5. Yılında OHAL Komisyonu
Başta yanlış iliklenen ilk düğmeden (toplu ihraçlar) sonra, hak ihlallerini daha büyük bir boyuta taşımamak adına göstermelik değil gerçekten çözüm üreten, bağımsız ve tarafsız bir komisyon ilaç olabilir. Peki OHAL Komisyonu bunu sağlayabildi mi?
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal sürecinde OHAL KHK’ları ve bunların yetki verdiği kurumların kararları ile 125 binin üzerinde kamu görevlisi görevinden çıkarıldı ve bu statüye bağlı diğer haklarından mahrum bırakıldılar. Yine bu düzenlemelerle yüzlerce dernek, vakıf, sendika, federasyon, konfederasyon, sağlık ve eğitim kuruluşları, vakıf üniversiteleri, medya kuruluşları KHK’larla kapatıldı, malvarlıklarına el konuldu.
KHK ile tesis edilen işlemlere karşı yargı yolu kapalıydı ancak binlerce insan hakkını aramak için çeşitli mekanizmaları kullandı. İdare mahkemelerini, Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ni (İHAM) deneyenler farklı gerekçelerle ret kararları aldılar. Yaşanan bu durumun İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 13. Maddesi’nde düzenlenen ‘etkili başvuru hakkı’ ihlalini oluşturacağı apaçık belliyken 5 ay bu konuyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadı. 2017 yılının başında Venedik Komisyonu’nun ısrarlı talebi ile kendine has nitelikleri olan bir Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu ancak kurulduğu ilk andan itibaren OHAL Komisyonu’nun hem kuruluşu hem de işleyişiyle ilgili ciddi eleştiri ve kaygılar dile getirildi. Yöneltilen eleştirilerin yerinde olup olmadığını ifade etmek için komisyonun yapısı ve günümüze kadar geçen 5 yıllık sürece bakmalıyız.
Venedik Komisyonu Ne Önermişti?
Venedik Komisyonu, kişilerin salt KHK’nın ekindeki bir listede adının yer almasıyla kamu görevinden çıkarılmasını keyfi bir işlem olarak görmektedir. Komisyon bu işlemlere karşı yargı yolunun kapalı olmasını da yerinde bulmamıştır. Diğer yandan Türkiye’nin içinde bulunduğu OHAL’i ve sorunları dikkate alarak, görevinden alınan tüm kamu görevlilerinin derhal mahkemeye başvurmasının zorluklar doğurabileceğini belirterek ‘geçici’ bir çözüm mekanizması önermiştir ancak önerilen mekanizma ile OHAL Komisyonu’nın aynı nitelikleri taşıyıp taşımadığını, artı ve eksilerini incelemekte yarar var. Çünkü önerilen bu yapının aşağıda belirtilen temel vasıflara sahip olması halinde uluslararası normlara uygun olacağı öngörülüyordu. Venedik Komisyonu’nun raporuna göre kurulacak komisyon:
- Tüm vakalara kişiselleştirilmiş bir muameleyi mümkün kılmalıdır.
- Adil yargılanma ilkelerinin temel ilkelerine uygun hareket etmelidir.
- Kişiler hakkındaki spesifik delilleri incelemeli ve gerekçeli karar vermelidir.
- Bağımsız ve tarafsız olmalıdır.
- Eski duruma dönme ve/veya uygun tazminat vermeye yetkili olmalıdır.
- Kararlarına karşı yargı yolu açık olmalıdır.[1]
OHAL Komisyonu Bağımsız Bir Yapıda mı?
Başta yanlış iliklenen ilk düğmeden (toplu ihraçlar) sonra, hak ihlallerini daha büyük bir boyuta taşımamak adına göstermelik değil gerçekten çözüm üreten, bağımsız ve tarafsız bir komisyon ilaç olabilir. Peki OHAL Komisyonu bunu sağlayabildi mi? Bağımsızlık ve tarafsızlık sorusunu cevaplarken üyelerin vasıfları ve kim tarafından atandığına değinmek gerekir:
Niteliği itibariyle yarı-yargısal nitelikte kararlar alan bu komisyonun 7 üyesinin 5’ini yürütme erki atamaktadır. Ayrıca ilgili düzenleme gereği haklarında idari bir soruşturma açılması halinde görevden kolayca el çektirilmeleri mümkün olması nedeniyle bağımsızlık ve tarafsızlık noktasında soru işaretleri barındırmaktadır.
‘Kişilere Savunma Hakkı Tanınmadı’
Bir kişinin terör örgütü ile iltisakı olduğu, irtibatı bulunduğu iddiasıyla kamu görevinden çıkarılması, “cezai isnat” içermektedir. Nitekim bu husus Anayasa Mahkemesi’nin 24.06.2021 tarihli kararıyla şu şekilde saptanmıştır: “…ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üye veya mensup oldukları gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılmıştır. Söz konusu ibareler, Kanun’a ekli (1) sayılı listede adı geçen ve terör örgütü üyeliği suçundan ceza soruşturması veya kovuşturmasına maruz kalan ancak haklarındaki süreç tamamlanıp suçlu olduklarına dair kesin hüküm tesis edilmeyen kişilerin terör örgütü üyesi veya mensubu olarak nitelendirilmelerine sebebiyet verebilecek niteliktedir. Bunun yanında kuralda, listede yer alan kişiler hakkında kesin hükümle sonuçlanan herhangi bir yargısal sürecin varlığına yönelik açıklama da yapılmamıştır. Dolayısıyla kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü olmadan kişilerin suçlu sayılmasına neden olabilecek ifadeler içeren kural masumiyet karinesini ihlal etmektedir…” [2]
“Cezai isnat” hususunun önemi ise şudur: Bir kişi cezai isnada maruz kaldığında kendisine makul savunma hakkı tanınmalıdır ve yapılan idari işlemde cezai isnat bulunması nedeniyle İHAS m.6 (Adil Yargılanma Hakkı) ihlaline konu edilebilir.[3]
KHK’larda yer alan kişiler, hakkındaki iddiaları bilmeden, hiçbir savunma hakkı tanınmadan, delil sunamadan, tanık dinletemeden, yani masumiyet karinesine tamamen aykırı bir şekilde kamu görevinden çıkarılmışlardır. Alınan kararlar masumiyet ilkesine tamamen aykırı olarak alınmıştır. Bu durum ancak 5,5 yıl sonra Anayasa Mahkemesi’nce de tescil edilmiştir.
120 Bin Dosya 2 Yılda İncelenebilir miydi?
Değerlendirilmesi gereken bir diğer nokta, 120 binin üzerinde dosyanın, 7 kişilik bir komisyon tarafından 2 yıl içinde incelenip karara bağlanmasının makul olup olmadığıdır. Somutlaştırmak için şöyle örnekleyelim: İş yoğunluğu çok olan bir idare mahkemesi yılda ortalama 2 bin, ağır ceza mahkemesi ise bin dosya inceleyebilmektedir. Dosya ve mesai günleri hesaba katıldığında hedeflenen rakama ulaşılabilmek için komisyonun günde ortalama 500 kişi hakkında karar vermesi gerekirdi. Ortaya çıkan bu tablo düşünüldüğünde, öngörülen bu zamanda dosyaların tamamlanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Diğer bir deyimle topluma gerçekleşmeyecek bir şey vaat edildi. Diğer yandan, 7 kişilik tek bir heyet tarafından yaklaşık 4,5 yıllık bir sürede (zira incelemeler 2017 Temmuz’da başladı) 100 bin civarında dosya hakkında karar verilmiş olması da dosyaların incelenme sürecinin –ister istemez- özensiz ve hakkaniyetsiz yürüdüğünü gözler önüne seriyor.
Oyalama Komisyonu mu?
Komisyonun bu denli atıl olmasının nedeni 7 kişiden oluşan tek bir komisyon olması. Bu durum, OHAL Komisyonu’nu öngören-düzenleyen yetkililerce düşünülmedi mi? Yoksa gerçekten de komisyon bir ‘oyalama’ komisyonu muydu? OHAL Komisyonu kararına karşı yetkili kılınan Ankara İdare Mahkemesi’nde 10’un üzerinde mahkeme sadece bu dosyalarla ilgilenmektedir. Buna karşın dosyaların yargıya intikal etmesi için temel şart olan komisyon bir tanedir. 120 binin üzerinde memurun hayatını tüketici hakem heyeti mantığıyla ele almak en hafif ifadeyle aymazlıktır.
Mevcut bu ihlali hızlı ve etkili bir şekilde gidermek bir yana, ihraçların üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına karşın hala komisyondan karar alamayan, idari yargıya dahi başvuramayan binlerce insan var. Komisyon kararlarına bakmaya yetkili idare mahkemelerinde 1-2 yıl içinde karar alınmaktadır. Yaklaşık 2 yıl istinaf, 2 yıl temyiz süreci sürmektedir. Hali hazırda ihraç dosyası Danıştay tarafından onanan kişi sayısı hiç denecek kadar azdır. Olası AYM ve İHAM bireysel başvuru süreçleri de göz önüne alındığında ihlaller katmerli bir hal alacaktır. Zira bu dönemde kişiler maddi ve manevi pek çok yükümlülüğün altında olacaklardır. Bu yönüyle komisyona ilişkin yöneltilen ‘oyalama’ komisyonu eleştirileri ne yazık ki haklı çıkmıştır. Komisyon kişilerin hayatından ‘fazladan’ birkaç yıl daha çalmıştır.
İhraçlar ‘Kurum Kanaati’ Gerekçesiyle Yerinde Bulunuyor
OHAL Komisyonu, açıkladığı faaliyet raporlarında örnek karar metinlerine yer vermektedir. Kabul ve ret kararlarından derlenen bu metinlerle verilmek istenen asıl mesaj ‘kararların gerekçeli olduğunu’ ve tüm kararların kişiler hakkındaki somut veriler ışığında değerlendirilerek verildiğini yani ‘bireyselleştirildiğini’ ispatlayabilmek. Örnek verilen ret kararlarında özellikle adli yargı tarafından hakkında mahkûmiyet kararı verilen ve spesifik unsurlara sahip olan hususlara yer verilerek ret kararlarının tümü aklanmaya çalışılmaktadır. Komisyonun ‘kurum kanaati’ gerekçesiyle (aslında gerekçesiz) reddettiği dosya sayısı azımsanmayacak derecededir. Hakkında beraat-takipsizlik kararı verilen, hatta hakkında hiç soruşturma dahi yürütülmeyen kişiler hakkındaki bu gerekçesiz kararlarla kişilerin temel hakları çiğneniyor. Sendika üyeliği, memuriyet öncesi Bank Asya’da çalışmak, kapatılan derneklere üye olmak, eşinin ihraç olması veya eşinin hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla dava bulunması gibi farklı ret kriterleri var.
İade Kararına Rağmen Göreve Döndürülmeyenler
Yukarıda değindiğimiz üzere OHAL Komisyonu’nun etkili olduğundan söz edebilmemiz için komisyonun eski duruma dönme kararı verebilmesi ve tazminata hükmedebilmesi gerekir(di) ancak komisyona verilen yetkiye göre sadece kabul/ret şeklinde karar vermesi mümkündür. ‘Eski duruma dönme’ sözünden anlaşılması gereken kişinin memuriyete dönmesi değil, aynı işyerinde ve aynı pozisyonda başlamasıdır. Ayrıca komisyon ödenmeyen maaşlar, özlük hakları gibi konularda da karar alamamaktadır. Bu nedenle komisyondan olumlu karar alan kişiler uzunca bir süre görevlerine başlatılmıyor, başlatılanlar ise aynı işyerinde ve pozisyonda çalıştırılmıyor. [4] Hatta öyle ki yönetici sıfatı taşıyan memurların göreve dönmesi ihtimalinde, yöneticilik görevinden önceki kadro ve pozisyona döneceği 7075 Sayılı Kanun’da açıkça düzenlenmişti. Neyse ki bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Hayatını Kaybettikten Sonra İade Olanlar
KHK yaptırımlarına maruz kalanlar sivil ölüme terk edildikleri için kendileri ve aileleri ciddi maddi ve manevi sorunlar yaşıyorlar. KHK’lı bir babanın oğlu olan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın ve KHK’lı Fatma Demirel’in intiharları bunun en acı örnekleri. İhraç edildikten yıllar sonra görevine iade edilen 17 kamu görevlisi bize bir kez daha geciken adaletin adalet olmadığını gösterdi.[5]
Olağanlaşmış OHAL: 375 Sayılı KHK
Yaşanan bu 5 yıllık tecrübeden sonra, karar alıcılar kendine düşen payı almak yerine tüm sivil ve siyasal uyarıların aksine hareket etmektedir. [6] 18 Temmuz 2018’de OHAL’in kaldırılmasının ardından 25 Temmuz 2018’de 375 Sayılı KHK’ya Geçici 35. Madde eklenmiş ve ‘iltisak’ kamu görevinden ihraç için yeterli görülmüştür. Böylelikle OHAL kalksa da ihraçlar süreci sürekli hale getirilmiştir. Başta 3 yıllığına getirilen bu düzenleme 1 yıl daha uzatılmıştır ve halen yürürlüktedir:
“…Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen… …meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir…”
15 Temmuz 2016 sonrasında açığa alınan ve sonra görevine dönen doktor Benan Koyuncu’nun 2021 sonunda tekrar ihracıyla sonuçlanan hikayesi, OHAL sonrasında yürütülen sürecin özensizliğini ortaya koyuyor.
OHAL süreci sonrasında TSK’dan yaklaşık 11 bin, EGM’den bin kişinin kamu görevinden çıkarıldığı bilinmektedir. [7] Sayıları bu denli olmasa da diğer kamu kurumlarında da ihraçlar peyderpey devam ediyor.
Nasıl Olmalı?
Devletlerin kamu düzeni ve ulusal güvenliğin bozulduğu olağanüstü süreçlerde dahi kamu görevinden çıkarma tedbirini bu bozulmada sorumlulukları bulunan ya da bu nitelikte fonksiyon icra eden, diğer bir deyimle kamu gücü kullanıp suç işleyen ve insan hakları ihlaline sebep olan kişilerle sınırlı olarak uygulanabilir. [8]
OHAL Komisyonu süreci 4-5 bin kişi dışında sona erdi. Hiç değilse mevcut dosyalar yönünden OHAL Komisyonu’na, diğer dosyalar yönünden idari yargıya sözümüz şudur: Kamu görevinden çıkarılmaya ilişkin kararlar kişiselleştirilmeli, doğrudan kişilere ilişkin kusur açıklanmalı, nasıl ve ne şekilde devlete karşı olan sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı veya kamu görevlisinin sadakatine yönelik ‘objektif’ olarak ciddi şüpheler uyandıracak bağlantılar somut olarak ortaya konulmalıdır.
[1] Venice Commission, Opinion on Emergency Decree Laws Nos. 667-676 Adopted Following the Failed Coup of 15 July 2016, CDL-AD(2016)037, (Venedik Komisyonu Raporu), par. 222.
[2] Anayasa Mahkemesi’nin 24/6/2021 tarihli E.2018/81 numaralı kararı, par. 58.
[3] Kerem Altıparmak, Ölü Doğan Çocuk: 685 Sayılı KHK ile Kurulan Ohal Komisyonu, Ankara Barosu Dergisi Sayı: 2017/1, s.76.
[4] OHAL Komisyonu göreve iade etti, 10 aydır işbaşı yapamayanlar var… İçişleri Bakanlığı: 257 EGM personelinin işlemi sürüyor – Independent Türkçe https://www.indyturk.com/node/428201/haber/ohal-komisyonu-g%C3%B6reve-iade-etti-10-ayd%C4%B1r-i%C5%9Fba%C5%9F%C4%B1-yapamayanlar-var-i%CC%87%C3%A7i%C5%9Fleri
OHAL Komisyonu ve mahkeme kararına rağmen işe alınmadı – Evrensel https://www.evrensel.net/haber/402632/ohal-komisyonu-ve-mahkeme-kararina-ragmen-ise-alinmadi
[5] KHK’li 15 kamu emekçisi öldükten sonra işe iade edildi – Sol
https://haber.sol.org.tr/haber/khkli-15-kamu-emekcisi-oldukten-sonra-ise-iade-edildi-323472 (İbrahim Söylemez ve Kazım Ünlü hakkında bu haberden sonraki tarihte görevlerine iade kararı verilmiştir ve bu sayı 17 olmuştur.)
[6] Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkında 19 Mayıs 2021 tarihli raporunda “birçok kişiyi etkileyen geniş çaplı işten çıkarmalar için etkili bir hukuk yolunun bulunmamasından üzüntü duyulduğu” dile getirilmiştir. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/TA-9-2021-0243_EN.html
[7] 15 Temmuz’un ardından TSK’dan 24 bin 256 kişi ihraç edildi – TRT Haber https://www.trthaber.com/haber/gundem/15-temmuzun-ardindan-tskdan-24-bin-256-kisi-ihrac-edildi-638868.html (OHAL Komisyonu’nun açıkladığı rapora göre OHAL sürecinde MSB’deki görevinden ihraç edilen personel sayısı 13.40 idi. Kalan ihraçlar 375 Sayılı KHK’ya dayanılarak yapılmıştır.)
https://twitter.com/komisyonkarar/status/1279671397493673985
[8] Measures to dismantle the heritage of former communist totalitarian systems -Resolution 1096 (1996) http://assembly.coe.int/nw/xml/XRef/Xref-XML2HTML-en.asp?fileid=16507
Bizi Takip Edin