Bisiklet ve Kadınların Toplumda Görünür Olması
Ben çağdaş bir anne babanın kızıyım. Ailem, önüme yasaklar ve engeller koymak yerine seçtiğim yolda yanımda olmayı tercih ettiler. Üniversite eğitimi için yuvadan uçma zamanı geldiğinde annem bana özgür olmanın sorumluluk almak anlamına geldiğini ve daha sonra pişman olmayacağım kararlar almamı tembihledi. Babam bana hiç “onu yapma şuraya gitme” demedi. Seçenekleri hep birlikte değerlendirdik, bana […]
Ben çağdaş bir anne babanın kızıyım. Ailem, önüme yasaklar ve engeller koymak yerine seçtiğim yolda yanımda olmayı tercih ettiler. Üniversite eğitimi için yuvadan uçma zamanı geldiğinde annem bana özgür olmanın sorumluluk almak anlamına geldiğini ve daha sonra pişman olmayacağım kararlar almamı tembihledi. Babam bana hiç “onu yapma şuraya gitme” demedi. Seçenekleri hep birlikte değerlendirdik, bana yol gösterdiler ama hayatımla ilgili kararları hep bana bıraktılar.
Böyle bir güven ilişkisi içinde büyüdüm ben. Kaybetme korkusu olmadan cesur adımlar attım. Çünkü ailemin her koşulda benim yanımda olacağını biliyordum.
Ülkemde her kadının benim kadar şanslı olmadığını biliyorum. Küçük yaşta maruz kalınan aile baskısına, yetişkin yaşlara gelindiğinde toplumun baskısı ekleniyor. Hakkını savunmayı bırakalım, haklarını bilmeyen kadınlarımız var. Türkiye’de ve dünyada kadına uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddet nedense gündemin önemli konuları arasına giremiyor. Kadınların özgürleşmesi için nesilden nesile aktarılan güvensizlik ve korku zincirini kırmamız lazım. Kadınlar, başlarına gelen olaylarda öncelikle kendilerini suçluyorlar. Bu öğretilmiş davranış şeklinden kurtulamamızda herkesin payı var; kadın şiddete maruz kaldığında üzerinde nasıl bir kıyafet olduğu ve olayın saat kaçta gerçekleştiği üzerine yorum yapan herkesin! Toplumun korumak yerine suçlama yaklaşımı kadınların hayatlarını hiç mi hiç kolaylaştırmıyor.
Kadın, görünmez bir canlı. Toplumun ondan beklediği davranışlar: kendisini eve kapatmak, konuşmamak, gülmemek, çocuk doğurmak, anne olmak ama çocuğun terbiyesini verme görevini babaya bırakmak, aile reisinin sözünden çıkmamak, bazı durumlarda çalışmak ama az kazanmak, sokağa çıktığında erkekleri tahrik etmeyecek şekilde kendisini saklamak, gece dışarıya çıkmamak…
Kadın toplumda görünür olmadığı sürece kadınların erkekler tarafından yazılmış kaderi değişmeyecek.
Bisiklet, Özgürleşmek İçin Bir Araçtır
200 yıl önce icat edilen bisiklet, ilk yıllarda erkekler için bir dinlenme ve keyif aracıyken, kadınların özgürleşmesinde önemli bir araç oldu. Kadınlar, bisiklet sayesinde tabuları yıktı. Bisiklet, kadınlara tek başına bir yerden bir yere gitme özgürlüğü verirken aynı zamanda kıyafet konusunda bir reformu beraberinde getirdi; kadınlar kabarık etek ve korseyi terk edip pantolon giymeye başladı.
Kadınlar bisiklet sayesinde sadece hareket özgürlüğü, cesaret değil aynı zamanda kendine güven kazanıp bir çok konuda bağımsız hareket etmeye başladılar. Bisikletle gelen özgürlük, kadınlara eğitim ve iş imkanlarına erişim sunarken politik olarak da aktif olmalarını sağladı. Pantolon giyen kadınlar, seçme ve seçilme hakkı için sokağa çıktılar.
Bisiklet, 200 yaşında ancak biz onun sokaktaki var olma hakkı için hala mücadele veriyoruz. Otomobil odaklı tasarlanan şehirlerin yöneticilerinin ataerkil düşünce şekline sahip olduğunu söylersem ileri gitmiş olmam herhalde. Bir şehrin sokakları ne kadar demokratik ve eşit tasarlanırsa, o şehirdeki bisiklet kullanan kadınların da erkekler kadar çok olduğunu görebiliriz (bakınız Amsterdam, Kopenhag).
Sokaklardaki eşitlik, kadınlara da toplumda görünür olma imkanı verecek. Kişisel haklarının bilincinde olan kadınlar ise toplumun ilerlemesi ve gelişmesi için katkı sunma fırsatı bulacak.
Bisiklet ve Kadın
Haziran ayında Hollanda’da yapılan bisiklet zirvesi, Velo-City Konferansı‘nda konuşmacı olarak katıldığım “Bisiklet ve Toplumsal Cinsiyet” panelinde tam olarak da bu konuya değindim.
Ben bir bisiklet kullanıcısıyım. Bisikletle hareket etmeyi tercih etmemin nedeni ulaşım için kimseye bağımlı olmak zorunda olmamam. Bisiklet bana herşeyden ve herkesten bağımsız olma imkanı veriyor. Yaşadığım yerde daha çok kadını benim gibi bağımsız olmaya nasıl ikna edebilirim sorusunun cevabına ulaşmak üzere 2013 yılında ilk kez Velo-City konferasına katıldım. Viyana’da dört gün süren program boyunca onlarca başarı proje ve kampanyayı tanıma şansım oldu. Kadınların hikayeleri inanılmaz umut veriyordu. Güney Amerika’dan Andrea’nın kendi şehrinde uyguladığı “reçete”yi İzmir’de denemek için sabırsızlanıyordum: Bir şehirde kadınlar bisiklete binerse, tüm şehir onun peşinden gider.
Sevgili komşum Sema Gür, bir pazar öğleden sonra “hadi gel, süslü püslü bisiklete binelim” dediğinde bir an bile tereddüt etmeden kabul ettim. 2013 yılında ilk Süslü Kadınlar Bisiklet Turu İzmir’de 300 kadınla yapıldı. Erkeklerin bisiklete binerken “onu giyme bunu giy, öyle olmaz böyle olur” söylemlerine tepki olarak “biz bisiklete istediğimiz gibi bineceğiz” etkinliği muhteşem geçti.
Takip eden yıllarda İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler ve Marmaris, Bodrum gibi ilçeler bu harekete katıldı. Kadınların hayatlarına müdahale arttıkça, Süslü Kadınlar Bisiklet Turu katılımcı sayısı artıyordu. Kadına “yüksek sesle gülme, sokağa çıkma, şort giyme” dendikçe bisikletli kadın sayısı çoğaldı.
Kadınlar, bisikletin toplumda görünür olma aracı olduğunu keşfetmişlerdi ve artık sadece senede bir gün Süslü Kadınlar Bisiklet Turu etkinliğinde değil yılın geri kalanında arkadaşları, komşuları, çocukları ile sürüş yapıyorlardı. Süslü Kadınlar, bisikletin hayatlarına kattığı dönüşüm ve değişimi başka kadınlara yaymaya başladılar. Gönüllü olarak, hiçbir karşılık beklemeden.
8 dakikanızı ayırıp, kadınların “gülümseyen protesto”sunun hikayesini izleyebilirsiniz. Videonun sağ alt köşesinde “cc” ye tıklayarak Türkçe altyazı ekleyebilirsiniz.
*Pınar Pinzuti tarafından kaleme alınan yazı, kendi izniyle blogundan alınmıştır.
Bizi Takip Edin