıdan gelen mültecileri kabul edeceğini belirtmiştir. Bu sınırlama devam ettiği için Türkiye’ye Ortadoğu, Asya, Afrika ve Kafkasya’dan gelen mülteciler için “misafir” ismi verilmiştir. Daha yeni yeni göç idaresi kurulmakta ve güçlendirilmektedir.

Resmi bir statüsü olmamasına rağmen Türkiye açık kapı politikası uygulamaktadır. Savaş ve krizlerden kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli, Iraklı, Mısırlı ve diğer ülkelerden gelen insanlar kamplarda ve hemen hemen bütün şehirlerde hayatlarını idame ettirmektedirler.

Sayıları milyonlara ulaşan mülteciler ülkemizin siyasetini, ekonomisini, güvenliğini, içtimai hayatını yakından ilgilendirir olmuştur.

Siyasi partilerin çoğunun meseleye etnik veya mezhepsel yaklaşması, sığınmacı olayını bir iç politika malzemesi yapmıştır. Seçimlerin yenilenmesine kadar giden süreçte ülkemizdeki mültecilerin rolünün olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ekonomik olarak devletin gerek kamplarda ve gerekse kamp dışında mültecilere sunduğu sağlık, gıda, barınma, eğitim ve diğer masraflar 7 milyar doları geçmistir. Bunlar daha fazla ülkemizin milli gelirlerinden karşılanmış olup çok az miktarda dış yardım alınmıştır.

Suriye’den gelen ve ülkemizde üretime katkı sağlayacak insanlar kendilerine oturum verilmemesi ve çalışma izni alamamaları sebebiyle başka ülkelere giden beyin göçü olmuşlardır.

Savaşın ne zaman biteceği belli olmayan ve ülkelerine gidip gidemeyecekleri müphem olan bunca insan için halen kalıcı çözümlerin üretildiğini söylemek mümkün değildir. Açık hapishaneye dönen kamplar çok kısa bir süre için belki bir çözümdü ama uzun vadede hiçbir kamp insanları içinde tutmaya kadir olamayacaktır.

İnsanların yegane ihtiyacı barınma ve yeme-içme değildir. Sosyal hayattan izole edilmiş bir hayata mecbur bırakılan insanların diğer ihtiyaçlarını karşılayacakları ve daha özgür yaşayacakları ülkelere akın etmeleri doğal bir sonuçtur. Suriyeli milyonların ülkemizde ciddi manada bir güvenlik riski oluşturduğunu, en azından bugün itibariyle söylemek doğru değildir. Çok az sayıda kişisel vakalar bile Türkiye ortalamasının çok altındadır.

Sosyal ve kültürel açıdan yüzde yüz uyumdan bahsetmek mümkün değildir ama çok büyük kırılmalar da yaşanmamıştır. Suriyeli mültecilerden ucuz işçilik veya karşılıksız hizmet olarak istifade edenlerin hak ettiği müeyyideleri aldığını söylemek maalesef mümkün olmamıştır. Denize düşen köpüğe sarılmıştır. Kariyer sahibi insanlar bile ekmek parasına çalışmaya razı olmuşlardır. Maişet için belki bütün aile efradı çalışmak zorunda kalmıştır, hatta çocukları dilenmiştir ama hırsızlık yapmamışlardır

Göçmen kız ve dul kadınlardan bazılarının hem kendi ihtiyaçları ve hem de akrabalarının ihtiyaçlarını gidermek için Türkiye’de evlilik yaptığı doğrudur. Onların mağduriyetini suistimal eden vakaların yaşandığı da bir gerçektir. Ama bunu umumileştirmek ve bütün mültecilere bu gözle bakmak da doğru değildir.

2. Kurumunuz ne tür çalışmalar yaptı, şu an neler yapmakta?

1992 yılında yardım çalışmalarına başlayan İHH, Türkiye’nin ilk uluslararası yardım kuruluşudur. Bosna savaşında, savaş mağduru sivillere yardım ederek çalışmalarına başlayan vakfımız, bugun 140 ülkede yardım faaliyetleri yapmaktadır. Yardım ederken dünyanın en büyük üç problemini hedefe koymuştur: Fakirlik, eğitimsizlik, savaş ve krizler. Buradan yola çıkarak vakfımız hizmetlerini a. savas ve kriz bölgelerinde, b. doğal afet bölgelerinde ve c. kronik olarak fakirliğin yaygın olduğu bölgelerde yürütmektedir. Aynı şekilde,  insani yardım, insan hakları ve insani diplomasi alanlarında çalışmayı birbirine paralel olarak yürütmektedir.

Çalışmalarımızdaki en önemli başlıklar ise;

  • İnsanların hayatlarını korumak,
  • İnsanların onurunu korumak,
  • İnsanların haklarını müdafaa etmek,
  • İnsanların yardıma ulaşma haklarının önündeki engelleri (abluka, ambargo vd)  ortadan kaldırmak,
  • İnsanların ihtiyaçlarını gidermek için elimizden gelen bütün yardımları yapmak.

İHH, diğer bütün kriz bölgelerinde olduğu gibi, Suriye krizinin başından itibaren insanı yardım çalışmalarını başlatmıştır. Yakın bir geçmişe kadar Suriye içerisinde yardım yapan tek uluslararası yardım kuruluşu vasfını da sürdürmüştür.

İHH’nin yardımları hem Suriye içindeki hem de Suriye dışındaki mültecilere ulaşmaktadır. Suriye içerisinde yerlerinden edilen mülteciler için kurulan 200 kamptan 18’i İHH tarafından kurulmuştur ve işletilmektedir. Diğer bütün kamplarda ve kamp dışındaki savaş mağdurları için de yardımlar sürdürülmektedir.

Başta gıda, barınma, sağlık, hijyen, eğitim ve rehabilitasyon olmak üzere Suriyeli mağdur ve mültecilerin her türlü ihtiyaçları için bu güne kadar 400 milyon liranın üzerinde yardım yapılmıştır. Yardımlar yapılırken etnik ve mezhepsel ayırım yapılmamıştır.

İnsanı yardım çalışmalarına ilaveten İHH’nin Suriye konusunda yürüttüğü en önemli çalışmalardan birisi de insani diplomasi birimi tarafından yürütülen arabuluculuk çalışmalarıdır. İHH savaşın önlenmesi ve bir mezhep savaşına dönüşmemesi için ilgili taraflarla defaatle görüşmüş ama engel olamamıştır.

Savaşın en acı yüzünü oluşturan rehineleri ve esirleri kurtarmak için büyük gayretler sarfetmiş, 10’dan fazla ülkeye mensup 2200 civarında insanı özgürlüğüne kavuşturmuştur.

3. STK’lar bu konuda nasıl bir sınav verdiler; aralarındaki iletişim ağı ve yapılan araştırmalar yeterli miydi?

Suriye krizinde ve bu krizin sonucu olan mülteciler konusunda Türkiyeli ve yabancı STK’ların sınavı geçtiklerini söylemek doğru olmaz. Hem yardımlar konusunda, hem savunuculuk konusunda ve hem de barış arayışları konusunda STK’lar gerekli duyarlılığı göstermemişlerdir.

Bunda STK’ların meseleye insanı olmaktan fazla siyasi yaklaşmalarının etkisi olmuştur.

Yardım yapan az sayıda kuruluşun arasında iyi bir iletişimin olduğunu söylemek de doğru olmaz. İHH Suriye içinde ve dünya genelinde 200’den fazla STK ile işbirliği yapmayı başarmıştır. Ama maalesef benzer işbirliği Türkiye içerisindeki STK’lar arasında gerçekleşememiştir. AFAD, Kızılay ve İHH’nın illerdeki derneklerini istisna tutarak bunu söylüyorum.

4. Avrupa’nın konuya yaklaşımını ve son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa ve genelde batının Suriye krizinin sonucu olan sığınmacılardan önce, krize yaklaşımlarını değerlendirmek doğru olacaktır. Avrupalı ülkelerin krize yaklaşımlarında bildiğimiz demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi değerler tamamen gözardı edilmiştir. Barışçıl gösterilerle reform ve özgürlük talebine silahla cevap veren rejim karşısında halkın yanında yer aldıklarını net bir şekilde ortaya koyamamışlardır.

Suriye’nin Dostları olarak kendilerini ön plana çıkaran 100’den fazla ülke, Suriye’nin düşmanı ile işbirliği yapar hale gelmişlerdir. Başta Güvenlik Konseyi olmak üzere, etkili hiçbir platform savaşı durdurmak için inisiyatif almamışlardır.

Avrupa ve Amerika’da gördüğümüz bu duyarsızlık, göçmenlerin kapılarına dayanmasıyla değişmiş, bu günlerde acil bir formül arayışları başlatılmıştır.

Mülteci krizini beş yıl sonra Aylan Kürdi’nin sahile vuran bedeniyle görmeleri de yukarıda söylediğimiz duyarsızlığı teyid eder mahiyettedir. Bu günlerde Avrupa ülkelerinin mültecilere yardım etmek yerine, onları engellemenin yollarını araştırmak için defaatle bir araya gelmeleri de gerçek niyetlerinin yardım etmek olmadığını ortaya koymaktadır.

5. Sizce bu sorun nasıl aşılabilir?

Sığınma krizinin sebebi olan savaşlar durdurulmalıdır. Diplomatik bütün yollar kullanılıp, Ortadoğu’nun halklarının birbirini öldürmesinin önüne geçilmelidir.

Taraf olan ülkeler hasımlarını Suriye sahasında alt etmekten ve yüzbinlerce insanın kanına girmekten vazgeçmelidir. Fillerin dans ettiği Suriye’de ezilmesine göz yumacağımız başkan çimenler olmasın.

Hangi etnik yapı veya mezhepten olursa olsun, ülkelerimize sığınan mültecilerin de insan olduğunun bilincinde hareket edilip ihtiyaçlarını gidermek ve uzun vadede sorunlarına çözüm olacak politikalar geliştirilmelidir.