‘Mültecilere Yönelik Ayrımcılığın Önüne Hala Geçilebilir!’
Deprem sonrası mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söylemi ve şiddet artıyor, hatta derinleşiyor mu? Bu sorunun yanıtı 'Dayanışmaya ve Bir Arada Olmaya İhtiyacımız Var' kampanyası ile yanıt buldu. Kampanyayı destekleyen Medya ve Göç Derneği’nden Dilan Taşdemir, "Depremde mültecilere yönelik örgütlenmiş ayrımcı tutum saha bulmuş gibi” diyor. Her şeye rağmen ayrımcılık ve ötekileştirmenin hala önüne geçilebileceğini düşünen Taşdemir, Maraş depremin yeni bir Türkiye için milat olabileceği umudunu taşıyor.
Deprem bölgesinde sayıları yüksek olan mültecilere karşı artan nefret söylemi, şiddet ile sosyal medyada yayılan işkence ve kötü muamele görüntüleri endişe verici boyuta ulaştı. İnsan hakları ve mülteci alanında çalışan sivil aktörler birbiri ardına sorunun ciddiyetine dikkat çeken uyarılarda bulunuyor. Birkaç gün önce başlayan ve çok sayıda sivil örgütün destek verdiği “Dayanışmaya ve Bir Arada Olmaya İhtiyacımız Var” kampanyası ile Türkiye’ye sağduyu çağrısında bulunuldu. Medya ve Göç Derneği’nden Dilan Taşdemir ile deprem sonrası mültecilerin durumunu ve destekçileri arasında yer aldıkları kampanyayı konuştuk.
Deprem Türkiye’de genel olarak mültecilere yönelik nefret söylemini, şiddeti derinleştiriyor mu?
Evet tabii ki derinleştiriyor. Zaten Türkiye’de çok uzun zamandır süregelen mültecilere ve göçmenlere yönelik bir nefret söylemi ve ayrımcılıkta bir yükseliş vardı. Bunu bir takım siyasetçiler, medya, sosyal medya, provokasyonlar derinleştiriyordu her geçen gün.
Çünkü mültecilerin şeytanlaştırılması, herhangi bir uyum politikasının olmaması, bir arada yaşama ilişkin bir takım çağrılarda bulunulmaması ve Türkiye’nin başına gelen her problemin mülteci ve göçmenler, yani öteki grupların üzerine yığılması idi bunun sebebi. Bu sadece Türkiye için geçerli değil. Bu tüm dünyada geçerli olan bir tutum.
Depremde de bu söylemin karşılığını çok net bir şekilde gördük. Çünkü deprem bölgesi mülteci ve göçmenlerin çok fazla yaşadığı bir bölge. Antep, Maraş, Kilis, Hatay, Osmaniye, Adana çok fazla mültecinin ve göçmenin yaşadığı yer. Depremin burada yaşanması, bu söylemin yeniden ortaya çıkmasını tetikledi.
Bir yandan da depremin ilk gününden itibaren sahaya inen bir takım “siyasetçi” kişilerin provokatif ve hedef gösteren tutumlarının yaygınlaşmasından da daha fazla bir yükseliş gözlemliyoruz.
Medya doğru, teyitli, tarafsız veriyi yaygınlaştırmakla mesul olarak görseydi kendisini böyle olmayabilirdi belki de.
Genel olarak medyanın mültecilere yönelik afet sürecindeki yayınlarını nasıl değerlendirirsiniz? Yanlış gördüğünüz uygulamalar var mı?
Elbette var çünkü çok kaotik bir ortam. Zaten mülteciler ve göçmenler çok fazla ayrımcılığa maruz kaldıkları için enkazdan çıkarılmaktan tutun da gıdaya erişim, barınmaya erişim gibi birçok desteğe de erişemeyeceklerini düşündüklerinden ya da erişemediklerinden gerilimler yaşanmış olabilir. Biz hala sahada değiliz; sahayı çok yakından takip ediyor olmamıza rağmen tam olarak orada ne yaşandığını bilmiyoruz.
Türkiye’nin kurulduğundan beri gördüğü en büyük afetle baş başayız. Hepsi için demiyorum ama medyanın büyük kısmının, teyit etmeden, gelen verileri doğrulamadan ya da halkta yaratacağı etkiyi ve provokatif bir yansımaları olacağını hesaba katmadan belirli grupları hedef göstermesi tabii ki nefret söyleminde arttırdı.
Medyanın bir kamusal sorumluluğu var ve bu kamusal sorumluluğu yerine getirmenin birçok göstergesi var. Şu an zaten inanılmaz kaos içinde olan bir bölge. Bu ortamı sakinleştirmesi ve herkesi doğru bir şekilde bilgilendirmesi gerekirken, bazı medya kuruluşlarının ve bazı kişilerin insanları hedef göstererek “mülteciler yağmacılık yapıyor” gibi iddiaları yayması…
Herkes aslında üzerine düşeni yapsaydı; yani medya doğru, teyitli, tarafsız veriyi yaygınlaştırmakla mesul olarak görseydi kendisini böyle olmayabilirdi belki de.
‘Depremde Mültecilere Yönelik Örgütlü Ayrımcı Tutum Saha Buldu!’
Sosyal medyada dolaşan görüntüler, sahadaki gerçeklerle ne kadar örtüşüyor? Şu an deprem bölgesinde mülteciler ne durumda? Depremzede mültecilerin hak mağduriyetleri var ise bunlar nasıl giderilebilir?
O kadar fazla veriye maruz kaldık ki! Dün izlediğim şeyi bile hatırlamıyorum aslında. Mülteci ve göçmenlerden aldığımız veriler, sadece afet bölgesinde değil, afet bölgesinden tahliye ettiğimiz Suriyeli arkadaşlarımızın konaklayacakları, barınacakları yer bulmaya çalışırken zorlanıyorlar. Suriyeli oldukları için bir haftadır yer bulamadığımız aileler oldu.
Çünkü, çok acı ama insanlar Suriyeli diye evini vermek istemiyor. Barınmalarına yardımcı olmak istemiyor. “Biz kefiliz” diyerek araya girmek zorunda kalıyoruz. Suriyeliler “insan değillermiş” gibi bir algı var. Ümit Özdağ örneğindeki gibi mültecilere yönelik hâlihazırda var olan örgütlenmiş ayrımcı tutum kendilerine saha bulmuş gibiydi.
Bir yandan şöyle sevindirici şeyler var: “Bizi bir rahat bırakın, mülteciymiş, Suriyeliymiş, Arap’mış diyorsunuz, biz bir rahat bırakın, acımız var. Burada siyaset yapmayın” diyenleri de gördük. Daha önce hiç mültecilere destek vermediği halde, “onlar da depremzede ne yapıyorsunuz siz?” denmesi de sevindirici.
Depremden önce de mülteciler Türkiye’de belki de en çok hak mağduriyeti yaşayan gruplardandı. Depremde ek olarak barınma problemi baş göstermeye başladı. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, gittikleri illerde doksan günlük kalış izni verdi şimdilik. Bunu söylemek için çok erken ancak alandaki mültecilerin tam ne yaşadıklarını bilmiyoruz. Bu sorunun en iyi cevabını alandaki insanlar verebilir.
Bu günlerde dayanışmaya ve bir arada olmaya ihtiyacımız yoksa başka ne zaman var!
“Dayanışmaya ve Bir Arada Olmaya İhtiyacımız Var” kampanyasına destek veren STK’lardan birisiniz. Neden? Kampanyaya başka kimler destek veriyor?
“Dayanışmaya ve Bir Arada Olmaya İhtiyacımız Var” kampanyasının destekçisiyiz çünkü kampanyada da söylendiği gibi her kriz durumunda belirli bir grubu ya da tüm mültecileri hedef gösterme halini, çok uzun yıllardır gözlemiyoruz.
Türkiyeli kişinin hırsızlık yapması bütün Türkiyelilerin hırsız olduğu anlamına gelmiyorsa, bir mülteci, bir Suriyeli, bir Afgan’ın bölgede yağmacılık yapması, milyonlarca insanın yağmacı olduğu anlamına gelmiyor. Siz, bir konuda tüm bir grubu ya da milyonlarca insanı aynı şeyle itham ederseniz, çatışmayı, krizi ve kaosu daha fazla derinleştirirsiniz.
Bu nedenle, “Dayanışmaya ve Bir Arada Olmaya İhtiyacımız Var” desteklenmesi de gereken bir söylem. Çünkü bu günlerde dayanışmaya ve bir arada olmaya ihtiyacımız yoksa başka ne zaman var! Bu kampanya, bütün Türkiye’yi kapsayabilen bir kampanya, birçok kurumun sosyal medya hesaplarında paylaştığını gördük.
‘Bu Bir Toplumsal Sağduyu Çağrısı!’
“Acımız Ortak” ,“Umudumuz Ortak” sloganıyla dayanışma çağrınızı siz Dernek olarak kime yapıyorsunuz? Afet koşulları, kampanyanın olumlu karşılık bulmasını güçleştirir mi?
Biz açıkçası bu kampanyayı paylaşan diğer kurumların hedef kitlesi ya da muhatabı kim bilmiyoruz. Medya ve Göç Derneği olarak biz buna destek verirken bütün Türkiye bir mesaj vermek istedik.
Özellikle büyük afetler, bir toplumların yaşayabileceği büyük toplumsal krizlerden birisidir. Böyle zamanlarda hem en büyük çatışmalar olur ama en büyük dayanışma ve bir arada olma duygusunun da aslında en fazla geliştiği zamanlardır.
Deprem sonrası, milyonlarca insan, bütün Türkiye tek yürek oldu. Ben zannetmiyorum ki herhangi bir belediyenin yaptığı yardım kampanyasında “bunu mültecilere vermeyin” desin! Hiç duymadık böyle bir şey.
Tüm dünya bize destek olurken, yaralarımızı sarmaya yardımcı olurken, biz bu kampanyanın başka bir zamana göre daha fazla olumlu karşılık bulacağını düşünüyoruz. Sadece toplumsal olarak değil bireysel olarak da hayatımızda çok ciddi anlamda değişimler, dönüşümler yaşadığımız bir zamandayız. Bu yüzden çağrının daha olumlu karşılık bulacağını düşünüyoruz.
Ama tabii ki bu, yalnızca STK’ların ya da bireylerin katkısıyla olacak iş değil. Bu bir toplumsal sağduyu çağrısı ve siyasetçilerin, medyanın, toplumsal aktörlerin destek olması gerekiyor. Umarım yerine ulaşır.
Ayrıca şunu hatırlatmak gerekir; mülteciler dün gelmedi Türkiye’ye. 2011’den beri geliyor ve 12 senedir Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan var. Bu insanlara dair ciddi politikaların yapılmamasının ve bir arada yaşamın örgütlenmemesinin sonuçlarını görüyoruz.
Biz her zaman şunu dedik: Bunun önüne geçmezseniz, toplumsal kaos çıkacak, çatışma ortamı yaşanabilir. Biz ısrarla “çatışma” diyoruz çünkü burada sadece mültecilere yönelik bir tutumdan da bahsetmiyoruz ne yazık ki. Gerçekten artık kendilerini korumak, canlarını korumak yapılan, ayrımcılığa karşı gelmek için cevap veren öfkeli bir kalabalık da oluşuyor olabilir. Şu an bunu bilmiyoruz.
Biz şu an, bu zamana kadar alınmayan önlemlere ek olarak depremde daha da fazla üzerine gidilen nefret söylemi, ayrımcılık ötekileştirmenin sonucunu yaşıyoruz.
Bu büyük acıyı yaşarken, toplumdaki bu çatışmanın önüne hala geçirebilir. Bu zamana kadar geçilmemiş olması, bundan sonra geçilmeyeceği anlamına gelmiyor. Maraş depremi ülke için bir milat ve gerçekten yeni bir yeni bir Türkiye olacak gibi. Umarım bir arada yaşamaya değer verdiğimiz, birbirimizin kıymetini bildiğimiz bir ülkede yaşarız.
Bizi Takip Edin