Yurttaşlık Derneği Başkanı Ümit Fırat: İnsan hakları mücadelesinde taktiksel değişiklikler olabilir

5 Temmuz’da Büyükada’da gözaltına alınan insan hakları savunucularından bazıları adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken diğerleri tutuklandı. Yaşananların Türkiye’deki insan hakları savunuculuğunu nasıl etkileyeceğini öğrenmek için Yurttaşlık Derneği Başkanı Ümit Fırat’la konuştuk. Büyükada’da hak savunucularının güvenliği konulu bir çalışma toplantısı yapan aktivistlerden Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği üyesi Özlem Dalkıran, İnsan Hakları Gündemi Derneği […]

5 Temmuz’da Büyükada’da gözaltına alınan insan hakları savunucularından bazıları adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken diğerleri tutuklandı. Yaşananların Türkiye’deki insan hakları savunuculuğunu nasıl etkileyeceğini öğrenmek için Yurttaşlık Derneği Başkanı Ümit Fırat’la konuştuk.

Büyükada’da hak savunucularının güvenliği konulu bir çalışma toplantısı yapan aktivistlerden Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Yurttaşlık Derneği üyesi Özlem Dalkıran, İnsan Hakları Gündemi Derneği üyeleri Veli Acu ile Günal Kurşun, İsveçli eğitmen Ali Gharavi ve Alman danışman Peter Steudtner, 13 gün süren gözaltı sürecinden sonra salı günü çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanmıştı.

 

Yurttaşlık Derneği’nden Nalan Erkem, HAK İnisiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ve Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün ise, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Bugün Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’a konuşan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner Aktan’ın Siz yıllardır Türkiye’yi yakından takip eden, insan hakları ihlalleri konusunda raporlar hazırlayan bir araştırmacı olarak geleceğe dair ne öngörüyorsunuz?” sorusunu “Türkiye bir çok ülkeye göre çok canlı, farklı kesimlerin bulunduğu güçlü bir sivil topluma sahipti. Ama bu hiç görülmemiş baskılar, bu sivil toplumu yok edecek; hem de birkaç yıl içinde” diyerek yanıtlamıştı.

Yurttaşlık Derneği Başkanı Ümit Fırat’la tutuklamaların Türkiye’deki insan hakları mücadelesini nasıl etkileyeceğini konuştuk.

“Tutuklamaya neden olacak herhangi bir eylemleri, pozisyonları söz konusu değildi”

-Üyeniz olan Özlem Dalkıran’ın tutuklanmasını nasıl değerleniyorsunuz?

Arkadaşlarımız tutuklanmadılar “tutuklattırıldılar”. İzah edeyim; tutuklamaya neden olacak herhangi bir eylemleri, pozisyonları söz konusu değildi. Türkiye’nin iç politikasına ve uluslararası politikasına uygun bir politika sonucu açıkça tutuklattırıldılar. Bu politikayı elbette onaylamıyoruz ama Türkiye’nin şu anda yürüttüğü ulusal ve uluslararası politikaya uygun bir malzeme olarak tutuklattırıldılar arkadaşlarımız. Çünkü ortada dünyanın en meşru faaliyeti olan insan hakları savunucularının güvenliğine dair bir seminer uluslararası bir komplo, bir casusluk toplantısı gibi değerlendirdikleri, adını koyamadıkları –çünkü böyle bir şey yok- silahlı terör örgütü mensupları gibi gösterilerek tutuklattırıldılar.

-Sizce bunun insan hakları savunuculuğuna etkisi nasıl olacak?

Bu tabii ki Türkiye’de insan hakları savunucuları ve insan hakları hareketleri açısından vahim bir noktaya gelindiğini gösteren bir işaret. Türkiye’de muhalefet var elbette, siyasi partiler var ve onlar bir takım eleştirilerde bulunuyor ama nihayetinde bunlar siyasi pozisyonlara sahip partilerdir. İktidara yönelik, her konuda iyi veya kötü eleştirileri olabilir ama insan hakları hareketleri işi illa ki iktidarı eleştirmek değildir. Fakat bugün iktidarın politikalarını eleştirmeye başlamışsanız ve iktidar bundan rahatsızlık duymaya başlıyorsa, rahatsızlık duyup insan hakları savunucularına dönük operasyonel tutuklama veyahut kötü muamele işletiyorsa gelinen yer uluslararası politikalar bakımından da Türkiye’nin iç dinamikleri bakımından da pek parlak gözükmüyor.

“Bazı siyasi yapılar gibi çaresiz kaldığı düşünülen durumlarda yer altına inmeyeceğiz veya benzeri enstrümanlara başvurmayacağız”

-Peki insan hakları savunuculuğu bu dönemden sonra nasıl devam etmek zorunda kalacak?

İnsan hakları savunuculuğu çok profesyonel bir faaliyet değildir, gönüllü bir faaliyettir ve insanlar bir gazete ilanıyla iş aramak üzere insan hakları faaliyetinde bulunmazlar, bu sorumluluğu tercih ederler. Ayrıca silahlı bir direniş hareketi değildir kesinlikle. Adı üstünde insanların hakları için çalışmalar yapan hareketlerdir ve elbette biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Bazı siyasi yapılar gibi çaresiz kaldığı düşünülen durumlarda yer altına inmeyeceğiz veya benzeri enstrümanlara başvurmayacağız. Her zamanki gibi hem tutuklattırılan arkadaşlarımızın pozisyonlarının iyileştirilmesi, düzeltilmesi yönünde mücadele edilecek hem de genel insan hakları mücadelesi sürdürülecek. Fakat bu Türkiye’de iyi karşılanmıyorsa da biz devletlerin, hükümetlerin politikalarına göre karar verecek değiliz.

“Hükümetin sert müdahalesi söz konusu olursa insan hakları mücadelesinde taktik değiliklikleri söz konusu olabilir”

-Soruyu bir de şu şekilde sorayım; Türkiye’deki insan hakları mücadelesinin, amiyane tabirle, vites düşürme riski var mı?

Bu tip mücadeleler karşınızdaki yapının, aygıtların gücüyle de orantılı olur. Suriye’de insan hakları mücadelesi herhalde legalitede pek görünür konumda değil. Ya da hükümetin kurdurduğu bir takım insan hakları kurumları uluslararası platformlarda pek ciddiye alınmaz. Türkiye’de tabii ki hükümetin, devletin sert müdahaleleri artarsa olursa insan hakları mücadelesinde daha az görünür olmak ya da taktiklerde değişiklikler, yenilikler söz konusu olabilir ama bizim inancımız insan hakları savunuculuğu yapmak yönündeyse inancımızı değiştirecek değiliz. Fakat mücadele taktikleri bakımından bir takım değişiklikler olması mümkün. Bizim geçmişte yaptığımız çalışmalar da vardı, mesela yıllar önce “İnsan hakları mücadelesinde yeni taktikler” adlı uluslararası bir konferans yapmıştık Ankara’da. Bu konu üzerine de sık sık tartışır ve çalışırız. Yeni taktikler geliştirecek olsak da bunlar legalitede, hukuk zemininde gerçekleştirilen mücadele biçimler olacak. Fakat 15 Temmuz öncesi ya da 16 Nisan öncesi ya da son gelinen noktada gelinen durumları dikkate alarak, okuyarak yeni taktikler geliştirmek zorunda olduğumuz bir gerçek. Burada bizim hedefimiz hiçbir zaman iktidarı devirmek olmadı sadece hakları, özgürlükleri garanti altına almak, insanın daha insana yaraşır bir hayat sürdürmesini sağlamaktır.