‘Erişilebilirlik Varsa Engellilik Yoktur’
Erişilebilir Her Şey, engelli bireylerin herkes gibi erişilebilir bir yaşam sürmesi için çalışan bir sosyal girişim. “Erişilebilirlik varsa engellilik yoktur” mottosuyla çalışan ekiple, engellerin ortadan kalkması için yaptıkları çalışmaları konuştuk.
Erişilebilir Her Şey, engellilerin karşısına çıkan engelleri üç ana başlıkta topluyor: iletişimsel, içeriksel ve fiziksel engeller. Bu başlıklar altında eğitimler düzenleyen, projeler üreten ekip; Seben Ayşe Dayı, Serim Berke Yarar ve Hale Yıldız’dan oluşan üç kurucu ortakla çıktığı yolculuğunda yoluna, engelli eğitimi ve aktivizminde uzman yedi kişiyi de katarak devam ediyor. Ekip, “engelli” tanımı yerine “engellenen birey” demenin doğru olduğuna vurgu yapıyor ve “Bireyin farklılıkları değil, mekanların erişilebilir olmaması veya bu farklılıklara yönelik ayrımcı tutumlar topluma katılımı engelliyor. Başka bir deyişle ortada bir ‘sorun’ varsa bu, bireyde değil, erişilebilir olmayan mecralarda. Hâliyle tanımı ‘engelli’ değil, ‘engellenen’ olarak yapmak, erişilebilirlik ihtiyaçlarının daha görünür kılınmasını sağlıyor ve bize bir savunma alanı açıyor,” diyor.
Erişilebilir Her Şey’in ortaya çıkış hikâyesini, neler yaptığınızı, hangi temel sorunlara nasıl çözümler sunduğunuzu sizlerden dinlemek isteriz öncelikle.
Erişilebilir Her Şey’in üç kurucu ortağı olarak uzun zamandır tanışıyoruz. Hepimiz on yılı aşkın süredir sakat hareketinin içinde olan, engellenen bireyleriz. Hem kendi yaşam deneyimlerimizden hem de çevremizdeki insanların yaşadığı sorunlardan fark ettik ki kapsayıcı bir kültür oluşmasının ve topluma eşit katılımın önündeki en büyük engel, erişilebilirlik eksiklikleri. Bu noktada, erişilebilirlik tanımını da biraz açmak gerekli. Erişilebilirlik; bir ürüne, hizmete, kaynağa kolayca ve herkesle eşit bir şekilde ulaşabilmeyi kapsar. Örneğin bir mekânın tekerlekli sandalyeye uygun olmaması, bir internet sitesinde yardımcı teknolojilerin kolayca kullanılamaması veya kamusal bir alanda maruz kalınan sağlamcı bir söylem, engellilik bağlamında “erişilebilirlik eksiklikleri” olarak ele alınabilir. Biz de Erişilebilir Her Şey olarak tam da bu sorunlara yönelik fiziksel, dijital, içeriksel ve iletişimsel erişilebilirlik danışmanlıkları sunuyoruz. Örneğin “Sağlamcı Dil”in düzelmesi ve eşit bir iletişim için hangi engel grupları ile nasıl daha doğru iletişim kurulabileceği üstüne eğitimler veriyoruz. Fiziksel erişilebilirlik üzerine raporlar yazarken hem yurt içi hem yurt dışı standartları alıyoruz ve kullanıcı deneyimi ile birleştiriyoruz.
Verdiğiniz hizmetlerden biri de koçluk eğitimleri. Eğitimlere ilgi ne düzeyde? İnsanların/kurumların engelli erişimine dair bilinçlerinin, farkındalıklarının arttığını söylemek mümkün mü? Eğitimlerde sorulan sorularla, aktarılan sorunlar ve taleplerle oluşturduğunuz gözlemlerinizde neler öne çıkıyor?
Eğitimlerimiz, danışmanlık süreçlerimizin iletişimsel erişilebilirlik boyutunu oluşturuyor. Toplumumuzda genel olarak engellenen bireylere ya acınarak ya da kahramanlaştırarak bakılıyor. Bu algıyı değiştirmek amacıyla, doğrudan engellenen bireylerin verdiği algı ve farkındalık eğitimleri düzenliyoruz. Ana içerikte verilen örnekleri ise kurumun çalıştığı sektöre ve hedef kitlenin ilgisine göre değiştirip mümkün olduğunca özelleştirmeye çalışıyoruz. Bu da etkiyi arttırıyor elbette. Çoğu insan öyle ya da böyle engellilikle temas etmiş olduğu için anlattıklarımız da soyut kalmıyor. Eğitimlerde “kör” ve “görme engelli” farkını erişilebilirlik üzerinden anlattığımızda neden kör ifadesini kullanmak gerektiğini anlayabiliyor kişiler. Ya da körle yürürken nasıl eşlik edebileceklerini anlattığımızda neden o kişinin bir adım önde, kör bireyin bir adım arkada yürümesi gerektiği somut olarak anlaşılıyor.
İnternet sitenizde engelli birey/engellenen birey ayrımına vurgu yapıyorsunuz. Bir kez daha anlatır mısınız, engelli ve engellenen bireyler kimlerdir, arasındaki farklar nelerdir?
Aslında hem “engelli” kelimesinin İngilizcesi olan “disabled”a bakılınca hem de 1980’lerden bu yana yapılan yaygın tanımlar incelenince bahsedilenin bir engellenmişlik durumu olduğu görülebilir. Bireyin farklılıkları değil, mekânların erişilebilir olmaması veya bu farklılıklara yönelik ayrımcı tutumlar, topluma katılımı engelliyor. Başka bir deyişle ortada bir “sorun” varsa bu, bireyde değil, erişilebilir olmayan mecralarda. Hâliyle tanımı “engelli” değil de “engellenen” olarak yapmak erişilebilirlik ihtiyaçlarının daha görünür kılınmasını sağlıyor ve bize bir savunma alanı açıyor.
Türkiye’de resmî kayıtlara göre 5 milyona yakın engellenen birey olduğunu ve ülkemizde bulunan sosyal yaşam alanlarının %66,9’unun erişilebilir olmadığını paylaşıyorsunuz. Ekibiniz; engellenen birey eğitmenleri, engellenen bireyler ve engellenen birey aktivistlerinden oluşuyor. Sizler Türkiye’de yaşayan engellenen bireylerin en çok hangi alanda zorluklar yaşadıklarını gözlemliyorsunuz?
Aslında bir çokluk-azlık sıralaması yapmak zor, her şey birbirine bağlı. Örneğin nitelikli eğitime erişim konusunda okulların altyapı sorunlarından kaynaklanan fiziksel erişilebilirlik sorunlarından da bahsedebiliriz, dijital platformların yardımcı teknolojiler aracılığıyla kullanılamamasının yarattığı eşitsizliklerden de. Aynı zamanda kapsayıcı eğitim pratiklerinin oturmamış olması da ayrı bir konu. İstihdamdan tutun, kültürel hayata katılıma kadar çoklu ve birbirine neden olan bir yumaktan söz ediyoruz. Tam da bu nedenle Erişilebilir “Her Şey” spesifik olarak bir noktaya odaklanmaktansa daha bütüncül bir yaklaşım ele almayı amaçlıyor.
Kendi sitenizdeki erişilebilirlik menüsünde disleksisi olanlar, görme zorluğu yaşayanlar vb. engellenen bireylerin, görmelerini ve okumalarını kolaylaştırıcı kısa yollara yer veriyorsunuz. Sosyal medya çağında yaşadığımız düşünüldüğünde içeriksel erişilebilirliğin önemi daha da ortaya çıkıyor. Bu uygulamalar ne kadar yaygın Türkiye’de?
Büyük kurumsal yapıların internet sitelerinde erişilebilirlik eklentileri kullandıklarına şahitlik edebiliyoruz genelde. Öte yandan, sosyal medyaya geldiğimizde ne yazık ki çok az kurumun hesapları erişilebilir. Neredeyse her sosyal medya platformu, ayarlar menüsünden birkaç ayarla erişilebilir bir deneyime olanak tanırken bu konuda bilinirlik az olduğu için sınırlı sayıda kurum aksiyon alıyor. Biz de kapsayıcı iletişim eğitimlerimiz kapsamında bu uygulamaların ve ayarların görünürlüğünü arttırmayı hedefliyoruz.
Çalışmalarınızı sürdürürken diğer sivil toplum örgütleri ya da ilgili resmî kurumlarla iş birlikleriniz, fikir alışverişleriniz oluyor mu? Bu bağlamda değerlendirirsek engelliler için erişilebilir bir yaşam kurma çabasında Türkiye’de etkili bir örgütlenmeden söz edilebilir mi?
Sivil toplum örgütleri ile yakın temasta çalışıyor ve ortak faaliyetler yapıyoruz. Hem danışmanlıklarımızın tasarım süreçlerinde hem de yaptığımız işlerin yaygınlaştırılmasında önemli rolleri oluyor. Bu açıdan katılımcı süreçler işletmek bize de çok şey öğretiyor. Öte yandan kamu kurumları ile yürüttüğümüz süreçler bazen yavaş ilerleyebiliyor ve aksayabiliyor. Bürokratik yavaşlık ve yasal düzlemdeki eksiklikler bunun en büyük sebepleri elbette. Türkiye’de erişilebilirlik denetimleri hâlâ daha bir standarda oturmamış vaziyette ve bir sertifikasyon sisteminin olmaması işleri yavaşlatıyor. Sonuç olarak eski yapılar denetlenmezken yeni yapılar da standartlara uygun yapılmıyor.
Şu an gündeminizde hangi çalışmalar öne çıkıyor? İlerisi için yeni projeleriniz var mı?
Sakıp Sabancı Müzesi’nde Dün Bugün İstanbul sergisini, görme ve işitme farklılığı olan bireyler için erişilebilir hâle getirdik. Sergi, 28 Kasım’da sona erdi. Sergiyi deneyimleyen ve kültür sanat erişilebilirliğinin mümkün olduğunu gören pek çok sanat kurumu da bizimle iletişime geçti ve etkimiz yayılmaya başladı. Önümüzdeki günlerde daha çok erişilebilir sergi haberi duyacağımızı şimdiden söyleyebilirim.
Bizi Takip Edin