‘Adaletli Paris İklim Sözleşmesi Uygulamaları İstiyoruz’
Türkiye’nin daha önce imza atmadığı Paris İklim Anlaşması şimdi gerek adaptasyon önlemleri için alacağı üç milyar dolar, gerekse belirlenen uluslararası ticaret kriterlerin dışında kalmaması için onaylaması elzem görünüyordu. Şimdi ekosistemin ve biyosferin restorasyonunda Türkiye çapında neler yapılması gerektiğinin bazılarına sorularla bakalım.
Tüketim merkezli politikalar sonucu dünyanın hızla ısınmaya devam etmesi sonucu 2100 yılında hiçbir canlının yaşayamayacağı (800ppm’lik) ısınma ile karşılaşılacağı öngörülüyor. Türkiye’de bu yaz yaşadığımız küresel iklim değişiminin belirtileri olarak güneyde ve doğuda yangınlar, kuzeyde seller olarak bunun belirtileri görülmeye başlandı. Ekim ayı içinde ise Türkiye 6 yıllık gecikme ile Paris İklim Anlaşması’nı onayladı. Şimdi acaba derde derman adımlar atılır mı soruları gündeme geliyor.
Özellikle son 20 yılda Türkiye, Avrupa’da karbon emisyonlarını en fazla artıran ülkeler arsında sayılıyordu. OECD ülkeleri arasında Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan tek ülke olmasıyla da dikkat çekiyordu. Türkiye’nin daha önce imza atmadığı bu sözleşmeye şimdi gerek adaptasyon önlemleri için alacağı üç milyar dolar, gerekse belirlenen uluslararası ticaret kriterlerin dışında kalmaması için onaylaması elzem görünüyordu. Şimdi ekosistemin ve biyosferin restorasyonunda Türkiye çapında neler yapılması gerektiğinin bazılarına sorularla bakalım.
Enerji Sorunu
Avrupa’da 2030 yılına kadar sera gazlarının % 21 oranında azatılması hedefleniyor. Her hammadde bir su ve enerji tüketimiyle mamul madde haline getirildiğine göre karbon emisyonlarının yarıdan çoğunun enerji odaklı kullanıldığını görürüz. Bu bağlamda nükleer enerjiye temiz enerji diye sarılınması korkunç görülüyor. Termik santrallerin zararları bu kadar açıkken neden ömürleri uzatılmaya çalışılıyor? Kapitalist bir ülke hiçbir zaman çevre politikası da olsa yatırımını geri almadan bir kirleticiyi durdurmayabilir. Almanya’da termik santralleri kapatma yoktu. Fakat zaman içinde ömrünü tamamlayanların yenilenmemesi ve 2050’ye kadar tümünün kaldırılacağı sözü verildi. Milas İkizköy’deki Akbelen ormanlarına niyaz edenler ise yatırım ömrü dolmasına rağmen önümüzdeki 25 yıl daha uzatma peşinde. Bu tür mantıksızlığa nasıl yaklaşılacak? Oysa enerji demokrasisi kapsamında yerelde herkesin olabildiğince doğa dostu yöntemlerle kendi enerjisini, enerji kooperatifleri kurarak yönetmesi teşvik edilebilir mi? Akıllı bir hükümet hem merkeziyetçiliği azaltmak hem de enerji verimliliğini artırmak için böylesi bir enerji politikası oluşturur.
Su, Tarım ve hayvancılık
Yerleşik yaşamda gıda gereksinmesi birçok alanı ilgilendiriyor. Tarım ve hayvancılığın iklim değişimine katkısı % 18 olduğuna göre, gerek et endüstrisi nedeniyle, gerekse ormanlar kesilip yerel bitki örtüsü yok edilerek açılan otlaklara acaba nasıl bir ıslah çalışması getirilecek? Anadolu’da meraların karbon yutakları olduğu belliyken özelleştirilip yapılaşmaya açılan meralar geri getirilecek mi?
Her yıl onlarca metre düşen yeraltı su tabakası ve kuruyan bir dizi göl, nehir ve dereler HES projelerine kurban edilmişken bu alanlar nasıl ıslah edilecek? Menderes nehri ve kuruyan onlarca göl alanların kıyılarında kamu malı olan suyun çalınarak (yaban hayatı da yok eden) özel çiftliklerde sulu tarım yapılması nasıl durdurulacak? Susuz tarıma geçilmesi için nasıl bir program izlenmeye başlanılacak?
Dünyayı hala % 70 oranında küçük çiftçiler beslediği üzere iklim değişimine göre onların sürekliliği için nasıl bir destek programı öngörülüyor? Yöreye özgü geleneksel yerel ve bilimsel yöntemleri birleştirip ‘çiftçiden çiftçiye’ sloganını içselleştiren doğa dostu ve halka dayanan ekolojik bir tarım yöntemi olan Agroekoloji öğretimleri ihtiyacı olana ücretsiz sunulabilecek mi? Agroekoloji enstitüleri yerel düzeyde yaygınlaştırılabilir mi?
Yangın Ekolojisi
Son IPCC raporu artık ateş çağına girdiğimizi belirtiyor. Bu bağlamda yangın ekolojisi politikanız nedir? Bölgeden bölgeye değişiklik gösteren parçalı ve kırıklı coğrafi yapımız nedeniyle şimdiden yerel bilgi ve becerilerin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bunlar kayda geçirilip halka istihdam sağlanabilecek mi? Yanan orman alanlarına rant kapısı olarak bakanlara ‘dur’ deyip oraların kendini onarmasına bırakılacak mı?
Anadolu’da halen yerel uygulamaların çok az da kalsa kökünü kaybetmemiş olmamamız bir şanstır. Ancak bunlara sahip çıkılmazsa gelecek kuşaklar ekolojik restorasyon anlamında her şeye sıfırın altından başlamak durumunda kalacak. Örneğin, Akdeniz’in Toroslarında Sarıkeçililer gibi toplulukların sürdürdüğü göçebe hayvancılık ve benzeri geleneksel yöntemlerin sağladığı karbon yutulmasına neden olan pratikleri desteklenecek mi? Aynı şekilde Kars’ta, Dersim’de Güney’de Taşlıtarla ve Doğu’da bir dizi kaybedilmemiş yerel ekolojik örnek varken bunlar yaygınlaştırılacak mı? Bu örnekler Avrupa için biyolojik çeşitliliği geri getirme ve yerel geleneksel yöntemlerden öğrenme anlamında bir laboratuvar niteliğindedir.
Biyoçeşitliliğimizin Avrupa’dan daha fazla olduğu söylenir. Ancak bu gidişle Avrupa’nın çok altına düşeceğiz. Avrupa kentlerinde dahi yaban hayat koridorları yaratarak nehir ve göllerini temizleyerek son beş yılda biyoçeşitlilik tonlarca kat artırıldı. Bunu yıllar sonra bir Avrupa ülkesine gerek artan kuş ve böcek çeşitliliği, gerekse bitki ve ekosistemdeki ahenk olarak görebiliyoruz.
Yeşil Kapitalizm Sorunu Çözmez Gizler
Yukarıda insan ihtiyaçlarından bahsettik. Bu durum aynı zamanda özellikle endüstrileşmeyle birlikte son 200 yıldır insanı merkeze koyan kapitalist tüketime odaklı politikaların sonucudur. Bu bağlamda İklim adaleti nasıl sağlanacak? Antroposen çağında yıkımın hızlanmasının etkileri açık. Dolayısıyla insan merkezli değil, tüm canlıların haklarının eşit gözetildiği ekokırımlara son verildiği bir iklim adaleti peşinde olacak mıyız? Kapitalist tüketim toplumu sonucu ortaya çıkan yıkım ‘İklimi Değil, Sistemi Değiştir’ şiarında vücut buldu. Ancak sistemde nelerin nasıl değiştirileceği meselesi önem taşıyor. Bilindiği üzere son 20 yılda (Rio çevre zirvesinde ortaya atılan Sürdürülebilirlik adı altında) kapitalizm kendine göre ‘yeşil’ çözümler üretme peşinde. Örneğin, tüketimi ve atığını azalt yerine geri dönüşümün teşvik edilmesi bunlardan biri. Artık ekonomik büyüme değil restorasyon çağı olduğu yönünde politikalar geliştirilecek mi? Yeşil paketiyle halen doğayı kaynak deposu olarak gören kapitalizmin çözümlerine inanmamız mümkün değil. Cochabamba’da olduğu gibi halkın iklim adaletinin konu edildiği zirvelerde ancak gerçek çözümlerin masaya yatırılabileceği inancındayım.
Bizi Takip Edin