Sur’un tarihini silen düzenleme
Geçen yıl “afet yasası” kapsamında kamulaştırılan Diyarbakır’ın Sur ilçesinde “acele kamulaştırma kararına” istinaden çatışmalardan fiziksel olarak etkilenmeyen Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde de yıkım işlemleri başlıyor. Geçen hafta cami hoparlörlerinden yapılan anonslarda mahalle sakinlerinin 1 Mayıs Pazartesi gününe kadar evlerini boşaltmaları istenirken, mahalle sakinlerinden bazıları evlerini boşaltmayarak karara direniyor. 2010’da Sur’un Alipaşa ve Lalebey mahallelerini de […]
Geçen yıl “afet yasası” kapsamında kamulaştırılan Diyarbakır’ın Sur ilçesinde “acele kamulaştırma kararına” istinaden çatışmalardan fiziksel olarak etkilenmeyen Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde de yıkım işlemleri başlıyor. Geçen hafta cami hoparlörlerinden yapılan anonslarda mahalle sakinlerinin 1 Mayıs Pazartesi gününe kadar evlerini boşaltmaları istenirken, mahalle sakinlerinden bazıları evlerini boşaltmayarak karara direniyor.
2010’da Sur’un Alipaşa ve Lalebey mahallelerini de kapsayan kentsel dönüşüm Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile TOKİ ve Çevre Bakanlığı iş birliği ile başlamış, 850 civarında ev bu proje kapsamında yıkılırken mahallelinin tepkisini çeken yıkımlar belediye tarafından 2013’ün sonuna doğru durdurulmuştu. Ancak şehrin tarihi mahallelerinde yaşanan çatışmaların ardından, Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesi 25 Mart 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından “afet yasası” kapsamında riskli alan ilan edildi ve “acele kamulaştırma kararı” ile kamulaştırıldı. 50 bin kişiyi etkileyen 6642 parsellik bu kamulaştırmak kararına ilçe sakinleri ile sivil toplum örgütleri tepki gösterirken Diyarbakır Barosu kamulaştırma kararına karşı Danıştay’a yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtı. Ancak bugüne kadar yapılan hukuki başvuruların hepsi sonuçsuz kaldı.
“Bu yıkımı anlatacak gücüm yok, mahv-û perişan oldum, hayal gücüm bunu anlatacak genişlikte değil”
1 Mayıs tarihine kadar evlerin boşaltılması için yapılan anonslar karşısında tepki gösteren bazı mahalleliler, “Evlerimize 20-30 bin verip TOKİ binaları için 100 milyar istiyorlar. Bizim nakliye paramız bile yok, biz bu parayı nasıl ödeyelim” diyerek boşaltmayacaklarını söylüyor ve karara direniyorlar. Ancak evlerini terk etmeyenler ise ‘elektrik ve suyun kesileceği’ tehdidiyle boşaltmaya zorlanıyorlar.
Öte yandan Suriçi’nde bir sokağa ismi de verilmiş olan ve geçtiğimiz hafta Diyarbakır’a geldiğinde ‘Gâvur Mahallesi’ diye bilinen mahallesinin yıkılmış fotoğraflarına bakınca “Suriçi’ni köşe bucak bilirim, neresinde ne var hepsini bilirdim ama buralarda kaybolurum” diyen Margosyan, duygularını “bu yıkımı anlatacak gücüm yok, mahv-û perişan oldum, hayal gücüm bunu anlatacak genişlikte değil” diyerek dile getiriyor.
“Yaprak döker bir yanımız bir yanımız bahar bahçe”
Suriçi’nde 27 sahabe kabristanıyla birlikte, ismini Diyarbekir’in İslam ordusu tarafından alınmasını komuta etmiş Süleyman bin Halid bin Velid’den alan Hz. Süleyman Camii’nin etrafı, çatışmalardan önce kentsel dönüşüm projesi kapsamında boşaltılmıştı. Bu alan şimdi bir rekreasyon alanı yapılmak üzere düzenlenmiş, yeşillendirilmiş. Suriçi’nin bu bölgesinde surlar iki farklı dünyayı birbirinden ayırıyor. Surların üzerine çıktığınızda bir yanınızda yeşillendirilmiş, süslenmiş, görenlerin beğeneceği bir manzara var, öbür yanınızda Kızlar Burcu’na kadar neredeyse tamamen yıkılmış bir alan.
Kurşunlu Camii, Arap Şeyh Camii’nin küçük bir kısmı, küçük yeşil-beyaz bir ziyaret, yerden iki metre kadar yükseklikte küçük eski bir mezarlık ve çatışmanın izlerini taşıyan Süleyman Nazif Okulu dışında Surp Giragos Kilisesi ve Dört Ayaklı Minare’ye doğru neredeyse tamamen yıkılmış. Sırtını viraneye verip güzelliği en geniş açıyla çekmek isteyen birini göstererek “Bu güzel manzarayı çekmek için sırtınızı bir yıkıma dönmeniz gerek’”diyor bir genç.
Az ileride yıkıma bakan beş kişi var. Solda yere çökmüş anne ile kız, başlarında baba: “Şu mezarlığın az ilerisi, ziyaretin az arkası, Arap Şeyh Camii’ni gördün mü, hah onun yıkılmış tarafı.” Evlerinin yerini öğrenmeye çalışıyorlar, en az elli yıl geçirdikleri mahalle bir moloz tarlası şimdi. Anne bu yıkımı ilk kez görmüş, “47 yaşındayım, çocukluğum bu mahallede geçti” dedikten sonra uzun bir iç çekip susuyor. “Bu tarafa bakıyoruz ağlıyoruz, arka tarafa bakıyoruz gülüyoruz, bilmiyorum gülelim mi ağlayalım mı halimize” diyor, yüzünü yıkılmış taraftan ayıramayan evin babası.
Sağımdaki iki gençten biri “Burada hep iç içe yaşıyorduk, güvercin besliyorduk, ikindi oldu mu çayımızı alıp surun gölgesinde oturuyorduk. Akşamları damda üç dört, ev gece yarısına kadar sohbet muhabbet ediyorduk. Şimdi hepsi yıkıldı gitti. Bu tarafa bakıyorum herkesin keyfi yerinde, çimlere uzanmışlar, rahatına bakıyorlar, ne kadar neşeliler. Sur’un öbür tarafına bakıyorum yıkılmış, bu surların taşlarında kim bilir kaç insanın kan izi var, evlerimiz dümdüz edilmiş. İnsan bakınca kahroluyor.”
Kurşunlu Camii ve Paşa Hamamı restore ediliyor. Surlardan Dabaoğlu Mahallesi’ne doğru ilerledikçe tek tük evler görülüyor, yıkımın sınırı Dabanoğlu’nun da birazını içine alıyor. Solda, surların dibinde bütün boşluklar beton perdelerle kapatılmış, az ileride yeni bir inşaatın kabası görülüyor. Suriçi’nin yeni projesinde yer alacak olan konutların bir örneği olduğunu görünüyor.
“Düzenleme Şehrin Hikayesini Taşımıyor”
Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz yazar Şeyhmus Diken, 20 kadar mekânın ihalesinin tamamlanıp firmalara teslim edildiğini ve bir ‘model konut’ yapıldığını da doğruluyor: “İki katlı, her katında ikişer daire olan ve dört dairenin ortak kullanacağı kare avlulu evler inşa ediliyor ve bu evler bazı ailelere gösterilerek teklif edilmiş. Ailelere kendi evlerinin tutarı kadarı düşülerek geri kalanı için borçlanacakları bir teklif yapılmış. Aileler hem ödeme hem de evlerin şekli sebebiyle teklifi kabul etmemişler. Eskiden ‘mazgana’ evler vardı. Tek bir avluya bakan yan yana on tane oda olurdu ve her bir odada bir aile kalırdı. Avlu hepsinin ortak kullanım alanı idi. Avluda biri yemek pişirse bütün evlere koku girer, çamaşır yıkansa herkes görürdü. Bu önerilen evler bir çeşit modern mazgana evler. Öyle yapıldığı için de insanlar kabul etmiyorlar.”
Hz. Süleyman Camii etrafının düzenlemesi ile yıkımdan sonrasının nasıl olması gerektiğini de anlatan Şeyhmus Diken şöyle devam ediyor: “O mekanların düzenlenmesi güzel ama kentin sosyal, simgesel alanlarını parka dönüştürmek olmaz. Örneğin Suriçi’nin tarihini, hikâyesini taşıyan Küpeli ve Dıngılava havuzlarını park yapıp parkın içine iki tane anlamsız havuz yapmak doğru değil. Orada şehrin hikayesini taşıyan birkaç mekânın korunarak öyle düzenleme yapılması lazım. Bu haliyle dümdüz, yeşil alan olmuş, hikayeyi taşımıyor. Savaş benmerkezci yürütülebilir, kimseyi dinlemeyebilirsiniz ama bittikten sonra şehri imar edecekseniz bunu kentle barışacak bir usulle yapmanız lazım. Suriçi’nde hayat nasıldı, bunu bizler biliriz ama devlet bilmez. Halkın, sivil toplumun, kanaat önderlerinin düşüncesini almadan doğru bildiğini yapıyor ve mağdurlardan, halktan buna onay vermesini istiyor. Bu son derece yanlış bir mantık”
Bizi Takip Edin