2100’de Yaşanacak En İyi 5 Yer
Doğal felaketler, açlık veya savaşlar yok. Aynı zamanda da insanlar oldukça cana yakın. Ağustosta bir cumartesi gecesi ve bir başka bitmeyen elektrik Arktik günbatımı Iqaluit şehrini altına boyamış halde.
Şehir merkezinde, Niaqunngusiariaq Sokağı’nda, bir grup genç şehir tasarımcısı, dans koreografları ve yazarlardan oluşan sakinler, tundralı misk öküzü ve alp alabalığı içeren Inuit-temalı bir tavernada doğu Kanada’nın en kuzeyindeki bu eyalete 2070’lerde göç etmiş ailelerinin zor koşullarını tartışırlar. Çin’den gelmiş bir çiçekli şeftali beyaz sauvignon’un tadını çıkaran akıllıca giyinmiş bu arkadaşlar, Amerikalı, İspanyol, Hint ve Afrikalıdırlar. Ölümcül sıcaklardan, kuraklıktan, bitmez orman yangınlarından ve ani sellerden kaçan ebeveynleri ve onların anne-babalarına kıyasla 2100 senesindeki bu genç sanatçılar durumlarının ne kadar iyi olduğuna inanamazlar. Bir dizi dağ ve vadi boyunca genişleyen, Frobisher Körfezi’nin dinamik renk cümbüşünü seyreden evleriyle kalıcı olarak büyüyen bu şehirde; bu gençler için iş vakitleri dışında neredeyse her zaman yapacak bir şey bulunmakta. Sonsuz yaz güneşinin altında dağ yürüyüşüne çıkıp, kuşları gözlemleyip kayak yaparlar (Innuit’ler yeni gelenlere kayağı kendilerinin icat ettiğini hatırlatmayı çok severler)—açık havadaki olasılıklar nefes kesicidir.
Uzun lafın kısası bu, 2100’deki bir seyahat dergisinin yaşanabilecek en iyi yerlerle alakalı muhtemel bir haber metni gibi duruyor. Aslında, 2018’de gittikçe daha görünür hale gelen iklim değişikliklerinin etkileriyle birlikte, çocuklarımızın çocuklarının nerede yaşayacaklarını planlamak kötü bir fikir olmayabilir. Bugün iklim bilimcilerin ortak tavsiyelerinin “Genç adam, kuzeye git.” olması bir tesadüf değil. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’ta coğrafya profesörü Laurence C. Smith, The World in 2050—Four Forces Shaping Civilization’s Northern Future kitabında sorduğu gibi: “Eğer, birçok iklim modellemesinin öngördüğü üzere, gezegenimiz ölümcül sıcaklık dalgalarına, ani yağmurlara, kızaran arazilere sahne olacaksa; yeni insan toplulukları şu anda yaşama elverişli olmayan yerleşim yerlerinde ortaya çıkabilir mi?”. “21’inci yüzyıl Birleşik Devletler’in güneydoğusu ve Avrupa Akdenizi’nin çöküşüyle birlikte Birleşik Devletler’in kuzeyi, Kanada, İskandinavya ve Rusya’nın yükselişine tanık olabilir mi?”. İklim değişimi bilimini değerlendiren uluslararası mekanizma olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporlarına göre 2100 senesi bu sorulara “Evet.” cevabını veriyor. O zaman geldiğinde, dünyanın atmosferi milyonda 1.000 parça karon dioksit taşıyor olduğunda—günümüzdeki 440ppm’lik değere göre bilim insanları bu tahminin makul olduğunu belirtiyor— Grönland, Kanada, Rusya ve Birleşik Devletler’in kuzeyi gibi yerlerin ciddi ölçüde daha ılıman hale geleceği öngörülüyor. Böylelikle kolaylıkla yaşanabilir koşullar barındırıyor hale gelecekler. İşte, bugünün iklim değişimine dayanarak 2100’de yaşanabilecek en iyi 5 yerin listesi:
Nuuk, Grönland
Sıcak bir gezegenin en önemli sıkıntılarından biri yeterli tatlı su kaynağı olacaktır. IPCC (Uluslararası İklim Değişikliği Paneli ç.n.) yüksek sıcakların, “kuraklığın en yoğun olduğu subtropikal bölgelerde yenilenebilir yüzey ve yeraltı su kaynaklarının azalmasına” sebep olacağını söylüyor. Grönland, öte yandan, resmen her yerinden su çıkan bir coğrafya. Geophysics Research Letters dergisinde 2016 yılında yayınlanmış bir makalede Grönland’ın buz örtüsünün Ocak 2011 ile Aralık 2014 arasındaki dönemde yıllık ortalama 269 milyar ton buz kütlesi—veya yaklaşık 71 trilyon galon su—kaybettiği gösteriliyor. Ortalama bir Amerikalı yılda yaklaşık 32,850 galon su tüketiyor, bu demek oluyor ki Grönlandın yıllık erimesi —hazır olun—iki milyardan fazla Amerikalı’nın su ihtiyacını karşılayabilir. Başka bir deyişle, Grönland’ın bir yıllık erimesi gezegendeki insanların üçte birine yeterli su kaynağı anlamına geliyor.
Özetle şunu söyleyebiliriz ki Grönland’ın gelecekte suyu olacak (Endişeye gerek yok, Birleşik Arap Emirlikleri’ne dayalı National Advisor Bureau Limited gibi birçok şirket şu anda buzdağlarını kıyılara çekip su elde etme teknolojileri üzerine çalışıyor). Bunun yanında hidroelektrik enerji üretiminde kullanmak için de su olacak—şu anda Grönland’daki buz erimesini kullanan hali hazırda beş hidroelektrik santral inşa edilmiş durumda ve gelecekte bunlardan daha fazla göreceğiz. Aynı zamanda ağır sanayi için de su olacak— Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na (US Geological Survey ç.n.) göre Grönland demir, çinko, uranyum ve nadir toprak elementleri gibi değerli minerallerle dolu ve bunlar Arktik’teki en geniş petrol ve doğal gaz kaynaklarından ayrışık bir şekilde konumlanmış durumda. Grönland’ın içmek için de, satmak için de yeterince suyu olacak.
Grönland’ın aynı zamanda tarım için de suyu olacak. Eriyen devasa buz kütlesine karşın, güneybatı Grönland’da küçük kasabalara ve makul tarım alanlarına ev sahipliği yapan buzsuz fiyortlar bulunmakta. Yine Grönland’da başka bir bölgede patates, turp, pancar, havuç, yabani havuç, ravent, kabak, domates, salatalık ve karnabahar yetişiyor. Yakında buralarda ormanların yeşerdiğini bile göreceğiz. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences’ta 2013’te yayınlanan bir makaleye göre “gelecekteki ısınmayla birlikte 2100’de Grönland’ın buzsu arazilerinin büyük bir bölümünde çalılıkların ve ağaçların büyümesi mümkün hale gelecek”.
Grönland’ın başkenti ve en büyük şehri olan 17,000 nüfuslu Nuuk gurme restoranları, kültür merkezleri ve müzeleri çeşitliliği ve en çok da meşhur sert kahvesiyle biliniyor. Bütün bunlar muhteşem Sermitisiaq dağları ve kanmbur balinalarının gölgesinde kalmış durumda. Isınan hava ve artan sebe üretimi Nuuk’un hali hazırda oluşan yemek kültürü atmosferini elbette daha da ileri bir noktaya getirecek. Turizm sitesi, ATasteofGreenland.com şimdiden bu konuya yönelmiş vaziyette: “İklim değişikliğinden dolayı dünyanın en geniş adası gittikçe yeşilleniyor”. Yalnızca şunu unutmamak gerekir ki takip edilmesi gereken bozguna uğramış Vikingler’in değil, yerli Inuit’lerin yaptıkları. Sürdürülebilir tarım ve balıkçılık, evet; devamlı bir mors fildişi avına ise hayır.
Egvekinot, Sibirya
Elbette, 1,000 ppm karbon dioksit derişimli bir dünyada iyi beslenmek isteriz. Fakat IPCC’ye göre atmosferdeki karbon dioksit oranının bu seviyeye gelmesiyle iklim koşulları “dünya genelinde gıda güvenliği açısından ciddi tehlike arz edecek” gibi görünüyor. Lafı uzatmaya gerek yok. Kanada’da Pacific Forestry Center’da kıdemli araştırmacı bilim insanı ve önde gelen bir IPCC yazarı olan Werner Kurz’un dediği gibi, “Bu öyle sevimli bir dünya olmayacak,”. “1,000 ppm oranının donmuş toprak, orman yangınları, yaygın ağaç ölüm oranı—böylece iklim değişimine daha fazla geri bildirimde bulunarak— ve deniz su seviyelerinin yükselmesi gibi yıkıcı sonuçları olacaktır”.
Fakat Container Store kasalarınızı yükleyip Sibirya’ya taşınarak vahim durumu engelleyebilir ve hafta sonu aile çiftçi pazarınıza katılabilirsiniz. Evet, şu anda orası korkunç derecede soğuk. Doğu Sibirya’daki Oymyakon, dünyada insan yaşamının sürdüğü en soğuk yer olarak biliniyor. 500 kişilik kasaba iki dağ yamacı arasında sıkıştırılmış bir yerleşim yeri. Ocaktaki ortalama en yüksek sıcaklık değeri -43°C. Kasaba sakinleri araba motorlarının çalışabilmesi için etrafına sıcak battaniyeler koyuyorlar.
Rusya Bilimler Akademisi Sibirya Şubesi’nden Elena Parfenova ve Nadja Tchebakova’nın yürüttüğü araştırma 2080 itibariyle yaz sıcaklıklarının dokuz, kış sıcaklıklarının ise yirmi beş derece artacağını ve bununla birlikte yağış miktarının da artacağını ortaya koyuyor. NASA’daki bir grup araştırmacaların birlikte kaleme aldığı 2011 tarihli bir makale yüzyılın sonunda merke Sibirya’nın %50-85 kadar arazisinin iklim açısından tarıma elverişli hale geleceğini gösteriyor. Makalede yetiştirilen ürünlerin iki katına çıkabileceği öne sürülüyor. Üzüm, mısır, şeftali, ayçiçeği gibi yeni ürünlerin arazi boyunca üretilebileceği ve hatta güney Sibirya’da kavun, su kabağı ve kiraz gibi sıcaklığı seven ürünlerin de yetiştirilebileceği iddia ediliyor.
Parfenova ve Tchebakova, insan yaşanabilirlik ölçütü sunan Ekolojik Peyzaj Potansiyeli (ELP (Ecological Landscape Potential. ç.n.)) olarak bilinen bir endeks kullanıyorlar. Egvekinot ve Anadyr kasabaları özelinde ELP endeksi, bu bölgelerde insan popülasyon derişiminin altı katına çıkma potansiyelini barındırdığını öngörüyor. Parfenova ve Tchebakova, bir taraftan “yaşanabilecek en iyi yerin” altyapının gelişkin olduğu trans-Sibirya demiryolu etrafında kalacağını söylerken öte yandan Sibirya’nın Arktik kıyı şeridinde Egvekinot’un da muhtemel bir büyüme noktası olduğunu belirtiyor. Dahası, Bering Boğazı’na ve gelecekteki muhtemel Arktik ticaret yollarına yakın olması itibariyle uçsuz Pasifik Okyanus’un kuzeybatısına konumlanmış olan Evgvekinot’un güneydoğu Asya’ya ve Kuzey Amerika’nın batı kıyısına kolay ulaşım sağlayan bir merkez olması da söz konusu.
Bangor, Maine
Sıcak bir gezegende, yiyecek ve su kıtlığı altında, savaş kaçınılmaz olacak. Bunu nazikçe söylemenin bir yolu var mı? Eski Deniz Kuvvetleri, Donanma, Ordu ve Sahil Güvenlik Subayları’ndan oluşan Washington-merkezli bir grup olan Center for Climate Security (İklim Güvenliği Merkezi. ç.n.)’nin 2016 raporunda durum “Büyük ulaşım, komuta ve kontrol, istihbarat ve konuşlanma merkezleri sürekli olarak istikrarsız kesintilerle veya operasyonların aksamasıyla karşı karşıya kalabilir” şeklinde ifade ediliyor.
Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı (EPA) şimdiye kadar bizleri gözetiyordu. Uzun bir süredir Climate Resilience Screening Index (İklim Esnekliği Görüntüleme Endeksi. ç.n.) adlı bir çetele tutmakta. Bu endeks basit bir ifadeyle ABD’de bölge bölge hangi alanların iklim değişikliğini idare edebilecek potansiyele sahip olduğunu farklı renklerle gösteren bir harita. EPA iklimsel esnekliğin iktisadi, çevresel ve toplumsal yönlerine bakıyor ve aynı zamanda kamu hizmeti ve yönetim gibi kriterlerde değerlendirmeler yapıyor. Açık ara farkla en büyük puana sahip olan eyaletin Maine olduğu ortaya çıkıyor.
Saldırmayı zorlaştıran ve savunmayı güçlendiren kayalıklı sahil şeridiyle, ticaret ve ulaşım içim okyanusa yakınlığıyla—bununla birlikte fırtınalara ve denizin yükselmesine sahil şeridini kaptırmayacak kadar yüksek ve taşlı—Maine barış için doğru adres olabilir. Hatta bu konumu daha da fazla güçlendirilebilir.
2016’da Endişeli Bilim İnsanları Birliği’nin yayınladığı rapora göre deniz seviyesindeki yaklaşık bir metrelik bir yükselme ABD’de sahil şeridine konuşlanmış 128 savunma merkezini tehdit edecek gibi görünüyor. Dünya sıcaklıktan kaçmak için kuzeye doğru ilerlerken ve Arktik kıyı şeridinin erimesi büyük sevkiyat rotaları açarken Maine stratejik olarak çok önemli bir askeri üs işlevi görebilir. Ordu son zamanlarda Alaska’nın meşgul Arktik çevresinde stratejik anlamda yoğun bir merkez haline gelmesine yoğunlaşmışken, yakın dönemde Maine de bu bahsin bir parçası olmuş durumda.
Maine senatörü Angus King 2015’te durumu şu şekilde açıklamış: “İklim değişirken ve Arktik gittikçe açılırken bölgenin stratejik önemi daha da artacak”. Bundan bir sene evvel Maine Denizcilik Akademisi Amerika Birleşik Devletleri İç Güvenlik Bakanlığı’ndan “denizcilik buz navigasyonundaki gelişmeler ve Birleşik Devletler Kıyı Şeridi Güvenliği Arktik stratejisi için ilk eğitimler” için 450.000$ hibe almıştı.
Portland Press Herald’dan Marina Schauffler, şu anda Maine’de Portland’in “muazzam restoranları, manzarası ve okullarıyla” en iyi şehirler listesinde tepeye çıktığını yazıyor. Bununla birlikte “büyük bir bölümü doldurma arazi üzerine inşa edilmiş olan şehrin hareketli eski limanının deniz kabarmaları ve seviye yükselmelerine karşı savunmasız olduğunu” ve “Bayside bölgesinin bazı kısımlarının Portland’ın deniz kenarı boyunca Maine State Pier’den daha alçak bir seviyede kaldığını” ekliyor. Deniz seviyesindeki yükselmelerin bu konuda bir faydası olmayacak. Dolayısıyla daha da kuzeye, Bangor’a gitmek için bir engel kalmamış oluyor. Eski kereste merkezi şimdi ormanlar, bisiklet yolları, parklar ve bira fabrikaları ile çevrelenmiş vaziyette. Deniz seviyesi Penobscot nehri boyunca yükselmeye devam ettikçe sakinler daha da kuzeye doğru yol almaya devam edebilirler.
Buffalo, New York
Bir şehrin potansiyel olarak milyonlarca yeni ilkim mültecisini barındırabilmesi için yeterli alana ihtiyacı olacak. Aslında bununla nazaran düz bir araziye yayılmış, stabil bir altyapısı olan, şebeke bağlantısı bulunan, sel oluşumuna yatkın olmayan, yeteri kadar gelişmiş ama bir yandan doğal arazileri tamamen tüketmiş olacak kadar da gelişmemiş bir metropolden bahsediyoruz. Bütün bunlarla birlikte gelecekte suya sahip olacak, yakınlarında tarım arazisi içerecek ve okyanusa fazla yakın olmayacak bir şehir geliyor mu aklınıza?
Harvard Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Tasarım Bölümü üyesi Jesse Keenan, Buffalo, diyor. Keenan dünya etrafında Kopenhag, Hong Kong, Miami gibi şehirlerde iklim değişiminin etkisini çalışmış. Kıyı şeridindeki yüksek alanlarda ev fiyatlarının yükselmesi gibi etkenlerle iklim değişimine tabi olan kıyıların insanları uzun yıllar yaşadıkları evlerden ve mahallelerden uzaklaştırmasına ilişkin çalışmalarına dayanarak “iklimsel mutenalaştırma” terimini ortaya atıyor. Uluslararası yatırımcıların ona sürekli gelecekte nereye taşınmayı tercih ettiğini sorduğunu ve genellikle Buffalo cevabını verdiğini belirtiyor.
Keenan, öncelikle “taze suyun ve makul sıcaklıkların olduğu yerlere gitmek isteyeceğimizi” söylüyor. Büyük Göller bu anlamıyla bana oldukça mantıklı geliyor. “Şimdi Büyük Göller’de alg patlaması var ve bu kolay çözülecek bir problem değil, fakat algleri makul bir biçimde kontrol altına alırsanız yoğunluğu yönetmede uzun erimli kapasitesi sayesinde Buffalo’nun yenilenmiş bir ekonomik yatırım alanı haline geleceğini düşünüyorum”. Diğer birçok Büyük Göller bölgesi şehri de benzer kriterleri karşılıyor: Duluth, Chicago, Cleveland. Keenan, “Büyük Göller civarında herhangi bir yer uygun olacaktır” diyor.
Iqaluit, Nunavut
Su altında kalan veya yangınlar içindeki şehirlerinden kaçan insanların en çok hafife alınan kayıplarından biri de kültür-sanat alanında gerçekleşecek. Kültür ve sanatın gelecekteki kaçınılmaz 1.000 ppm derişimiyle başa çıkmada insanlık için oldukça önemli işlevi olacak. Tarih boyunca kültür merkezleri dünya etrafında dolaşıp durmuş; her ne kadar abartılı duyulacaksa da, muhtemelen hiçbirimizin duymadığı 7.000 nüfuslu kuzey Kanada şehri Iqaluit filizlenmekte olan bir kültür ve sanat manzarası sergiliyor. Burada sanatçılar, bürokratlar ve çalışkan yeni gelenler var. Kanada Arktik’inin önde gelen gazetesi olan Nunatsiaq News’de 2011’de yayınlanan bir makale 26 yaşındaki Serge Lampron’ın daha küçük bir topluluktan orayı “bir hip-hop sanatçısı kadar popüler” yapmak için Iqaluit’e taşınmasını konu alıyor. Sabun taşı oymalarıyla meşhur Dorset Burnu’nda herhangi başka bir Kanada şehrinden daha fazla sanatçı olduğu belirtilmiş.
Iqaluit iklim kaynaklı kuzeye doğru bir göç hareketi açısından önemli bir noktada. Şehir 1950’ler ve 60’larda kutuplar üzerinden Amerika’yı hedefleyen Sovyet nükleer füzelerini takip etmek için Amerika’nın soğuk savaş üssü olarak önem kazanmaya başlamış. Henüz geçen yıl Iqaluit yeni bir uluslararası havalimanının açılışını yaptı, ayrıca şehir uzun bir körfezin yeterince uzağında konuşlanmış olmasıyla Alaska gibi yerlerdeki kıyı şeridine zarar veren Arktik fırtınalardan korunaklı bir durumda. Şehrin şu anki yüksekliği ağaç seviyesinin üzerinde ve topraklar verimli değil. Fakat bundan 60 milyon yıl önce, bilim insanlarının “sera dünyası” adını verdiği Senozoik dönemin başlarında Kuzey Batı Pasifik ve Şili’deki gibi kıyı şeridi yağmur ormanlarının boyuna Arktik takımadalarında yer aldığı biliniyor. Söz konusu sera dünyası tekrar oluşabilir. Paleobiology araştırma dergisindeki 2003 tarihli bir makale Arktik ikliminin “verimli, yüksek bio-kütle içeren kızılçam ormanlarını desteklediğini” belirtiyor. Öyleyse gelin bunu Iqaluit ormanlarında kutlayalım! Gitarlarınızı, boyalarınızı, kitaplarınızı ve Happy Light lambalarınızı unutmayın. Kışın 9:20’de doğan güneş öğleden sonra 1:40’ta batıyor olacak…
Bizi Takip Edin