Kadınların Gücüne Güç Katan Bir STK: Amazon Kadın ve Yaşam Derneği
Amazon Kadın ve Yaşam Derneği Başkanı Züleyha Mangan ile kadın sorunu, şiddet, STK süreci ve İstanbul Sözleşmesi bağlamında konuştuk.
Amazon Kadın ve Yaşam Derneği ne zaman kuruldu? Kurucuları arasında kimler var? Üye sayısı nedir? Faaliyet alanı Sadece Samsun sınırları içerisinde midir? Derneği kısaca bize tanıtabilir misiniz?
Amazon Kadın ve Yaşam Derneği, 2018 Aralık ayında kuruldu. 7 kurucu üye ile başlayan derneğimizin şu anda 33 üyesi bulunmakta. Derneğimiz ilk olarak kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını amaçlar. Tüzüğümüzde de belirtildiği üzere derneğimiz; kadına yönelik şiddet-taciz-tecavüz, kadın cinayeti suçlarıyla mücadele eder, kadın haklarının bilince çıkarılması için faaliyet yürütür. Kadınlar üzerinde yüzyıllardır süregelen baskıların ve cinsiyet eşitsizliğine neden olan ekonomik ve toplumsal engellerin ortadan kaldırılması için çalışır. Kadın emeğinin görünür kılınması için mücadele eder.
Çocuk istismarının ve ensest ilişkilerin önlenmesi amacıyla farkındalık çalışmaları yapıyoruz. Dernek, kadınların yaşamını kolaylaştırmak amacıyla çocuklara yönelik çalışmalar planlar. Homofobi ve transfobiye karşı mücadele eder. LGBTİ’ler ile birlikte çalışmalar yürütür. Samsun dışında başka şubemiz bulunmamakta ancak özellikle kadına yönelik cinsel suçlar ve benzeri konularda, nerede yaşanmış olursa olsun, elbette faaliyetlerimizin içerisine dahil edebiliriz. Kadın dayanışması ruhuyla birlikte öğrenmeyi, farkındalık çalışmaları yapmayı hedefleyen bir derneğiz.
Bugüne kadar sizlerden yardım isteyen kadınlar adına ne gibi faaliyetleriniz oldu? Çözüm önerilerinizi nasıl sunuyorsunuz? Kamu kurumları ile işbirliği yapıyor musunuz?
Öncelikle bize başvuran kadın arkadaşlarla karşılıklı güvene dayalı bir iletişim kurmaya, kadın dayanışması ruhunun psikolojik anlamda önemli olduğunun bilincinde olan kadınlar olarak bu ruhu yaşatmaya özen gösteriyoruz. Sorunu dinledikten sonra ilk ihtiyaç neyse ona yönlendiriyoruz.
Şiddet-taciz vb durumlarda elbette başta kadın dayanışması ruhu, ardından muhakkak hukuki bilgilendirme için avukat arkadaşlarımızla görüştürerek, yapılması gereken başvurular, dava süreçleri konusunda bilgilendirilmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Hukuki süreçler başlamışsa da kadın arkadaşların yanında olarak destek olmaya çalışıyoruz. Gerekli durumlarda Samsun Barosu Kadın Komisyonu ile bağlantıya geçiyoruz. Psikolojik destek gereken durumlarda da fikrimizi beyan ederek muhakkak bir psikoloğa yönlendirmeye çalışıyoruz. Tüm bunları yaparken de ‘kadın beyanı esastır’ ilkesi ile hareket ediyoruz.
Unutamadığınız değişim hikayeleri var mı ya da sizleri çokça şaşırtan, umudunuzu yitirmenize, tam tersi umudunuzu yeşertmenize neden olan bir olay yaşadınız mı?
Güvenlik olarak kadın arkadaşlarımızın sorun yaşamaması için detay veremesek de gerçekten her bir kadın arkadaşın yaşadığı çok büyük olaylar, hak gaspları, darp şiddet, psikolojik-ekonomik-cinsel şiddet vakası var. Beni şahsen en çok etkileyen, üyelerimizden birinin aslında ev içi şiddet yaşadığı ve bunu bizim çok sonra öğrenmemiz oldu. Güven ilişkisi bazen çok geç kurulabiliyor ya da kadın arkadaşlar yaşadığı sorunu en yakınındakine aktarmaktan imtina edebiliyor bunu görmüş olduk ve buna dair de kendi içimizde bazı çalışmalar planlıyoruz. Bunun dışında başka bir kadın arkadaşın boşanmak üzere olduğu erkek tarafından çok ağır yaralanması, ardından neredeyse imkânsızken yaşama tutunması, güçlenmesi süreçlerini izlemek de bizim bakımımızdan, konunun ciddiyeti-aciliyeti ve bir yaşama mücadelesi olması bakımından pozitif anlamda öğretici oldu.
Bugüne kadar ne tarz eğitimler verdiniz? Gelecek dönemlere ilişkin neler tasarlıyorsunuz?
Öncelikle üye ve aktivistlerimize yönelik birçok eğitim verdik. Aslında “eğitim verdik” ifadesi bizim ruhumuzu yansıtmıyor, birlikte öğrendik dersek çok daha anlaşılır olacaktır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, 8 Mart ve 25 Kasım gibi takvimsel günlerde tarih anlatımı, kurumsal yönetim ve iletişim, stratejik planlama, pandemide kadın emeği söyleşisi, hak temelli yaklaşım ve dijital savunuculuk, toplumsal cinsiyete duyarlı iletişim ve medya okuryazarlığı, cinsiyet eşitliği temeline dayalı medya okuryazarlığı, lobicilik-savunuculuk, demokratik katılım eğitimleri şu ana kadar yaptığımız çalışmalar arasında sayılabilir.
Bu eğitimlerin bir kısmının yürüttüğümüz “Yerel Medya ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” başlıklı CEİD İzler Hibe programı kapsamında vermiş olduk. Bunların dışında zaman zaman film gösterimleri ve üzerine tartışmalar yürütüyoruz. Gelecek dönem için de kadına yönelik cinsel şiddet, flört şiddeti, kavram atölyeleri ve daha pek çok başlıkta çalışma yürüteceğiz.
Bundan iki sene önce bir “takas pazarı” kurmuştunuz. Geri dönüşü nasıl oldu bu pazarın? Devam etmeme sebebi pandemi süreci mi? Eğer devam edecekse ne zaman, nerede yapmayı planlıyorsunuz?
Takas Pazarı bizim bildiğimiz kadarıyla Samsun’da bir ilkti ve mahallede çok ilgi gördü. “Benim olan senindir” ilkesiyle yola çıktık ve paranın geçmediği bir takas pazarı kurarak kadınlar arasındaki paylaşımı ve dayanışmayı güçlendirme anlamında bir adım atmış olduk. Yaşanan ekonomik krizler her anlamda kadınları daha çok etkiliyor, kadınlar ilk olarak kendi ihtiyaçlarından vazgeçiyor. Biz de bu anlamda bir paylaşım yapmak istedik ve gerçekten çok ilgi gördü. Devam edecektik ancak pandemi süreci etkili oldu. Yönetim kurulumuzla tam olarak karara bağlamasak da, yılda 4 kez takas pazarı kurmaya ve gelenekselleştirmeye çalışacağız. Bu konuda belediyelerle görüşerek uygun olan park alanlarını kullanmayı düşünüyoruz. Henüz netleşmediği için yer-zaman bilgileri sosyal medya hesaplarımızdan takip edilebilir.
Kadın alanında çalışan bir sivil toplum kurumu olarak, ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz? Toplumun sivil toplum alanına bakış açısı sizce nasıl? Geri dönüş alabiliyor musunuz?
Sivil toplum kuruluşlarının çok ciddi sıkıntıları olduğunu biz de işin içine girdikten sonra gördük. Öncelikle yaşanan sorunların konuşulamaması, aşırı derecede bürokrasiye takılmamız en büyük sorunumuz. Toplumun sivil toplum kuruluşlarına bakışı da özellikle son yıllarda çok olumlu değil. İnsanlar üye olmaya, etkinliklere katılmaya dahi çekiniyor zaman zaman. Buna rağmen özellikle kadınların ilgisinin olduğu, her kadının anlatacak muhakkak bir sorunu olduğu ve bu dayanışmayı eğer görürse kendini ifade edeceği bir alan olması konusunda pozitif örneklerimiz de elbette var. İstenen seviyede asla değil çünkü toplum olarak hangi kesimden olursa olsun kendinden olmayanı, kendisiyle aynı düşünmeyi dışlamayı/ötekileştirmeyi ezber edinmiş gibiyiz. En azından bizim gözlemimiz bu yönde. Oysa adı üstünde Sivil Toplum Kuruluşları özgür ve özgün olmak zorunda ki savunuculuk yapabilsin.
Bir dernek için en zor koşullardan birisi de ekonomik dönüşümdür. Siz de gönüllü faaliyet gösteren bir derneksiniz. Maddi sorunları aşmak adına neler yapıyorsunuz? Destek alıyor musunuz?
Gerçekten çok zorlanıyoruz. Üyelerin aidatları asla yeterli olmuyor. Üye ve aktivistlerin bağışları ile idare etmek durumunda kalıyoruz. Yapmak istediğimiz çalışmaların birçoğunu dernek binamızda yapmakla sınırlı kalıyoruz. Son dönem yürüttüğümüz proje sayesinde proje içeriğine uygun olan faaliyetlerimizi ekonomik sorun yaşamadan gerçekleştirebildik. Sivil toplum kuruluşlarının yaşayabilmesi aslında bağışlara bağlı. Kanunen ticari işletme açma hakkımız var ancak bizim tercih ettiğimiz bir işleyiş olmadığı için uygulamıyoruz. Sivil toplumun yaşaması için, savunuculuk yapabilmesi faaliyetlerini devam ettirebilmesi için bağış yapılması şart.
Son olarak, İstanbul Sözleşmesi gündemi hakkında fikriniz nedir?
Öncelikle İstanbul Sözleşmesi imzalandıktan sonra tam olarak uygulanmadığı kadınlar tarafından sürekli gündeme getiriliyordu. “Sözleşmeyi Uygula” diyerek birçok etkinlik yapılmıştı sözleşme yürürlükteyken. Bu sorunun cevabı bize göre hem sözleşmeden ayrılmış olmamız ve hem o sürçte hem de öncesi ve sonrasında ayrımcı ve eril dil, nefret söylemleridir.
Son dönem yargının verdiği kararlar da dikkat çekici, işte tam da bu noktada, “İstanbul Sözleşmesi’nin olmaması bazı kararların alınmasının önünü mü açıyor” sorusunu akla getiriyor. Kurum olarak özellikle erkek şiddetine uğrayan kadınları, korkularından arınıp hukuki sürece yönlendirmeye çalışırken, kadınların “mahkeme ne yapacak ki, salıverecek. Daha çok sorun yaşayacağım” cümlesi ile sıklıkla karşılaştık. Sorunun çözümü için sivil toplum kuruluşlarının çözüme dair fikirlerinin alınmaması bu ve benzeri durumları ne yazık ki daha da çok doğuracak gibi görünüyor.
Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz Amazon Kadın ve Yaşam Derneği olarak “Kadın, kadının yurdudur” diyerek çıktık yola. “Kadın dayanışması yaşatır” anlayışıyla da devam etmeye çalışıyoruz. Bıkmadan usanmadan emeğimizin sömürülmesine, kadın cinayetlerine, fiziksel-psikolojik-cinsel-ekonomik şiddet karşı mücadele edeceğiz ve biliyoruz ki birlikte güçlüyüz.
Bizi Takip Edin