Bu Yabancı Fon Meselesi de Ne? 1:
Bir Kahraman olarak Sivil Toplumcu
Bu kadar 'suçlu' hale gelen, her geçen gün daralan alanında kısa paslaşmalar yapmak durumunda kalan sivil toplumun, kitlesel bağış yöntemleriyle finansal sürdürülebilirliğini sağlayacağını nasıl düşünebiliyoruz?
Yabancı fonlar, sivil toplumun yabancı ülkelerden ya da fonlardan aldıkları kaynaklar belirli sıklıklarla ve farklı bağlamlarda gündemimize giriyor. Son zamanlarda adeta özellikle “sivil toplumu daha ne kadar ‘kriminal’ ve ‘suçlu’ gösteririz?” sorusuna cevap için ortaya çıkıyor gibi görünen bu tartışmaya ne yazık ki sivil toplum içerisinden güçlü bir cevap bulmak çok mümkün olmuyor.
Finansal sürdürülebilirlik meselesi sivil toplumda bir nebze uzmanlaşmış herkesin gündemine giren, ama bir türlü de altından kalkamadığı bir yük haline gelen bir mesele. Sivil toplum fona bağlı kalmasın. Sivil toplumcu kendi özgün sorun tespitiyle kitleselleşsin. Bir kahraman edasıyla ortaya çıksın, küçücük bir hareketle binlere ulaşsın. Kitleleri arkasında sürüklesin, onlardan bağışlar toplasın. Bu bağışlarla kendini geçindirecek parayı bulsun, proje işlerini de fikrini büyütmek için yapsın. Bu arada hiç yorulmasın, herkes onu can kulağıyla dinlesin, onun hayaliyle hayal kuran binleri hep etrafında tutsun. Proje yan bir kaynak olsun. Ama o kadar da fazla para kazanmasın, sonra ismi yolsuzluklara bulaşmasın. Hep dengede olsun. Kesinlikle mükemmel bir ütopya! Ama YADA Vakfı’ndaki 5 yıllık tecrübem de, Havle Kadın Derneği’ndeki 3 yıllık tecrübem de bunun ne kadar imkansız olduğunu neredeyse her ay bana hatırlatıyor.
Bir önceki yazıda da işaret ettiğim üzere bu kadar “suçlu” hale gelen, her geçen gün daralan alanında kısa paslaşmalar yapmak durumunda kalan sivil toplumun, kitlesel bağış yöntemleriyle finansal sürdürülebilirliğini sağlayacağını nasıl düşünebiliyoruz? Görece “daha az politik” görülecek birçok kuruluş bile birden bir politik aktörle ilişkilendiriliyor, adı kötüye çıkıyor, sonrasında yok olma tehlikesiyle yüzleşiyor. Yabancı fonlarla güç bela ayakta durmaya çalışan kurumlar bir de bu fonların isimlerinin kötüye çıkmasıyla kendilerinin “hain” olarak anılmasıyla mücadele etmeye çalışıyorlar.
Burada fonun gayrimeşruluğu fikrine hizmet edeceğimize alternatif yollar üretmek ya da madem öyle kurumları “fon kaynaklarının elinden kurtarmak” gerekiyor. Sivil toplum uzmanlarının bu konuda bağışçılık gibi Türkiye toplumsallığına uymayan bir fikre alternatifler geliştirmesi gerekiyor. Normalde böylesi bir yazı burada biter tabi, sorumluluğun başkasına devriyle… Ama benim naçizane bir önerim de var.
YADA’da yaptığımız birçok çalışmada sivil toplumun kendine has uzmanlıklarıyla sahip olduğu potansiyeli yeteri kadar değerlendirmediğini gördük. Yaygın bir hastalıkla ilgili uğraşan bir derneğin bu hastalıkla ilgili bilgiye ve tedaviye yönelik ilaç ya da gıdalara erişimi, bilgi üreten bir derneğin araştırma becerisi, eğitimler kurgulayan ve veren kurumların bu konuda var olan boşluğu doldurma potansiyeli… Bu ve benzeri birçok olanak aslında paraya dönüştürülebilir, var olan sivil toplum kuruluşlarının iktisadi işletmeleri yoluyla özel sektör ve yerel yönetimlere, kamu kurumlarına, uluslararası kuruluşlara hizmet verilmesi yoluyla bir finansal kaynağa dönüşebilir. Birçok farklı örnekte dönüşebiliyor da. Buradaki en özgün örneklerden biri AÇEV’den büyüyen Eşitliğe Değer sosyal girişimi. Bu gibi örnekleri çoğaltsak, para kazanmayı “kahramanca” davranışlarımıza yakıştırmadığımız için uzak görmek gibi bir noktaya düşmesek, hayalini kurduğumuz gelecek için uğraşırken bir de para derdine düşmesek? Nasıl olurdu?
Bizi Takip Edin