‘Baraj Puanlarının Düşürülmesi Bir Anlam İfade Etmiyor’
Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı kurucularından Prof. Dr. Engin Karadağ, Türkiye’deki üniversitelerin büyük bir kısmının ‘yüksek lise’ niteliğinde olduğunu söylüyor ve bu sene YKS baraj puanlarında yapılan düzenlemenin eğitim sistemine olumlu bir katkısı olamayacağını vurguluyor.
Yükseköğretim Kurumlar Sınavı tercih sonuçları 4 Eylül’de duyurulacak. Bu seneki sınavı özel kılan şey, baraj puanlarında değişikliğe gidilmesi oldu. Pandemi nedeniyle eğitim kaybı ve motivasyon düşüklüğü yaşayan öğrenciler göz önüne alınarak TYT, AYT ve YDT sınavlarında baraj puanları düşürüldü.
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Karadağ, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemil Yücel ile kurduğu Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı’nda üniversitelerdeki eğitim kalitesi, öğrenci memnuniyeti gibi konulara yönelik araştırmalar yürütüyor, raporlar yayınlıyor. Karadağ ile hem Türkiye’deki üniversitelerin niteliğini hem de üniversite sınavlarında baraj puanının aşağı çekilmesinin etkilerini konuştuk. Karadağ; “düşen barajla tercih yapabilecek öğrencilerin yerleşebilecekleri alanlar pek tercih edilmeyen bölümler. Zaten tıp, hukuk, eğitim, mühendislik gibi alanlarda sıralama barajı olduğu için söz konusu durum sadece işletme, fizik, kimya gibi zaten boş kalan kontenjanlara kısmen yarayabilir” diyor ve genel olarak baraj puanların düşürülmesinin bir anlamının olmayacağını ifade ediyor.
Türkiye’de Üniversiteler İkiye Ayrılır: Üniversiteler ve Yüksek Liseler
ÜniAr’da yürüttüğünüz araştırmalarınızdan elde ettiğiniz sonuçlar ışığında, öğrencilerin ve akademisyenlerin gözünde Türkiye’deki üniversite algısı için neler söylersiniz?
Araştırma verilerimizden çıkarımımız kısa ve net: Türkiye’de üniversiteler ikiye ayrılmaktadır: Üniversiteler ve yüksek liseler. Evrensel üniversite tanımı kapsamında olan ve öğrencilerini en üst seviyeye çıkarmaya, yani girdi yerine sürece ve çıktıya odaklanan üniversite ülkemizde bir elin parmaklarını geçmez. Bu üniversiteler de komple olmayıp lisans programları bağlamında “üniversite” diyeceğimiz yapılardan. Buna karşın özellikle “yüksek lise” diyeceğimiz üniversitemsi yapılar ülkemizde yoğunlukta. Bu üniversitelerin bazı ortak özellikle var. Örneğin birçok programı liselere öğrenci yerleştirilmesi gibi kim tercih ederse yerleşebilmekte. Çünkü temelde bir taban puanları yok. Bu üniversitelerin bir başka özelliği ise izomorfizm yaşamaları. Kısaca “Yok birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlı Bankasıyız” sloganı gibi birbirlerinin programların içeriğinden, akademisyen kalitesinden, kampüs mimarisinden (Türkiye’de üniversitelerin pek çoğu tıpkı konutlarımız gibi mimariden uzak gecekondu kampüslere sahip) tutun da hemen hemen her şeyde birbirlerini taklit etmekteler. Bu soru için şunu belirtmek gerekir ki öğrencilerin gözünden Türkiye’deki üniversiteler öğrencilerin gelişimlerine ve ihtiyaçlarına ayak uyduramayan geçmiş yüzyıldan kalma yapılar.
‘Yılda Bir kez Yapılan Sınav Ailesi Zengin Olanlara Yarar’
Üniversite giriş sınavlarının niteliğinin ve sınav sisteminde sık aralıklarla yapılan değişikliklerin eğitim kalitesi üzerindeki etkisi nedir size göre?
Üniversite giriş sınavlarının niteliğinden önce amacının sorgulanması gerekli, bu sınavları niçin yapıyoruz? Cevap aslında oldukça basit, talep arzdan fazla olduğu için bir sıralamaya ihtiyaç duyuyoruz. Temelde amaç tıp, diş, eğitim, hukuk, bazı mühendislikler gibi alanlara talebin yüksek olmasından kaynaklanıyor. Örneğin bugün Fen fakültelerin fizik, kimya vs. bölümleri için sınava ihtiyaç bulunmuyor. Zaten tercih eden bulunmuyor veya tercih eden yerleşiyor (bazı ismi nitelikli üniversiteler hariç). İkinci soru ise bu sınav kimlerin işine geliyor? Bunun da cevabı oldukça açık: ailesi sosyo-ekonomik olarak yüksek çocukların işine yarıyor. Çünkü yılda sadece bir kez yapılan bir sınav için hazırlık durumları vs. düşünüldüğünde sınava hazırlık için ayrılacak ekonominin kimde olduğu açık. Bu yerleştirme sonuçlarında da görüyoruz. Tıp fakültelerine bugün anne-babası ilkokul mezunu bir öğrencinin yerleşebilmesi ile anne-babası üniversite mezunu bir öğrencinin yerleşebilmesi arasında oldukça fazla uçurum var. Ailesi sosyo-ekonomik olarak yüksek çocuklar doğuştan kazandıkları piyangolarını Türkiye’de ömür boyu yanlarında taşıyorlar. Aslında sınavın ara ara değişmesi ile bahsettiğim durumlar irdelendiği zaman ne demek istediğim daha rahat algılanabilir. Örneğin geçmişte hepimizin çevresinde fakir ailelerin çocukları tıp fakültesine girebilirken bu sayı gittikçe düştü. Son olarak sınavlarla topluma hepiniz eşit sınava giriyorsunuz algısı sunuluyor. Eşitlikçi bir imaj çizilip sistem meşrulaştırılıyor. Ama sınava hazırlık, temel eğitim kalitesi, aileden getirilen piyangolar eşit mi? Yani eşit sınav aslında adaletsizliği körüklüyor.
En son alınan TYT, AYT ve YDT’de baraj puanlarının düşürülmesi kararı hakkında ne düşünüyorsunuz? Karara neden olarak pandemi sürecinde yüz yüze eğitim alamayan ve motivasyon kayıpları yaşayan gençlerin daha fazla mağdur olmaması gösterildi. Eğitim-İş ise Üniversite giriş sınavlarındaki ortalama net adetlerinin yıldan yıla düşüş gösterdiğini ve açılan üniversiteleri doldurmak için böyle bir yola gidildiğini söylüyor. Sizin görüşleriniz nelerdir?
Baraj puanlarının düşürülmesinin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Zaten düşen barajla tercih yapabilecek öğrencilerin yerleşebilecekleri alanlar pek tercih edilmeyen bölümler. Tıp, hukuk, eğitim, mühendislik gibi alanlarda sıralama barajı olduğu için söz konusu durum sadece işletme, fizik, kimya gibi zaten boş kalan kontenjanlara kısmen yarayabilir. Eğitim-İş’in netlerle ilgili ifadeleri bana göre kısmen doğru, kısmen hatalı. Doğru tarafı; bu düşüşün sebebi temel eğitimin Türkiye’de doğru düzgün verilememesinden kaynaklanıyor. Yanlış tarafı ise sonuçta bu sınav bir yeterlilik değerlendirme sınavı değil, sadece bir sıralama sınavı. Dolayısıyla netlerin düşmesinin soruların zor olmasıyla da ilgisi büyük. Baraj konusundaki en önemli nokta şu; temel bilimlere (fizik, kimya vs.) zaten niteliği düşük öğrenciler yerleşiyordu, barajla birlikte daha da niteliği düşük öğrenciler yerleşebilecek. Bu risk bugün için değil gelecekte bu öğrencilerin bir kısmının bilim insanı olacağını düşündüğümüzde ortaya çıkacak. Dört işlemi dahi bilmeyen bilim insanı ülkemizi nasıl kalkındırabilir? Burada şu sav gelebilir: Üniversitelerde öğrensinler. Bilmemiz gereken nokta temel eğitimin işinin üniversitelere yıkılamayacağıdır.
‘Öğrenciler Temel Eğitimin Niteliksizliğinden Şikayetçi’
Üniversite çağındaki gençlerle yaptığınız araştırmalarda üniversite giriş sınavlarıyla ilgili görüşler de alıyor musunuz? Gençler başarılarının sınavla ölçülmesi, gelecek hayallerinin büyük ölçüde sınava bağlı olması hakkında neler düşünüyor? Sınavlar ve üniversitede eğitim kalitesinin artması için önerileri oluyor mu?
Evet, görüşlerini alıyoruz. Öğrencilerin görüşleri iki ana çerçevede toparlanabilir. Birincisi sınavlardan önce temel eğitimin niteliksizliğinden oldukça fazla şikâyetçiler. Öncelikle temel eğitiminiz kalitesini artırmamız gerekiyor. İkincisi ise sınavlar tek olarak değil, TOEFL gibi zamana yayılması ve bir öğrencinin birkaç defa hakkının olması gerektiğini düşünüyorlar.
Bizi Takip Edin