Veriye Dayalı Savunuculuğa Neden İhtiyaç Duyarız?
Savunuculuğun kampanya yapmak, lobi faaliyetleri yürütmek gibi farklı metotlar vardır. Bu yazıda veriye dayalı savunuculuk veya bir başka deyişle veri temelli savunuculuk nedir ve veriye dayalı savunuculuğa neden ihtiyaç duyarız konusunu ele almak istiyorum.
Savunuculuk konusuna geçmeden önce sivil toplumun işlevini hatırlamakta fayda var. Bildiğimiz üzere, sivil toplum kuruluşları sorunları keşfeder, bir konuyu mesele haline getirir, meseleleri gündemleştirir, çözüme yönelik modeller ve öneriler geliştirir, izler, raporlar ve etki için bilgi üretir. Aslında tüm bu süreçlerden ortaya çıkan sonuçlar birer savunuculuk aracı olabilir. Savunuculuk en basit haliyle, bir sorunun çözümünü gerçekleştirecek her kimse onu harekete geçirmeye çalışmak olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla savunuculuk, bir etki hedefiyle yola çıktığımız ve değişim amaçladığımız meselelerde kullandığımız önemli bir araçtır. Savunuculuk, bir kararı veya kanaati etkilemeyi hedeflediğimiz herhangi bir meselenin bir aracı olabilir. Savunuculuğun kampanya yapmak, lobi faaliyetleri yürütmek gibi farklı metotları vardır. Bu yazıda veriye dayalı savunuculuk veya bir başka deyişle veri temelli savunuculuk nedir ve veriye dayalı savunuculuğa neden ihtiyaç duyarız konusunu ele almak istiyorum.
Veriye dayalı savunuculuk, savunuculuk ve politika geliştirme sürecinde problem analizi veya etki sonucu ve görselleştirme gibi araştırma araçlarının kullanılmasını içerir. Sivil toplum bileşenleri, yalnızca yaptıklarını göstermekle kalmamalı, aynı zamanda sosyal ve çevresel birden çok sonuç açısından yaptıklarının etkisini de gösterebilmelidir. Veri üretimi ve yaygınlaştırılması, sosyal değişim hedefleyen çalışmaları daha etkili hale getirir. Programlarımızı, projelerimizi veya kampanyalarımızı daha etkili hale getirmek için ihtiyaç duyduğumuz veriyi ortaya çıkardığımızda, hedeflediğimiz kalıcı etki için kanıt sunmaya yönelik önemli bir adım atmış oluruz. Bununla birlikte, veri üretmenin teknik-uzmanlık ve finansal anlamda zorlukları olabilir. Özellikle finansal kaynak konusunda sıkıntı yaşayan sivil toplum kuruluşlarının sahada araştırma yaparak bilgi üretebilmesi her zaman mümkün değildir. Ancak veri üretmenin tek yolu saha araştırması yapmak değildir. Masa başında yapılan taramalar, var olan bilgilerin derlenmesi ve odaklandığımız meseleye yönelik çarpıcı bilgilerin öne çıkarılması da etkili bir veri toplama ve yaygınlaştırma yöntemi olabilir. Ortaya çıkarmak istediğimiz bilgiler şayet masa başı araştırmasıyla yeterince edinilemiyorsa belli bir örneklem üzerinde yapılacak anket çalışmaları ve ilgili paydaşlarla yapılacak mülakatlarla da araştırmamızı destekleyebiliriz. Böylelikle anket çalışmalarından elde ettiğimiz verilerle niceliksel bulgular sağlarken, mülakatlarla da bu bulguları nedenselleştiren daha derinlemesine çıktılar elde edebiliriz.
Savunuculuk Yaparken Veriyi Sadeleştirmenin Önemi
Veriye dayalı etkin bir savunuculuk, yaygınlaştırmaya çalıştığımız verinin anlaşılır bir şekilde sunulmasından geçer. Sivil toplum olarak, birçok farklı alanda çok değerli bilgiler üretiyor ve bu bilgileri içeren raporlar hazırlıyoruz. Bazen raporlarımızı yayınladığımızda çalışmamızın orada bittiğine dair bir yanılgıya kapılabiliyoruz (kaynak kısıtlarımız veya yoğunluğumuz da elbette buna sebep olan etmenler arasında). Halbuki, ürettiğimiz bilginin hangi paydaşı etkilemesini istiyorsak, verileri sadeleştirerek o paydaşa veya paydaşlara hitaben özelleştirerek sunmamız çok önemli. Savunuculuğu, herhangi bir kararı veya kanaati etkilemek için yaptığımızı hatırlarsak, etkileyeceğimiz paydaşın ürettiğimiz verilerle ilgisini çekmeye ihtiyacımız olduğu aşikâr. Verinin anlaşılabilir şekilde sunulması konusu, özellikle karar vericilerle bir araya geldiğimiz çalışmalarda, sivil topluma yönelik gelen eleştirilerden biri olarak sıkça karşımıza çıkıyor. Örneğin, 2021 yılında YADA olarak yürüttüğümüz “Sivil Toplumun Siyaset ve Karar Mekanizmalarıyla İlişkisinin İncelenmesi” araştırmamız kapsamında, siyasi aktörlerle yaptığımız derinlemesine görüşmelerde siyasiler, sivil toplumun etki noktasında saha bilgisinin bilimsel verilerle ve anlaşılır bir şekilde karar mekanizmalarına ulaştırmasının önemini vurguluyor. Hem sivil toplum hem de siyaset temsilcileri genel olarak sivil toplumun sahayla olan bağının güçlü olduğu konusunda ortaklaşıyor ancak sivil toplumun mevcut çözümler alanında gerçeklikle bağının kopuk olduğu, bu yönüyle de siyaseti etkilemekte zorlandığını dile getiriyor. Aynı araştırma bize siyasilerin Türkiye’de sivil toplumun ürettiği bilgiyi, yürüttüğü çalışmaları başarılı bulduğunu ancak bu çalışmaların kamuoyuna taşınması konusunda bir tıkanıklık olduğunu söylüyor. Bu bağlamda, sivil toplum özellikle uzmanlığını veriye dayalı bir şekilde siyasete ve diğer karar mekanizmalarına ulaştırdığında, kararları etkileme konusunda kapıların daha açık olacağı söylenebilir. Aynı durum, kamuoyunu etkilemeyi hedeflediğimiz farkındalık gibi çalışmalar için de geçerli elbette.
Veriyi sadeleştirmenin pek çok farklı yöntemi olabilir. Bir araştırma yaptıysak ve ürettiğimiz bilgiyi yayınlaştıracaksak, kendimize öncelikle “Bu araştırma bize ne söylüyor?” sorusunu sorarak başlamak etkili olacaktır. “Etkilemeye çalıştığımız kararı veya kanaati en çok hangi veri/bulgu ilgilendirir? Hangi sonuçları öne çıkarırsak dikkat çekeriz?” gibi sorular etrafında verileri sadeleştirerek yaygınlaştıracak hale getirebiliriz. Öne çıkan verileri ve bulguları görselleştirmek; infografikleştirmek, kısa bir sunum haline getirmek, videolaştırmak veya veriler üzerine kanaat önderleri/uzmanlarla röportajlar yapmak gibi veri sadeleştirme, anlaşılır hale getirme ve yaygınlaştırma yöntemleri kullanabiliriz. Ürettiğimiz yeni bilgileri sadeleştirerek yaygınlaştırmak kadar, yaptığımız etkili/başarılı çalışmaların sonuçlarını da topluma veya karar vericilere aktarmanın bir o kadar önemli olduğunu da unutmayalım.
Türkiye’de sivil toplumun artık daha çok veri üreterek, bilgiyi yaygınlaştırmaya çalıştığını ve bunun da medyanın ilgisini çektiğini söyleyebiliriz.
STK Haberlerinde Veri Kullanımı Artıyor
YADA Vakfı olarak, 2019-2020 yılları arasında ulusal basılı medyaya yansıyan sivil toplum haberlerini analiz ettiğimiz “STK’ların Ulusal Medyadaki Temsili: Medya Analizi” araştırmamızda, STK haberlerinde veri kullanımının yıllar içerisinde arttığını gördük. Özellikle 2020 yılında pandemi ve ekonomiye ilişkin konulardaki içeriklerde veri paylaşımı sıklıkla yapılmış görülüyor. Yaptığımız bu analiz bize sivil toplum haberlerinin yarısının veri içerdiğini gösteriyor. Bununla birlikte, 1 Ocak 2018 ve 31 Temmuz 2019 tarihleri arasında ulusal basılı medya ve internet medyasında haber taraması yaptığımız bir önceki “Sivil Toplumun Medyadaki Görünürlüğü” araştırmamızda, sivil toplum haberlerinin yalnızca %12’sinin araştırma/veri içerirken, haberlerin %88’nin içeriğinde araştırma / veri içeriği bulunmadığını görmüştük. Dolayısıyla, Türkiye’de sivil toplumun artık daha çok veri üreterek, bilgiyi yaygınlaştırmaya çalıştığını ve bunun da medyanın ilgisini çektiğini söyleyebiliriz.
Savunuculuğunu yaptığımız bir mesele üzerine ürettiğimiz verilerin, medyanın daha çok dikkatini çektiğini ve gündem yaratmak için bir fırsat sunduğunun da altını çizmek isterim.
Savunuculuğun ilgili paydaşlara ulaşabilmesi için önemli araçlardan biri olan medyada belli meselelerin görünürlüğünü sağlamak önemli. Haberlerin toplum tarafından algılanan tonunu da analiz ettiğimiz aynı araştırmalar kapsamında, her ne kadar veri içeren haberlerin tonunun daha çok olumsuz veya nötr olduğunu görsek de sivil toplumun üzerine çalıştığı meselelerin içeriğinden kaynaklı olarak bazen sorunlu bir durumun görünür olmasının sağlanmasının da savunuculuğun bir parçası olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla, savunuculuğunu yaptığımız bir mesele üzerine ürettiğimiz verilerin, medyanın daha çok dikkatini çektiğini ve gündem yaratmak için bir fırsat sunduğunun da altını çizmek isterim.
Veriye Dayalı Savunuculukta İlham Verici Bir Örnek: Pestisit Eylem Ağı ve Zehirsiz Sofralar
Veriye dayalı savunuculuk nedir, ne işe yarar konulu bu yazıyı ilham verici bir örnekle sonlandırmak isterim. 1982 yılında, insan ve çevre sağlığına zararlı pestisitlerin olumsuz etkilerini en aza indirmek ve ekolojik, adil alternatiflerle değiştirmek için 60 ülkede, 600’ün üzerinde sivil toplum kuruluşu, enstitü ve bireyler tarafından kurulan Pestisit Eylem Ağı, yürüttüğü veriye dayalı savunuculuk faaliyetleri sonucunda birçok ülkede başarıya ulaşmış bir ağ. Türkiye’de de Buğday Derneği’nin Avrupa Pestisit Eylem Ağı ile yürüttüğü, 100’ün üzerinde kurum ve inisiyatifin yer aldığı Zehirsiz Sofralar projesi, pestisit odaklı savunuculuk, politika geliştirme çalışmaları ve kampanyalar yürütüyor. Pestisit Eylem Ağı, tarım, insan sağlığı ve çevre ile ilgili düzenli olarak bilgi üretiyor, raporlar yayınlıyor, bu bilgiler çerçevesinde kararları ve kanaatleri etkilemek üzere kampanyalar düzenliyor. Bilgiyi yaygınlaştırma konusunda ise toplantılar, konferanslar düzenlediği gibi medya mensuplarına yönelik de düzenli olarak bilgilendirme çalışmaları yapıyor. Pestisit Eylem Ağı’nın dünyada birçok ülkede tarımda kullanılan zararlı pestisitlerin kullanımının yasaklanmasını sağlayan çalışmalarının yanı sıra Zehirsiz Sofralar projesinin yürüttüğü savunuculuk faaliyetlerinin de katkılarıyla, Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı, 2020 yılında 16 zararlı pestisit etken maddesinin kullanımını yasaklanmasına karar verdi. Daha fazla etki için çalışmalarına devam eden Zehirsiz Sofralar projesinin hem Türkiye hem de dünyada pestisitlerin insan ve çevre sağlığına olan etkileri üzerine yapılan araştırmaları yaygınlaştırması, önemli bilgileri topluma ve karar vericilere düzenli olarak ulaştırması veriye dayalı savunuculuk çalışmalarında başarılı örnekler arasında yer alıyor.
Bizi Takip Edin