Kadına Yönelik Şiddet Ve Şiddet Sarmalının Bütünlüğü?
Solcu erkeklerimiz de yüzlerinde ve vücutlarında yama gibi duran o ayrıcalıklarının elden gitmemesi için sıkı sıkı tutunmuş durumdalar. Kendileriyle samimi olarak yüzleşmedikçe teorik ve felsefi sözleri kendilerine kalsın.
İstanbul Sözleşmesi’ne vurulan balta nedeniyle olsa gerek bu sene 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü bana bir başka anlam ifade etti. Protestoları sanatsal yapıda ama düşündürücü içerikte olanlar da vardı. Haklarımız budandıkça şiddetin sinsi halleri ve açık halleri kılıçla sokağa çıkıp ‘canım birini öldürmek istedi. Savunmasız olduğu için kadını seçtim’ denilen bir ülke burası. Bu tür bir düşünce dahi korkunç değil mi? Nereden alıyorlar bu cesareti? Şiddet normlara, ahlaki değerlere vb bir dizi başka değerlere dayanıyor ancak en çok da toplumsal cinsiyete dayalı bu ülkede.
Neden 25 Kasım?
25 Kasım Dominik Cumhuriyeti’nde Mirabal Kardeşler’in vahşice katledilişlerinin yıl dönümü olarak sembolleşmiş durumda. Onların öldürülmesi Dominik Cumhuriyet’inde büyük bir tepki uyandırdı. Direniş hareketi güçlendi ve bir yılın sonunda diktatörlük düşürüldü.
Bu anlamda aslında Mirabal Kardeşler bir başka saygıyı da hak ediyor. Yalnızca hüzünlü tarafıyla değil, aynı zamanda diktatörlüğün devrilmesinde önemli katkıları olduğu için. Onlar demokrasi ve özgürlük savaşçısı olarak da anılmalı.
Kadına Karşı Şiddet Gününün Düşündürdükleri
Bu günü anma etkinliklerinde içinde bulunduğum Datça Kadın Platformu, yerel bir Demokrasi Evi’nde kadınlara uygulanan şiddetin hikayelerini (hatta birkaç erkeğin onları korurken uğradıkları vahşetin de) ön plana çıkardı. Emek veren kadınların çabasına sağlık! Gün içindeki etkinlikler sırasında Cumhuriyet Meydanı’ndaki bir ağaç da bu günün adına Belediye tarafından anıt ağacı ilan edildi. Ne acıdır ki o şiddet buralara da bulaşmış durumda. Cumalı köyünden bir kadına defalarca erkek şiddetine uğrayarak 24 yaşında öldürülen Tuğba’ya adandı bu anıt ağaç. Annesi gün boyunca onun fotoğrafını boynunda taşıyarak ‘Ölmedim. Öldürüldüm’ mesajını ne kadar acı içinde yükleniyordu anlatamam. Birçoğumuz bakmaya dahi dayanmakta zorlanırken Banu’nun uğradığı şiddet hikayesini dinlerken ürperdim.
Peki Erkekler Cephesinde Ne/ler Oluyor?
Türkiye genelinde olan etkinlikleri uzaktan da olsa izlemeye çalıştım. Duyduğum hikayeler sonucu bir hafta elim kaleme varamadı.
Toplumsal cinsiyet araştırmalarında Orta Doğu coğrafyası patriyarkanın en güçlü olduğu yerlerden biri olarak biliniyor. Öyle ki antropolojist feminist Deniz Kandiyoti ‘Ataerkil Pazarlık’ olarak tanımladığı durumda kadınlar da bazen patriyarkanın bir yapı taşı olabiliyor. Dolayısıyla benim çok takıldığım ve iddia ettiğim Ataerki patriyarka yerine kullanılmamalı.
Oysa patriyarka erkeklerin yaşamına da doğrudan olumsuz etki etmiyor mu? Militarizmden iş ve ekonomi konusunda, eşit paylaşıma kadar erkekleri de doğrudan ilgilendiriyor. Ancak patriyarkanın çökmesi için neden onlar da çaba sarf etmezler? Neden bu topraklarda her mahallede, her okulda, her hastanede, her hapishanede her pazarda ya da agorada bir eleştirel erkeklik grubu olmaz?
Gözüm çok aradı bu sene acaba farklı söylemi olan erkekler çıkacak mı diye.
‘Ataerkil Utanç Bildirgesi’ söylemi duydum. ‘Erkeklere çağrımdır: Bir kez biz dayak yiyelim. Utanıyorum bu durumdan diyen tek tük erkekler oldu. Umarım saman alevi gibi yanıp sönmeyenleri olur diyeyim. Bazılarıyla girdiğim diyalogda kalıcı çalışmanız var mı sorusuna ‘Geçmişte denedik. Grup çalışması süreklilik kazanmıyor. Kendime odaklanmaktan yanayım’ diyenler vardı. Oysa biz erkek şiddeti sonucu şiddet gören erkeklerin de yanında oluyoruz. Onları da görünür kılıyoruz. Kadına karşı şiddetin büyük bir sarmalın parçası olduğunun farkındayız. Dilde, beyinde, bedende, sokakta, evde, iş yerinde, okulda, hastanede, hapishanede, mutfakta, yatakta, tabakta, tarlada vb.
Toplumsal Şiddetten Kadına Karşı Şiddete
Şunu anımsayalım ki insan sosyal bir varlık ve her şey toplumsal olarak şekillenir. Dolayısıyla bir konu hakkında objektif olma söz konusu olabilir. Ancak duruş olarak tarafsızlık mümkün değil. Çünkü toplumsal normlarla beslenen erk-ekliğin yapısöküme uğratılması bütünün parçalarını görmekle olabilir.
Kendini toplumun değişmesine adayan erkeklerin bazıları da ‘bu şiddet konusu çok karmaşık. İçinde narkotik durum da var’ deyip sorun çözmeye değil karmaşıklığı daha da karmaşık göstermekten yana. Bir kısım keskin devrimciler adeta.. ‘Gerekirse ölün, devrim olunca haklarınızı vereceğiz. Biz daha derin konulara kafa yoruyoruz’ konumundalar. Dünyanın batı ve Doğusunda Hindistan’dan Amerika’ya kadar solculukta erkeklik korunmuştur. Buna erkek Sol da deniyor. Solun cinsel politikaya dair ikiyüzlülüğünü hala sürdürmekte. Bu konuda yapılmış bir dizi çalışma bulabilirsiniz. Örneğin, Robin Morgan 1970’de Elveda Her şeye (Goodbye to All That) broşürü yayınladı. Solcu erkeklerimiz de yüzlerinde ve vücutlarında yama gibi duran o ayrıcalıklarının elden gitmemesi için sıkı sıkı tutunmuş durumdalar. Kendileriyle samimi olarak yüzleşmedikçe teorik ve felsefi sözleri kedilerine kalsın. Dünyanın özgürlüğüne katkıları olduğunu sanmıyorum.
Tek tük erkek de eleştirel erkekliği bir politik temele oturtup ilerlemekten yana görünmüyor. Tekrar olacak ama oysa biz feministler kalıcı aşama ve çaba gösterenleri takdir ediyoruz ortamlarımızda yer veriyoruz. Kısacası samimi olmayan erkeleri ne kadar utandırabilirsek o kadar iyi. Zaten yüzü kızaranlar utanır.
Bizi Takip Edin