Çocuklardan: Deprem Konuşmaları
Ceren Suntekin, çocuklarla deprem ve depremin hissettirdikleri üzerine konuştu.
Ceren: Merhaba çocuklar, nasılsınız? Sizi çok merak ettim. Nasılsınız, neler hissediyorsunuz depremden sonra? Nehir sen Malatya’da yaşıyordun. Şimdi İstanbul’a geldiğinizi öğendim, ailenin de senin de iyi olmanıza çok sevindim.
Nehir: Malatya çok soğuktu. Normalde camdan gözüküyor ördeklerin evleri ama bu sefer yoktu. Bize bir şeyler söylemeye çalıştıklarını da anlayamadık. Ortada yoklardı, sitede yoklardı. Onları göremediğimiz için deprem sırasında da alamadık.
Ceren: Belki bir yerlere saklanmışlardır onlar da korkup Nehir. Kendilerini korumak için bir yer bulmuşlardır.
Nehir: Onların evi çok güzeldi, güvenli zaten, tek katlı evleri vardı. Bir şey olmamıştır ama korktular galiba.
Kuşlarımı gösterebilir miyim? Çıtır’la Kıtır.. 20 sene de olsa sesinizi tanır, sizi tanıdılar. Çok önceden görmüştünüz siz de. Çıtır hatta uçamıyordu, kanadı kırık olduğu ortaya çıktı. Veterinere götürdük. Kanadıyla spor yaptırdım, uçabildi az da olsa… Hiç durmuyorlar yerlerinde.
Ceren: Onlar için de değişik bir durum şimdi, Malatya’dan İstanbul’a geldiler.
Nehir: Evet, Malatya’nın havası kuru, orada çok sıcaklık yok ama istanbul’un havası farklı. Burası Malatya’dan daha sıcak, kuşlar burada daha çok uçmak istiyor.
Ceren: Peki Miran, Deniz, Eren, Fatih siz nasılsınız? Depremden sonra vücudunuzda ya da duygularınızda ya da düşüncelerinizde değişen şeyler fark ettiniz mi?
Deniz: Çok sonra öğrendim, annem bizi üzmemek için hemen anlatmadı. Bir de o sırada doğum günümdü ama sonra durumu anlayınca çok üzüldüm.
Eren: Herkes aynı duyguları paylaşıyor. Hepimizin morali çok bozuk. Hepimiz üzgünüz, televizyonlarda gördüğümüz o yas işareti yok ama o yas zihnimizde hala devam ediyor. Ben duyarlılıkla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Maltepe sahiline gittik hafta sonu. İnsanlar deprem bölgesinde can çekişirken diğer insanların bangır bangır heavy metal dinleyip basketbol oynamalarını anlamadım, beni üzdü. Bence çok duyarsız bir hareket. Annem şey dedi, onlar için de rahatlamanın yolu bu olabilir, ama bana duygusuz geldi. Umursamaz bir tavır gibi geldi.
Ceren: Annen haklı olabilir Eren. Herkes duygularını farklı yaşıyor çünkü. Bazılarının uykuları kaçıyor, bazıları ağlıyor ama bazırları zıplıyor, kahkaha atıyor, daha çok hareket etmek istiyor. Onların da rahatlamaya ve sakinlemeye ihtiyaçları var. Dışardan gözükenin seni üzdüğünü anlıyorum. Ama şu an hepimizin birbirini daha çok anlamaya ihtiyacı var. Sanki şimdi hepimizin sakin kalmaya ihtiyacı var.
Nehir: Ben depremden geliyorum. Akşam bizi uykumuzdan uyandırdı. Keyfimizden, mutluluğumuzdan uyandırdı. Ama öğretmenim bu olacak bir şey… Benim babam noter. Noterde bildiğiniz gibi çok anlaşmalar yapılıyor, önemli damgalar, bilgisayardaki kayıtlı yazılar, hepsi çok önemli.. O nedenle babam Malatya’ya gitti. Şu an depremin onuncu günü, hala sallantılar devam ediyor.
Benim bir sürü eşyam orada. Ben depremin olduğu gece kuşlarımı alamadım. Birinci depremde biz kuşları alamadık, depremden kaçtık kuşlar evde kaldı, ama ev çok kötüydü, yıkılmak üzereydik. Artçılar olmaya devam etti. Kuşları ikinci depremden önce aldık. Yan yana 13 katlı iki blok vardı A ve B. Biz A’daydık. Bizim olduğumuz binayı suladılar. Çünkü sulanınca daha dayanıklı oluyormuş. Ama ne kadar sularsa sulasınlar, 466 yıl önce yapılan yaylı sistemi kullanmamız gerekiyordu. Ve biz bunu 466 yıldır kullanmıyoruz! Şimdi kuzenimin evine geldik İstanbul’da ve burada yay olduğunu söyledi kuzenim. Ben bir video izledim; 6 şiddetinde oluyor sarsıntı ama onlar 3 gibi hissediyorlar yaylı sistemler sayesinde.
Ceren: Çok haklısın Nehir. Bilim insanları bunların çözümünü söylemişler ama biz hala ona uygun binalar yapmıyoruz, çok haklısın.
Miran: Biz sömestir için İstanbul’daydık. Bodrum’a dönerken deprem olmuş. Annem söyledi sonra bana. Ben küçük bir şey sandım; sonra bir baktım ki yüz yılın depremiymiş. Duyarlı olmak konusunda ise şunu söylemek istiyorum. İnsanlar zarar görüyorlar biliyorum, orada zorluklar yaşıyorlar ama hayat devam ediyor. Bizim yaşamı değiştirmemize gerek olduğunu düşünmüyorum.
Ceren: Senin söylediğinden devam etmemiz gerektiğini anlıyorum, Miran değil mi? Ne olursa olsun hayat devam ediyor ve devam edelim ki hep birlikte iyileşebilelim.
Miran: Evet..
Fatih: Ben de Miran’ın dediğine katılıyorum. Dedemler Hatay’daydı. Orada da bildiğiniz gibi deprem oldu. Beş gün önce buraya geldiler. İlk başta duygusallardı. Ama ne kadar böyle kalabilirler ki, bir süre sonra hayatınıza devam etmeniz gerekiyor. Duyarlı olmak konusunda da ben şunu fark ettim; buraya kar yağdı ve ben aslında karı çok severim. Ama bu sefer depremzedeleri düşündüm, karın altında kaldıklarını, üşüdüklerini.. O nedenle sevinemedim.
Ceren: Evet herkes için zor bir süreç. Değişik duygular yaşıyoruz. Yakınlarını kaybedenler var. Orada olmasak bile hepimiz ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Belki de bütün bu duygular için hepimiz kendimize zaman vermesi gerekiyor.
Eren: Ben şunu söyleyecektim: Herkes kader diyor. Kaderse o zaman fay hatları neden var o zaman? Fay hatlarının nerede olduğunu biliyoruz. Bildiğimiz şeyler için kader diyebilir miyiz, bu kafamı çok karıştırıyor.
Ceren: İnsanların öyle demesi biraz kolayına kaçmak gibi olduğu için hepimizi rahatsız ediyor. Senin söylediğin gibi Eren bizim fay hattında yaşayan bir ülke olduğumuz belli.
Eren: Sadece fay hattının nereden geçtiğine bakarak bile binaları nereye yapacağımızı bulabiliyoruz. Evet, zamanını bilemeyiz belki ama zarar görmemeyi becerebiliriz. İki depremle her yer enkaza döndü.
Ceren: Çok haklısın Eren.
Miran: Kader sözü de mantıksız oluyor bu durumda. Çünkü bu depremin böyle zarar vermesi insanların suçu. Evlerimiz böyle olmasaydı, bu şekilde yapılmasaydı insanlar ölmezdi. Japonya’da 9 şiddetinde deprem olunca insanlar televizyon izlemeye devam ediyor, ama burada 7 şiddetinde deprem olunca her yer yıkıldı. Tamam, doğal afet ama bizim de hatalarımız var. 1999’da deprem olduğunda bir çıkarım yapmış olmamız gerekirdi. Eğer buradan da bir şey öğrenemezsek bu sefer örneğin Sivas’ta bir deprem olacak ve yine herkes zarar görecek. Böyle böyle nereye kadar gidecek?
Ceren: Çok çok haklısınız…
Bazen büyük olaylar bizde bazı şeyleri değiştirir. Siz de böyle değişiklikler oldu mu? Kendinizde fark ettiğiniz, hiç düşünemezdim ama artık hep şunu düşünüyorum dediğiniz bir şey oldu mu?
Eren: Dayanışma kısmı beni düşündürdü. Hepimiz birleştik, bu çok güzeldi. Para ile ilgili ve insanların hırsıyla ilgili de düşündüm. Aslında dayanıklı olacak malzeme için 10 lira harcayacaklarsa 5 lira harcayıp daha kötü malzeme kullanıp, kalan 5 lirayı kendilerine ayırıyorlar. Ama bu insanların ölmesine neden oluyor. Buna çok şaşkınım. Yakında plastik şeyler kullacaklar diye korkuyorum. Amerikada bir beton bulmuşlar mesela daha dayanıklı olan.
Miran: Biz teknolojik olarak çok gerideyiz. Kendi arabamızı bile daha yeni yaptık ama çalışıyor mu bilmiyorum. Türklerin yaptığı bir telefon var mı onu bile bilmiyorum. Ama varsa bile tanınan markalar değil. Teknoloji konusunda olduğumuz gibi bina yapımı konusunda da geriyiz. Türkiye’de kalite yok.
Nehir: Bu önlemler alınsaydı okullarımız, evlerimiz sağlam kalacaktı. Şu an eşyalarımızı evde unutup gitmeyecektik. Okullarımız yıkılmayacaktı. Şu an okulumun durumunu bilmiyorum ama deprem olmadan önceden de okulumuz çok eskiydi, duvarları hep yıkılmıştı. Hiç söylemiyorlar ama bence çok kötü. Hayallerimiz, eşyalarımız, hayvanlarımız hepsi dağıldı.. Bizim deprem çantamız vardı ama o an düşünemedik alamadık. Kuşlarım kaldı. Şu an yanımda kuşlarım, ama o an unuttuk panikle.
Belki suç biraz da bizdedir. Gece yatmadan önce eşyalarımızı, kuşlarımızı yanımızda tutabilirdik. Kuvvetli bir bant yapıştırıcı ile onları sabitleyebilirdik belki de. Ama yaylı sistemi yapmayarak küçük bebekler, küçük hayvanlar hep enkaz altında kaldı. 37 bin kişi öldü Malatya’ya çok da yardım gönderilmiyor. İstanbul’da spor salonunda bir yerde Ahbap vardı. Biz Ahbap’a gittik. Hijyen eşyaları aldık. Bana oyuncak veren, kıyafet veren de çok oldu zaten ben depremden geldiğim için ama bu yaylı sistemi yapmayarak dünyayı da alt üst ediyorlar. Bizim elimizden ne kadar gelebilir.
Ceren: Çok haklısın Nehir, çok iyi açıkladın hepsini.
Eren: Bu teknoloji konusunda şunu söylemek istiyorum: İçini yapsak bile malzemeleri ithal etmiştir Türkiye maalesef..
Ceren: Alt yapısal sorunları da işaret ediyorsun Eren sen de.
Miran: Zaten Türkiye’nin ekonomisi de çok kötü. Ama deprem konusuna gelirsek depremdeki mal kayıpları çok önemli değil bence ama asıl olan insanlara oldu. Zar zor kaçan çok az insan var. Orada yaşayanlar zor durumda, biz onlara yardım yapıyoruz belki ama gene de onlar için çok zor. Onlar da artık İstanbul’a, İzmir’e aktarılıyorlar. Bizim yapabileceğimiz şey kitap ya da oyuncak göndermek olabilir.
Ceren: Sanırım Nehir’in söylemek istediği de öyle bir şeydi. Belki yardım malzemesi alacağım ama evim orada, diyor.
Nehir: Yani şimdi ben okula gitmek istiyorum. Matematiğim iyi değil. Ben matematiğimi düzeltmek istiyorum. Her şeyim orada. Düşman saydığımız ülkelerden bile bize yardım etmeye geldiler. Ben de yardım etmek istedim. Benim açmadığım kalemlerim, defterlerim orada, kuşlarımın yemleri, mamaları, vitaminleri orada, her şeyim orada, ben de orada olmayı isterdim. Ama o anki düşünceyle yapamadım. O kadar tuhaf bir histi ki.. Deprem sanki biri tarafından yapılmış gibi hisetttim. Böyle şeyler hep kış ayında oluyor, tatilde oluyor. Biliyorum bunu kimse yapamaz ama sanki biri özellikle yapıyor gibi.. Şubat ayında bir lanet var gibi. Evimiz, eşimiz dostumuz orada, çocuklar var… Ben terlikle çıktım. Montumu almadım, botumu almadım. Deli gibi kar yağıyor, 11 gündür deprem oluyor ve babam orada. Bana insanlar eşya verdi. Ama insan mahcup oluyor. Herkes çok üzgün. Savaşta olan ülkeler bile geldi. Herkes bize yardım ediyor ama mahcup oluyoruz.
Ceren: Duygularınızı, düşüncelerinizi aktardığınız için çok teşekkür ederim size çocuklar. Birlikte iyileşeceğiz ama sizin de söylediğiniz gibi zaman alacak.
Haftaya ne konuşalım istersiniz? Deprem konusunu devam edelim mi yoksa başka bir şey mi konuşalım?
Hep birlikte: Hayvanları konuşalım!
Bizi Takip Edin