V-Dem Raporu: Küresel Demokratik Geriye Gidiş Dalgası

18 Nisan 2022
V-Dem mevcut verileri ışığında dünyadaki demokrasinin durumunu anlatan yıllık bir Demokrasi Raporu yayınlıyor. Bu yazıda rapordan öne çıkan başlıkları 'demokratik geriye gidiş dalgası' kavramı çerçevesinde ele alacağım.

V-Dem Enstitüsü, dünyanın en ayrıntılı ve kapsamlı demokrasi ölçütünü yayınlıyor. V-Dem 1789’den bugüne siyaseti etkileyen tüm tarihi, yapısal, kurumsal ve aktör bazlı değişkenleri incelemeyi ve veri seti haline dönüştürmeyi amaçlıyor. V-Dem veri kümesi, 1789-2022 yılları arasında 200’den fazla ülkeyi inceleyen 70’den fazla değişken, 80’i aşkın orta düzey endeks ve 5 üst düzey endekse sahip. V-Dem’i araştırmalar için gerekli niceliksel demokrasi verilerinin en önemli sağlayıcısı olarak tanımlamak mümkün. V-Dem mevcut verileri ışığında dünyadaki demokrasinin durumunu anlatan yıllık bir Demokrasi Raporu yayınlıyor. Bu yazıda rapordan öne çıkan başlıkları “demokratik geriye gidiş dalgası” kavramı çerçevesinde ele alacağım.

‘Demokratik Geriye Gidiş Dalgası’ vs ‘Demokratik Dalga’

Dünyada 2011’den bu yana dünyada demokrasilerin sayısı azalıyor, otoriter ülkeler çoğalıyor. Demokrasisi oturmamış veya yeni demokrasiye geçmiş ülkeler seçimli otoriterliğe evriliyor. Mevcut demokrasilerde ise kutuplaşma ve yolsuzluk gibi demokrasi ideallerini temelden aşındıran anti-demokratik süreçler kalıcılaşıyor. Huntington ve Tilly gibi duayen siyaset bilimciler küresel boyutta gerçekleşen bu tarihsel kırılmaları bir trend olarak okuyor ve demokratik geriye gidiş dalgası olarak tanımlıyor. 

Tıpkı demokratik dalga örnekleri gibi demokratik geriye gidiş dalgalarında da anti-demokratik uygulamalar da ülkeden ülkeye yayılıyor. Demokratik dalga örnekleri olarak, Batı ülkelerinde evrensel oy kullanma hakkının kazanıldığı 1900’lerin başı, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ve Soğuk Savaş’ın sona ermeye yaklaşmasından 11 Eylül 2001 sonrası güvenlikçi döneme kadar süren dönemler hatırlanabilir. Demokratik geriye gidiş dalga örnekleri ise iki dünya savaşı arası dönem, cunta yönetimlerinin yükseldiği 1960’lı yıllar ve 11 Eylül sonrasından günümüze savaşlar, iç çatışmalar, ekonomik kriz, kutuplaşma ve yolsuzluğun damga vurduğu 2000’li yıllar olarak düşünülebilir.

2000’li yıllar: Demokratik Geriye Gidiş Dalgası

Küresel demokrasi seviyesi 2021 yılında 1989 ortalamasına kadar düştü. Demir Perde’nin çöküşünden sonra liberal demokrasinin tüm dünyaya yayılacağı düşünülse de başlangıç noktasına geri dönüldü. 2021’de dünya nüfusunun %70’ini oluşturan yaklaşık 5,5 milyar insan otoriter ülkelerin vatandaşı. Bu oran 2011 yılında %50’yi bulmuyordu (%49).

%70’lik büyük kitlenin 26 puanı Çin gibi kapalı otokrasilerde yaşarken %44’lük büyük kesim Türkiye, Rusya gibi seçimli otoriter ülkelerin vatandaşı. Bu kategoride yer alan görüntüde demokratik esasta otoriter ülkelerde yaşayan nüfus 3,5 milyara yaklaşıyor.

Son 10 yılda tam demokratik ülke sayısı 42’den 34’e düştü. Bu ülkelerde dünya nüfusunun sadece %13’ü yaşıyor. “Toksik kutuplaşma” yaşanan ülke sayısı 5’ten 32’ye çıktı. İfade özgürlüğünün hükümet tarafından doğrudan tehdit edildiği ülke sayısı 5’ten 35’ yükseldi.

2011-2021 yılları arasında otoriterleşen ülke sayısı son 50 yılın rekorunu kırdı. Bu dönemde 33 ülkede demokrasi seviyesi aşağıya düştü, otoriterleşme yükseldi. 33 ülkede dünya nüfusunun toplam 2,8 milyar insan yaşıyor. Otoriterleşen ülke kategorisinde yer alan ülkelerde yaşayan dünya nüfusu oranı 2011’de %5 seviyesindeyken, 2021’de 7 katını aşarak %36’ya ulaştı.

Son 10 yılda en çok otoriterleşen 10 ülke arasında yer alan Türkiye, Belarus, Venezuela gibi 7 ülke artık demokrasi ülkesi sayılmıyor. Buna karşılık sadece 15 ülke demokratikleşti. Bu ülkeler dünya nüfusunun sadece %3’üne ev sahipliği yapıyor.

Otoriterleşen 33 ülkenin 22’sinde sivil toplum kısıtlanırken, 21’inde medyaya sansür uygulandı. 19 ülkede muhalefetin önüne hukuki ve siyasal engeller konulduğu tespit edildi. Bu döneme etnik ve dini çoğunluğa dayanan partilerin çoğulculuğu sınırlaması damga vurdu. 

En otoriterleşen 10 ülkenin 6’sında (Türkiye, Macaristan, Polonya, Brezilya, Hindistan ve Sırbistan) otoriter liderler ve bu liderlerin etnik-dini çoğunluğa dayanan sağ-muhafazakar partileri siyaseti domine ederken, otoriter uygulamalarla hukuk devletini farklılaşan seviyelerde aşındırdı veya yok etme noktasına getirdi. Bu ülkelerle birlikte dünyada toplam 40 ülkede kutuplaşma “toksik” düzeye ulaştı ve çoğulcu demokrasiyi tehdit eder/engeller hale geldi.

AB gibi demokratik ilkeleri savunan kurumlar da otoriterleşme dalgasıyla sarsılıyor. AB üyesi ülkelerin %20’sinde demokrasi seviyesi geriye gitti (27 üye ülkenin 6’sı). Polonya, Macaristan gibi üyeler AB’nin demokratik kurum, kanun ve normlarını açıktan tehdit etmeye başladı. Ayrıca Türkiye, Sırbistan, Belarus gibi komşu ülkeler de hızlı otoriter dönüşümler geçirdiler.

Sonuç

11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında kabaran güvenlikçi-milliyetçi dalgayla gelen işgaller, savaşlar, terör ve göç ile durma noktasına gelen demokratikleşme dalgası, 2008 ekonomik kriziyle beraber sona erdi ve 2010’lar önü alınamaz bir demokratik geriye gidiş/otoriterleşme dalgasına tanıklık etti. Teknolojik ilerlemenin ivmesi giderek artarken, bu bağlamda sosyal medya ve finansal araçların çeşitliliğinde ortaya çıkan devrimsel yenilikler popülist-hamasi söylemler ve kılıfına uydurulmuş yolsuzlukların önünü açtı ancak pandemi ve küresel enflasyon, siyasette yeniden rasyonel aktörlere şans tanıdı. Refa ve sağlık gibi acil somut ihtiyaçlar, kimliksel çatışmaların önüne geçtikçe hamasi söylem yerine akılcı siyaset öne çıktı. Ayrıca rasyonel siyaset isteyen tüm aktörler demokratik saflarda bir araya gelmeyi öğrendi. Sosyal medyanın geçmişte yaşanan çatışmaların unutturan, anı hızlandırıcı etkisinin de bu öğrenme sürecinde katkısını yadsımamak gerekir.

Bu sayede 2018’den bu yana Malezya, Türkiye, Polonya, Macaristan, ABD, İsrail, Şili, Peru gibi birçok ülkede demokratlar yerel ve genel seçimlerde otokratlara karşı başarı elde etti. Fakat Polonya seçimlerinde yeniden otoriter iktidar kazandı. Dolayısıyla demokratik geriye gidiş dalgasına karşı kabarmaya başlayan bu yeni demokratik dalganın kalıcı bir dalgaya dönüşüp dönüşmeyeceği hem önümüzdeki seçimlerde demokratik muhalefetin performansına (Macaristan, Türkiye, Rusya) hem de mevcut demokratik iktidarların demokratik ilkelere ne kadar sadık kalacağına bağlı.

Nezih Onur Kuru

Üyelik Tarihi: 02 Aralık 2021
9 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör