Uçan Baba: Yedek ebeveyn değil, babayım
Uçan Baba, 20 bin takipçisi olan bir baba blogger. Hamilelik ve anne sütü dışında her şeyi babalar da yapabilir diyor. Babaların, annenin yetmediği yerde devreye giren bir yedek oyuncu ya da stepne olmadığını anlatıyor takipçilerine. 2 aylık kızı Melina’nın doğumundan sonra bu tecrübelerini, yaşadıklarını diğer ebeveynlere ulaştırmak için blog tutmaya başlamış. Uçan Baba ile Türkiye’deki babalık-erkeklik kavramlarını, […]
Uçan Baba, 20 bin takipçisi olan bir baba blogger. Hamilelik ve anne sütü dışında her şeyi babalar da yapabilir diyor. Babaların, annenin yetmediği yerde devreye giren bir yedek oyuncu ya da stepne olmadığını anlatıyor takipçilerine. 2 aylık kızı Melina’nın doğumundan sonra bu tecrübelerini, yaşadıklarını diğer ebeveynlere ulaştırmak için blog tutmaya başlamış. Uçan Baba ile Türkiye’deki babalık-erkeklik kavramlarını, ilgili babalığı, bloggerlık macerasını ve paylaşımlarını konuştuk.
Bloggerlık artık yalnızca hobi ya da bir tür sosyalleşme hali olmanın ötesine geçti ve anketlerdeki “mesleğiniz” sorusunun seçeneklerine girmeye başladı. Hal böyleyken sosyal medya hesaplarımızda, video uygulamalarında birçok farklı bloggera rastlar olduk. Sanıyorum en popüler bloggerlık alanları yemek, annelik ve güzellik/bakım. Bunların arasında son dönemde yükselişte olan ise anne bloggerlar. Çalıştaylar, konferanslar, tanışma günleri, marka işbirlikleri derken anne bloggerlık yükselen uğraşlar yahut meslekler arasında yerini aldı. Anneler birbirlerine sorular soruyor, kendi annelik tecrübelerini paylaşıyor, öneriler veriyor, birbirini besliyor. Belli ki bu türden bir etkileşime ihtiyaç duyuyorlar. Lakin bu fotoğrafta göremediğimiz birileri var; babalar. Babalık anneliğin aksine paylaşım, öneri, tecrübe ve etkileşime ihtiyaç duyulan bir alan değil mi? Ya da bu paylaşım henüz kamusal alana mı taşınmadı? Tüm bu sorular arasında sayıları henüz az da olsa, paylaşım yapan, bu işe soyunan baba bloggerları dinlemek mühim. Uçan Baba da onlardan biri…
– “Anne bloggerlara tepki olarak doğdum” diyorsunuz. Nedir bu tepki?
Aslında bu tabii işin esprisi. Anneler çocuklarıyla her anını paylaşıyor, bunu sosyal medyada da yayınlıyor. Peki babalar bu fotoğrafta neden yok? Babalar neden paylaşmıyor? Benim çıkış noktam şu; hamilelik ve emzirme dışında bir babanın yapamayacağı bir şey yok. Bu nedenle ben çocuğumu sağlıklı bir birey olarak yetiştirmek için eşit sorumluluğa sahip bir ebeveynim. Ben yedek ebeveyn değilim. Ya da annenin yetişmediği yerde devreye girecek bir stepne değilim. Aslında benim tepkim tam olarak buna. Sloganım babalara sesleniyor yani.
– Sonra dediniz ki o zaman ben neden başlamıyorum?
Aynen öyle. Blog fikri kendi ihtiyaçlarımla ortaya çıktı yani. Baba olacağımı öğrendiğim günden itibaren hamilelik ve babalık üzerine okumaya, araştırmaya başladım. Bu alanda çok fazla kaynak var. Bir sürü kitap var, internette bir sürü bilgi var. Ama benim ihtiyacım kitabi bilgiler değil, kişisel tecrübelerdi. Babalar ne yaşıyor, neleri tecrübe ediyor bunu öğrenmek istedim ama fark ettim ki bloggerlık sektöründe babalara çok yer yok. İnternet ve sosyal medya blogger annelerin tekelinde. Ben de bu kaotik ortama bir baba yaklaşımı getirmek için öğrendiklerimi ve tecrübelerimi paylaşmaya karar verdim. Belki benim gibi ihtiyaçları olan erkekler vardır, bir araya geliriz, paylaşırız diye düşündüm. Ama bloga başladıktan sonra gördüm ki sayımız sandığım kadar çok değil, kadınlar bu tecrübeyi anlamak/dinlemek için çok daha istekli.
– Evet sayfanızı inceleyince ben de fark ettim, daha çok annelerin takip ettiği bir baba bloggersınız. Hedeflediğiniz bu muydu yoksa gerçeğimiz mi bu?
Evet, maalesef erkek takipçi sayım çok düşük şuan. Facebook’ta %3, Instagram’da %11 kadar. Aslında hedefim bu değildi tabii, gerçeğimiz bu dediğiniz gibi. Lakin blog daha çok yeni, sayı artacaktır.
– Kadınlar paylaşımlarınızın altına eşlerini, sevgililerini etiketliyor. Paylaşım yorumları, etiketlenmiş erkeklerle dolu. Ne demek istiyorlar?
Yaygın olan tabii “bak ne güzel paylaşımlar, sayfayı takip et, bunları oku” demek. Ama bunların yanında “bak senin gibi babalar da varmış” demek için etiketleyenler de oluyor.
– Takip ediyor, okuyorlar mı sonra?
Arada kontrol ediyorum, etiketlenenlerden takip edenler oluyor mu diye ama pek yaygın olduğunu söyleyemem. Takipçi kadın-erkek oranından da anlaşılacağı üzere. Ama okuyup okumadıklarını, faydalanıp faydalanmadıklarını bilmiyorum. Bir kısmı takip etmeye, yorum yazmaya çekiniyor olabilir.
Çocuğun bakımı için kariyerine ara veren baba da olabilir
– Türkiye’deki hakim erkeklik ve babalık algısını nasıl tarif edersiniz?
Hakim algı şu; baba evin direğidir, ekmek parasını kazanır, eve getirir. Otoritedir. Dolayısıyla bu algının içerisinde “ilgili babalık” kavramına pek de yer yok. Hakim babalık algısı “çocuğa bakan annedir” diyor yani. Çocuk konuşmaya başlayana kadar, yani sözlü iletişime geçene kadar da baba ile çocuk arasında bir ilişki kurulamıyor. Sorumluluk almıyorlar hatta alabilecekleri bir sorumluluk olduğunu da düşünmüyorlar ya da bilmiyorlar. Aslında bebek doğumdan önce, anne karnındayken dahi anne-baba seslerini ayırt etmeye başlıyor. Doğumdan sonra da anne-baba sesini algılıyor. Biz iletişime sözcüklere indirgiyoruz, sözsüz iletişimi bilmiyoruz.
– Nasıl değişir bu fotoğraf?
Önemli konulardan biri çalışma yaşamı aslında. Kadınlar da kariyer yapıyor. Eğer çocuğun bakım yükünü üstlenecek başka bir seçenek yoksa ve ebeveynlerden biri kariyerine ara verecekse bu illa ki kadındır algısından vazgeçmek gerekiyor. Kariyerine ara veren babalar da olabilir. Buna uygun yasaların çıkması gerekiyor. Ebeveyn izinlerinin artırılması gerekiyor.
Anneler babalara fırsat vermeli
– İlgili babaların sayısının artması için annelerin bir sorumluluğu var mı sizce?
Burada çok önemli bir konu var. Anneler bazen babalara şans vermiyor, çocuğun bakımını tamamen üstlenmek istiyor, aksini bir eksiklik, başarısızlık olarak yorumlayabiliyor. Zorlandıkları yerde babalar devreye girsin istiyorlar. Örneğin bebeğin altı nasıl değiştirilir diye bir yazı yazdım. Çünkü bazı babalar yapmak istiyor ama bilmiyor. Yeltendiğinde ise anne ya da anneanne-babaanne müdahale ediyor, “bırak yapamazsın, beceremezsin, geç kenara ben yapayım” diyor. Böyle olunca bu çabaya girmiş bir babayı kaybediyoruz. Melina’nın ilk aylarında, ağladığında kucağımda susturmaya çalışırken eşim sabırla, hatta içi yana yana bekledi. Çünkü biliyoruz ki annenin kucağına gidince, süt kokusunun da etkisiyle çocuk susuyor. Ama eşim bana destek olmasaydı, bu şansı vermeseydi yapamazdık.
Popüler anne bloggerların paylaşımlarında çocuk bakımının zorluklarını pek görmüyoruz
– Siz neler paylaşıyorsunuz blogunuzda?
Ben okuduklarım, öğrendiklerimin özetini değil de kendi hayatımda yaşadığım tecrübeleri yazmaya çalışıyorum. Loğusalık döneminde anneye nasıl yaklaşılmalı, nasıl bez değiştirilir, anne-babayı çileden çıkaran sorular gibi doğrudan kendi tecrübe ettiklerim üzerine yazıyorum. Çünkü gerçek hayatın kitapta yazandan çok farklı olduğunu biliyoruz. Burada da aynı durum var. Kitaptaki o düzeni sağlayamayınca, ebeveynler kendini kötü ve yetersiz de hissetmeye başlıyor. Ben gerçek hayatta karşıma çıkan zorlukları paylaşmayı daha önemli buluyorum bu nedenle.
– Sosyal medyada paylaşılan “tecrübeler” de bazen bunlar gerçek hayat mı dedirtiyor.
Kesinlikle. Sosyal medyanın öyle bir yönü var. İnsanlar genellikle mutlu anlarını, olumlu tecrübelerini paylaşıyor. Özellikle popüler, çok takipçisi olan anne bloggerlarda bunu çok görüyoruz. Uyuyan bebekler, gülen, kahkaha atan çocuklar. Orda sabaha kadar ağlayan, hastalandığı veya diş çıkardığı için huysuzluk yapan bebekleri çok görmüyoruz. Haliyle anne-baba adayları ya da yeni anne-babalar bu hesapları takip edip kendi gündelik pratikleri ile karşılaştırdıklarında “başarısızlık, yetersizlik” hissine kapılabiliyor. Ben neyi eksik/yanlış yapıyorum diye düşünüyor.
Babalara açık çağrı: Siz köşe yastığı değilsiniz!
– Son olarak babalara seslenelim, ne demek istersiniz?
Babalara çağrım şu:
“Siz köşe yastığı değilsiniz. Kalmayın öyle kenarda, ortaya gelin. Her an gidecekmiş gibi kapı ağzında durmayın.
Ne yapacağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Bebeğinizin altını değiştiremiyor, gazını çıkaramıyor olabilirsiniz. Eşiniz için yapabileceğiniz çok daha önemli bir şey var. Şimdi size yapması hem çok kolay hem çok zor bir şey söyleyeceğim.
Hem hamilelik döneminde, hem de doğumdan sonraki lohusalık döneminde eşinize ve size akıl veren çok olacak. Normal doğum-sezaryen tartışmasından, anne sütü-mama tartışmasına, çocuğu nasıl giydirdiğinizden nasıl uyuttuğunuza kadar çok geniş yelpazede yüzlerce yorum duyacaksınız. Herkes kendi çocuğuna yaptığını size zorla yaptırmaya çalışacak, bu şekilde kendini meşrulaştırmaya çalışacak. Olmaz demeyin, olacak! Oluyor.
Çocuğunuzla ilgili hiçbir karar net bir sebep sonuç ilişkisine bağlanamadığı için anne babalığın bir doğrusu yok, o yüzden çocuğunuz için en iyisini siz bilirsiniz. Ne konu komşu, ne akraba, ne anneanne ne babaanne. O yüzden siz anne baba olarak bir karar verdiyseniz herkes buna saygı duymak zorunda. Yanlış olduğunu düşünseler dahi saygı duymak zorunda. Baktınız olmuyor, benim yaptığımı yapın. “Onun annesi İlkim” deyin. Karşıdaki kişi mesajı alacaktır ve muhtemelen daha fazla yorum yapmayacaktır. Siz ihtiyacınız olduğunda elbette insanların fikirlerini sorun, tavsiyelerini alın ama istemediğiniz halde gelen yorumlara tahammül etmek zorunda değilsiniz.
Babalar, siz eşinizi kendi anne babanız ve eşinizin anne babası dahil dış etmenlerden koruduğunuzda inanın eşinizin üzerindeki yük çok hafifleyecek. Bunu yapın. Ne tepki alırsanız alın, evinizin huzurundan önemli değil. İnsanları kırmaktan korkup, insanların eşinizi içten içe tüketmesine izin vermeyin! Baba olarak eşiniz için yapabileceğiniz önemli şey bu.”
Uçan Baba’yı takip edin:
Facebook facebook.com/ucanbaba87
Instagram instagram.com/ucan_baba
Bizi Takip Edin