Bir Arada Yaşamak
'Toplumun ortalamasını temsil eden' bir sivil toplum arayışı içindeyiz. O halde; 'aidiyet ve dayanışma' noktasında raporlarda değinilen 'farklı yaklaşımları konuşmak ve kararın bir parçası yapmak' sivil toplumun önemli bir misyonu olmalı.
Bir arada yaşamak konusunda zemin oluşturan çalışmalar ve araştırmalar bize neler öğretti? Sivil toplumun zeminini yeniden şekillendirecek bu öğrenme, zamanda ‘bir’lik ve mekanda ‘beraberlik’ olgusuna vurgu yapıyor. Ülke örnekleriyle konuya ışık tutan raporlar incelendiğinde; ‘bir arada yaşamın hem tanımayı hem uzlaşıyı’ zorunlu hale getirdiği gözlemleniyor.
Sivil Toplum Diyalogu Programı kapsamında gerçekleştirilen “Türkiye ve AB’de STK’ların Çokkültürlülük Yaklaşımlarının Güçlendirilmesi” projesinde “Bir Arada Yaşam: Birlikte Mümkün” çalışması, Türkiye ve Fransa’da farklı kültür ve kimlik gruplarının bir arada yaşama dair birlikte düşünmek imkanı sundu. Bu çalışma en temelde; önyargılarla etkin ve ortak mücadele, ortak üretimin gerçekleşebileceği alanların belirlenmesi ve farklı grupların ortaklaşan tecrübelerini keşfetmelerine dikkat çekmekte. Diyalog zeminlerini bir arada inşa için önemli bir referans noktası olan bu çalışma şu soruları yeniden sormamıza kapı araladı:
- Bir arada yaşam bizim için ne ifade ediyor?
- Farklı kurumlarla nasıl diyalog kurarım?
- Birlikte neler yapabiliriz?
Bir arada yaşam alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının kendilerine kurdukları en temel zemin tarih (zamanda birlik) oluyor. Geçmişte, yakın dönemde ve gündelik hayatta yaşanan “hikayelerin dönüştürücü gücü” etkili olmakta. Bu tarihi miras, “farklı kültür ve kimlik gruplarının özgün ihtiyaçlarının dikkate alındığı, ortaklaşan ihtiyaçların keşfedildiği ve görünür hale getirildiği, iş birliği ve diyaloga dayalı mücadeleyi” örnekleyen olaylarla dolu. Bu açıdan “Osman Millet Sistemi” (mekanda beraberlik) modeli olarak yeniden incelenmeli.
Araştırmalar, insanın doğuştan gelen temel haklarını yeniden ilk sıraya alan birlikteliklerin, farklı kültür ve kimlik gruplarının ortak çalışmasına zemin hazırladığını ortaya çıkarıyor. Böylelikle “kısıtlı bir grubun içinde kalmış” ve “çokkültürlülük” kavramına yabancı unsurların daha verimli ve kapsayıcı hale geldiği görülmekte. Bu süreçte hangi kavramlar temelinde bir araya gelinmesi konusu büyük önem taşıyor. “Ayrımcılık ve asimilasyon” adını koymak her koşulda bir gerilim alanı oluşturuyor.
‘Toplumun ortalamasını temsil eden’ bir sivil toplum arayışı içindeyiz. O halde; ‘aidiyet ve dayanışma’ noktasında raporlarda değinilen ‘farklı yaklaşımları konuşmak ve kararın bir parçası yapmak’ sivil toplumun önemli bir misyonu olmalı. Bu açıdan kişi ve kimlikler üzerinden ‘benzemek’ yerine, konu ve tecrübeler üzerinden ‘farkındalık’ sağlayalım. Yunus Emre’nin dediği gibi yeniden “gelin tanış olalım, işi kolay kılalım!”
Bizi Takip Edin