Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Yasası Yenilik Getiriyor mu?
Kadına karşı şiddet ve sağlıkta şiddetle mücadele kapsamında yapılması öngörülen değişiklikleri içeren kanun teklifi 16 Mart 2022’de TBMM’ye sunuldu. Teklif akademiden sivil topluma pek çok kesim tarafından farklı gerekçelerle eleştirildi. İktidar kanadı ise bu değişikliklerin kadına ve sağlık çalışanlarına karşı işlenen suçların önlenmesinde ve faillerin cezalandırılmasında son derece etkili olacağı kanaatinde.
Sunulan teklifi özellikle kadına yönelik şiddet perspektifinden irdelemeye çalışacağız.
İyi Hal İndirimi Muamması
TBMM’ye sunulan teklife göre TCK m. 62’de yani halk arasında ‘iyi hal indirimi’ olarak bilinen maddede değişiklik yapılması öngörülmektedir. Buna göre kanun metnine koyu yazılan kısımlar ekleniyor: “…yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önünde bulundurulabilir. Ancak failin duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şekli tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmaz. Takdiri indirim nedenleri kararda gerekçeleriyle gösterilir.”
‘Kravat indirimi kalkıyor’ şeklinde oluşan algıya karşı açık bir şekilde söylemek gerekir ki bu hüküm pratikte bir sonuç doğurmayacaktır. Çünkü kamuoyundaki algının aksine failin duruşmada mahkemeyi etkilemeye yönelik şekli tutum ve davranışları zaten takdiri bir indirim nedeni değildi. İyi hal indirimiyle ilgili yaşanan sorun mahkemelerin genelde sanık hakkındaki gerçek indirim gerekçelerini değerlendirip yazmak yerine, şablon olarak hazırladıkları indirim gerekçelerini karara kopyalayıp yapıştırmasının bir sonucu. Genelde iyi hal indirimine değinilen şablon kararlarda “sanığın duruşmalardaki saygılı tutumu” şeklinde bir ibare yer alır. Mahkemeler kararının haklılığını ortaya koyabilmek için onlarca gerekçe sayarlar. Duruşmalardaki saygılı tutum olayı da aslında bu gereksiz gerekçe yazımından kaynaklanıyor. Ayrıca bu durum aslında tüm suç tiplerinde karşımıza çıkıyor. Yani aslında sorun kanun metninden çok uygulayıcı konumundaki mahkemelerde. Değişiklik salt kadına karşı şiddet suçlarında değil, tüm suçlar yönünden getirildiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda yapılacak değişikliğin gereksiz yere hakimin takdir hakkını kısıtlayacağını da söylemek gerekir. Konuyla ilgili çözüm mevzuat değişikliğinden ziyade Yargıtay’ın kadına karşı şiddet içeren eylemlerde takdiri indirim konusunu içtihatlarıyla somutlaştırmasında yatıyor. Bu madde bağlamında ortaya çıkan uygulama hatalarını düzeltmek yerine, yerinde olan kanuni düzenleme hatalı hale dönüşüyor. Sorunun çözümü yanlış yerde aranıyor.
Ayrıca belirtmek gerekir ki özellikle toplum vicdanını yaralayan, katillerin düşük ceza almasına sebep olan en önemli husus iyi hal indiriminden daha çok ‘haksız tahrik’ indirimidir. Bu hususun gözden kaçtığını vurgulamak gerekir. Şöyle örnekleyecek olursak;
Kasten adam öldürme suçunu işleyen bir sanık, bunu eş veya boşandığı eşe karşı işlediğinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılıyor. İyi hal indirimi uygulandığında ise bir dilim altı yani müebbet hapis cezası ile cezalandırılıyor. Sanık suçu sanık ‘haksız tahrik’ altında işlemişse müebbet yerine 12-18 yıl arası hapis ile cezalandırılıyor. Diğer suçlarda ise iyi hal indirimi 1/6 oranına kadar yapılabilirken, haksız tahrik indiriminde dilim 1/4 ila 3/4 arasında değişiyor. Yargıtay’ın ‘eşlik görevini yerine getirmemesi’, ‘aldatması’, ‘giyimi’ gibi gerekçelerle katiller hakkında haksız tahrik indirimi uygulaması vicdanları yaralayan esas sorun. [1] Sorunun çözümü de yine mevzuatta değil içtihatta yani Yargıtay’da yatıyor. Çünkü her somut olayın oluş biçimi farklı olması nedeniyle olayı yorumlamak ve nitelendirmek hakimin takdirindedir ve olmalıdır ancak vicdanları yaralayan bu kararlar yönünden yargının daha özenle inceleme yapması ve içtihatlarını bu doğrultuda oluşturması elzemdir.
TCK’nın 62. Maddesinde yapılması öngörülen değişikliğe göre takdiri indirim nedenlerinin kararda gerekçeleriyle gösterilmesi gerekiyor. Bu durum malumun ilanıdır. Zaten Anayasa’nın 141. Maddesi uyarınca mahkemelerin verdiği tüm kararlar gerekçeli olmak durumundadır. Temel cezanın belirlenmesi, artırım ve indirim gerekçeleri, tutuklama, tahliye kararları gibi aklımıza gelecek tüm kararlar açısından bu geçerli. Ne yazık ki bu hükmün pratiğe hiçbir faydası yoktur.
Israrlı Takip Suçu Düzenleniyor
TBMM’ye getirilen teklife göre ısrarlı takip, “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan (TCK madde 123) sonra gelmek üzere, ayrı bir suç olarak düzenlenecek. GREVIO 2018 tarihli raporunda, Türkiye’ye tek taraflı ısrarlı takibi ve dijital ortamdaki olası yansımalarını da göz önünde bulundurarak ayrı bir suç olarak tanımaya, etkili ve caydırıcı bir ceza ile cezalandırmaya ısrarla teşvik etmişti. [2] Bu tavsiyenin dikkate alındığını görmek ve pek çok suç unsurunu barındırmasına karşın ceza yargılamasına konu edilmeyen ısrarlı takip suçunun yasal zemine kavuşması sevindiricidir [3] ancak suçun ‘kişilerin huzur ve sükûnunu bozma’ gibi daha basit mahiyetteki bir suçun alt başlığında düzenlenmesi ve öngörülen ceza süreleri suçun niteliği ve sosyal etkileri açısından doğru olmamıştır. Çünkü bir kısım kadın örgütlerinin de belirttiği üzere ısrarlı takip suçu huzur ve sükunun bozulmasının, hürriyetin kısıtlanmasının da ötesinde ciddi can güvenliği endişeleri yaratan, kalıcı psikolojik travmalara neden olan ve bazen de cinayet ile sonuçlanan sistematik ve ağır bir suçtur. [4]
Teklife göre bir fiilin ısrarlı takip suçu sayılabilmesi için “ısrarlı şekilde fiziken takip etmek, haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak” fiillerinin, “mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması” gerekmektedir. Ayrıca ısrarlı takip suçunun çocuğa, ayrılık kararı alınan ya da boşanılan eşe karşı işlenmesi, mağdurun okulunu, işini, konutunu bırakmasına neden olması, tedbir kararı bulunan fail tarafından işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Nitelikli halde dahi öngörülen ceza 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Yani bu cezanın da fiilen infaz edilmeyeceği, cezasızlıkla sonuçlanacağı açıktır.
Bazı Suçların Kadına Karşı İşlenmesi Nitelikli Hal Sayılıyor, Alt Sınırlar Artıyor
Teklife göre TCK’da yer alan kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit, işkence, eziyet gibi çeşitli suçların ’kadına karşı işlenmesi’ cezayı ağırlaştıran nitelikli hal olacaktır ancak düzenleme kendi içinde sorunlar barındırmaktadır. Kadınları erkek şiddetinden koruduğu iddia edilen bir düzenleme aslında kadınları kadınlardan da koruyor(!). Ceza artırımı için herhangi bir değerlendirme koşulu getirmiyor. Mağdurun salt kadın olması yeterli görülüyor. Yani bir kadın kadına karşı yaralama, tehdit gibi bir suç işlediğinde de aynı cezalar geçerli olacak. Bu durumun Anayasa m.10 eşitlik ilkesine uyarlı olup olmayacağı da tartışmalıdır. Çünkü bu düzenlemeye göre erkek şiddetine maruz kalan kadınlardan ziyade tüm kadınlara yönelik bir lehe hüküm doğuruyor. Esasında 6284 Sayılı Kanun’da kadına karşı şiddet kavramının net tanımı yapılarak bu kapsamda gerçekleşen kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit, işkence, eziyet vb. suçlarında belli bir oranda artırım öngörmek daha sağlıklı olacaktır.
Suç işlendikten sonra failin etkili bir ceza yaptırımıyla karşılaşması caydırıcılık açısından tabii ki önemlidir ancak mevcut uygulamalarla kadına karşı şiddet eylemleri cezasızlıkla sonuçlanıyor, bu nedenle cezaların sembolik miktarlarda artması pratikte bir etki doğurmayacaktır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılması, infaz indirimleri, ceza ertelemeleri gibi uygulamalar, gerçekte faillerin cezaevine gitmesinin önüne geçiyor, sadece adli sicilde bir hatıra mahiyetinde kalıyor. Özellikle pandemi süreciyle birlikte yapılan infaz kanunu değişikliği nedeniyle (aslında üstü kapalı bir af) 6 yıla kadar olan suçlarda fiili anlamda cezaevinin yolu kapandı. 10 yıl ceza alan bir hükümlü aslında 1 yıl kapalı cezaevinde yatıyor.
Erkek şiddetinin önüne geçebilmek için bu cezaların artırılmasından ziyade öncelikle kadınların güvenliğinin tesis edildiği bir ortam yaratmak ve bunun sürekliliğini sağlamak gereklidir. İşte İstanbul Sözleşmesi’nin önemi de burada yatıyor. İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetin önüne geçmek amacıyla devletlere pek çok yükümlülük yüklüyor, mekanizmalar öneriyor ve sivil katılımla sürecin takipçisi oluyordu. Eğer kadına karşı şiddetle etkili mücadele edilmek isteniyor ve bu konuda samimi olduğu gösterilmek isteniyorsa İstanbul Sözleşmesi’ne acilen dönülmelidir.
Teklife göre kadına karşı işlenen kasten yaralama suçunun katalog suçlar kapsamına alınması yani tutuklama sebebi sayılması öngörülüyor. Dönüp dolaşıp konu aynı yere geliyor: Cezasızlık. Bu düzenleme ile hakimlere tutuklama için yetki verildiği ve teşvik edildiği iddia edilecek ancak kanunda öngörülen cezalara göre fiili olarak infazı yapılmayacak bir suç için tutuklama yapılması pek mantıklı değil. Çünkü tutuklama ‘istisnai’ nitelikte bir tedbirdir. Son çare olarak başvurulabilir. Bu nedenle düzenlemenin ölçülülük ilkesinden uzak olduğunu söylemek gerekir.
Sivil Katılımın Önü Açılmalı
Kanun değişikliği süreciyle ilgili getirilmesi gereken bir konu da hazırlık sürecine sivil toplum örgütlerinin dahil edilmemesidir. Türkiye’nin kadın hakları alanında önde gelen STÖ’leri bu teklif sürecinde görüşlerinin alınmadığını ve davet edilmediklerini ifade ettiler. [5] Oysa yasama ve yargı süreçlerine sivil katılım demokrasinin gerçekten uygulanması açısından önemlidir. Kadına ve çocuklara karşı şiddet davalarına, toplumsal cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan şiddet davalarına sivil toplum örgütlerinin müdahillik talepleri mahkemeler tarafından kabul edilmiyor, aksine bu süreçler zorlaştırılıyor. Getirilen kanun teklifinde bu konunun da ele alınması yararlı olurdu.
Sonuç olarak düzenlemenin pratikte çok yarar sağlamayacaktır, teknik anlamda bazı eksiklikleri de vardır. Bununla beraber ısrarlı takip suçunun düzenlenmesi olumlu, ancak ceza miktarı yeterli değil. Sorun kanunda değil cezasızlıktadır, kanunun etkili uygulanmaması, devletin şiddetin önüne geçememesidir. Çözüm İstanbul Sözleşmesi ve öngördüğü denetim mekanizmalarındadır.
[1] Bazı örnekler: “…sanığın anne ve babasının anlatımına göre Sezen Alkan’ın eşine sürekli sinkaflı sözler sarf etmesi ve sanığın maktulün kendisini aldattığına yönelik kendi iç dünyasındaki kurgusunun bu sinkaflı sözlerin tesiriyle birleşmesi neticesinde sanığın maktule yönelik eylemini gerçekleştirdiği anlaşıldığından haksız tahrik uygulanması…” https://www.evrensel.net/haber/393155/hamile-esini-olduren-erkek-icin-erkek-mahkeme-baskani-haksiz-tahrik-indirimi-istedi
“…sanığın, evlilik birliği devam ederken ve boşanma sürecinde, maktulün kendisine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine dair anlatımlarda bulunduğuna dikkat çekilerek şöyle denildi: “Sanığın savunması karşısında, boşanma davası dosyasına yansıyan ve maktul tarafından fiilen kullanılan cep telefonuna ait HTS raporunun incelenmesinde, sanığın beyanını doğrulayacak şekilde maktulün sadakat yükümlülüğüne aykırı olacak şekilde, bahsi geçen erkek şahısla evlilik birliğinin devam ettiği süreçte ve boşanma aşamasında çok sayıda karşılıklı arama kaydının ve mesajlaşmasının bulunduğu, bu iletişimlerin gece geç saatlerde yoğunlaştığı dikkate alındığında, sanığın eylemini haksız tahrik altında işlediği yönündeki beyanına itibar edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir…” https://www.cnnturk.com/turkiye/skandal-mutalaa-esini-satirla-olduren-katile-tahrik-indirimi-istendi
[2] GREVIO Baseline Evaluation Report Turkey, s.76. https://rm.coe.int/eng-grevio-report-turquie/16808e5283
[3] GREVIO’ya göre ısrarlı takipte (stalking) suçu şu iki unsuru içerir:
- a) failin, mağdurda güvenliğine yönelik korku duygusu aşılama yönündeki niyeti ve buna eşlik eden
- b) tekrarlayan tehdit edici bir davranış aracılığıyla bu korkuyu aşılamanın etkisi.
[4] https://esikplatform.net/kategori/ceza-yasasi-raporlar-arastirmalar/73813/yasalara-dokunma-uygula/
[5] Mor Çatı, EŞİK, Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği gibi pek çok kurum kanun teklifinin sivil katılım olmaksızın hazırlandığını ifade ettiler. https://morcati.org.tr/basin-aciklamalari/kadina-karsi-siddet-ve-saglikta-siddetle-mucadele-kapsaminda-yapilmasi-ongorulen-degisiklikler-hakkinda-kanun-teklifine-dair-mor-cati-bilgi-notu/
Bizi Takip Edin