Hafıza Merkezi, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Hollanda Helsinki Komitesi'nin hazırladığı Savunmasız Yargı raporu, Türkiye’de savunmanın uğradığı baskıları, 1993 yılından başlayarak başlayarak, kayıt altına alıyor. Rapor, "Türkiye’de yargının çok önemli bir ayağı olan savunmanın zayıflatıldığı, kriminalize edildiği ve bunun sonucunda hukukun üstünlüğüne inanan bir yönetimden uzaklaşıldığı" iddiasını taşıyor.
Hafıza Merkezi, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Hollanda Helsinki Komitesi’nin ortak yürüttüğü “Türkiye’de İnsan Hakları Savunucularının Rolü ve Korunmasının Güçlendirilmesi” projesi kapsamında hazırlanan Savunmasız Yargı raporu, avukatların artan şekilde maruz kaldığı baskı ve haklarının sınırlandırılmasını kayıt altına almak amacıyla DİSK Basın-İş Genel Sekreteri gazeteci Faruk Eren tarafından hazırlanan rapora Avukatlar için Avukatlar (Lawyers for Lawyers – L4L) da bu alandaki uzmanlığı ile katkı sağladı.
Rapor, geçmişten bugüne avukatlık mesleğin engellenmesine ilişkin örnek davalara bir bakış sağlıyor. Son 20 yılın farklı dönemlerine genel bir bakış sunan rapor, Türkiye’de savunmanın uğradığı baskıları 1993 yılında aralarında Tahir Elçi’nin de bulunduğu 30’a yakın avukatın gözaltına alındığı dosyadan başlayarak kayıt altına alıyor.
Raporda ayrıca, avukatlara karşı açılan davalarda, sanık pozisyonuna getirilen avukatların hükümete yakın yayın organları tarafından hedef gösterilmesinin yaygın bir yöntem haline geldiği vurgulanıyor. Ergenekon, Asrın, Çağdaş Hukukçular Derneği – Halkın Hukuk Bürosu ve Cumhuriyet gazetesi davaları kapsamında yargılanan avukatlara değinen raporun verileri, hazırlanan iddianamelerin avukat müvekkil gizliliğinin ihlali de dahil çeşitli usul ve esas hatalarıyla dolu olduğunu gösteriyor.
OHAL döneminde çıkarılan kararnameler (KHK) ile adil yargılanma hakkı, “silahların eşitliği” prensibi gibi ceza yargılamasında temel nitelikteki prensiplerin ihlalinin kapısını açan değişikliklere de raporda detaylı bir şekilde yer veriliyor.
Rapor, OHAL döneminden beri süren ve normalleştirilen tüm keyfi uygulamalar ile mahkemelerde hakimlerin özellikle usul konusundaki ihlallerinin, Türkiye’de yargının çok önemli bir ayağı olan savunmanın zayıflatılmasına, ülkenin de hukukun üstünlüğüne inanan bir yönetimden uzaklaştığını ortaya koyuyor. Öte yandan rapor, toplumun adil yargılanma ve savunma hakkının savunulması için yürütülen mücadeleyi; OHAL öncesi ve sonrası avukatlık mesleğinin engellenmesine dönük mevzuat değişiklikleri ve avukatların yargılandıkları belli başlı davaları ve avukatların yürüttükleri karşı direnişi de kapsıyor.
Türkiye’de savunma aslında hiçbir zaman yargının asli unsurlarından biri olarak görülmese de, hiçbir dönemde bugün gözlemlediğimiz kadar kriminalize edilmedi ve susturulmaya çalışılmadı.
Raporda öne çıkan tespitlerden biri :”Türkiye’de savunma aslında hiçbir zaman yargının asli unsurlarından biri olarak görülmese de, hiçbir dönemde bugün gözlemlediğimiz kadar kriminalize edilmedi ve susturulmaya çalışılmadı.” Bu tespitin devamında, savunmanın varlık sebebinin yurttaşların hak ve özgürlüklerinin korunması, hakikatin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunulması ve adil yargılanmanın sağlanması olduğu belirtiliyor : “Avukatların görevlerini özgür ve bağımsız bir şekilde yürütebilmeleri bu bağlamda kendilerine değil, temsil ettikleri kesimler adına mesleğe tanınmış bir ayrıcalıktır. Fakat savunma halihazırda yetkililerinin ayağına dolanmaması için bertaraf edilmesi gereken bir engel olarak görülüyor.”
Rapor sonuç olarak, savunma hakkının zayıflamasının sivil toplum ve hak savunuculuğu için oldukça tahrip edici etkileri olduğu bulgusuna da yer veriyor.
Raporun tümüne
buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin