Günlük Yaşam Barışı: Her Şeye Rağmen Yan Yana Durabilmek ve ‘Hakikatleri’ Konuşabilmek
Çatışmalı, kutuplaşmış ortamlar her konuda tek resim çizer. O resim de güçlünün resmidir. Oysa hakikat, büyük harfle yazılan mutlak bir kelime değildir. Barışı konuşmak 'hakikatleri' konuşmaktan geçer.
Son yıllarda yaşanan sorunlar ardından hepimizin güzel şeyleri duymaya çok ihtiyacı olduğu günlerdeyiz. Pandemi, patlayan bombalar, ekonomik kriz ve şimdi de deprem. Evet, hepsinde gözlerimizi yaşartan bizi tekrar iyi hissettiren şeyler de oldu. Koca koca yürekli insanlar merhem oldu hiç tanımadıkları insanların yaralarına…
Fakat tüm bu yaşananlar içinde yaramıza tuz basan şeyler de oldu. Türkiye’de kutuplaşma çalışan sosyal bilimciler ülkedeki birçok fay hattında yaşanan ötekileştirme süreçleri konusunda çoktandır yazıp çiziyorlar. Türk-Kürt, Alevi-Sunni, iktidar-muhalefet, Türkiye vatandaşı- mülteci… Liste uzayıp gidiyor. Ne yazık ki tüm bu süreçleri okumalarımız da bu fay hatlarında şekilleniyor. Depremin ağır kaybının suçlusu kim, kime yardım gitti/gitmedi, yağmalamaları kim yaptı, kime bağış yapmalıyım, hataları affedip helalleşiyor muyum, gibi gibi birçok sorunun cevabı da bu hatlar üzerinden verilmiyor mu? Peki nasıl oluyor da bu kadar ötekileştirme içinde aynı zamanda bu kadar el ele verme, yan yana durmayı da görüyoruz? Tüm kötü hissetmelerimiz yanında bir yanımız nasıl oluyor da her seferinde yeniden yeşeriyor?
‘Sıradan’ Vatandaşın Olağan Dışı Etkileri
Geçenlerde Dublin College Üniversitesi’nin Çatışma ve Barış Merkezi açılış konuşmasında barış çalışmaları alanının önemli isimlerinden Durham Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Roger Mac Ginty’i dinlerken bu sorular kafamda uçuşuyordu. Prof. Mac Ginty son yıllardaki çalışmalarını günlük yaşam barışı (Everyday Peace) üzerine adadı. 2021’de Oxford Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitabının alt başlığı ise “’sözde sıradan insanlar’ şiddetli çatışmayı nasıl bozabilir?”. Bu soru çoktandır kafamı kurcalıyor. Siyasi elitin çatışmalı dilinden şüphesiz hepimiz etkileniyoruz. Sosyal medyada her kesimden gelen dezenformasyon da üstüne tuz, biber… Prof. Mac Ginty göz ardı edilen “sıradan” vatandaşın aslında toplumsal barışa nasıl katkı sağlayacağını yanıtlamaya tam da buradan başlıyor işte. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde Tanrının Direniş Ordusu (LRA) tarafından çocuk yaşta kaçırılıp savaştırılan çocukların geri döndüğü köylerde nasıl birlikte yaşadığını şu şekilde özetliyor Prof. Mac Ginty ve günlük yaşam barışını şöyle tanımlıyor: “Bireysel ve grupsal seviyede sessiz kabullenme ya da topluluk üyelerinin potansiyel olarak sorunlu durumlarda yollarını bulmak için kendi araçlarını kullandıkları bir yol”. Bu yol diyor Mac Ginty, eğer ortak yaşam söz konusu ise sağduyu, pragmatizm (sorunların çözümünde kolaylaştırıcı ve pratik yollar bulmak) ve karşılıklı ihtiyaçların karşılanmasından geçer.
Güney Sudan’da sivilleri korumak için üstlerinden izin almadan girişimde bulunan küçük bir grup askerin yardımının nasıl büyük bir dönüşüme ivme kazandırdığını da yazıyor Mac Ginty. Bazen küçük bir barış eyleminin kocaman olumlu bir dönüşüme götürebileceği olasılığını görmemizi sağlıyor. Veya İkinci Dünya Savaşı’nda düşman kuvvetlerinin askerinin son anda kendisini öldürülmekten vazgeçtiğini anlatan askerin savaşın seyrini değiştirmese de nasıl hayatta kaldığını ve aile kurduğunu gösteriyor. Bu küçük eylemler bazen büyük dönüşümler sağlıyor bazen sadece birinin hayatını değiştiriyor. Fakat hangimiz birinin diğerinden daha kuvvetli olduğunu savunabilir ki? Ya da önemsiz görünen ikinci örneğin daha büyük güzelliklere dönüşmediğinin/dönüşmeyeceğinin ispatı nedir?
Hikâyenin Tekleşmesi
Çatışmalı, kutuplaşmış ortamlar her konuda tek resim çizer. O resim de güçlünün resmidir. Oysa hakikat, büyük harfle yazılan mutlak bir kelime değildir. Barışı konuşmak “hakikatleri” konuşmaktan geçer. Tüm bu acılı süreçler farklı dünya görüşleri, farklı kimlikler ve farklı deneyimleri olan insanları nasıl etkiledi? Bu siyasi çatışmalı, kimliklerimizin birbirine karşı adeta silah olarak kullanıldığı ve dezenformasyonla dolu bir ortamda baktığımız her resim aslında bu “hakikatlerin” hangi parçasına denk düşüyor? Acaba resmin görmek istemediğimiz başka parçaları var mıdır? Varsa biz bunu neden göremedik ya da görmeyi reddettik? Gündelik yaşamda barış, işte önce kendimize soracağımız bu sorulardan geçiyor.
Başkasının “hakikati” benim “hakikatimle” tamamen zıt bir yere düşüyorsa ne yapacağım peki? Öncelikle o “hakikatin” varlığının kabulü ile başlayacağım. Beni ne kadar rahatsız etse de bana ne kadar uymasa da o başkasının “hakikati” ve benim yok dememle yok olmuyor. Sonra bu “hakikati” besleyen nedenleri anlamak için temas edeceğim. Bu daha zor bir süreç. Fakat anlamaya çalışmanın kendisi bile öyle değerlidir ki karşınızdakine onun varlığını kabul ettiğini söyler ve bu kabul ediş büyük değişimlerinin habercisi olabilir ya da sadece bir insanın hayatını değiştirebilir.
Küçük Barış Eylemlerinin Dönüştürücülüğü
Ne yazık ki biz bu olasılığın peşini bıraktık çoktandır. Büyük siyaseti konuşmaktan gündelik yaşamımızda olan küçük güzelliklerinin olası büyük etkilerini görmezden geldik, geliyoruz. Barışın sadece liderlerin dudakları arasında olduğuna inanan toplumlar kendi öznelliklerini, kendi güçlerini yadsırlar. Gündelik yaşam barışı yani bu “küçük barış eylemlerinin,” suda dağılan halkalar gibi dönüştürücü etkisini görmek umudu yeşertecektir. Çünkü toplumsal barış ancak umut varsa yeşerir.
Görsel: Hanna Barczyk
Bizi Takip Edin