Çatışma Çözümü ve Barış İnşası’nda Dünya Deneyimleri: Sri Lanka

Dosya olarak hazırladığımız Çatışma Çözümü ve Barış İnşasında Dünya Deneyimleri Örnekleri'ni, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırma Enstitüsü bünyesinde hazırlanan raporların yazarları ile konuştuk.

Sri Lanka’nın Türkiye ile farklılıkları/benzerlikleri üzerinden Türkiye’deki barış süreçlerine katkı sunmasını amaçlayarak hazırlanan raporun raportörü Fırat Çapan Sri-Lanka çatışma ve müzakere sürecini anlattı.

Sri Lanka’nın sosyopolitik ve sosyoekonomik yapısı nasıl? Zannediyorum ki önce bu ülkelerin genel durumunu bilmek lazım.

Fırat ÇapanResmi ismi Demokratik Soyalist Sri Lanka Cumhuriyeti olan Sri Lanka 22 milyonluk nüfusa sahip, çok etnikli ve çok dinli bir toplum olarak vasıflandırılabilir. Hindistan’ın güneyinde yer alan bu ada ülkesi 1948’de bağımsızlığa kavuşmasından bu yana yoğun politik ve ekonomik problemlerle yüz yüze kalmıştır. Siyasal partiler genellikle toplumsal yapının fay hatları üzerinden siyaset yürütmüş ve nepotizm siyasal kültüre hakim durumda kalmıştır. Nitekim bağımsızlıktan bu yana Sri Lanka devlet yöneticileri genellikle belirli ailelerin içinden çıkmıştır. 

Dünya Bankası verilerine göre orta alt gelir grubu kategorisine giren ülkede kişi başı milli gelir 3852 dolar civarındadır. Freedom House siyasal haklar ve özgürlükler bakımından Sri Lanka’yı ‘kısmen özgür’ ülke kategorisine koymuştur. Çok partili bir siyasal yapıya sahip ülke 1978’den bu yana yarı başkanlık sistemiyle yönetilmekte, parlemento seçimleri dört yılda bir yapılırken başkanlık seçimleri 5 yılda bir yapılmaktadır. 

Çatışmaya neden olan dinamikler nelerdi? 

Kolonyal geçmişin mirası Sri Lanka’da çatışmayı tetikleyen ana unsurlardan birisidir. İngilizler 1948’de adayı terk ettikten sonra ülkeyi tek bir idari birim olarak ve çoğunlukçu bir seçim sistemi ile devretmişlerdi. Bu siyasal sistem azınlıkların dışlanması ve adanın etnik bir demokrasiye dönüşmesine sebep olmuştur. Kolonyal dönemde azınlık olan Tamillerin ayrıcalıklı konuma getirildiğini düşünen Sinhal çoğunluk bunu telafi etme bahanesiyle Tamil azınlığı yabancılaştırmış ve devlet kurumlarında Tamiller ve diğer dini ve etnik azınlıkların temsilini oldukça azaltmışlardır. Çatışma dinamiği 1983’te Tamillerin silahlı mücadeleye girişmesiyle daha da çetrefilli bir hal.

Çatışmanın aktörleri ve talepleri nelerdi?

Çatışmanın temel aktörlerinden birisi çoğunlukla Budist dinine mensup Sinhal çoğunluk ile yine çoğunlukla bu grubu temsil ediyor görünen askeri ve sivil bürokrasisi ile Sri Lanka devletidir. Diğer ana aktör ise Tamil azınlığıdır. Tamilleri temsil eden ana aktörler 2009’da yenilgiye uğratılan LTTE (Tamil Kaplanları), siyasal partileri TULF (Tamil Birleşik Özgürlük Cephesi), ve Hindistan, Kanada, İngiltere’de güçlü olan Tamil diasporasıdır. Sinhal çoğunluk ve Sri Lanka devleti üniter ve Budist kültüre bağlı bir toplum inşa etme hedefli bir siyaset yürütürlerken, başta federatif ve güç paylaşımına dayalı bir Sri Lanka talep eden Tamilli aktörler şiddetin artmasıyla beraber zamanla adanın Kuzeyi ve doğusunu kapsayan bağımsız bir Tamil Eelam devleti talep etmeye başlamışlardır. Tamillerin aynı zamanda kültürel ve dilsek haklar talep ederken bunların korunacağı bir siyasal sistem talep etmektedirler. Çatışmanın diğer önemli aktörleri  dini azınlıkları teşkil eden  Müslüman Moorlar ve Hristiyanlardır. Bu gruplar her iki aktörün çatışması arasında kalmışlardır. Bu grupların temel talebi ise dini özgürlükler ve dini hakların korunduğu demokratik bir Sri Lanka olagelmiştir. Müslüman ve Hristiyanların bu talepleri şiddet içermese de Sri Lanka Devleti bazı Müslümanları LTTE’ye karşı devletin silahlı kadrosuna güvenlik korucusu olarak dahil etmiştir. 

Dış aktörler olarak Hindistan, Çin, ABD, ve AB ülkeleri öne çıkmaktadır. Bunlar çatışma süresince uluslararası konjonktüre ve ulusal çıkarlarına  bağlı olarak pozisyon almışlardır.

Çatışmanın tarihsel gelişimi bize ne söylüyor?

Kolonyal geçmişle beraber 1948’den sonra Sinhal çoğunluk siyasal sistemde egemen olmaya başlamış ve çoğunluk lehine politikalar yürütmeye başlamıştır. 1948’de Hindistanlı Tamillerin vatandaşlık hakları ellerinden alınmış, 1958’de ‘Sadece Sinhalce’ yasası kabul edilerek İngilizce ile beraber Tamil dili devlet kurumlarından çıkarılmış Tamillerin bunu protesto etmesi sonucu yüzlerce Tamilli öldürülmüş ve yine Sinhal çoğunluğun olduğu bölgelerde yaşayan binlerce Tamil Kuzey bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. 1971 Tamillerin üniversite girişini zorlaştıran yasa kabul edilir. 1972 anayasasıyla beraber Budizm devlet dini haline getirilir ve adanın ismi Seylondan Sri Lanka’ya dönüştürülür. 1981’de Jaffna’da Tamilce eserlerin bulunduğu kütüphane polis eşliğinde yakılır ve 1983’te Kara Temmuz olarak isimlendirilen ve 2000-3000 arası Tamil’in öldürüldüğü ve 40’bine yakın Tamilin Kuzey bölgelerine ve yurt dışına göç etmesiyle sonuçlanan olaylar yaşanır. 1976’da kurulan LTTE 1983’ten sonra resmen silahlı mücadeleye başlar. 

Çatışma süreci, çatışmanın yarattığı yıkım ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Savaşın verdiği tahribatı anlatabilir misiniz?

DİSA: Çatışma Çözümü ve Barış İnşası Dünya Deneyimleri Serisi: Sri Lanka1983’te başlayan çatışma süreci 2009’da LTTE’nin yenilmesiyle son bulur. Bu süreç içerisinde yarı konvansiyonel bir güç olarak LTTE ciddi bir askeri güce ulaşmış ve adanın Kuzey ve Doğu bölgelerinin çoğunu süreç boyunca kontrol altına alarak yarı bir devlet kurmuştur diyebiliriz. 1987’de Hindistan’ın adaya askeri  müdahalesi sonuç vermemiş ve Hindistan 1991’de adayı terk etmek zorunda kalmıştır. Sri Lanka devleti isyancı sivil ayırımı yapmadan isyanı bastırmaya çalışırken süreç içerisinde birçok insan hakları ihlali gerçekleştirirken LTTE özellikle dini ve ticari noktalara düzenlediği saldırılar, intihar bombaları yöntemi ile devlet başkanlarına suikast düzenlemesi ve çocuk asker kullanma yöntemleri ile uluslararası komuoyunda tepki toplamıştır. Savaş sonucunda 100 bin ve 120 bin arasında insan ölmüş ve savaşın son döneminde yaşanan çatışmalarda kayıp olarak vasıflandırılan 60 bin kişinin akıbetinden bugün bile haber alınamamıştır. 22 milyonluk bir nüfus için bu kayıplar oldukça yoğun bir savaşın göstergesidir. Bunun yanında bir milyona yakın kişi yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalırken savaşın son döneminde savaş bölgesini terk eden Tamillerin bir kısmı hala topraklarına dönememişlerdir. Dolayısıyla yaşanan büyük yıkım 12 yıl sonra bugün dahi ağır bir şekilde hissedilmektedir.

Müzakere süreçleri nasıl işledi?

Sri Lanka’da yaşanan çatışma süreci içerisinde değişen siyasal iktidarlara ve siyasetçilere bağlı olarak sürekli bir barışçıl çözüm çabası da olagelmiştir. Silahlı çatışma öncesi Tamil siyasetçiler ile Sri Lanka siyasal iktidarları arasında imzalanan çözüm protokolleri özellikle Budist din sınıfı tarafında tepkiyle karşılanarak sonuçsuz bırakılmış, Hindistan’ın 1987’de arabuluculuğu Hindistan ve LTTE arasında bir çatışmaya dönüşmüş yine 1995’te yeni başkanın barış ajandasıyla seçilip ateşkes imzalanmasıyla bir süre silahlar susmuş ama bu girişimde kısa sürede akamete uğramış ve savaş 2000’lerin başına kadar yoğunlaşarak devam etmiştir. 2002 yılında Norveç’in  Sri Lanka’nın çağrısıyla arabulucu olması sonucu 2006 yılına kadar toplam 6 defa taraflar bir araya gelmiş ve 2008’e kadar çatışmalar devam etse de resmi olarak taraflar arasında ateşkes devam etmiştir. Ama daha 2006 yılında taraflar müzakere masasını terk etmiştir. LTTE’nin maksimalist tutumu ile beraber iktidara Milliyetçi sol ittifakın gelmesi barış girişimlerinin akamete uğramasının temel sebebi olmuştur. 

Sri Lanka’da şimdiki durum nedir? Bir yüzleşme sürecinden bahsedebilir miyiz?

Sri Lanka savaşın bittiği dönemden itibaren savaşın yaralarını saramamış, savaş dönemi boyunca işlenen suçlar yargı önüne çıkarılmamış, uluslararası toplumun baskısına rağmen kayıplara ilişkin bir gelişme kaydedilememiştir. Sri Lanka devleti savaş suçlularının yargılanmasını sürekli engellemiştir.

Savaş bölgesinde bugün bile yoğun bir askeri varlık sürmekte ve siyasal baskılar aynı düzeyde devam etmektedir. Tamillerin kayıplarını anması engellenmekte ve bölgeye yabancı gazetecilerin girmesi kısıtlanmaktadır. Savaş öncesi askeri personel sayısı 200 bin olan Sri Lanka şu an için askeri varlığı 400 bine yakındır. Ayrıca siyasi kültüre kimlikler ve milliyetçilik egemen olmuş ve  devlet idaresi savaş döneminde yönetimde olan ailenin tekeline sokulmuştur. Tamillerden gelen tehdidin azalmasıyla Budist çoğunluğun baskısı bugün için Müslümanlara ve Hristiyanlara yönelmiştir. Özellikle son dönemde tek ‘devlet tek yasa’ önerisi Müslümanlar ve Hristiyanlar tarafından adanın çok dinli ve kültürlü yapısını  yok etmeye çalışan bir girişim olarak şüpheyle yaklaşılmaktadır. Bugün için ekonomik kriz ile de boğuşan Sri Lanka devletinde dini ve etnik kimlikler üzerinden kutuplaşma derinleşerek devam etmektedir.

Türkiye’deki çatışma süreçleriyle benzer, farklı yanları neler? Çözüm için öneri ve tavsiyeleriniz var mı?

Türkiye’deki çatışma süreci ile Sri Lanka’daki süreç arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Kanımca iki çatışma arasındaki temel fark Sinhal ve Tamillerin hem ayrı etnik kökene hem de farklı dinlere mensup olmalarıdır. Bu da çatışmayı daha da derinleştirmiş olabilir. Başka bir deyişle Sri Lanka’da iki grup arasındaki kültürel farklar Türkiye’dekinden daha derindir. Ama her iki çatışmanın teritoryal ve kimliğe dair  talepleri paralellik göstermektedir tabi. Yani her iki süreçte bir kimliğin tanınması, tarihi ve kültürel coğrafyaya ilişkin talepler barındırmaktadır. 

Çözüm konusuna gelirsek savaşın bitişinin Sri Lanka’da sorunları nihayete erdirmediğini ve isyancı bir gruba karşı zafer kazanmanın kalıcı barış getirmediğini; aksine bunun büyük insani ve askeri bedellere yol açtığını söylemek gerekmektedir. Yaşanan ağır bedeller muhtemelen gelecekteki çatışmaları besleyecektir. Bunu Sri Lanka’daki tarihsel tecrübeden çıkarmak hiç de zor değildir. Bu noktada isyancı grubun maksimalist taleplerinin ve demokratik vizyona sahip olmamasının temsil ettiğini iddia ettiği grubun siyasal amaçlarını nasıl heba ettiğini de görmek gerekiyor. Silahlı çatışma her iki taraf için de büyük insani ve ekonomik bedel anlamına gelse de azınlık grubunun siyasal talepleri açısından büyük yıkım yarattığını not etmek gerekiyor. Bu sebeple Türkiye’de aktörlerin bu örnekten yola çıkarak askeri araçlardan çok siyasal çözümde ısrar etmeleri bir insani bir sorumluluktur diyebiliriz.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.