Sivil toplumun gözünden çözüm sürecine bakmak
Sivil toplumun çözüm süreciyle ilgili analizlerinin taraflar gibi “süreci kim bozdu” gibi sübjektif ve kısır bir bakış açısı yerine daha bütünlüklü ve kuşatıcı olması önemli. Özeleştiriyi de içinde barındırması gereken bu tutum, müzakere ortamına dönülmesi halinde barışın tesisi açısından önemli bir deneyim imkanı sunabilir. Dünya deneyimleri bize geniş toplumsal kesimlere yayılan çatışma çözümlerinin daha kolay […]
Sivil toplumun çözüm süreciyle ilgili analizlerinin taraflar gibi “süreci kim bozdu” gibi sübjektif ve kısır bir bakış açısı yerine daha bütünlüklü ve kuşatıcı olması önemli. Özeleştiriyi de içinde barındırması gereken bu tutum, müzakere ortamına dönülmesi halinde barışın tesisi açısından önemli bir deneyim imkanı sunabilir.
Dünya deneyimleri bize geniş toplumsal kesimlere yayılan çatışma çözümlerinin daha kolay ve uzun ömürlü olduğunu gösteriyor. Kadınlar başta olmak üzere geniş toplumsal kesimlerin dikey değil yatay olarak içinde olduğu süreçlerin başarısı, çatışma çözümünde bilimsel olarak kabul edilen bir olgu. İrlandalı kadınların deneyimleriyle ilgili izlenimlere yine bu sayfalarda yer vermiştik. Çatışmaların en yoğunlaştığı anlarda bile sivil toplum örgütleri barışın tesisi ve toplumsallaşması çalışmalarından geri durmamışlardı. Yaşadığımız çatışmalı ortamda barış talebindeki ısrar kadar geçmiş deneyimlerde yaşanan sorunlar ve tutumlarla ilgili değerlendirme ve sorgulamalar da önemli.
Sivil toplumun çözüm süreciyle ilgili analizlerinin taraflar gibi “süreci kim bozdu” gibi sübjektif ve kısır bir bakış açısı yerine daha bütünlüklü ve kuşatıcı olması önemli. Özeleştiriyi de içinde barındırması gereken bu tutum, müzakere ortamına dönülmesi halinde barışın tesisi açısından önemli bir deneyim imkanı sunabilir. Bu düşüncelerden hareketle sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle geride bıraktığımız çözüm süreciyle ilgili bir değerlendirmeye dosyası hazırladık. Gündemin referandum, sistem değişikliği gibi önemli bir konuda yine ayrıştığı ve meselelerin katmanlaştığı bir ortamda, sivil toplum kuruluşlarının gündemlerinde ‘kalıcı bir barışı’ en üstte tuttuklarını görmek sevindiriciydi. Tartışma ve çözüm süreçlerine geçmeden önce yukarıda bahsettiğimiz sürecin bitmesiyle ilgili sebeplere ilişkin aldığımız cevapların kısaca; denetim ve gözlem mekanizmalarının kurulmayışı, sınır dışında özellikle Suriye’deki gelişmeler başta olmak üzere ortaklaştığını belirtelim. Bu konuda ortaklaşılan başka bir konu ise; tarafların sürecin bozulmasının sorumluluğunu karşı tarafa bırakırken, göz ardı edilmemesi gerekenin çatışma başladığı anda iki tarafın da daha önce müzakere yürütmüş taraflar değilmiş gibi çatışma konusunda da son derece hazırlıklı olması.
Dosya kapsamında görüştüğümüz sivil toplum kuruluşları; sivil toplumun çözüm sürecinde etkin rol almadığı konusunda neredeyse hem fikir. Toplumun farklı kesimlerinin sürece dahil edilmesi Akil İnsanlar Heyeti’nin faaliyet ve gezileriyle organize edilmeye çalışıldı. Ancak yatay değil dikey olarak kurulan bu ilişki desteğin pragmatik bir şekilde olmasına yol açtı. Sivil toplumun süreç içinde etkili olamayışının kökeninde de ise kuşkusuz; Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının siyasi ve ekonomik bağımsızlık sorunu yaşamalarıyla ve ideolojik şartlanmalar yer alıyor.
Barış Vakfı’ndan Hakan Tahmaz; sürecin, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin çatışma çözümleri konusunda donanımsız olduklarını açığa çıkardığını da belirterek, “STK’lar esas ve sadece siyasi tarafların propagandalarını kolaylaştıran bir işlev üstlendikleri için kendi asıl işlevlerini yerine getiremezler. Buna sivil toplum örgütlerinin toplumsal etkisinin zayıf olması, siyasal önceliklerle tutum almaları, toplumsal kutuplaşmanın derinleşmiş olmasıdır. Bütün bunların yanı sıra sürecin taraflarca toplumsal algı yönetmek amacıyla, yanlış, yanlı ve çarpıtılmış bilgi bombardımanına tutulması, bilgi kirliliğin yaygınlığı ve yeteri kadar şeffaf olmaması sivil toplumu etkisiz kıldı.” değerlendirmesinde bulunuyor.
MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da sivil toplum kuruluşlarının etkin bir rol üstlenmemesinde tarafsız ve bağımsız davranabilecek bir organizasyon içinde yer almayışının etkili olduğunu savunarak, “Türkiye’de ne sivil toplum ne de basın bağımsızlık karakterini koruyabilmiş kurumlar değiller. Çözüm sürecinde medya ve sivil toplum angaje olduğu taraflara göre pozisyon aldı, böyle bir tutum sergiledi. Sivil toplum kendi imkanlarıyla tarafları denetleyebilseydi, bir kamuoyu baskısı kurarak sürecin uzamasını sağlayabilirdi” dedi.
DİSA’dan Murad Akıncılar ise, çözüm sürecine ‘önsel ve ilkesel olarak karşı çıkan (vesayetçi, sol-sağ milliyetçi, ulusalcı, FETÖ yapılanmalarının) tam anlamıyla sivil toplum alanındaki en tartışmalı yapılar olduğunu belirterek, şunları vurguluyor: “Çözüm sürecine en önemli katkı kendi alanında sosyal realiteyi çözümleyen çalışmalar yapan, öneriler sunan, toplumsal diyaloğun önünü açan ve tek bir siyasal grubun güdümünde olmayan sivil kişi ve kurumlar tarafından yapılmıştır. Resmi politikaların tüm dalgalanmalarını takip eden STK’lar milliyetçi şablonların esnetilmesi doğrultusunda bir dönem bir işlev görmüşler ve barış önceliklerini geleneksel inkar kalıplarının önüne geçirebilmişlerdir.“
Barış süreçlerine toplumsal kesimlerin özellikle de kadınların dahil edilmesinin öneminden hareketle kurulan ve tüm süreç boyunca barışın toplumsallaşması için çalışmalar yürüten Barış İçin Kadınlar Girişimi de, genel olarak sivil toplumun sorumlulukları üzerine daha geniş tabanlı tartışmaların yürütülmesi bundan sonrası için gerekli olduğuna dikkat çekiyor.
Türkiye’nin Kürt sorununda toplumun barış talebini karşılayan, kalıcı bir çözüme ulaşması için çatışma dönüşümünde yapıcı aktörlerin etkinliğini artırmayı, süreci destekleyici ilişkilerini geliştirmeyi gözeten bütüncül bir yaklaşımdan hareketle çalışmalarını çatışma döneminde de yürüten PODEM’den Özge Genç, tarafların önemseyebileceği kadar güçlü bir sivil toplum potansiyelinin oluşturulamadığına dikkat çekerek, ideolojik tutumların gerçek ve samimi bir barış isteğinin önüne geçtiğine işaret ediyor. Özge Genç’e göre ilginç olan ise, “ortada barışa yönelik umut veren bir süreç varken destek vermeyen ya da “utangaç” davranan kesimlerin, ancak çatışmaya dönüldüğünde seslerini çıkarmaya başlamaları”
Bizi Takip Edin