“Toplumsal Hafızaya Müdahale Yerine Cezasızlık Politikasını Terk Edin”

DBP’li belediyelere atanan kayyımların  toplumsal hafıza anıtlarını kaldırmasına tepki gösteren Diyarbakırlı hak örgütü temsilcileri, bu uygulamanın ‘cezasızlık politikasına’ hizmet edeceğini savunarak en kısa sürede vazgeçilmesini istiyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine atanan kayyımların çoğu ilk iş olarak belediye tabelalarını değiştirmeye başlamışlardı. Diyarbakır başta olmak üzere birçok il ve ilçede çok dilli […]

DBP’li belediyelere atanan kayyımların  toplumsal hafıza anıtlarını kaldırmasına tepki gösteren Diyarbakırlı hak örgütü temsilcileri, bu uygulamanın ‘cezasızlık politikasına’ hizmet edeceğini savunarak en kısa sürede vazgeçilmesini istiyor.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine atanan kayyımların çoğu ilk iş olarak belediye tabelalarını değiştirmeye başlamışlardı. Diyarbakır başta olmak üzere birçok il ve ilçede çok dilli tabelalar indirilmiş, tabelalarda sadece Türkçe kullanılmıştı. Kayyımların bu müdahaleleri devam ederken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kayyımlara Kürtçe tabelaları indirmemeleri konusunda bir uyarıda bulunarak “Kürtçe ile bir sorunumuz yoktur, Kürtçe bizim de dilimizdir” açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamanın ardından Ermenice, Süryanice, Arapça gibi ifadeler silinse de Kürtçe tabelalar kalmaya devam etmişti. Yine kayyımların birçoğu yerleşim yerlerinin Kürtçe isimlerini tabelalardan kaldırarak T.C ibaresi ile Türk Bayrağı eklemişlerdi.

Bu adımdan kısa bir süre sonra kayyımlar Kürtlerin toplumsal hafızasında önemli yer tutan sembol isimlere ait tabela ve anıtlara müdahale etmeye başladı. İlk olarak Diyarbakır’ın Kayapınar İlçesi’nde dikilmiş olan Roboskî anıtı bir sabah erkenden sökülerek kaldırıldı. Söz konusu hadisenin sorulduğu belediyenin yeni yetkilileri ‘durumdan haberdar olmadıkları’ cevabıyla geçiştirseler de bu müdahale zamanla kayyımların birçoğunun müşterek işine dönüştü.

Şırnak’ın Cizre Belediyesi’ne kayyım olarak atanan ilçe kaymakamı, ilçe merkezinde Kürt siyasetçi Orhan Doğan adına dikilmiş anıtı yıktı. Van’da Çatak Belediyesi tarafından bir parka verilen Tahir Elçi ismi silinerek çatışmalarda yaşamını yitirmiş bir korucunun ismi verildi. Ağrı Doğubayazıt’da İsmail Beşikçi Caddesi’nin ismi İnegöl olarak değiştirildi. Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde bulunan Merwanî Parkı, Kültür Park oldu ve en son, 21 Kasım 2004’te babası Ahmet Kaymaz’la birlikte evlerinin önünde 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz adına Kızıltepe’de yaptırılan heykel kayyım tarafından kaldırıldı. Kürt toplumunun hafızasında sembol olan bu isimlerin kamusal alandan silinmesinin ne anlama geldiğini, nasıl bir algıya sebep olduğunu ve tepkileri Diyarbakır’daki hak örgütlerine sorduk.

Ahmet Özmen (Diyarbakır Barosu Başkanı):

“Tahir Elçi isminin bir parkta oluşu Çatak kayyumunu niye rahatsız eder? Burada iki şey amaçlanıyor: Birincisi, belleği silmek ve onlara kıymet atfetmeyi yasaklamak. İkincisi ise, işlenen bu suçların vatan savunması için yapıldığını düşünen zihniyetin bu suçları cezadan muaf tutması”

Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen

Bu isimler çok ciddi ve ağır insan hakları ihlalleri neticesinde öldürülmüş insanların isimleri. Roboskî, Tahir Elçi… Henüz ortada bir fail yok, soruşturmanın geldiği bir nokta yok.  Hem o belleği silmek hem de cezasızlık politikasına hizmet etmek olarak görüyorum bu adımları. Bu adımlar 13 yaşındaki bir çocuğun kamu görevlileri tarafından öldürülmesinin doğal olduğu yönündeki zihniyetin dışa vurumudur. Özellikle 90’lardan bu yana faili meçhul dosyaları, köy yakmalar, işkenceler… Bunların hiçbirinin faili ortaya çıkarılmadı devlet tarafından. Devlet ve yargı açısından en büyük problem kamu görevlilerinin işledikleri ağır hak ihlallerinin cezadan muafiyetleridir. Bu da özetle ve açıkça ‘devletin güvenliği için mücadele ediyor bu insanlar, dolayısıyla yaptıkları bütün eylemler devletin bekası için meşrudur ve cezadan muaftır’ demektir. Yargı erki elindeki dosyalar açısından bir defa ayrımcılığa, kayırmacılığa girdi mi onu bir daha toparlamanız mümkün değildir. Ne yazık ki bu hep böyle oldu. Bir müddet 90’lı yıllar hakkında açılan davalar oldu ama onların da hepsi önce sürgün edildi, şimdi de teker teker beraat kararı veriliyor. Siyasal iktidar kim olursa olsun kendi döneminde veya önceki dönemlerde işlenmiş olsun, o dosyaları aydınlatmak iktidarın temel sorumluluğu ve görevidir.

Bu müdahalelere dönecek olursak, merkezi idare tarafından Kürtçe tabelalar için bir uyarı yapılmasına rağmen bu müdahalelere bir tepki gelmemesini ‘tabelalarda Kürtçe kullanılabilir ama böyle sembol isimlerin bazı yerlerde yaşaması sakıncalıdır’ anlayışının göstergesi olarak görüyorum. Tam da bu bağlamda soruyorum: Tahir Elçi isminin bir parkta oluşu Çatak kayyumunu niye rahatsız eder? Burada iki şey amaçlanıyor: Birincisi, belleği silmek ve onlara kıymet atfetmeyi yasaklamak. İkincisi ise, işlenen bu suçların vatan savunması için yapıldığını düşünen zihniyetin bu suçları cezadan muaf tutması. Ama bu tarz hamlelerle bellek sıfırlamak mümkün değil. Halkın değer atfettiği isimlerin bu şekilde görünür olmasını engellemeye çalışmak, tam tersine devletle vatandaş arasında ayrışmaya, kopmaya sebebiyet veriyor.

Raci Bilici (İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı):

“İsmi geçen kişilerin ve buna benzer olanların öncelikle faillerinin ortaya çıkarılıp yargılanması, bu insanların hatıralarına saygı gösterilmesi ve bu coğrafyada yaşananlar üzerinden coğrafyanın hafızası ile oynanmaması, bizim çağrımız budur.”

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici

Bu tür müdahaleler Türkiye’nin resmî ideolojisinden bağımsız değildir. Geçmişten bugüne kadar gerek ovaların, derelerin, dağların, köylerin, şehirlerin değiştirilen isimleri olsun gerekse de Kürt şarkılarını Türkçeleştirerek söylenmesi, bunlar bir asimilasyon ve bir tarihi, hafızayı silmek girişimleriyle ilgilidir. Bunlar bilinçli, planlı, programlı yapılan şeylerdir. Son dönem uygulamalarından Roboskî anıtının ortadan kaldırılması mesela… Roboskî anıtının orada bulunması şu mesajı veriyor. Bu ülkede bir katliam yaşanmıştır, bu ülke insanlığa karşı suçlar işlemiştir, bu bunun göstergesidir ve insanların her gün görmesi ile bu hafızada diri tutuluyor. Roboskî ile ilgili bize dava açıldı örneğin; ‘Niye unutmadık, unutturmayacağız diyorsunuz? Bunun katilleri niye hesap vermiyor diye neden sormuşsunuz?’ diye dava açılıyor bize. Aynı şekilde Uğur Kaymaz anıtı da bu ülkede katledilmiş yüzlerce çocuğun sembolüdür. Bu ülkede yüzlerce çocuk öldürüldü ve davaların neredeyse hiçbiri gerçeklerin açığa çıkmasıyla neticelenmedi.  Örneğin Tahir Elçi , bütün bunlar sembol isimlerdir. Kürtlerin gönlünde, hafızasında yer etmiş isimlerdir ve bu isimlerin bir yerlerde yaşatılması bir anlam ifade ediyor. Bunlar sıradan şeyler değil.

Bizim çağrımız; öncelikle bu ismi geçen kişilerin ve bunlara benzer olanların öncelikle faillerinin ortaya çıkarılıp yargılanması, bu insanların hatıralarına saygı gösterilmesi ve bu coğrafyada yaşananlar üzerinden coğrafyanın hafızası ile oynanmaması, bizim çağrımız budur. Bu hafıza ile oynamak çok tehlikelidir, bu hafıza ile oynamak insanî değerlerle oynamaktır. Toplumsal barışa hizmet etmez, sorunun çözümüne hizmet etmez, halkları birbirinden daha çok ayrıştırır. Toplumun kültürüne, tarihine, değerlerine, değer verdiği isimlere saygı gösterilmesi gerekir.

Derya Tanrıverdi (HAK İnisiyatifi – Diyarbakır):

“Bir yere verilecek isme oranın halkı karar vermelidir. Kayyımlık müessesesi seçme ve seçilme hakkının toplumun bir kesimi için yok sayılması olarak başlı başına meşruiyet sorunu iken atanmış kayyımların toplumsal hafızaya müdahale etmeleri ne ahlakidir ne de insanidir.”

HAK İnisiyatifi üyesi Derya Tanrıverdi

Toplumda değer olarak kabul edilen, bazı olayların sembolü olan, halk tarafından benimsenen ve sahiplenilen sembollerin bu şekilde keyfi muamele ile halkın iradesi yok sayılarak kaldırılması kabul edilemez. Bu isimler haksız yere zulme uğramış, haklarında adaletin tecelli etmediği, faillerinin cezasızlık politikası ile kollandığı, davalarının kamuya mal olduğu kişilerdir. Bir yere verilecek isme oranın halkı karar vermelidir. Kayyımlık müessesesi seçme ve seçilme hakkının toplumun bir kesimi için yok sayılması olarak başlı başına meşruiyet sorunu iken atanmış kayyımların toplumsal hafızaya müdahale etmeleri ne ahlakidir ne de insanidir. İçişleri Bakanlığı, Kürtçe tabelalara müdahaleyi uyarıp durdurduğu gibi bu konuda kayyımları uyarmalı ve hükümet cezasızlık politikası ile keyfiliğin sürdürülmesini terk ederek bu suçların faillerini ortaya çıkarıp mağdurları tatmin edecek bir yargılamayı sağlamalıdır. Bütün bu yaşadıklarımız çatışmaların yeniden yaşanması sonrasında Kürt meselesinde yaklaşımın değişmesinin sonuçlarıdır. Bu sebeple toplumsal uzlaşıya her geçen gün zarar veren bu politika değiştirilmeli ve OHAL kaldırılarak, kayyımlık müessesesine son verilerek normalleşme adımları hızla atılmalıdır. Taraflara bir kere daha hatırlatmak gerekir ki Kürt meselesi bir asayiş ve güvenlik meselesi değil temel hak ve hürriyetler meselesidir ve çatışmalı atmosfere mahkûm edilmemelidir.

 

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör