Babaların Günahları
“‘Çocuğa rağmen’ baba davranışları kötü bir şey, bu net. Fakat ‘çocuk için’ babalık da eksik ya da aşırı olabilir. Sanki ‘çocukla birlikte’ babalık formülünü aramak daha iyi.” Babalar gününün ardından, hep beraber bir hayli güzelleme dinledikten sonra, Türkiye babalık tecrübesi ile ilgili bir etkinlikten bahsederek babalık eleştirilerine yer vermeye çalışacağım. AÇEV, başlattığı yeni bir kampanya […]
“‘Çocuğa rağmen’ baba davranışları kötü bir şey, bu net. Fakat ‘çocuk için’ babalık da eksik ya da aşırı olabilir. Sanki ‘çocukla birlikte’ babalık formülünü aramak daha iyi.”
Babalar gününün ardından, hep beraber bir hayli güzelleme dinledikten sonra, Türkiye babalık tecrübesi ile ilgili bir etkinlikten bahsederek babalık eleştirilerine yer vermeye çalışacağım.
AÇEV, başlattığı yeni bir kampanya ile Türkiye’nin babalık hallerine bir eleştiri getiriyor. Babalara “ilgili olun” diyor, Türkiye’de babaların çocuklarının yetiştirilme serüveninde olmadıklarına ya da ancak sembolik olarak var olduklarına işaret ediyor. Anneler günü gibi coşkulu kutlanmasa da babalar günü markaların, kurumların ilanları, Facebook hesaplarındaki baba fotoğrafları, anıları vb. çağrışımlar babalığın gündeme nadiren geldiği zamanları oluşturuyor. Son yıllarda dikkatimi çeken bir gelişme, daha az da olsa, babaları ile ilişkisini ve başkalarının babalık güzellemelerini eleştiren paylaşımlar da artış var. Sanırım Türkiye’nin babalık tecrübelerinden memnun olmayanlar bunu daha yüksek sesle dile getirmeye başlayacak önümüzde yıllarda.
Etkinliğe geçmeden önce, AÇEV Aile Eğitimleri Birimi Yöneticisi Hasan Deniz’e sordum: ne istiyorsunuz bu babalardan, nedir günahları diye, onun yanıtlarını aktarayım. Bana sırasıyla ve en az maddede sıralamasını istedim. Her biri ayrı önemde diyerek şunları saydı:
- Çocuk bakımı ile ilgili işleri kendi sorumluluğu olarak görmemek (alt değiştirmemek, giydirmemek, yıkamamak, yedirmemek…)
- Çocuğu kendi devamı gibi görmek (soy sürdürücü, meslek sürdürücü, iş sürdürücü, kendi eksiklerin-hayatta yapamadıklarını yapacak olan, istediği gibi yönlendirebileceği gibi olan)
- Eşle yaşanan bir krizde (boşanma, tartışma, ekonomik kriz) çocuğun sorumluluğunu öncelikli olarak anneye bırakmak (sorumluluğu azaltma, yakınlığı azaltma)
- Yakın olmayı, çocukla içten olmayı bilmemek
AÇEV, üzerinde fazla durulmayan bu konuya ilgi gösterenler arasında başı çeken bir sivil toplum kuruluşu. Babalara çağrıları “ilgili baba” olun şeklinde. Sloganın ima ettiği üzere de ilgisiz olduklarını varsayıyor. Hatta bunu geçen hafta sonuçlarını paylaştıkları bir araştırma ile de tescillediler.
AÇEV’in babalık üzerine eğitimler verdiği, konuyu kendilerinden dinleyene kadar bilmediğim bir şeydi. 0ysa 1996’dan beri yaklaşık 60 bin kişi bu eğitimlerden geçmiş. Çocuğun gelişimini desteklemek amacıyla babaları da donatmak, dönüştürmek gerekir diye yola çıkmışlar. Son yıllarda ise eğitimlerde babaların toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayan yaklaşım daha etkili yer bulmaya başlamış. Bu dönüşüm, AÇEV’i babaların “erkeklik” ile ilişkisini daha güçlü ele almaya başlama kararlığından kaynaklı. Bu kararlılık da daha geniş kitlelere seslenmek üzere bir kampanya ile sonuçlanmış: “İlk iş babalık”.
“Türkiye’de ilgili babalık ve belirleyicileri” araştırması, “Türkiye’de babalığı anlamak” araştırma serisinin ilki. Türkiye temsili bir araştırma. Bu serinin üçüncüsünde YADA olarak biz bir çalışma gerçekleştirdik. Yayınlanınca o sonuçlarla da destekleyerek, karşılaştırarak tekrar yazacağım. Ama şimdiden bu araştırmadan ve sonuçların paylaşıldığı etkinlikte ve panelde konuşulanlardan bahsedeceğim.
Öncelikle araştırmanın en belirgin sonucu, Türkiye’de babaların net olarak “ilgili babalık” koşullarını sağlayamıyor olduğu. Sürpriz bir sonuç olmasa da bunu veri ile konuşabilmek güzel. Gelecek yıllarda da bir karşılaştırma zemini olmuş oldu. Araştırma ilgili babalık koşullarını ve sonuçları itibari ile zaaflarını üç başlıkta ele alıyor: 1. Bakım: sorumluluk, besleme, temizleme, doktora götürme, okul, kurs gibi alanlarda destekleme vb. 2. Kontrol: kural ve sınırlar oluşturma, olumlu davranış kazandırma, birey olarak kabul etme, vb. 3. Yakınlık: duygularına önem verme, sevgi, birlikte severek zaman geçirme, oyun oynama, vb.
Araştırma da ayrıca babaların bu ilgili olma düzeylerini etkileyen faktörler tespit edilmiş. Başlıcaları şunlar: Babanın sosyoekonomik düzeyi, babalıktan ve yaşamdan duyduğu tatmin, annenin eğitimi, evlilik tatmini, işte geçirilen zaman ve çocuğa ve kadına karşı cinsiyetçi tutumlar, ev içi iş bölümü.
Araştırma sonuçlarını aktaran ve aynı zamanda araştırmanın danışmanı olan Güler Fişek, babaların %92’sinin “çocukları çok sevdiğim için çocuk sahibi oldum” yanıtını verdiğini aktarıyor. Bu yüzdenin yüksekliği (doğruculuğu) aslında bunun bir güçlü norm olduğunu, başka bir deyişle toplumun “erkekleri” çocuk sahibi olmanın iyi bir şey olduğuna ikna ettiğini gösteriyor. Bu rızanın iyi bir yönü var: Başka verilerden söyleyebilirim ki, babalık erkekliği görece ehlileştiren bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk sahibi olmak kutsal bir şey, aynı zamanda da erkeği kısmen uysallaştıran. Fişek’in üzerinde durduğu bir başka nokta babaların çocukları ile pek vakit geçirmediği. En yaygın aktivite televizyon izlemek. Ancak %30’u birlikte sinemaya gidiyor. Öte yandan şunu da hatırda tutmakta fayda var. Türkiye’de bireylerin etkinlik çeşitliliği zaten fazla geniş değil. Yani bu sonuçlar çocuktan bağımsız olarak öyle. Zaten en çok televizyon izliyor ve sinemaya gitmiyor. Hatta buradaki oranı yüksek bile bulduğumu söyleyeyim. Dolayısıyla babalar kendileri için de neyi ne kadar yapıyor ona bakarak karşılaştırmak da fayda var. Tam bu noktada Hasan Deniz’in işaret ettiği bir durumu not düşmekte fayda var. Hasan Deniz, Eğitime katılan babaların çocuklarının kendilerinden en çok AVM’ye gitmeyi istediklerini aktardıklarını dile getiriyor ve ekliyor: Aslında çocuk baba ile vakit geçirmeyi seviyor ve bu AVM’ye gidince olduğu için onu istiyor.
Hasan Deniz’in vurgu yaptığı önemli bir başka husus ise babaların önce erkek oldukları ve bu erkeklik donanımları ile babalığa geçiş yaptıkları. Dolayısıyla tüm bu babalık sorgulamaları aslında babalıktaki erkeklik sorgulamaları da. Etkinlikteki panelistlerden bazı notlarla devam edeyim. Yakın Ertürk de Hasan Deniz’in babalıktaki erkeklik vurgusuna dikkat çekiyor: “Modern erkekliğin inşasıyla babalık arasında çelişki yok, ama bir gerilim var.” Bekir Ağırdır ise, babalığı etkileyen sosyal etkenlere vurgu yapıyor: “Nüfusun artık ağırlıkla kentli, hatta metropollü olması aile yapısını etkiliyor”. Ali Çarkoğlu burada bir parantez açarak nüfusun kentli olsa da kır değerleri ile yaşadığını hatırlatıyor. Panel katılımcılarından Doğan Cüceloğlu ise bir özeleştiri yapıyor: “Ben iyi bir baba olamadım, iyi bir baba olmak nedir bilmiyordum, hatta bilmediğimi de bilmiyordum.” İş dünyasındaki gözlemlerini aktaran Cansen Başaran Symes ise “cinsiyet eşitsizliğinde baba ihmal edilmiş, kadının rolüne odaklanılmış” diyor. Bir de bir şirketten örnek veriyor. Babalara da doğrum izni verildiği halde çoğunun bunu kullanmadığını gözlemlemişler.
AÇEV’in babalık konusuna ilgi göstermesi ve yatırım yapması, özellikle de çalışmalarda babalıktaki temel meselenin erkeklik olduğu vurgusunun artması oldukça takdir ettiğim bir konu. 2000’li yılların başında erkeklik üzerine düşünmek, çalışmak yeni bir olguydu. Hegemonik erkekliğin, erkekler üzerinde bir baskı oluşturduğu ve erkekleri erkeklikten özgürleştirmenin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada önemli bir boyut olduğunu savunuyordum, buna yer verdiğimiz bir yazımız (Toplum Bilim’de yayınlanmıştı) tepki de çekmişti, zira öncelik kadının güçlendirilmesinde görülüyordu. Aradan geçen yıllar içeresinde bir çalışma ve müdahale konusu olarak erkekliğe ve erkekleri çalışmaya ilgi arttı. Babalık ise bu alanın yeni bir başlığı. Erkekliğin uzun da süren, ara aşamaları olan bir evresi. Bu yüzden babaları de erkeklikten özgürleştirme çabalarını desteklemek gerekiyor. Etkinlikte konuşan AÇEV eğiticilerinden birinin aktardığı bir aktarım: Eğitim alan babalar, eğitimden sonra, eğitim malzemesini gören olmasın diye yolunu değiştirip eve gidiyorlarmış, özellikle kahveden bir gören olmasın diye. Özgüvenleri arttıktan sonra, kahveye gidip, diğer babalara meydan okumaya başlamışlar. Babaların omuzlarındaki toplumsal yükü almak için babalığın erkeklik rolleri ile mücadele önemli. “İlk iş babalık” kampanyasının hedeflerinin başında da bu var. Öte yandan AÇEV’de hala geleneksel kodlarında olan psikoloji disiplinin ağırlığı da hissedilmiyor değil. İlkin araştırma verilerinde ağırlık davranışa odaklanmış, sosyolojik faktörler ve erkeklik izleri ikinci planda kalmış görünüyor. Örneğin, geleneksellik ve ahlaki muhafazakarlık babalık davranışını şekillendirebiliyor. Ağırdır’ın belirttiği üzere kentlileşme etkisi, kır ya da kent kökenli olmak, Ali Çarkoğlu’nun da vurgusuyla kentli olup kır değerlerini taşımak, geniş aile ile ilişki ve sosyalleşme halleri, vb. bir çok başka toplumsal etken de babaların davranışlarını etkiliyor. Benzer şekilde kız çocuğu olan babaların davranışları ve o babalar arasındaki farklara bakmak önemli. Bir başka deyişle babalığın erkek davranışlarının daha detay fotoğraflarını çıkarmak ve bunlara müdahale araçları geliştirmek de hedeflenmeli. Yaş farkı da diğer bir etken. Genç babalarla eski kuşak babalar arasındaki farkları da gözlemek, babalıkta erkekliği tartışmak açısından güncel bir konu. Velhasıl babalıktaki erkekliği ve bunu besleyen toplumsal faktörleri daha fazla derinleştirmekte fayda var. Yetişkinlerle ilgili bu başlıklar haricinde ek bir araştırma konusu da şu olabilir: Yeni kuşak baba adaylarında durum nedir ve de benzer şekilde gençlerin babaları ile tecrübelerini yorumlamaları nasıl?
“İlk iş babalık”a dair birkaç söz ile bitireyim. Kampanyanın amaçlarını ve hedeflerini bildiğim için bu vurguyu gayet iyi anlıyorum, niyetini takdir ettiğimi de bir kez daha belirteyim. Babalık talileştirilerek önemsizleştirilebilecek ve anneye havale edilecek bir iş değildir diyor bize bu slogan. Öte yandan bu tür kampanya tasarımlarında kimi zaman slogan, içeriğin fazla önünde durduğunda düşündüğüm iki şey oluyor: İlki iddiayı yüksek tonda dile getirdiği için, etkililiğini azaltıyor mu? İkincisi, istemeden başka bir yaklaşıma neden oluyor mu? İlkin, çocukla ilgilenmek, babaların iş sıralamasında çok çok altlarda yer alırken, bunu ilk sıraya çıkarmak biraz fazla iddialı olabilir. Para kazanmak, ailenin geçimine katkı sağlamak her zaman ilk iş olarak görülecektir. Yani ilk iş her daim iş olacak. Zaten toplumsal algıda babaların en önemli babalık görevi geçim olarak görülüyor. Bunu kırmak yerine beslemek mümkün ilk iş diyerek. Birçok kişi için zaten ilk iş babalıkta, iyi bir iş sahibi olmak üzere algılanabilir. Görev, öncelik anlamındaki iş ile, çalışma anlamındaki iş kelimelerinin aynı olması da bu algıyı tetikleyebilir. İkinci çekinceme gelecek olursam, iş değil ilk öncelik desek dahi slogan tam içime sinmiyor. Anneliğin kutsallaştırılmasını hep sorunlu bulmuşumdur. Bu kutsallaştırma annelerin fedakarlığına yatırım yapıyor. Bu zor ve haksız yüklerle dolu görevi ancak aşırı bir fedakârlık kaldırabilir, bunun için de bu durumu kutsallaştırmak gerekiyor. Babalara daha fazla rol biçmeye çalışırken babalığı kutsallaştırmaya çalışmak da -tabi ki aynı derece de olmasa da- sorunlu olabilir. İlk iş vurgusu fedakarlığa vurgu yapıyor. Halbuki ilk öncelik hayatta çocuk olmasa da ilgili bir baba olunabilmeli. Bir baba için çocuk kendinden de önce gelmeli diye bir beklenti bana haksızlık gibi görünüyor.
“Çocuğa rağmen” baba davranışları kötü bir şey, bu net. Fakat “çocuk için” babalık da eksik ya da aşırı olabilir. Sanki “çocukla birlikte” babalık formülünü aramak daha iyi.
Yazıyı Doğan Cüceloğlu’nun panelde aktardığı bir iki anektodu ile bitireyim. Doğan Hoca, bir iş toplantısına katılıyor. Toplantıdakilerin, suratlarındaki asıklık ve sertlik düzeylerine göre ünvanlarını tahmin edilebiliyor. En asık suratlı yani en üst düzeyde olan ile yalnız kaldığında, “bana küfret diyor”, şaşkınlığın ardından “bana Allah belanı versin de” diyor. “Olur mu, neden böyle bir şey diyeyim” yanıtına da “suratın öyle söylüyor ama” diyor. Bunun üzerine, yönetici kişi, “ya oğlum da hep bundan yakınıyor” diyor. Başka bir sefer yurtdışında önce ünvanlarını değil, isimlerini söyleyen ve gülümsemelerinden ünvanları belli olmayan bir grubun olduğu bir toplantıda, biri, bir çocukla konuşmak için eğilip diz çöküyor. Doğan Hoca nedenini merak ediyor; “o küçük bir insan, onun seviyesine inmek gerekir” yanıtını alıyor. Türkiye’de bunu aktardığı bir sırada, “heyecandan ölüyorum, hemen çocuğuma deneyeceğim” diyen biri denedikten sonra Hocaya geliyor ve dert yanıyor: “Hocam dediğiniz yaptığım eğilmemle tokatı yemem bir oldu, sizce neden böyle bir şey yaptı oğlum?” Hocanın yanıtı: “madem ki eşit olduk, birikmişlerin bir hesabını halledelim demiş olabilir.”
Son olarak AÇEV’e ve babalık çalışmaları ekibine teşekkürler, ilgili babalığın serüvenini ilgi ile izleyeceğim.
Bizi Takip Edin